Bu nasıl bir soru arkadaş!?
Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, bu soru bence son derece normal...
Hele ki, Kasımpaşa - Fenerbahçe maçından sonra tv ekranlarındaki yorumcuları izledikten sonra bu soruyu sormaktan başka çare kalmıyor...
Kanal kanal dolaşıyoruz...
Hepsi Fenerbahçe yenildi diyor...
Sonra devam ediyorlar Fenerbahçe Kasımpaşa gibi bir takıma nasıl yenilir yahu!
Kasımpaşa telmaşa(!) ya !
Fb, Gs, Bjk dışındaki bütün takımlar piyon ya!
Onlar bu takımları yenemezler....
Ancak bu takımlar onlara arada bir yenilebilirler...
***
Aynı durum bir önceki gün oynanan Orduspor - Galatasaray maçında da yaşanıyor...
Hem Orduspor hem de Kasımpaşa çatır çatır yenmişler...
Eze eze...
Ama tv ekranlarındaki yorumcular öyle düşünmüyorlar...
Galatasaray yenilmiş...
Orduspor yenememiş...
Kasımpaşa yenmemiş Fenerbahçe yenilmiş...
bütün kanallarda 30 tane yorumcu varsa otuzu da aynı...
Fenerbahçe nasıl olur da yenilir!...
Nerdeyse feryadı figan edecekler!
Kasımpaşa'la çıkışmaya ramak kaldı...
"Siz nasıl olur da koskoca Fb'yi yenersiniz kardeşim!"
***
Fenerbahçe'nin nasıl yenildiği, neden yenildiği, bugünlere nasıl geldiği...
Yenilgiye neden olan her şey en ince ayrıntısına kadar konuşuldu.
Neredeyse bir tek "futbolcuların helada oturma şekilleri maçın sonucuna etki etmiş midir etmemiş midir!?" mevzusu konuşulmadı...
Fenerbahçe'nin Kasımpaşa karşısında aldığı yenilgi için milyon tane sebep uydurabileceklerine inandım.
Fb'nin bu yenilgisinde etkisi olmayan tek etken ise, Kasımpaşa...
Kasımpaşa takımı iyi mi oynamış!?
Bilmiyoruz, kimse bahsetmiyor Kasımpaşa'dan...
Kasımpaşa ne yapmış, nasıl kazanmış belli değil...
Sadece Fb yenilmiş...
Kendi kendine mi yenilmiş!?
Onu da bilmiyoruz...
***
İşte ülkemiz futbolunun içine düştüğü kısır döngü budur...
Üç takım var...
Üç takımın taraftarları var...
Üç takımın yazarları var...
Üç takımın yorumcuları var...
Üç takımın topçuları var...
Üç takımın hocaları var...
Üç takımın ulusal takımı var...
***
Ülkemizdeki diğer futbol takımları bu üç takım için var...
Sadece bu üç takım yener ya da yenilir...
Diğerleri konu mankeni bile olamazlar zaman zaman...
Bir futbolcu bu üç takımın birinde oynarsa yıldızdır...
Diğer takımlarda harikalar da yaratsalar gazoz kapağı olmaktan öteye gidemezler...
Ulusal takımı da ancak canlı yayınlarda izlerler...
Bu üç takımın taraftarıdır tribünlerde en büyük gösterileri yapanlar...
Onlar tribünde osursa haber olur ama Eskişehirspor taraftarı devasa gösteriler yapar, Avrupa'da bile haber olur ama ülkemizde kimsenin haberi bile olmaz...
***
Bu hafta Gs ve Fb yenildiler...
Orduspor ve Kasımpaşa ne yaptı!?
Onları bilmiyoruz ama bildiğimiz bir tek şey var ülkemizin iki güzide(!) takımı yenildi...
Bu hafta tv ekranlarında ve gazete sütunlarında kıyametler kopacak...
Krizler başgösterecek...
Memleketin durumu daha da vahim olacak...
Bu durumda Allah'tan tek isteğimiz üçüncü güzide (!) takım yenilmesin!...
30 Eylül 2012 Pazar
Kasımpaşa mı yendi, Fb mi yenildi!?
Etiketler:
FB,
fenerbahçe,
futbol,
galatasaray,
GS,
Kasımpaşa,
orduspor,
takım,
telmaşa,
Türk,
Türk futbolu,
ulusal,
yorumcu
29 Eylül 2012 Cumartesi
Başbakan'a 300 milyonluk "Saray"
Dindar...
Dindar denildiği vakit gönlümüze bir ferahlık çöker...
Rahatlarız...
"Dindar bir adamdır" denildi mi akan sular durur bizdi...
Dindar demek Allah'tan korkan adam demektir çünkü...
Hele ki bir yönetici için, bir bakan için ya da bir başbakan için "dindar" deniliyorsa...
O saat dünya yerinde zınk diye kalıverir...
Ya bu adam dindar der külliyen teslim oluruz ona, ya da "Aman bakın bu dindarmış rejimi yıkar kesin" deyip karşı cepheye geçeriz. Hiç ortada kalmayı bilmeyiz. Ya asar keseriz, ya da kayıtsız şartsız teslim oluruz. "Dindar adam kardeşim, ne yapıyorsa vardır mutlaka bir bildiği" der yapılan her türlü zulme boyun eğeriz...
***
Ülkemizi 10 yıldır "dindar" bir başbakan ve "dindar" bir zümre yönetiyor. En büyük emelleri de "dindar bir nesil" yetiştirmek. Dindar bir nesil yetiştirmek en büyük hedefleriyse demek ki mevcut nesil dindar değildi. Peki ama kendileri nasıl dindar oldular!? Mesela sayın başbakan Patagonya Cumhuriyeti İmam Hatip Lisesi'nden mi mezun oldular!? Neyse vardır bir bildikleri elbette!
***
Dindar bir başbakan deyince aklımıza hemen Hz. Ömer geliyor...
Peygamber efendimizden sonra Müslümanları yönetmeleri için seçilen halifeler geliyor aklımıza...
Yani dört halife...
Hz. Ebubekir...
Hz. Ömer...
Hz. Osman...
Hz. Ali...
Peygamber Efendimiz ile birlikte dindar bir devlet adamının örnek alması gereken kişiler bunlar. Dini kimliklerinin yanısıra hepsi birer devlet adamı. Yani Cumhurbaşkanı gibi, başbakan gibi bir şey işte.
Dindar başbakanımızın da sık sık belirttiği gibi "Hz. Ömer Adaleti" diye de bir kavram vardır hatta...
Öylesine adil bir devlet adamıymış ki, karısına ve çocuklarına verilen hediyeleri dahi kabul etmez hemen hazineye devredermiş...
Efendim neden hazineye devredermiş!?
Hz. Ömer gelen bu hediyeleri görünce karısına ya da çocuklarına "Siz halifenin karısı ya da çocuğu olmasaydınız aynı kişiler size bu hediyeleri verir miydi!?" deyip oturduğu makamın "hakkını" verirmiş. Çünkü o dindar bir devlet adamıymış.
***
Yeryüzünde hiç bir insan evladı Hz. Muhammed ve 4 halife kadar her istediğini elde edebilecek imkana sahip olmadılar. Eğer onlar isteseydiler Allah gökten saraylar indirir, yerdeki sarayları göklere çıkarırdı. Fakat onların hiçbirisi ne mal istediler ne de mülk. Hz. Peygamber hayatında bir kez olsun kaba döşekte yatmamış. Hz. Ömer evindeki son altınları fukaraya dağıtmadan "ölememiş", Hz. Ali ömrü boyunca fukara olarak yaşamış. Hz. Osman ve Hz. Ebubekir özellikle halife olduktan sonra bütün servetlerini fakir fukaranın refahı için harcamış. Hiç birisi halife olduktan sonra servetlerini arttırmamış aksine tamamını halk için hak için harcamışlar...
İşte dindar başbakan deyince benim aklıma bunlar geliyor...
***
Bugünkü dindar başbakanı ben çok eskiden tanırım...
Kasımpaşa'dan bilirim...
Rahmetli Özal döneminin moda tanımıyla tam bir ortadirek ailenin bir evladı...
O dönemlerden biliriz ki, hem kendisi hem de ailesi dindardır...
Gel zaman git zaman o dindar ailenin dindar evladı bugün başbakan oldu...
Bütün dindar kesim sevinç içinde...
Nihayet devlet idaresinde Hz. Ömer adaleti vuku bulacak...
Fakir fukara mutlu olacak...
***
Evet gerçekten öyle oldu...
Yani fakir fukara mutlu oldu...
Bir paket makarnaya sevindi fukaralar...
40 torba kömür yetti onların sevinmesi, mutlu olması için...
Peki ya dindar başbakanımız...
O orta direk dindar ailenin evladı bugün dünyanın en zengin başbakanları arasına girdi...
Ailesine verilen hediyelerin haddi hesabı yok...
Gemicikler, villalar, eğitim bursları, ABD ve Avrupa seyahatleri ...
Anlayacağınız emvai çeşit hediyye havalarda uçuyor..
Kendilerine verilen gemicikleri çekinmeden kabul ederlerken, bunun karşılığında onlarda fukaraya makarna hediye ettiler...
***
Dindar başbakanımız için şimdi de 300 milyon lira değerinde bir saray yapılıyor...
Bu ülkede dükkandan bozma yerlerde, tuvaleti dahi olmayan mezbeleliklerde aileler yaşarken, evsiz insanlar sokaklarda yatarken, kirasını ödeyemediği için evinden atılan aileler varken, dindar başabakan için 300 milyon liralık bir sarayın yapılması hangi dinin kabul edebileceği bir zulümdür acaba!?
***
Atatürk Orman Çiftliğinde yapımına başlanan yeni başbakanlık konutu için 3000 ağaç kesilmiş. 1. derece sit alanı olan yer 3. derece sit alanına çevrilmiş bir gecede. Mustafa Kemal Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin aynı ölçülerinde yapılmış evde yıkılıyormuş bu saray için. Halkın ödediği vergiler ile yapılan bu saray 2014 yılında bitirilecek. Ve buraya girişler özel izne tabi olacak. Belki uzaktan bakmak bile yasaklanacak. Halktan toplanan 300 milyon lira ile yapılan bu saraya halk belki uzaktan bile bakamayacak anlayacağınız.
Hz. Muhammed de böyle mi yapmıştı!?
Haz Ebubekir de mi buna benzer bir saray yaptırmıştı!?
Peki Hz. Ömer !?
Ya Hz. Osman!?
Bunların sarayları nerededir acaba, gören bilen var mı!?
***
Dindar başbakan...
Dindar bakanlar...
Dindar müdürler...
Dindar müsteşarlar...
ve dindar nesil...
Eğer ki, bunların yetiştireceği dindar nesil de bunlar gibi olacaksa yanmışız vallahi!!!
Dindar denildiği vakit gönlümüze bir ferahlık çöker...
Rahatlarız...
"Dindar bir adamdır" denildi mi akan sular durur bizdi...
Dindar demek Allah'tan korkan adam demektir çünkü...
Hele ki bir yönetici için, bir bakan için ya da bir başbakan için "dindar" deniliyorsa...
O saat dünya yerinde zınk diye kalıverir...
Ya bu adam dindar der külliyen teslim oluruz ona, ya da "Aman bakın bu dindarmış rejimi yıkar kesin" deyip karşı cepheye geçeriz. Hiç ortada kalmayı bilmeyiz. Ya asar keseriz, ya da kayıtsız şartsız teslim oluruz. "Dindar adam kardeşim, ne yapıyorsa vardır mutlaka bir bildiği" der yapılan her türlü zulme boyun eğeriz...
***
Ülkemizi 10 yıldır "dindar" bir başbakan ve "dindar" bir zümre yönetiyor. En büyük emelleri de "dindar bir nesil" yetiştirmek. Dindar bir nesil yetiştirmek en büyük hedefleriyse demek ki mevcut nesil dindar değildi. Peki ama kendileri nasıl dindar oldular!? Mesela sayın başbakan Patagonya Cumhuriyeti İmam Hatip Lisesi'nden mi mezun oldular!? Neyse vardır bir bildikleri elbette!
***
Dindar bir başbakan deyince aklımıza hemen Hz. Ömer geliyor...
Peygamber efendimizden sonra Müslümanları yönetmeleri için seçilen halifeler geliyor aklımıza...
Yani dört halife...
Hz. Ebubekir...
Hz. Ömer...
Hz. Osman...
Hz. Ali...
Peygamber Efendimiz ile birlikte dindar bir devlet adamının örnek alması gereken kişiler bunlar. Dini kimliklerinin yanısıra hepsi birer devlet adamı. Yani Cumhurbaşkanı gibi, başbakan gibi bir şey işte.
Dindar başbakanımızın da sık sık belirttiği gibi "Hz. Ömer Adaleti" diye de bir kavram vardır hatta...
Öylesine adil bir devlet adamıymış ki, karısına ve çocuklarına verilen hediyeleri dahi kabul etmez hemen hazineye devredermiş...
Efendim neden hazineye devredermiş!?
Hz. Ömer gelen bu hediyeleri görünce karısına ya da çocuklarına "Siz halifenin karısı ya da çocuğu olmasaydınız aynı kişiler size bu hediyeleri verir miydi!?" deyip oturduğu makamın "hakkını" verirmiş. Çünkü o dindar bir devlet adamıymış.
***
Yeryüzünde hiç bir insan evladı Hz. Muhammed ve 4 halife kadar her istediğini elde edebilecek imkana sahip olmadılar. Eğer onlar isteseydiler Allah gökten saraylar indirir, yerdeki sarayları göklere çıkarırdı. Fakat onların hiçbirisi ne mal istediler ne de mülk. Hz. Peygamber hayatında bir kez olsun kaba döşekte yatmamış. Hz. Ömer evindeki son altınları fukaraya dağıtmadan "ölememiş", Hz. Ali ömrü boyunca fukara olarak yaşamış. Hz. Osman ve Hz. Ebubekir özellikle halife olduktan sonra bütün servetlerini fakir fukaranın refahı için harcamış. Hiç birisi halife olduktan sonra servetlerini arttırmamış aksine tamamını halk için hak için harcamışlar...
İşte dindar başbakan deyince benim aklıma bunlar geliyor...
***
Bugünkü dindar başbakanı ben çok eskiden tanırım...
Kasımpaşa'dan bilirim...
Rahmetli Özal döneminin moda tanımıyla tam bir ortadirek ailenin bir evladı...
O dönemlerden biliriz ki, hem kendisi hem de ailesi dindardır...
Gel zaman git zaman o dindar ailenin dindar evladı bugün başbakan oldu...
Bütün dindar kesim sevinç içinde...
Nihayet devlet idaresinde Hz. Ömer adaleti vuku bulacak...
Fakir fukara mutlu olacak...
***
Evet gerçekten öyle oldu...
Yani fakir fukara mutlu oldu...
Bir paket makarnaya sevindi fukaralar...
40 torba kömür yetti onların sevinmesi, mutlu olması için...
Peki ya dindar başbakanımız...
O orta direk dindar ailenin evladı bugün dünyanın en zengin başbakanları arasına girdi...
Ailesine verilen hediyelerin haddi hesabı yok...
Gemicikler, villalar, eğitim bursları, ABD ve Avrupa seyahatleri ...
Anlayacağınız emvai çeşit hediyye havalarda uçuyor..
Kendilerine verilen gemicikleri çekinmeden kabul ederlerken, bunun karşılığında onlarda fukaraya makarna hediye ettiler...
***
Dindar başbakanımız için şimdi de 300 milyon lira değerinde bir saray yapılıyor...
Bu ülkede dükkandan bozma yerlerde, tuvaleti dahi olmayan mezbeleliklerde aileler yaşarken, evsiz insanlar sokaklarda yatarken, kirasını ödeyemediği için evinden atılan aileler varken, dindar başabakan için 300 milyon liralık bir sarayın yapılması hangi dinin kabul edebileceği bir zulümdür acaba!?
***
Atatürk Orman Çiftliğinde yapımına başlanan yeni başbakanlık konutu için 3000 ağaç kesilmiş. 1. derece sit alanı olan yer 3. derece sit alanına çevrilmiş bir gecede. Mustafa Kemal Atatürk'ün Selanik'te doğduğu evin aynı ölçülerinde yapılmış evde yıkılıyormuş bu saray için. Halkın ödediği vergiler ile yapılan bu saray 2014 yılında bitirilecek. Ve buraya girişler özel izne tabi olacak. Belki uzaktan bakmak bile yasaklanacak. Halktan toplanan 300 milyon lira ile yapılan bu saraya halk belki uzaktan bile bakamayacak anlayacağınız.
Hz. Muhammed de böyle mi yapmıştı!?
Haz Ebubekir de mi buna benzer bir saray yaptırmıştı!?
Peki Hz. Ömer !?
Ya Hz. Osman!?
Bunların sarayları nerededir acaba, gören bilen var mı!?
***
Dindar başbakan...
Dindar bakanlar...
Dindar müdürler...
Dindar müsteşarlar...
ve dindar nesil...
Eğer ki, bunların yetiştireceği dindar nesil de bunlar gibi olacaksa yanmışız vallahi!!!
28 Eylül 2012 Cuma
Yazmak, Anlamak ve Eleştirmek... ("Bir Kasımpaşalı Aranıyor" başlıklı yazımla alakalı)
Ülkemizde yazmak zor iştir...
Okumak çok daha zor...
Anlamak okumaktan daha zor...
Eleştirmek ise hemen hemen mümkün değil gibi...
Ortada bir mesele var. Bu meseleye bir şekilde gündemde tutabilmek meseleye belli çerçeveler içersinde çözümler üretebilmek amacıyla yazmak gerekiyor. Bilirsiniz ki, eğer siz yazmazsanız, bu meselenin üzerinin küllenmesi çok daha hızlanacaktır. Öyle şeyler yazmalısınız ki, bu meselenin üzerini tozlandırmak isteyenlere engel olmalı, en azından bir meltem rüzgarı gibi meselenin üzerine çöreklenen tozları az da olsa dağıtmalısınız.
***
Yatar kalkar düşünürsünüz...
Hassas noktalardan vurmak istersiniz...
Mesele ile ilgili insanların hafızalarında ve yüreklerindeki hassasiyeti daha canlı tutmak için beyninizde fırtınalar estirirsiniz. Bir labirentin içinde çıkar bir yol bulmak için mücadele ederken, sonunda o yolu bulursunuz...
İnanın o yolu bulduğunuz an yaşadığınız rahatlama her şeye bedeldir...
Belki hiç tasvip etmediğiniz bir yol bulmuşsunuzdur...
Ama bu yola girmek zorundasınızdır...
Gelebilecek eleştiriler aklınızın ucundan bile geçmez...
Varsın olsun, bu meselenin üzeri tozlanmasın da birileri çıkıp beni eleştirsin dersiniz...
Başlarsınız yazmaya...
***
İşte bu ARMA meselesi de böyle bir mesele...
Ben Kasımpaşa taraftarı değilim...
Doğma büyüme Kasımpaşalı olmama rağmen yüreğimde 1972 yılından bu yana Eskişehirspor sevdası var...
Semtime sevdalıyım...
Kasımpaşalı olmaktan her zaman gurur duymuşumdur...
Kasımpaşa taraftarı olmasam da semtimin değerlerine sahip çıkmak, semtimin değerleri için mücadele etmek benim asli vazifemdir.
Bu vazife anlayışı içinde elimden geleni yapmak zorundayım...
Şu an itibariyle elimden gelen "yazmak"...
Yazdıkarımız okunuyor mu diye bir kaygımız olmadan, yazdıklarımız anlaşılıyor mu diye bir kaygımız olmadan yazmak zorundayız.
***
ARMA meselesinde önemli eleştirel yazılar yazdığımı sanıyorum...
Bu eleştirel yazılarımızda muhatabımız sürekli yeni yönetim oldu...
Eleştirilmesi gereken başkaları yok mu!?
Ebette var...
Zamanı vakti geldiğinde onları da eleştireceğiz...
ARMA meselesi ortaya çıktığından bu yana boykot kararı dışında sessiz kalan tribün önderlerini de gerektiği vakit elbette eleştireceğiz. Ancak edindiğimiz bilgiler o arkadaşlarımızın da boş durmadıkları yönünde. Onlar da kızlca kıyamet koparmadan önce meseleyi sessizce çözme düşüncesi içersinde olabilirler. Bekleyip göreceğiz bunun sonucunu da...
***
Son olarak sayın başbakana hitaben bir yazı yazdık...
Bu yazımızı ARMA sevdalısı bir Kasımpaşalı Tribün Dergi adlı siteye aktarmış...
Dün bir arkadaşmın haber vermesiyle orada yapılan eleştirileri gördüm...
O eleştirilere cevap vermek gerektiği kanaatine vardım...
Orada yazılanların bir çoğuna eleştiri demek mümkün değil...
Eleştiri anlamına gelebilecek bazı yazılar var...
Ancak bu yazıları yazanlar da ne yazık ki, yazımızın içeriğini tam olarak anlayamamışlar...
***
Öncelikle şunu belirtmek isterim:
Ben AKP'li değilim...
Bu partiye de hiç oy vermedim, vermem de...
Beni semtten tanıyanlar çok iyi bilirler ki, yalakalık benim kitabımda yazmaz...
"Allah'ın verdiği canı Allah'tan başka kimse alamaz" şiarıyla yaşar, "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" ilkesiyle Rabbime şükürler olsun ki, bu güne kadar kimsenin karşısında susmadık...
Bahse konu olan yazımızın tamamı sayın başbakana yönelik ince bir eleştiridir...
Özü de şudur:
Sayın başbakan her vesile ile üzerimizde bir gölge gibi durdunuz. Nurettin Sözen döneminde yapılan stada bile adınızı verdiniz. Siyasi emelleriniz doğrultusunda Kasımpaşa adını her zaman kullandınız. Bugün, yani Kasımpaşalı'nın size en çok ihtiyaç duyduğu gün nerelerdesiniz! Herkes biliyor ki bu ülkede size rağmen hiçbir şey yapılamaz! Size rağmen 90 yıllık ARMA'yı kim LOGO yapabilir!
Eminim yazımızı okuyan akl-ı selim herkes bu anlamı çıkarır.
***
Tribün Dergi adlı sitedeki konu başlığına eleştiri yazanların hemen hemen tamamı Nasrettin Hoca'nın "Yahu arkadaş bu hırsızın hiç mi kabahati yok" diye feveran ettiği fıkrasındaki kişiler gibi. Sadece ARMA için doğru ya da yanlış metodlarla mücadele eden bizleri eleştiriyor olmaları gerçekten çok ilginç.
ARMA için mücadele eden bir avuç insanın asıl mücadelesi o ARMA'daki AY YILDIZ'ın küçültülmesinden kaynaklandığını bilmiyorlar tabii...
O ARMA'da yer alan AY YILDIZ oraya nasıl gelmiş bunu da bilmiyorlar...
Çocukça yazılar yazmak yerine yazımızın içeriğini eleştirseler, mücadeledeki yanlışlıkları dile getirseler, bunları da yapamıyorlarsa ARMA'yı çalanları eleştirseler ne olur ki!?...
***
Yazımızda en çok eleştiri alan kısım şurası olmuş: "Sırf o Kasımpaşalı diye,
Bir çok Kasımpaşalı kendi partisini terkedip sırf onun hatırına AKP'li olmadı mı!?
O başbakan olsun diye, bir çok Kasımpaşalı geceli gündüzlü çalışmadı mı!?
Şimdi sıra onda..."
Okumak çok daha zor...
Anlamak okumaktan daha zor...
Eleştirmek ise hemen hemen mümkün değil gibi...
Ortada bir mesele var. Bu meseleye bir şekilde gündemde tutabilmek meseleye belli çerçeveler içersinde çözümler üretebilmek amacıyla yazmak gerekiyor. Bilirsiniz ki, eğer siz yazmazsanız, bu meselenin üzerinin küllenmesi çok daha hızlanacaktır. Öyle şeyler yazmalısınız ki, bu meselenin üzerini tozlandırmak isteyenlere engel olmalı, en azından bir meltem rüzgarı gibi meselenin üzerine çöreklenen tozları az da olsa dağıtmalısınız.
***
Yatar kalkar düşünürsünüz...
Hassas noktalardan vurmak istersiniz...
Mesele ile ilgili insanların hafızalarında ve yüreklerindeki hassasiyeti daha canlı tutmak için beyninizde fırtınalar estirirsiniz. Bir labirentin içinde çıkar bir yol bulmak için mücadele ederken, sonunda o yolu bulursunuz...
İnanın o yolu bulduğunuz an yaşadığınız rahatlama her şeye bedeldir...
Belki hiç tasvip etmediğiniz bir yol bulmuşsunuzdur...
Ama bu yola girmek zorundasınızdır...
Gelebilecek eleştiriler aklınızın ucundan bile geçmez...
Varsın olsun, bu meselenin üzeri tozlanmasın da birileri çıkıp beni eleştirsin dersiniz...
Başlarsınız yazmaya...
***
İşte bu ARMA meselesi de böyle bir mesele...
Ben Kasımpaşa taraftarı değilim...
Doğma büyüme Kasımpaşalı olmama rağmen yüreğimde 1972 yılından bu yana Eskişehirspor sevdası var...
Semtime sevdalıyım...
Kasımpaşalı olmaktan her zaman gurur duymuşumdur...
Kasımpaşa taraftarı olmasam da semtimin değerlerine sahip çıkmak, semtimin değerleri için mücadele etmek benim asli vazifemdir.
Bu vazife anlayışı içinde elimden geleni yapmak zorundayım...
Şu an itibariyle elimden gelen "yazmak"...
Yazdıkarımız okunuyor mu diye bir kaygımız olmadan, yazdıklarımız anlaşılıyor mu diye bir kaygımız olmadan yazmak zorundayız.
***
ARMA meselesinde önemli eleştirel yazılar yazdığımı sanıyorum...
Bu eleştirel yazılarımızda muhatabımız sürekli yeni yönetim oldu...
Eleştirilmesi gereken başkaları yok mu!?
Ebette var...
Zamanı vakti geldiğinde onları da eleştireceğiz...
ARMA meselesi ortaya çıktığından bu yana boykot kararı dışında sessiz kalan tribün önderlerini de gerektiği vakit elbette eleştireceğiz. Ancak edindiğimiz bilgiler o arkadaşlarımızın da boş durmadıkları yönünde. Onlar da kızlca kıyamet koparmadan önce meseleyi sessizce çözme düşüncesi içersinde olabilirler. Bekleyip göreceğiz bunun sonucunu da...
***
Son olarak sayın başbakana hitaben bir yazı yazdık...
Bu yazımızı ARMA sevdalısı bir Kasımpaşalı Tribün Dergi adlı siteye aktarmış...
Dün bir arkadaşmın haber vermesiyle orada yapılan eleştirileri gördüm...
O eleştirilere cevap vermek gerektiği kanaatine vardım...
Orada yazılanların bir çoğuna eleştiri demek mümkün değil...
Eleştiri anlamına gelebilecek bazı yazılar var...
Ancak bu yazıları yazanlar da ne yazık ki, yazımızın içeriğini tam olarak anlayamamışlar...
***
Öncelikle şunu belirtmek isterim:
Ben AKP'li değilim...
Bu partiye de hiç oy vermedim, vermem de...
Beni semtten tanıyanlar çok iyi bilirler ki, yalakalık benim kitabımda yazmaz...
"Allah'ın verdiği canı Allah'tan başka kimse alamaz" şiarıyla yaşar, "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" ilkesiyle Rabbime şükürler olsun ki, bu güne kadar kimsenin karşısında susmadık...
Bahse konu olan yazımızın tamamı sayın başbakana yönelik ince bir eleştiridir...
Özü de şudur:
Sayın başbakan her vesile ile üzerimizde bir gölge gibi durdunuz. Nurettin Sözen döneminde yapılan stada bile adınızı verdiniz. Siyasi emelleriniz doğrultusunda Kasımpaşa adını her zaman kullandınız. Bugün, yani Kasımpaşalı'nın size en çok ihtiyaç duyduğu gün nerelerdesiniz! Herkes biliyor ki bu ülkede size rağmen hiçbir şey yapılamaz! Size rağmen 90 yıllık ARMA'yı kim LOGO yapabilir!
Eminim yazımızı okuyan akl-ı selim herkes bu anlamı çıkarır.
***
Tribün Dergi adlı sitedeki konu başlığına eleştiri yazanların hemen hemen tamamı Nasrettin Hoca'nın "Yahu arkadaş bu hırsızın hiç mi kabahati yok" diye feveran ettiği fıkrasındaki kişiler gibi. Sadece ARMA için doğru ya da yanlış metodlarla mücadele eden bizleri eleştiriyor olmaları gerçekten çok ilginç.
ARMA için mücadele eden bir avuç insanın asıl mücadelesi o ARMA'daki AY YILDIZ'ın küçültülmesinden kaynaklandığını bilmiyorlar tabii...
O ARMA'da yer alan AY YILDIZ oraya nasıl gelmiş bunu da bilmiyorlar...
Çocukça yazılar yazmak yerine yazımızın içeriğini eleştirseler, mücadeledeki yanlışlıkları dile getirseler, bunları da yapamıyorlarsa ARMA'yı çalanları eleştirseler ne olur ki!?...
***
Yazımızda en çok eleştiri alan kısım şurası olmuş: "Sırf o Kasımpaşalı diye,
Bir çok Kasımpaşalı kendi partisini terkedip sırf onun hatırına AKP'li olmadı mı!?
O başbakan olsun diye, bir çok Kasımpaşalı geceli gündüzlü çalışmadı mı!?
Şimdi sıra onda..."
Aslına bakarsanız bunu herkes yapar. Bu ülkemiz insanının bir gerçeğidir. Kendisi gibi gördüğü insana sonuna kadar bağlanır ve destek verir. Üstelik Tayyip Erdoğan öyle sıradan siyasetçiler gibi değildi. Bizim gibiydi.
Fakirdi...
Semtin çocuğuydu...
Esnaftı...
Caminin yanındaki çay ocaklarında oturan adamdı...
Balıkçı Ömer'in hamsileriyle karnını doyuran adamdı...
Kaldırımda oturan adamdı...
Geyikli sinemasında karate filmi seyreden adamdı...
Sokakta "Kasımpaşalı" gibi yürüyen adamdı...
Yolda gördüğü arkadaşına "Naber moruk" diyen adamdı...
Küfür eden adamdı...
Namaz kılan adamdı...
Yani bizim gibi biriydi.
Sevelim ya da sevmeyelim, ama o böyle bir adamdı. Yani Kasımpaşa'da yaşayan herkes kadar Kasımpaşalıydı. Ve Kasımpaşalı ona Başbakan ya da Belediye başkanı olduktan sonra değil, Beyoğlu Belediye başkan adayı olup da kazanamadığı seçimden bu yana büyük destek veriyor. Tayyip Erdoğan'ın o "Kasımpaşalı" haline farklı bir partiden olmasına rağmen "hasta" olan bir çok kişi destek verdi ona. Halen Kasımpaşa'da Başbakan'a kimse sayın başbakan demez, herkes "Tayyip" der sadece...
Yani Kasımpaşalı, Başbakan Tayyip Erdoğan'a değil, Kasımpaşalı Tayyip'e destek oldu...
Bugün pek çok kişi karar değiştirmiş olabilir...
Onun Kasımpaşalılık vasfını kaybettiğini düşünebilir...
Özellikle babasının mezarını Kulaksız Mezarlığından naklettirmesinden sonra Kasımpaşalılık vasfını kaybettiğine inananlar daha çoktur...
***
"Yahu Hoca yine çok uzun yazmışsın" deyip yazımızı yarıda bırakmadan sonuna kadar okuyanlara teşekkür ediyorum. Ne yazık ki, biz yazmaktan erinmiyoruz ama insanlarımız okumaktan eriniyorlar. Hal böyle olunca da yazımızı düşüncelerimizi anlamakta zorlanıyorlar...
27 Eylül 2012 Perşembe
Erken Yerel Seçim ve Oslo Müzakereleri-2
Başbakan Tayyip Erdoğan 26 Eylül 2012 tarihinde Kanal 7 TV ekranlarında Oslo Müzakereleri'nin yeniden başlayabileceğinin sinyallerini verdi. Bilindiği gibi AKP hükümetinin terör örgütü ile müzakereler yaptığı gerçeğini ilk olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli gündeme getirmiş ve AKP Genel Başkanı R. Tayyip Erdoğan seçim meydanlarında "Devlet teröristle müzakere yapmaz! Bunu ispat etmeyen şerefsizdir!" diye haykırmıştı.
***
Aradan bir süre geçtikten sonra gerçekler ortaya çıkmış, AKP hükümetinin Oslo'da terör örgütü yönetimiyle pazarlıklara oturduğu açıklanmıştı. Görüşmeleri yürüten MİT görevlisi hakkında dava açılmış ancak Başbakan "O görüşmelere o kişiyi ben gönderdim" diyerek hem Devlet Bahçeli'nin iddiasını kendisi ispat etmiş oldu, hem de alel acele mecliste çıkarılan bir kanun ile MİT görevlisinin yargılanmasına mani oldu. Devlet Bahçeli iddialarında haklı çıktı. Üstelik "Bunu ispatlamayan şerefsizdir!" diye bağıran başbakan bu iddianın ispatını da bizzat kendisi yapmış oldu.
***
Oslo müzakereleri ile ilgili CHP bir belge attı ortaya. Başbakan bunun bir belge olmadığını belirtti. Haklıydı. Bu bir belge değildi. Altına ne isim ne de imza vardı. Herhangi bir yerde yazılmış herhangi bir kağıt parçası. Sonradan anladık ki, CHP de zaten burda yazılanları değil de, bunların halka anlatılmamasını eleştiriyormuş. Müzakereler devam etmeliymiş falan filan... Şok belgeler diye ortaya çıktıklarında hepimiz merakla CHP'nin neler ortaya koyacağını merak etmiştik. Ancak kısa sürede anladık ki, CHP yine tufaya düşmüştü.
***
Oslo müzakereleri referandum öncesinde yapılmaya başlanmıştı. Sürecin başlamasıyla birlikte terör örgütü eylemsizlik kararı almıştı. Hatta avukatları aracılığıyla bu karar bizzat İmralı'daki terörist başı tarafından açıklanmıştı. Referandum yapılana kadar terör örgütü eylem yapmayacaktı. Yapmadılar da!
Hükümet referanduma terör belasından uzak girdi ve büyük avantaj sağladı. BDP de boykot kararı alarak, yani sandığa gitmeyerek AKP'nin savunduğu EVET oylarının yükselmesini sağladı. Ve sonuçta AKP yüzde 50'nin tzerinde bir oy oranı ile referandumun galibi olarak çıktı.
***
Hükümet 2 aydır erken seçim telaşına düştü. Muhalefet partilerinin de desteği ile erken seçim kararı kesinleşmiş gibi görünüyor. Muhalefet partilerinin destek olmaması mümkün değil tabii seçim talebine. Terör saldırılarının artmasıyla yıpranan AKP'nin erken seçim kararı alması hepimizi düşündürmüştü. Böyle bir ortamda erken seçim istemek her iktidar partisinin harcı değildir! Terör bir yana zamlar da arka arkaya gelmeye başladı. Hatta başbakan ekonomi kurmaylarının hazırladığı ve 2013'te uygulanmasını öngördükleri ekonomik tedbir paketinin 2013'e kadar tamamen uygulamaya konulacağının müjdesini de verdi. Zamlar bir an evvel yapılacak. 2013'te yapılması gerekenler de 2013'e girmeden yapılacak. Hatta olası zamlar da şimdiden eklenebilir.
***
Başbakan ve ekibi halkımızın bazı gerçekleri çok çabuk unuttuğunu iyi anlamış.
Hedef belli...
2013 yerel seçimlerinde yine ezici bir galibiyet elde etmek...
Bunu sağlamak için de terör örgütü ile yeniden müzakereler başlayacak...
Muhtemelen yerel seçimlere kadar eylemsizlik karanının çıkmasını sağlayacak...
Çeşitli vaatler verilecek...
Bu vaatlerin arasında bebek katili olarak yakalanan terör örgütü başının ev hapsine alınabileceği bile var...
Adalet bakanımız bunun müjdesini de verdi!
Numan Kurtulmuş ile İslamcı kesimden bir miktar oy...
Süleyman Soylu ile merkez sağ eğilimli seçmenden bir miktar oy...
Ateist olduğunu kendisi açıklayan Osman Can ile de demokrat kesimden bir miktar oy...
Sonra seçim meydanlarında "Ya Alllaaaah, Bismillaahh" denildi mi olay bitmiştir...
***
Öcalan ev hapsine alınır mı!?
Muhtemelen alınır...
Oslo görüşmelerinde tufaya düşen terör örgütü bu kez eşeği sağlam kazığa bağlar...
Anadilde eğitim, özerk yönetim gibi isteklerde bu görüşmelerde gürültü patırtı arasında, "oldu da bitti maşallah" şarkılarıyla kabul edilir mi!?
Edilir neden olmasın!?
Bizler hükümet terör örgütü ile kavga ediyor zannederken, bir de bakarız ki, örgütün tüm istekleri bir bir yerine gelivermiş...
İsrail ile de böyle olmadı mı!?..
İsrail ile kavga ederken, füze kalkanı rampaları Malatya'ya konulmadı mı!?
Yorgan gitti kavga bitti, misali bir daha İsrail ile kavga etmedik!...
İsrail'in bir camide şarap festivali yapmasına bile ses çıkaramadık!...
***
Hasılı kelam, "minareyi çalan kılıfını hazırlar!"
Fakat kılıfı bu kez çalan değil çaldıran hazırlıyor. Hazırlamak zorunda kalıyor. Erken seçim kararına destek olan muhalefet ister istemez AKP'nin hazırladığı projenin içinde yerini buluyor.
Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler demekten başka çaremiz kalmamış durumda...
Bekleyip göreceğiz...
***
Aradan bir süre geçtikten sonra gerçekler ortaya çıkmış, AKP hükümetinin Oslo'da terör örgütü yönetimiyle pazarlıklara oturduğu açıklanmıştı. Görüşmeleri yürüten MİT görevlisi hakkında dava açılmış ancak Başbakan "O görüşmelere o kişiyi ben gönderdim" diyerek hem Devlet Bahçeli'nin iddiasını kendisi ispat etmiş oldu, hem de alel acele mecliste çıkarılan bir kanun ile MİT görevlisinin yargılanmasına mani oldu. Devlet Bahçeli iddialarında haklı çıktı. Üstelik "Bunu ispatlamayan şerefsizdir!" diye bağıran başbakan bu iddianın ispatını da bizzat kendisi yapmış oldu.
***
Oslo müzakereleri ile ilgili CHP bir belge attı ortaya. Başbakan bunun bir belge olmadığını belirtti. Haklıydı. Bu bir belge değildi. Altına ne isim ne de imza vardı. Herhangi bir yerde yazılmış herhangi bir kağıt parçası. Sonradan anladık ki, CHP de zaten burda yazılanları değil de, bunların halka anlatılmamasını eleştiriyormuş. Müzakereler devam etmeliymiş falan filan... Şok belgeler diye ortaya çıktıklarında hepimiz merakla CHP'nin neler ortaya koyacağını merak etmiştik. Ancak kısa sürede anladık ki, CHP yine tufaya düşmüştü.
***
Oslo müzakereleri referandum öncesinde yapılmaya başlanmıştı. Sürecin başlamasıyla birlikte terör örgütü eylemsizlik kararı almıştı. Hatta avukatları aracılığıyla bu karar bizzat İmralı'daki terörist başı tarafından açıklanmıştı. Referandum yapılana kadar terör örgütü eylem yapmayacaktı. Yapmadılar da!
Hükümet referanduma terör belasından uzak girdi ve büyük avantaj sağladı. BDP de boykot kararı alarak, yani sandığa gitmeyerek AKP'nin savunduğu EVET oylarının yükselmesini sağladı. Ve sonuçta AKP yüzde 50'nin tzerinde bir oy oranı ile referandumun galibi olarak çıktı.
***
Hükümet 2 aydır erken seçim telaşına düştü. Muhalefet partilerinin de desteği ile erken seçim kararı kesinleşmiş gibi görünüyor. Muhalefet partilerinin destek olmaması mümkün değil tabii seçim talebine. Terör saldırılarının artmasıyla yıpranan AKP'nin erken seçim kararı alması hepimizi düşündürmüştü. Böyle bir ortamda erken seçim istemek her iktidar partisinin harcı değildir! Terör bir yana zamlar da arka arkaya gelmeye başladı. Hatta başbakan ekonomi kurmaylarının hazırladığı ve 2013'te uygulanmasını öngördükleri ekonomik tedbir paketinin 2013'e kadar tamamen uygulamaya konulacağının müjdesini de verdi. Zamlar bir an evvel yapılacak. 2013'te yapılması gerekenler de 2013'e girmeden yapılacak. Hatta olası zamlar da şimdiden eklenebilir.
***
Başbakan ve ekibi halkımızın bazı gerçekleri çok çabuk unuttuğunu iyi anlamış.
Hedef belli...
2013 yerel seçimlerinde yine ezici bir galibiyet elde etmek...
Bunu sağlamak için de terör örgütü ile yeniden müzakereler başlayacak...
Muhtemelen yerel seçimlere kadar eylemsizlik karanının çıkmasını sağlayacak...
Çeşitli vaatler verilecek...
Bu vaatlerin arasında bebek katili olarak yakalanan terör örgütü başının ev hapsine alınabileceği bile var...
Adalet bakanımız bunun müjdesini de verdi!
Numan Kurtulmuş ile İslamcı kesimden bir miktar oy...
Süleyman Soylu ile merkez sağ eğilimli seçmenden bir miktar oy...
Ateist olduğunu kendisi açıklayan Osman Can ile de demokrat kesimden bir miktar oy...
Sonra seçim meydanlarında "Ya Alllaaaah, Bismillaahh" denildi mi olay bitmiştir...
***
Öcalan ev hapsine alınır mı!?
Muhtemelen alınır...
Oslo görüşmelerinde tufaya düşen terör örgütü bu kez eşeği sağlam kazığa bağlar...
Anadilde eğitim, özerk yönetim gibi isteklerde bu görüşmelerde gürültü patırtı arasında, "oldu da bitti maşallah" şarkılarıyla kabul edilir mi!?
Edilir neden olmasın!?
Bizler hükümet terör örgütü ile kavga ediyor zannederken, bir de bakarız ki, örgütün tüm istekleri bir bir yerine gelivermiş...
İsrail ile de böyle olmadı mı!?..
İsrail ile kavga ederken, füze kalkanı rampaları Malatya'ya konulmadı mı!?
Yorgan gitti kavga bitti, misali bir daha İsrail ile kavga etmedik!...
İsrail'in bir camide şarap festivali yapmasına bile ses çıkaramadık!...
***
Hasılı kelam, "minareyi çalan kılıfını hazırlar!"
Fakat kılıfı bu kez çalan değil çaldıran hazırlıyor. Hazırlamak zorunda kalıyor. Erken seçim kararına destek olan muhalefet ister istemez AKP'nin hazırladığı projenin içinde yerini buluyor.
Görelim mevlam neyler, neylerse güzel eyler demekten başka çaremiz kalmamış durumda...
Bekleyip göreceğiz...
26 Eylül 2012 Çarşamba
7 Şehit var! Padişahım Çok Yaşa!
Bazı gazete ve medya organları Padişahımız'ın emriyle şehit haberlerini küçümselerde bir şekilde haberler halka ulaşabiliyor.
Çeşitli dedikodular dolaşabiliyor...
Çeşit sayıları net olarak verilmiyor deniliyor...
Medya şehit sayısını gizliyor deniliyor...
Her şeye rağmen az da olsa bazı medya kuruluşlarının sayesinde acımızı yaşayabiliyoruz...
Onlar da olmasa her şeyden bihaber geçinip gideceğiz...
Sesimiz daha gür çıkacak:
"Padişahım çok yaşa!"
***
Tunceli'de yine bomba patlamış...
1 sivil 6 asker şehidimiz var!
Gazeteciler adalet bakanına soruyor:
"Kürt sorununun çözümü noktasında Apo'nun ev hapsine alınması gündeminizde var mı!?"
Adalet bakanı cevap veriyor:
"Onu ayrı tutmuyoruz, ne gerekiyorsa yapacağız!"
Bazı gazeteler birinci sayfalarında bir haber vermişler...
Küçücük bir kutunun içinde...
Zemin rengi siyah...
Tunceli'de hain saldırı: 7 şehit!
Padişahım çok yaşa!
***
Muhterem beyefendi İstanbul'da partililerine hitap ediyor:
"Ben padişah mıyım, evet padişahım. O halde size emrediyorum!..."
Emriniz başım üstüne padişahım...
CHP kurmayları ellerinde bir kaç kağıt ile çığrınıyor:
"Efendim hükümet Oslo'da teröristlerle görüştü ve mutabakat tutanağı imzaladı!"
Hükümet cevap veriyor:
"Ey CHP yoksa sen Oslo sürecine karşı mısın!?
CHP cevap veriyor:
"Yok biz aslında Oslo sürecine karşı değiliz, elbette görüşmeler yapılsın ama halka açıklansın!"
Yani ne anladık biz bundan
Anladığımız şu:
"Padişahım çok yaşa!"
***
Elbette hepimiz istiyoruz,
Artık dökülen bu kardeş kanı dursun...
Analar ağlamasın...
Barış...
Demokrasi...
Huzur...
Refah...
Ama ne pahasına!?
Ver kurtul mantığıyla yürütülen müzakereler ile teröristlere ne verilecek ne vaat edilecek!?
Teröristler ile müzakere süreci nasıl olacak!?
Teröristler silahlarını teslim edip müzakere masasına oturacak mı!?
Onlar da meydanlara toplanıp haykıracak mı:
"Padişahim çok yaşa!"
***
Bu ülke de bir Kürt sorunu, Türk sorunu yoktur...
Ülkemizde bir millet sorunu vardır!
Her şeye boyun eğen bir millet!
Teröre boyun eğen bir hükümete %50 destek veren bir millet...
Her gün gelen şehit haberleri karşısında duyarsız kalan bir millet...
Ardı arkası kesilmeyen zamlara şükreden bir millet...
Yapılan zulme şükreden bir millet...
Yapılan zulmü dile getirenlere;
"Aman sus etliye sütlüye karışma, git işine gücüne, ekmek parana bak!" diyerek, dinimizin "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!" ilkesine karşı çıkan bir millet...
"Bunlar da çalıyor ama en azından bunlar Bismillah diyorlar" diyerek suçluyu haklı gören bir millet...
Daha fazlasına gerek yok gibi....
***
Padişahım çok yaşa!
Çeşitli dedikodular dolaşabiliyor...
Çeşit sayıları net olarak verilmiyor deniliyor...
Medya şehit sayısını gizliyor deniliyor...
Her şeye rağmen az da olsa bazı medya kuruluşlarının sayesinde acımızı yaşayabiliyoruz...
Onlar da olmasa her şeyden bihaber geçinip gideceğiz...
Sesimiz daha gür çıkacak:
"Padişahım çok yaşa!"
***
Tunceli'de yine bomba patlamış...
1 sivil 6 asker şehidimiz var!
Gazeteciler adalet bakanına soruyor:
"Kürt sorununun çözümü noktasında Apo'nun ev hapsine alınması gündeminizde var mı!?"
Adalet bakanı cevap veriyor:
"Onu ayrı tutmuyoruz, ne gerekiyorsa yapacağız!"
Bazı gazeteler birinci sayfalarında bir haber vermişler...
Küçücük bir kutunun içinde...
Zemin rengi siyah...
Tunceli'de hain saldırı: 7 şehit!
Padişahım çok yaşa!
***
Muhterem beyefendi İstanbul'da partililerine hitap ediyor:
"Ben padişah mıyım, evet padişahım. O halde size emrediyorum!..."
Emriniz başım üstüne padişahım...
CHP kurmayları ellerinde bir kaç kağıt ile çığrınıyor:
"Efendim hükümet Oslo'da teröristlerle görüştü ve mutabakat tutanağı imzaladı!"
Hükümet cevap veriyor:
"Ey CHP yoksa sen Oslo sürecine karşı mısın!?
CHP cevap veriyor:
"Yok biz aslında Oslo sürecine karşı değiliz, elbette görüşmeler yapılsın ama halka açıklansın!"
Yani ne anladık biz bundan
Anladığımız şu:
"Padişahım çok yaşa!"
***
Elbette hepimiz istiyoruz,
Artık dökülen bu kardeş kanı dursun...
Analar ağlamasın...
Barış...
Demokrasi...
Huzur...
Refah...
Ama ne pahasına!?
Ver kurtul mantığıyla yürütülen müzakereler ile teröristlere ne verilecek ne vaat edilecek!?
Teröristler ile müzakere süreci nasıl olacak!?
Teröristler silahlarını teslim edip müzakere masasına oturacak mı!?
Onlar da meydanlara toplanıp haykıracak mı:
"Padişahim çok yaşa!"
***
Bu ülke de bir Kürt sorunu, Türk sorunu yoktur...
Ülkemizde bir millet sorunu vardır!
Her şeye boyun eğen bir millet!
Teröre boyun eğen bir hükümete %50 destek veren bir millet...
Her gün gelen şehit haberleri karşısında duyarsız kalan bir millet...
Ardı arkası kesilmeyen zamlara şükreden bir millet...
Yapılan zulme şükreden bir millet...
Yapılan zulmü dile getirenlere;
"Aman sus etliye sütlüye karışma, git işine gücüne, ekmek parana bak!" diyerek, dinimizin "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!" ilkesine karşı çıkan bir millet...
"Bunlar da çalıyor ama en azından bunlar Bismillah diyorlar" diyerek suçluyu haklı gören bir millet...
Daha fazlasına gerek yok gibi....
***
Padişahım çok yaşa!
Pancarcı ve Tüpçü, Ediz'in hakkını alabilecek mi!?
Konuyu genç futbolcumuz Ediz Bahtiyaroğlu'nun ölümünden hemen sonra Necdet Mansız gündeme getirmişti. Hem TFF başkanı, hem de Kulüpler Birliği başkanına çağrıda bulunarak Ediz Bahtiyaroğlu'nun mevcut alacaklarının bir şekilde tahsil edilerek ailesine teslim edilmesi için gerekli çalışmaları yapmalarını istemişti. Bugün (26 Eylül 1012) Haber Türk gazetesinde Atilla Türker de aynı konuya temas etti. Atilla Türker "Hakkını helal et Ediz!" başlıklı yazısında Ediz'in Bucaspor ve Ankaragücü kulüplerinden alamadığı alacaklarının toplam 598 bin lira civarında olduğunu belirtiyor.
***
26 yaşında hayata veda etmiş gencecik bir evlatlarını kaybeden ailesi belki bu paranın peşine düşmeyebilirler. Hatta bir o kadar daha paraları olsa onu da verirlerdi Ediz'in yaşaması için. Ediz'in cenazesinde herkes ona hakkını helal etti ancak acaba o helal etti mi!? Ediz'e borç takan yüzsüzler aradan bunca zaman geçmesine rağmen neden çıkıp bir açıklama yapmadılar!? "Ediz Bahtiyaroğlu'nun vefatından derin bir üzüntü duyuyoruz. Kulübümüzde bulunan alacakları en kısa zamanda ailesine ödenecektir" şeklinde bir açıklama yapamayan Bucaspor ve Ankaragücü yönetimleri bırakın böyle bir açıklama yapmayı belki de borçlarını ödememeyi bile düşünüyorlardır.
***
Bu noktada TFF başkanı ve Kulüpler Birliği başkanı devreye girmelidirler. Yıldırım Demirören ve Halil ünal oturdukları koltukların hakkını teslim etmeli ve genç yaşta kaybettiğimiz Ediz Bahtiyaroğlu'nun alacaklarının tahsil edilmesi için acilen bir çözüm üretmelidirler. Yıldırım Demirören Türk futbolunu yöneten adam olarak bugüne kadar bu konuda hiç bir açıklama yapmadı. Elbette gazetecilerin bildikleri bu gerçeği o da biliyordu. Üzerinde bulunan sorumluluk duygusu ile milletin karşısına çıkıp " Ediz Bahtiyaroğlu kardeşimizin iki kulüpte toplam şu kadar alacağı vardır. Bu kulüplerimizin bu borçlarını acilen ödemelerini istiyoruz. Ödeme yapılmadığı takdirde yasal işlemler hızlandırılacak ve çeşitli yaptırımlar uygulanacaktır" şeklinde bir açıklama yapmak mümkün değil miydi!?
***
Gelelim Halil Ünal cephesine...
Halil Ünal hem Kulüpler Birliği başkanı, hem de Ediz'in vefat ettiği sırada formasını giydiği Eskişehirspor'un başkanıdır. Yani Ediz Bahtiyaroğlu'nu çok daha yakından tanıyan ve onun haklarını çok daha iyi takip etmesi gereken birisi. Ne yazık ki, şu ana kadar Necdet Mansız'ın ısrarlı çağrılarına rağmen kendisi bu yönde en ufak bir adım atmamıştır. Bundan sonra atacak mıdır!? Onu da bilmiyoruz. Umudumuz var mıdır!? Benim pek umudum yok doğrusu!
***
Halil Ünal bugüne kadar verdiği sözleri tutmamakla hafızalarımızda önemli bir yer tuttu. Necdet Mansız'ın yazılarını sadece üç beş Eskişehirli okuyor diye pek kaale almamış olabilir. Ancak şimdi ulusal bir gazetede konu gündeme geldi. Muhtemelen çıkıp süslü birkaç söz edecek ve tabiri caizse Ediz'i sevenlerin "gazını alarak" laf salatası yapmaya devam edecektir. Elbette gönlümüz ister ki, Halil Ünal başkanımız gerekeni yapsın ve bizleri bu yazdıklarımızdan dolayı utandırsın! Fakat bugüne kadar bizlerde bıraktığı izlenim bizi olumsuz düşüncelere itmektedir.
***
Gün ola harman ola, diyelim...
Bakalım tüpçü ve pancarcı el ele vererek genç yaşta vefat etmiş bir futbolcumuzun hakkını savunabilecekler mi!?...
***
26 yaşında hayata veda etmiş gencecik bir evlatlarını kaybeden ailesi belki bu paranın peşine düşmeyebilirler. Hatta bir o kadar daha paraları olsa onu da verirlerdi Ediz'in yaşaması için. Ediz'in cenazesinde herkes ona hakkını helal etti ancak acaba o helal etti mi!? Ediz'e borç takan yüzsüzler aradan bunca zaman geçmesine rağmen neden çıkıp bir açıklama yapmadılar!? "Ediz Bahtiyaroğlu'nun vefatından derin bir üzüntü duyuyoruz. Kulübümüzde bulunan alacakları en kısa zamanda ailesine ödenecektir" şeklinde bir açıklama yapamayan Bucaspor ve Ankaragücü yönetimleri bırakın böyle bir açıklama yapmayı belki de borçlarını ödememeyi bile düşünüyorlardır.
***
Bu noktada TFF başkanı ve Kulüpler Birliği başkanı devreye girmelidirler. Yıldırım Demirören ve Halil ünal oturdukları koltukların hakkını teslim etmeli ve genç yaşta kaybettiğimiz Ediz Bahtiyaroğlu'nun alacaklarının tahsil edilmesi için acilen bir çözüm üretmelidirler. Yıldırım Demirören Türk futbolunu yöneten adam olarak bugüne kadar bu konuda hiç bir açıklama yapmadı. Elbette gazetecilerin bildikleri bu gerçeği o da biliyordu. Üzerinde bulunan sorumluluk duygusu ile milletin karşısına çıkıp " Ediz Bahtiyaroğlu kardeşimizin iki kulüpte toplam şu kadar alacağı vardır. Bu kulüplerimizin bu borçlarını acilen ödemelerini istiyoruz. Ödeme yapılmadığı takdirde yasal işlemler hızlandırılacak ve çeşitli yaptırımlar uygulanacaktır" şeklinde bir açıklama yapmak mümkün değil miydi!?
***
Gelelim Halil Ünal cephesine...
Halil Ünal hem Kulüpler Birliği başkanı, hem de Ediz'in vefat ettiği sırada formasını giydiği Eskişehirspor'un başkanıdır. Yani Ediz Bahtiyaroğlu'nu çok daha yakından tanıyan ve onun haklarını çok daha iyi takip etmesi gereken birisi. Ne yazık ki, şu ana kadar Necdet Mansız'ın ısrarlı çağrılarına rağmen kendisi bu yönde en ufak bir adım atmamıştır. Bundan sonra atacak mıdır!? Onu da bilmiyoruz. Umudumuz var mıdır!? Benim pek umudum yok doğrusu!
***
Halil Ünal bugüne kadar verdiği sözleri tutmamakla hafızalarımızda önemli bir yer tuttu. Necdet Mansız'ın yazılarını sadece üç beş Eskişehirli okuyor diye pek kaale almamış olabilir. Ancak şimdi ulusal bir gazetede konu gündeme geldi. Muhtemelen çıkıp süslü birkaç söz edecek ve tabiri caizse Ediz'i sevenlerin "gazını alarak" laf salatası yapmaya devam edecektir. Elbette gönlümüz ister ki, Halil Ünal başkanımız gerekeni yapsın ve bizleri bu yazdıklarımızdan dolayı utandırsın! Fakat bugüne kadar bizlerde bıraktığı izlenim bizi olumsuz düşüncelere itmektedir.
***
Gün ola harman ola, diyelim...
Bakalım tüpçü ve pancarcı el ele vererek genç yaşta vefat etmiş bir futbolcumuzun hakkını savunabilecekler mi!?...
23 Eylül 2012 Pazar
Bir "KASIMPAŞALI" aranıyor...
Şu an çok ihtiyacımız var...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Özü sözü bir...
Kasımpaşalı olmaktan her zaman gurur duymuş bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Burada doğmasa da burada doymuş...
Burada büyümüş...
Burada "ADAM" olmuş...
Buraların çamuruna bulanmış...
Semtin tozunu yutmuş...
Kızılay Meydanı'ndaki çeşmenin suyunu içmiş bir Kasımpaşalı arıyoruz...
***
Şu an gerçekten çok ihtiyacımız var...
Belki şimdiye kadar hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var...
Hani öyle bir andayız ki;
Adına yapılan stadı alsınlar bizden...
Hatta Süper Lig'den de düşürsünler...
Hatta üzerimizdeki gölgesini de alsınlar o "Paşalı"nın
Hiç bir şey istemiyoruz...
Evvelden de istemedik zaten...
Ama şimdi, şimdi o Kasımpaşalı'dan bir tek isteğimiz olacak...
Bu isteğimizi yerine getirmek onun için çok kolay...
İki dudağının arasında...
***
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir zamanlar sokaklarında simit satmış olmaktan gurur duyan bir Kasımpaşalı...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir zamanlar, top koşturduğu sahalarda giydiği formadaki ARMA'ya sevdalı bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir Kasımpaşalı'nın ARMA için döktüğü gözyaşlarını en iyi anlayacak bir Kasımpaşalı...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir zamanlar kaldırımlarında oturup, rahmetli Yoğurtçu Mehmet amcanın biriktirdiği kaymakların tadını almış bir Kasımpaşalı....
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Semtinin insanının kendisine olan sevginin karşılığını, bir cümle ile ödeyecek bir Kasımpaşalı...
***
Evet doğru tahmin ettiniz...
O Kasımpaşalı şu an bu ülkenin Başbakanı...
Çıksa dese ki, "Ayıptır yahu 90 yıllık ARMA şimdi LOGO olur mu!?"
O an her şey bitecek...
Dökülen gözyaşları dinecek...
Sevdaya saplanan hançer yerinden çıkacak...
ARMA'ya LOGO diyen densizler, belki köşe bucak sinecekler...
BJK'yi aşk, Kasımpaşa'yı iş olarak gören zengin zümre iflas edip yol alacaklar...
***
Kısa bir süre önce buralardaydı o Kasımpaşalı...
Belki yine buralarda bir yerlerdedir.
Buralarda olmasa da semtini bu kadar çabuk unutacak kadar vefasız değildir...
Sırf o Kasımpaşalı diye,
Bir çok Kasımpşalı kendi partisini terkedip sırf onun hatırına AKP'li olmadı mı!?
O başbakan olsun diye, bir çok Kasımpaşalı geceli gündüzlü çalışmadı mı!?
Şimdi sıra onda...
Kasımpaşalı şimdi onu arıyor...
Gelmese de semtine, uzaktan ses versin yeter!
Bir cümle söylese yeter uzaklardan...
***
Çok bir şey istemiyoruz sayın Başbakan...
Elinizde tuttuğunuz formamızdaki ARMA'yı çalanlardan ARMAmızı geri almanızı istiyoruz...
Hepsi bu!
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Özü sözü bir...
Kasımpaşalı olmaktan her zaman gurur duymuş bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Burada doğmasa da burada doymuş...
Burada büyümüş...
Burada "ADAM" olmuş...
Buraların çamuruna bulanmış...
Semtin tozunu yutmuş...
Kızılay Meydanı'ndaki çeşmenin suyunu içmiş bir Kasımpaşalı arıyoruz...
***
Şu an gerçekten çok ihtiyacımız var...
Belki şimdiye kadar hiç olmadığı kadar ihtiyacımız var...
Hani öyle bir andayız ki;
Adına yapılan stadı alsınlar bizden...
Hatta Süper Lig'den de düşürsünler...
Hatta üzerimizdeki gölgesini de alsınlar o "Paşalı"nın
Hiç bir şey istemiyoruz...
Evvelden de istemedik zaten...
Ama şimdi, şimdi o Kasımpaşalı'dan bir tek isteğimiz olacak...
Bu isteğimizi yerine getirmek onun için çok kolay...
İki dudağının arasında...
***
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir zamanlar sokaklarında simit satmış olmaktan gurur duyan bir Kasımpaşalı...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir zamanlar, top koşturduğu sahalarda giydiği formadaki ARMA'ya sevdalı bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir Kasımpaşalı'nın ARMA için döktüğü gözyaşlarını en iyi anlayacak bir Kasımpaşalı...
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Bir zamanlar kaldırımlarında oturup, rahmetli Yoğurtçu Mehmet amcanın biriktirdiği kaymakların tadını almış bir Kasımpaşalı....
Bir Kasımpaşalı arıyoruz...
Semtinin insanının kendisine olan sevginin karşılığını, bir cümle ile ödeyecek bir Kasımpaşalı...
***
Evet doğru tahmin ettiniz...
O Kasımpaşalı şu an bu ülkenin Başbakanı...
Çıksa dese ki, "Ayıptır yahu 90 yıllık ARMA şimdi LOGO olur mu!?"
O an her şey bitecek...
Dökülen gözyaşları dinecek...
Sevdaya saplanan hançer yerinden çıkacak...
ARMA'ya LOGO diyen densizler, belki köşe bucak sinecekler...
BJK'yi aşk, Kasımpaşa'yı iş olarak gören zengin zümre iflas edip yol alacaklar...
***
Kısa bir süre önce buralardaydı o Kasımpaşalı...
Belki yine buralarda bir yerlerdedir.
Buralarda olmasa da semtini bu kadar çabuk unutacak kadar vefasız değildir...
Sırf o Kasımpaşalı diye,
Bir çok Kasımpşalı kendi partisini terkedip sırf onun hatırına AKP'li olmadı mı!?
O başbakan olsun diye, bir çok Kasımpaşalı geceli gündüzlü çalışmadı mı!?
Şimdi sıra onda...
Kasımpaşalı şimdi onu arıyor...
Gelmese de semtine, uzaktan ses versin yeter!
Bir cümle söylese yeter uzaklardan...
***
Çok bir şey istemiyoruz sayın Başbakan...
Elinizde tuttuğunuz formamızdaki ARMA'yı çalanlardan ARMAmızı geri almanızı istiyoruz...
Hepsi bu!
Emek hırsızı Boffin!
Süper Lig'e yıllar süren aradan sonra çıktığımızdan bu yana Halil Ünal ve yönetimine rağmen bu ligde kalabiliyor olmamızın şaşkınlığını yaşıyorum. Sadece Halil Ünal ve yönetimi mi!? Teknik heyetleri de bunların arasına koymamak mümkün mü!? Geçtiğimiz yıllarda yaşananları hepimiz biliyoruz. Eskişehirspor'un adı pavyon şartıcısının göğüslerine atılan fındık fıstıktan tutun da şike soruşturmalarına kadar karıştı. Süper Lig'e çıkmanın sevincini bile yaşayamadan ne utançlar yaşadık!
***
Bu sezon yapılan bunca hatadan ders alınır diye düşündük....
Yanıldık...
Alışmış kıçta don durmaz sözü misali...
Hata yapmaya alışmış bir yönetim ve teknik heyet yine yapacağını yaptı...
Malecki, Nuhiu, Servet ve Boffin adlarında 4 bomba patlattılar...
Bu bombalar meğerse gaz bombası imiş...
Eskişehirspor sevdalılarının üzerine sıkılan mide gazı bombası...
***
Malecki ve Nuhiu adlı şahıslar şükürler olsun ki yedek soyunduruluyorlar en azından...
Diğer ikisi...
Sadece tribünlerdeki değil dünyanın dört bir yanındaki Eskişehirspor sevdalılarına osuruk gazı sıkmaya devam ediyorlar.
Servet, sanki dünkü çocuk gibi...
Eli ayağı dolaşıyor...
Ayağını topa vuracağına yere vuruyor...
Sürekli adam kaçırıyor...
Top kaçırıyor...
Gaz kaçırıyor...
Başkaca bir maharetini göremedik...
Fakat halen ilk onbirde oynuyor...
Halen bu takımın kaptanlığını yapıyor...
***
Boffin...
Bize gelmeden önce kadrolu yedek...
Bize geldi...
Halil Ünal öyle bir anlattı ki...
Adam sanki Real Madrid'in kalesinden kalkıp bize gelmiş...
Hani bazı laf cambazı emlakçılar vardır...
Yıkık dökük bir evi size öyle bir anlatır ki, sanırsınız saray...
İşte Halil Ünal da aynı bu tür bir emlakçı gibi...
Hadi diyelimki, emlakçı ekmek parası için yapıyor bunu...
Evi kiralayacak ya da satacak ki komisyon alsın, ekmek parasını kazansın...
Peki ya Halil Ünal!?...
***
Boffin şu an maç başına 2 gol ortalaması ile oynuyor...
Elazığ'daki İvesa ile yarış koşuyor sanki...
Servet & Boffin ikilisinin yaptığı hatalar sonucu yediğimiz gollerle mağlup duruma düşüyoruz...
Diğer futbolcularımız canlarını dişlerine takıp mücadele ediyorlar...
Koşuyorlar, didiniyorlar, çırpınıyorlar...
Ama nafile...
Meşhur ikili onların bu çabalarına karşılık yine hata yapıyor ve takım mağlup oluyor...
Buna emek hırsızlığı denir!
Arkadaşlarının emeklerine saygısızlık denir...
Yazıklar olsun denir!
***
Şimdi öncelikle bay Ersun Yanal'a sormak lazım:
Bu Kayseri ve Akhisar maçlarında kalede Kayacan oynasaydı ne olurdu!?
Bu takım şu an 12 puan ile ligin zirvesinde olur muydu!?
Vicdan sahibi olan herkes bu sorunun cevabını verebilir.
Ancak Halil Ünal ve Ersun Yanal bu sorunun cevabını veremezler...
***
Buradan yönetime bir çağrıda bulunuyorum.
Ersun Yanal ve yaptığınız acar transferlerden bu takımı masrafsız kurtarmak ister misiniz!?
Eğer isterseniz, Ersun Yanal antrenör olarak çalışsın, acar transferleriniz de kalsın takımda...
Maç günü takımın başında sahaya, İstiklal Caddesi, Mis Sokak, Boş Zamanlar Biranesi'nde maç izleyen arkadaşlardan birisi çıksın bu takım şu halinden çok daha iyi olur. Kadroyu ve maç tiktiğini onlardan birisi ayarlasın, inanın Ersun Yanal'dan daha başarılı olur...
Böylece Ersun Yanal'a tazminat ödemek zorunda da kalmazsınız!
Hem bizim çocuklar para da istemezler sizden!!!
***
Bu sezon yapılan bunca hatadan ders alınır diye düşündük....
Yanıldık...
Alışmış kıçta don durmaz sözü misali...
Hata yapmaya alışmış bir yönetim ve teknik heyet yine yapacağını yaptı...
Malecki, Nuhiu, Servet ve Boffin adlarında 4 bomba patlattılar...
Bu bombalar meğerse gaz bombası imiş...
Eskişehirspor sevdalılarının üzerine sıkılan mide gazı bombası...
***
Malecki ve Nuhiu adlı şahıslar şükürler olsun ki yedek soyunduruluyorlar en azından...
Diğer ikisi...
Sadece tribünlerdeki değil dünyanın dört bir yanındaki Eskişehirspor sevdalılarına osuruk gazı sıkmaya devam ediyorlar.
Servet, sanki dünkü çocuk gibi...
Eli ayağı dolaşıyor...
Ayağını topa vuracağına yere vuruyor...
Sürekli adam kaçırıyor...
Top kaçırıyor...
Gaz kaçırıyor...
Başkaca bir maharetini göremedik...
Fakat halen ilk onbirde oynuyor...
Halen bu takımın kaptanlığını yapıyor...
***
Boffin...
Bize gelmeden önce kadrolu yedek...
Bize geldi...
Halil Ünal öyle bir anlattı ki...
Adam sanki Real Madrid'in kalesinden kalkıp bize gelmiş...
Hani bazı laf cambazı emlakçılar vardır...
Yıkık dökük bir evi size öyle bir anlatır ki, sanırsınız saray...
İşte Halil Ünal da aynı bu tür bir emlakçı gibi...
Hadi diyelimki, emlakçı ekmek parası için yapıyor bunu...
Evi kiralayacak ya da satacak ki komisyon alsın, ekmek parasını kazansın...
Peki ya Halil Ünal!?...
***
Boffin şu an maç başına 2 gol ortalaması ile oynuyor...
Elazığ'daki İvesa ile yarış koşuyor sanki...
Servet & Boffin ikilisinin yaptığı hatalar sonucu yediğimiz gollerle mağlup duruma düşüyoruz...
Diğer futbolcularımız canlarını dişlerine takıp mücadele ediyorlar...
Koşuyorlar, didiniyorlar, çırpınıyorlar...
Ama nafile...
Meşhur ikili onların bu çabalarına karşılık yine hata yapıyor ve takım mağlup oluyor...
Buna emek hırsızlığı denir!
Arkadaşlarının emeklerine saygısızlık denir...
Yazıklar olsun denir!
***
Şimdi öncelikle bay Ersun Yanal'a sormak lazım:
Bu Kayseri ve Akhisar maçlarında kalede Kayacan oynasaydı ne olurdu!?
Bu takım şu an 12 puan ile ligin zirvesinde olur muydu!?
Vicdan sahibi olan herkes bu sorunun cevabını verebilir.
Ancak Halil Ünal ve Ersun Yanal bu sorunun cevabını veremezler...
***
Buradan yönetime bir çağrıda bulunuyorum.
Ersun Yanal ve yaptığınız acar transferlerden bu takımı masrafsız kurtarmak ister misiniz!?
Eğer isterseniz, Ersun Yanal antrenör olarak çalışsın, acar transferleriniz de kalsın takımda...
Maç günü takımın başında sahaya, İstiklal Caddesi, Mis Sokak, Boş Zamanlar Biranesi'nde maç izleyen arkadaşlardan birisi çıksın bu takım şu halinden çok daha iyi olur. Kadroyu ve maç tiktiğini onlardan birisi ayarlasın, inanın Ersun Yanal'dan daha başarılı olur...
Böylece Ersun Yanal'a tazminat ödemek zorunda da kalmazsınız!
Hem bizim çocuklar para da istemezler sizden!!!
22 Eylül 2012 Cumartesi
Afyonkarahisar ve Bingöl'ün üzerine örtülen örtü: BALYOZ
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) döneminde en güzel uygulanan sistem "Örtü Sistemi" oldu. Ülkede yaşanan her türlü olumsuzluğun üzerini örtmek için kıyıda köşede bekletilen bir örtümüz mutlaka var. Eskiden devletin örtülü bir tek kavramı vardı. Arada bir duyardık. "Örtülü Ödenek" diye bir şey varmış. Babaşbakanın emrine verilirmiş ve buradan başbakan kimseye hesap verme gereği duymadan devlet işleri için istediği harcamayı yaparmış. Bugün AKP ile birlikte "Örtülü Siyaset" kavramı da beyinlerimizdeki yerini almış durumda.
***
Bundan önceki örnekleri defalarca yazdık, anlattık.
Anlayan anladı anlamayan zaten anlamak istemediği için anlamadı...
Görmek istemeyen göz kadar kör bir göz olamaz...
Görme engelli vatandaşımız, gözleriyle görmese de başka uzuvları ile hissedebiliyor.
Elleriyle, ayaklarıyla...
Görmeye çalışıyor ve görebiliyor...
Gözleri her daim karanlıkta kalsa da o bazı gerçekleri bilebiliyor...
Fakat görmek istemeyen körler gözleri açık olduğu halde bile göremeyebiliyorlar...
Biz ne kadar yazarsak yazalım,
Ne kadar anlatırsak anlatalım,
Anlamak istemiyorsa vatandaş anlamıyor...
***
Son olarak Afyonkarahisar'da büyük bir facia yaşadık.
Aynı facia 1 yıl kadar önce Kıbrıs Rum Kesiminde yaşandı. Rum Kesimi'nde meydana gelen olayın nedeni belli. Aşırı sıcaklardan dolayı yaşanan bir patlama. Olayda 12 Rum askeri ölüyor. Bu olayın sorumluluğunu taşıyan Genelkurmay başkanı ve bakanlar istifa ediyorlar.
Afyonkarahisar'da yaşanan felaketin henüz sebebi belli değil...
İstifa eden de yok...
Sorumlusu belli değil...
Vatandaş umursamıyor...
Gazeteciler, aydınlar (!) suskun...
Uludere'de yanlışlıkla vurulan kaçakçılara tazminat ödeyen hükümet, olayın Allah'ın takdiri olduğunu söylemekle yetiniyor. Üstelik bu tür olaylar dünyanın her yerinde olabilecek olaylar olarak görüyor ve boş veriyor...
***
Sonra Bingöl'de bir şeyler olmaya başlıyor...
Terör örgütü eylemleri Bingöl'de sürdürüyor...
Onlarca şehidimiz var...
25 saat uykusuz görev yapan polislerimiz, yine uyumadan bir başka görev yerine bırakın zırhlı aracı neredeyse hurdaya çıkmış araçlarla nakledilirlerken hainler saldırıyor...
İzin dönüşü birliklerine katılmaz üzere sivil olarak memleketlerinden gelen Mehmetçiklerimiz toplama merkezinde mülteci gibi balık istifi bekletiliyor...
Bir sandalye bulup oturabilen oracıkta uyuyabiliyorsa uyuyor...
Sonra savunmasız bir şekilde, silahsız olarak otobüslere doldurulup görev yerlerine götürülüyorlar...
Ve sonuç aynı...
Pusuda bekleyen hainler saldırıyorlar...
Onlarca asker ve polisimiz şehit oluyor iki olayda...
***
Sadece bu iki olay, medeni bir ülkede yaşansa hükümetin istifa etmesi için yeterli olurdu...
O makamlarda oturan insanlar, böylesine büyük sorumsuzlukların yaşandığı bu iki olayın vicdan azabıyla istifalarını basarlardı...
Ama bizde öyle olmuyor...
Henüz bu üç olayın sebepleri, sorumluları bile tespit edilemedi...
Bingöl'de askeri konvoya yapılan saldırıda şehitlerimizin kimlikleri bile açıklanmadan defin işlemleri apar topar yapıldı.
Gözlerimiz sürekli televizyon ekranlarında idi...
Uludere'de yanlışlıkla öldürülen kaçakçıların haklarını aramak için feryadı figan eden demokrasi şövalyelerini aradık. Ortalığı birbirine katan Nagehan Alçı Mehmetçikler için de bağırır çağırır dedik, bekledik ama nafile...
Hırant Dink öldürüldüğünde "Hepimiz Ermeniyiz" diye meydanları dolduran onbinlerce demokrat aydını aradık meydanlarda ama nafile...
***
Hiç kimsenin kılı bile kıpırdamadı...
Hırant Dink'in cenazesinde slogan atanlar "demokrasi şövalyesi" oldu...
Şehit cenazesinde slogan atanlar, "halkı kin ve nefrete teşvik eden" terörist oldular...
Halk sindirilmiş, susturulmuş vaziyette...
Hiç kimse bu olayların failleri ve sorumluları hakkında konuşmuyor...
***
Bu olayların hemen ardından "minik" bir benzin indirimi geldi...
AKP yandaşları bunu bir bayram sevinci gibi her yerde konuşmaya başladı...
Ertesi gün "minik" bir indirim daha...
"Bakın gördünüz mü benzinde indirim oldu. Ekonomi çok iyi gidiyor" safsataları köşe bucak her yerde anlatılmaya başlandı...
Ve asıl bomba dün patladı...
Balyoz davası kararları açıklandı...
Devasa bir örtü Balyoz davası kararlarının açıklanması....
Afyonkarahisar'dan Bingöl'e kadar uzanan büyüklükte bir örtü...
Her şeyin üstü örtüldü bir anda...
Şimdi bütün demokrasi şövalyeleri ekranlarda boy gösterecekler...
Sütunlarında AKP'nin ne kadar demokrat olduğundan dem vuracaklar...
"Yaşasın demokrasi"
***
Evet demokrasi yaşasın, üç beş tane Mehmet ölsün!..
Kıyamet mi kopar yani!..
Afyonkarahisar'da ne olduysa oldu size ne!?
Bingöl'de ne olduysa oldu size ne!?
Siz bulgurunuza makarnanıza bakın...
Benzinde de 10 kuruş indirim yapıldı, Allah'tan belanızı mı istiyorsunuz!?
Darbe yapma teşebbüsünde bulunanları da hapse attık, daha ne istiyorsunuz!?
***
"Ya Allah, Bismillah!" "Durmak yok yola devam!"
***
Bundan önceki örnekleri defalarca yazdık, anlattık.
Anlayan anladı anlamayan zaten anlamak istemediği için anlamadı...
Görmek istemeyen göz kadar kör bir göz olamaz...
Görme engelli vatandaşımız, gözleriyle görmese de başka uzuvları ile hissedebiliyor.
Elleriyle, ayaklarıyla...
Görmeye çalışıyor ve görebiliyor...
Gözleri her daim karanlıkta kalsa da o bazı gerçekleri bilebiliyor...
Fakat görmek istemeyen körler gözleri açık olduğu halde bile göremeyebiliyorlar...
Biz ne kadar yazarsak yazalım,
Ne kadar anlatırsak anlatalım,
Anlamak istemiyorsa vatandaş anlamıyor...
***
Son olarak Afyonkarahisar'da büyük bir facia yaşadık.
Aynı facia 1 yıl kadar önce Kıbrıs Rum Kesiminde yaşandı. Rum Kesimi'nde meydana gelen olayın nedeni belli. Aşırı sıcaklardan dolayı yaşanan bir patlama. Olayda 12 Rum askeri ölüyor. Bu olayın sorumluluğunu taşıyan Genelkurmay başkanı ve bakanlar istifa ediyorlar.
Afyonkarahisar'da yaşanan felaketin henüz sebebi belli değil...
İstifa eden de yok...
Sorumlusu belli değil...
Vatandaş umursamıyor...
Gazeteciler, aydınlar (!) suskun...
Uludere'de yanlışlıkla vurulan kaçakçılara tazminat ödeyen hükümet, olayın Allah'ın takdiri olduğunu söylemekle yetiniyor. Üstelik bu tür olaylar dünyanın her yerinde olabilecek olaylar olarak görüyor ve boş veriyor...
***
Sonra Bingöl'de bir şeyler olmaya başlıyor...
Terör örgütü eylemleri Bingöl'de sürdürüyor...
Onlarca şehidimiz var...
25 saat uykusuz görev yapan polislerimiz, yine uyumadan bir başka görev yerine bırakın zırhlı aracı neredeyse hurdaya çıkmış araçlarla nakledilirlerken hainler saldırıyor...
İzin dönüşü birliklerine katılmaz üzere sivil olarak memleketlerinden gelen Mehmetçiklerimiz toplama merkezinde mülteci gibi balık istifi bekletiliyor...
Bir sandalye bulup oturabilen oracıkta uyuyabiliyorsa uyuyor...
Sonra savunmasız bir şekilde, silahsız olarak otobüslere doldurulup görev yerlerine götürülüyorlar...
Ve sonuç aynı...
Pusuda bekleyen hainler saldırıyorlar...
Onlarca asker ve polisimiz şehit oluyor iki olayda...
***
Sadece bu iki olay, medeni bir ülkede yaşansa hükümetin istifa etmesi için yeterli olurdu...
O makamlarda oturan insanlar, böylesine büyük sorumsuzlukların yaşandığı bu iki olayın vicdan azabıyla istifalarını basarlardı...
Ama bizde öyle olmuyor...
Henüz bu üç olayın sebepleri, sorumluları bile tespit edilemedi...
Bingöl'de askeri konvoya yapılan saldırıda şehitlerimizin kimlikleri bile açıklanmadan defin işlemleri apar topar yapıldı.
Gözlerimiz sürekli televizyon ekranlarında idi...
Uludere'de yanlışlıkla öldürülen kaçakçıların haklarını aramak için feryadı figan eden demokrasi şövalyelerini aradık. Ortalığı birbirine katan Nagehan Alçı Mehmetçikler için de bağırır çağırır dedik, bekledik ama nafile...
Hırant Dink öldürüldüğünde "Hepimiz Ermeniyiz" diye meydanları dolduran onbinlerce demokrat aydını aradık meydanlarda ama nafile...
***
Hiç kimsenin kılı bile kıpırdamadı...
Hırant Dink'in cenazesinde slogan atanlar "demokrasi şövalyesi" oldu...
Şehit cenazesinde slogan atanlar, "halkı kin ve nefrete teşvik eden" terörist oldular...
Halk sindirilmiş, susturulmuş vaziyette...
Hiç kimse bu olayların failleri ve sorumluları hakkında konuşmuyor...
***
Bu olayların hemen ardından "minik" bir benzin indirimi geldi...
AKP yandaşları bunu bir bayram sevinci gibi her yerde konuşmaya başladı...
Ertesi gün "minik" bir indirim daha...
"Bakın gördünüz mü benzinde indirim oldu. Ekonomi çok iyi gidiyor" safsataları köşe bucak her yerde anlatılmaya başlandı...
Ve asıl bomba dün patladı...
Balyoz davası kararları açıklandı...
Devasa bir örtü Balyoz davası kararlarının açıklanması....
Afyonkarahisar'dan Bingöl'e kadar uzanan büyüklükte bir örtü...
Her şeyin üstü örtüldü bir anda...
Şimdi bütün demokrasi şövalyeleri ekranlarda boy gösterecekler...
Sütunlarında AKP'nin ne kadar demokrat olduğundan dem vuracaklar...
"Yaşasın demokrasi"
***
Evet demokrasi yaşasın, üç beş tane Mehmet ölsün!..
Kıyamet mi kopar yani!..
Afyonkarahisar'da ne olduysa oldu size ne!?
Bingöl'de ne olduysa oldu size ne!?
Siz bulgurunuza makarnanıza bakın...
Benzinde de 10 kuruş indirim yapıldı, Allah'tan belanızı mı istiyorsunuz!?
Darbe yapma teşebbüsünde bulunanları da hapse attık, daha ne istiyorsunuz!?
***
"Ya Allah, Bismillah!" "Durmak yok yola devam!"
20 Eylül 2012 Perşembe
Vitrinine Kasımpaşa LOGOsu asan PAŞALI'lar...
Kasımpaşa'nın futbol takımını ele geçiren zengin zümre ne hikmetse takımın yeni logosunu semt halkına kabullendirebilmek için neredeyse servet harcıyor. Yaptıkları açıklamalarda 1921 yılından bu yana kullanılan ARMA'nın yerine yeni bir LOGO yapılmasını basit bir değişim olarak vurgulayan yeni zengin zümre kendilerinin tabiriyle bu kadar basit bir değişim için büyük bir servet ve çaba harcıyor. Gazetelere tam sayfa ilanlar veriliyor, bilboard reklamları tüm caddelerde boy gösteriyor. Bunlar yetmezmiş gibi , bir de semt halkına çeşitli promosyonlar dağıtılıyor.
***
Dağıtılan promosyonlar yeni LOGO'nun halka kabullendirilmesini amaçlıyor. Ancak bu oyun pek tutmadı. Kasımpaşa'da çok az sayıda esnaf dağıtılan bu promosyon ürünlerinden olan flamaları vitrinlerine asmışlar. Belli ki asan bu kişilere ya vitrine asmaları için tenbihlenmişler, ya da cemaat ya da AKP yandaşı olan bu esnaf bilinçli olarak flamayı vitrinlerine asmışlar. Bu sabah flama asan esnaflardan biri olan bir börekçi dükkanına girdim. 2 Adet peynirli poğaça istedim ve arkasından ekledim: "Buradan son kez alış veriş ediyorum. Kasımpaşa'nın ARMA'sını değiştirip yerine konulan bu LOGO sizin vitrininizde durduğu sürecede buradan alış veriş etmeyeceğim ve edenleri de uyaracağım"
***
Börekçi dükkanının sahibi LOGO'lu flamayı bugün indireceklerini söyledi. Yarın bakacağız. İndirilmiş ise, iki adat daha peynirli poğaça alacağız. Yok indirilmemişse başka bir yerden poğaça alıp o dükkanın önünde dikilerek poğaçalarımızı afiyetle yiyeceğiz. "Ne yapalım elimizden bir şey gelmiyor" bahanesinin ardına sığınan ARMA sevdalısı Kasımpaşalı dostlarımızdan en azından bunu yapmalarını isteyebiliriz.
***
Vitrinine yeni LOGO'yu asarak bizi hayal kırıklığına uğratan dostlarımız da var elbette. Hem ARMA sevdalısı olduklarını söyleyip hem de vitrinlerine LOGO reklamı alanları kınıyor ve bu kişilere karşı tüm semt halkını duyarlı olmaya çağırıyorum.
***
ARMA sevdalısı hakiki PAŞALILAR ile milyonlarca lira harcayarak gazetelerde "Paşalıyız Biz" diye reklamlar yayınlatıp parayla Kasımpaşalı olabileceklerini sana çakma PAŞALILAR arasında bundan böyle çetin bir mücadele başlayacaktır. Kasımpaşa Stadı'ndaki ilk maçta ortaya konulan BOYKOT eylemi son derece başarılı olmuştur. Maç sonrasında "Tribünlerdeki sessizliği hissettik" diyebilecek kadar yürekli olan futbolcumuz Hüseyin KALA gibi bir kaç tane yürekli gazeteci olsa ve "Kasımpaşa taraftarı ARMA değişikliği dolayısıyla maça girmedi boykot yaptı" diyebilselerdi bu boykot eylemi çok daha başarılı olabilirdi. Fakat ülkemizde ne yazık ki bu kadar yürekli gazeteciler kalmadı. Hepsi paranın ve gücün esiri oldular.
***
ARMA sevdalıları şu an için vitrininine Kasımpaşa LOGO'su asan esnafı BOYKOT ederek eylem dizisine başlamalıdır. Bu boykotu yaparken de o esnafa medeni bir şekilde vitrinine bu LOGO'yu astığı için kendisinden alış veriş yapılmayacağı ve yapılmaması için de gerekli propagandanın yapılacağı söylenmelidir ki, eylem sonuç bulabilsin. Önümüzdeki günlerde demokrasi ve hukuk kuralları çerçevesinde yeni eylemler mutlaka olacak. Bununla ilgili olarak ARMA sevdalısı birçok arkadaşımız çalışmalarını yürütüyorlar.
***
SEVDANIN KARŞISISINDA HİÇBİR GÜÇ DURAMAZ!
Bu inançla ARMA sevdalıları yakın bir gelecekte LOGO, daha doğrusu para ve güç aşıklarına karşı en büyük zaferi kazanacaklardır. Bundan herkes emin olsun...
***
Dağıtılan promosyonlar yeni LOGO'nun halka kabullendirilmesini amaçlıyor. Ancak bu oyun pek tutmadı. Kasımpaşa'da çok az sayıda esnaf dağıtılan bu promosyon ürünlerinden olan flamaları vitrinlerine asmışlar. Belli ki asan bu kişilere ya vitrine asmaları için tenbihlenmişler, ya da cemaat ya da AKP yandaşı olan bu esnaf bilinçli olarak flamayı vitrinlerine asmışlar. Bu sabah flama asan esnaflardan biri olan bir börekçi dükkanına girdim. 2 Adet peynirli poğaça istedim ve arkasından ekledim: "Buradan son kez alış veriş ediyorum. Kasımpaşa'nın ARMA'sını değiştirip yerine konulan bu LOGO sizin vitrininizde durduğu sürecede buradan alış veriş etmeyeceğim ve edenleri de uyaracağım"
***
Börekçi dükkanının sahibi LOGO'lu flamayı bugün indireceklerini söyledi. Yarın bakacağız. İndirilmiş ise, iki adat daha peynirli poğaça alacağız. Yok indirilmemişse başka bir yerden poğaça alıp o dükkanın önünde dikilerek poğaçalarımızı afiyetle yiyeceğiz. "Ne yapalım elimizden bir şey gelmiyor" bahanesinin ardına sığınan ARMA sevdalısı Kasımpaşalı dostlarımızdan en azından bunu yapmalarını isteyebiliriz.
***
Vitrinine yeni LOGO'yu asarak bizi hayal kırıklığına uğratan dostlarımız da var elbette. Hem ARMA sevdalısı olduklarını söyleyip hem de vitrinlerine LOGO reklamı alanları kınıyor ve bu kişilere karşı tüm semt halkını duyarlı olmaya çağırıyorum.
***
ARMA sevdalısı hakiki PAŞALILAR ile milyonlarca lira harcayarak gazetelerde "Paşalıyız Biz" diye reklamlar yayınlatıp parayla Kasımpaşalı olabileceklerini sana çakma PAŞALILAR arasında bundan böyle çetin bir mücadele başlayacaktır. Kasımpaşa Stadı'ndaki ilk maçta ortaya konulan BOYKOT eylemi son derece başarılı olmuştur. Maç sonrasında "Tribünlerdeki sessizliği hissettik" diyebilecek kadar yürekli olan futbolcumuz Hüseyin KALA gibi bir kaç tane yürekli gazeteci olsa ve "Kasımpaşa taraftarı ARMA değişikliği dolayısıyla maça girmedi boykot yaptı" diyebilselerdi bu boykot eylemi çok daha başarılı olabilirdi. Fakat ülkemizde ne yazık ki bu kadar yürekli gazeteciler kalmadı. Hepsi paranın ve gücün esiri oldular.
***
ARMA sevdalıları şu an için vitrininine Kasımpaşa LOGO'su asan esnafı BOYKOT ederek eylem dizisine başlamalıdır. Bu boykotu yaparken de o esnafa medeni bir şekilde vitrinine bu LOGO'yu astığı için kendisinden alış veriş yapılmayacağı ve yapılmaması için de gerekli propagandanın yapılacağı söylenmelidir ki, eylem sonuç bulabilsin. Önümüzdeki günlerde demokrasi ve hukuk kuralları çerçevesinde yeni eylemler mutlaka olacak. Bununla ilgili olarak ARMA sevdalısı birçok arkadaşımız çalışmalarını yürütüyorlar.
***
SEVDANIN KARŞISISINDA HİÇBİR GÜÇ DURAMAZ!
Bu inançla ARMA sevdalıları yakın bir gelecekte LOGO, daha doğrusu para ve güç aşıklarına karşı en büyük zaferi kazanacaklardır. Bundan herkes emin olsun...
19 Eylül 2012 Çarşamba
KartES Nereye koşuyor!
"yazmak zorundayım,niye yazılmadığının da şaşkınlığı içindeyim.
KoreoESES diye bir gizli kahramanlar var.kabul edilmiş Camia tarafından,hiç kimsenin sorgusu suali yok.biz bu Ülkeye vedalaşmanın nasıl olduğunu gösterecez demişler ortaya çıkmışlar.
Allah kenarından köşesinden tutan herkesten razı olsun.BAŞARDILAR.
bu hareket Eskişehirspor avantasız taraftarınının hareketiyken,
avantacı FENER'mi yazıyordu?anlam veremediğim ilkokul 2. sınıf seviyesindeki zihniyetin açmış olduğu pankart ile bugün kirletilmiştir.
maalesef bu olay tüm Ülkemizde görülmüştür.nasıl izah ederiz bilemem???????
ortada bir acı var;yapıFENER,FENER diye ortada dolaşanlar var.daha fazlası bende yok."
Yukarıdaki satırlar, 60 küsur yaşında bir ağabeyimize ait.
Erkan Akçoray...
Yazılan yazıyı iki gündür okuyor ve bir anlam çıkarmaya çalışıyorum...
KoreoESES gurubunun son yaptığı gösteri ve öncekiler sadece biz Eskişehirspor sevdalılarının değil, tüm futbol sevenlerin takdirini topluyor. KoreoESES ile ilgili düşüncelerimizi daha önceki yazılarımızda belirtmiştik. Buradan tekrar kendilerine başta Emre Angı kardeşim olmak üzere minnet duygularımı sunuyorum...
***
Erkan ağabey'in de dediği gibi kenarından köşesinden tutan herkesten Allah razı olsun...
Buraya kadar hislerimize tercüman olmuş ağabeyimiz...
Buradan sonrasını iki gündür çözmeye çalışıyorum...
Hangi maksatla yazmış!?
Ne anlatmaya çalışıyor!?
Neyin peşinde koşuyor!?
Maksadı bu güne kadar sürdürdüğünüz fitne fesat politikanıza bir yenisini daha ekleyerek KoreoESES ve NEFER'i karşı karşıya getirmek midir!?
***
Tamam biz NEFER gurubu olarak ilköğretim (ilkokul değil) 2. sınıf talebeleri gibiyiz. Onlar kadar TEMİZ seviyoruz biz ESESimizi... Onlar kadar samimiyiz yaptığımız işlerde... Onlar kadar temiz kalmak en büyük emelimiz...
İlköğretim 2. sınıf zihniyeti yukarıda saydıklarımdan farklı mıdır!!
Hayır kesinlikle hiçbir kişi yazdıklarımızdan farklı bir şey söyleyemez...
İlköğretim 2. sınıf öğrencisi temizdir, saftır, samimidir...
Peki KoreoESES'in yaptığı gösteriyi İlköğretim 2. sınıf zihniyetiyle yapılan NEFER pankartı nasıl kirletebilir!? Bu zihniyetin kirlilik neresinde olabilir!? Sayın Akçoray somut bir şey söyleyin de bu kirliliği çözelim lütfen...
***
Maalesef olay tüm ülkemizde görülmüş...
Evet NEFER'in gençlerinin, pardon ilköğretim 2. sınıf zihniyetli bebelerinin, el emeği göz nuru dökerek günlerce sıcak, soğuk demeden, yarı aç yarı tok yaptıkları pankart ne yazık ki(!) tüm ülkede görülmüş. Bu durumu nasıl izah edebiliriz diye üzülen ey KartES sen hele bu olayın vehamet noktasını bize bir anlatsan... Olayın vehametini biz bir anlasak çıkahem sizlerden, hem camiadan hem de tüm ulusumuzdan özür dileriz... "Kusura bakmayın biz çocukça bir pankart yaptık göz zevkinizi bozduk özür dileriz" deriz...
***
Gelelim zurnanın ZORT dediği yere...
İşte bu noktada saygı sınırlarını zorlayacağım için tüm dostlarımdan özür dilerim...
Ey Erkan Akçoray!
Sen Bugün Eskişehirspor tribünlerinin en büyük tribün gurubu konumunda olan NEFER'in adını hangi cüretle FENER diye yazarsın...
Bunda dayanağın nedir!?
Amacın nedir!
Nereye varmak istiyorsun!?
Senin maksadını biz yıllardır çok iyi biliyoruz aslında...
Senin maksadın bu taraftarın arasına sürekli fitne fesat sokarak bu camianın büyümesine engel olmaktır. Yıllardır aynı şeyi yapıyorsun. Nefer'e olan düşmanlığın, senin ESES sevginin önüne geçmiş... NEFER düşmanlığın senin gözlerini kör etmiş, kalbini karartmış...
Yeter artık!
Yaşının ağırlığını bil... Torun torba sahibi oldun. Milletin arasına fitne sokmaktan bıkıp usanmadın... Tüm saldırılara rağmen Nefer'in büyümesine mani olamadığın için kuduruyorsun. İstanbul'da yaptığın tahrikler neticesinde Nefer'li gençlerin sana saldırmasını sağladın ve bunu Nefer aleyhinde her yerde kullandın... Aynı oyunu oynamaya devam ediyorusun... Nefer'i tahrik edip olaylar çıkmasını arzu ediyorsun ama NEFER artık senin bu oyunlarına gelmeyecek...
NEFER bundan böyle senin bu tür davranışlarına gülüp geçecek...
***
Son olarak Eskişehirspor camiasına seslenmek istiyorum. KartES yani Erkan Akçoray adlı şahsın forumda yazdığı bu yazıyı eminim herkes görmüştür. Fakat ne hikmetse Nefer'in en küçük bir hatasında kıyameti koparanlar KartES'in şu nifak kokan yazısı hakkında hiçbir şey yazmamışlar. Eskişehirspor camiası olarak artık bu fitne ve fesat üreten örümcek kafalardan kurtulmamız gerekmektedir. Yaşananları iyi takip edelim ve Eskişehirspor'un geleceği bu örümcek kafalardan kurtaralım...
18 Eylül 2012 Salı
Satılmış Medya ve Çift Formalıların "Paşa"sı...
Şöyle bir düşünelim....
Diyelim ki, dünyanın en zengin adamlarından biri ülkemize gelir ve FB'nin bütün hisselerini toplar...
Sonra müthiş transferler yapar...
Ronaldo ve Messi bile "Bizi almayacak mı acaba!?" diye geceleri uyuyamazlar...
Barcelona, Real Madrid, Chelsea, Bayern Münih gibi bilumum ünlü kulüpler futbolcularının FB'ye gitmesi korkusuyla büyük endişeye kapılırlar...
FB yapılan transferlerle bırakın ülkemizi bütün dünyayı sallar...
***
Herkes transferlere odaklanmıştır...
Bugün hangi bomba patlayacak diye bütün ahali sabahın erken saatlerinden itibaren gazete satıcılarında kuyruklar oluşturur, birçok kişi sabahın erken saatlerine kadar tv başında bekler...
GS yönetimi uykusuz...
BJK yönetimi istifa kararını tartışır...
TS yönetimi futbolcularını kaptırmamak için bir gemi kiralar ve futbolcularını Karadeniz açıklarında tutar...
Gazeteler yükselen tirajlarının baskısı için yeni matbalaar kurarlar...
***
Bir gün bütüh bu ahali bir de bakar ki, bu zengin adam "Bu logo ne biçim logo, biz tarım ürünleri mi satıyoruz ki, logoda ağaç dalları var" der ve FB ARMA'sını değiştirir...
Peki o zaman neler olur!?
FB taraftarları ayaklanıp, her tarafı yakıp yıkmaz mı!?
Ziya Şengül kadrolu olduğu programda kendini yerlere atmaz mı!?
Bay Toroğlu, masaya yumruğunu vurup, "Dur bakalım arkadaş!" demez mi!?
Sahbinin sesi bay Kütahyalı "yapamazsınız arkadaş, siz kim oluyorsunuz!" oiye bi taraflarını yırtmaz mı....
Gökmen Özdenak, "Bir GS'li olarak, FB armasnın değiştirilmesini kınıyorum!" demez mi...
Ali Şen, uluslararası arena da davalar açmaz mı!?
Hasılı kelam ülkemizde "kıyametler kopmaz mı!"
***
Elbette böyle bir olayı düşünmeye bile kimsenin gücü yetmez...
Çünkü FB çok büyük bir rant kaynağı...
FB büyük takım!
FB güçlü takım!
GS de aynı..
BJK de aynı...
***
Fakat söz konusu Kasımpaşa gibi küçük (!) bir semt takımı olursa kimsenin umurunda bile olmaz...
Ötesi berisi üç beş bin taraftarı var...
Bunların da büyük bir kısmı zaten sessiz sedasız maç izler...
ARMA değişikliği konusunda sesini yükseltebilecek baş ağrısı yapabilecek topu topu 1000 taraftar çıksın...
Onlar da bir şekilde sinidirilir...
Medya için bu sayı önemli değildir...
Bir şekilde bertaraf edilirler...
***
Kasımpaşa ilk kez Gaziantep maçıyla taraftarının karşısına çıktı...
Kasımpaşa taraftarı boykot yaptığı için kapalı tribün bomboştu...
Ancak bazı medya kuruluşlarının stadda 10 bini aşkın taraftar olduğu yalanını utanmadan söyledi, yazdı.
Bomboş kalan kapalı tribün ne objektiflere yansıdı, ne de kameralara...
Açık tribünde büyük çoğunluğu AKP yandaşı olan çift formalılardan oluşan bir topluluuk ve az da olsa "Sadece Kasımpaşalıyım" diyebilenlerden oluşan bir gurup vardı. Bu gurup zaman zaman protesto tezahüratlarında bulundu...
Fakat medya bunları ne gördü, ne de duydu...
Maç değerlendirmesi yapan satılık kalemler, taraftarın maza ilgisiz kalmasını eleştirerek kendileriyle çeliştiler... Hem 10 bin taraftardan bahsediliyor pem de taraftarın ilgisizliğinden...
***
Bir tek Allah'ın kulu çıkıp da delikanlı gibi "Arkadaş yıllardır bu ARMA'ya sevdalı olan Kasımpaşa taraftarı bu maçta boykot ilan etti, o nedenle tribünler boş kaldı" deme yürekliliğini gösteremedi. Herkes Turgay Ciner ve ekibinden korktu! "Acaba doğruları söylersek patronumuz bizi işten atar mı!?" korkusuyla hiç kimse doğruları söylemeye cesaret edemedi. Bizim inancımızda "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" Biz şimdi dilsiz şeytanların kimler olduğunu çok daha iyi anladık...
***
Turgay Ciner önderliğindeki zengin zümre son günlerde kendi logolarını Kasımpaşalılara kabul ettirmek için büyük bir promosyon kampanyasına girişti... Sokak sokak cadde cadde dolaşarak yeni logoyla bastırılan ürünler dağıtılıyor. Ne kadar yazıktır ki, bazı esnafımız da bu ürünleri alarak duvarlarına camlarına asmaktadırlar. Hiç utanmadan sıkılmadan...
ARMA'ya yapılan saldırı onlar için hiç bir anlam ifade etmiyor....
Yeni logoyu hemen kabullenip, bir de marifetmiş gibi camlarına asıyorlar...
Asarlar çünkü onlar FB'li, GS'li, ya da BJK'li...
Çünkü onlar ekmeğini yediklerini semtin kıymetini bilmezler...
Kıymet bilmeyi bırakın bu semtin kıymetini bilenlere, o ARMA'ya sevdalananlara azıcık da olsa saygı da mı gösteremezsiniz!? Gerçi sevmesini bilmeyenden saygı beklemekten biraz lükse kaçar bilmiyorum...
Camlarına yeni logoyu asanlara sesleniyorum, sizden sadece saygı bekliyoruz, birazcık saygı...
***
Satılmış medya ve çift formalı Kasımpaşalıların Paşası şimdilik ssportif başarılarla kendini ayakta tutabiliyor. Fakat şunu hiç kimse unutmasın ki, "KESER DÖNER SAP DÖNER, GÜN GELİR HESAP DÖNER"
Kasımpaşalı sevdasına yapılanları asla ve asla unutmayacaktır!
İçimizdeki hainler de dışardaki hainler de bunu asla unutmasınlar....
Diyelim ki, dünyanın en zengin adamlarından biri ülkemize gelir ve FB'nin bütün hisselerini toplar...
Sonra müthiş transferler yapar...
Ronaldo ve Messi bile "Bizi almayacak mı acaba!?" diye geceleri uyuyamazlar...
Barcelona, Real Madrid, Chelsea, Bayern Münih gibi bilumum ünlü kulüpler futbolcularının FB'ye gitmesi korkusuyla büyük endişeye kapılırlar...
FB yapılan transferlerle bırakın ülkemizi bütün dünyayı sallar...
***
Herkes transferlere odaklanmıştır...
Bugün hangi bomba patlayacak diye bütün ahali sabahın erken saatlerinden itibaren gazete satıcılarında kuyruklar oluşturur, birçok kişi sabahın erken saatlerine kadar tv başında bekler...
GS yönetimi uykusuz...
BJK yönetimi istifa kararını tartışır...
TS yönetimi futbolcularını kaptırmamak için bir gemi kiralar ve futbolcularını Karadeniz açıklarında tutar...
Gazeteler yükselen tirajlarının baskısı için yeni matbalaar kurarlar...
***
Bir gün bütüh bu ahali bir de bakar ki, bu zengin adam "Bu logo ne biçim logo, biz tarım ürünleri mi satıyoruz ki, logoda ağaç dalları var" der ve FB ARMA'sını değiştirir...
Peki o zaman neler olur!?
FB taraftarları ayaklanıp, her tarafı yakıp yıkmaz mı!?
Ziya Şengül kadrolu olduğu programda kendini yerlere atmaz mı!?
Bay Toroğlu, masaya yumruğunu vurup, "Dur bakalım arkadaş!" demez mi!?
Sahbinin sesi bay Kütahyalı "yapamazsınız arkadaş, siz kim oluyorsunuz!" oiye bi taraflarını yırtmaz mı....
Gökmen Özdenak, "Bir GS'li olarak, FB armasnın değiştirilmesini kınıyorum!" demez mi...
Ali Şen, uluslararası arena da davalar açmaz mı!?
Hasılı kelam ülkemizde "kıyametler kopmaz mı!"
***
Elbette böyle bir olayı düşünmeye bile kimsenin gücü yetmez...
Çünkü FB çok büyük bir rant kaynağı...
FB büyük takım!
FB güçlü takım!
GS de aynı..
BJK de aynı...
***
Fakat söz konusu Kasımpaşa gibi küçük (!) bir semt takımı olursa kimsenin umurunda bile olmaz...
Ötesi berisi üç beş bin taraftarı var...
Bunların da büyük bir kısmı zaten sessiz sedasız maç izler...
ARMA değişikliği konusunda sesini yükseltebilecek baş ağrısı yapabilecek topu topu 1000 taraftar çıksın...
Onlar da bir şekilde sinidirilir...
Medya için bu sayı önemli değildir...
Bir şekilde bertaraf edilirler...
***
Kasımpaşa ilk kez Gaziantep maçıyla taraftarının karşısına çıktı...
Kasımpaşa taraftarı boykot yaptığı için kapalı tribün bomboştu...
Ancak bazı medya kuruluşlarının stadda 10 bini aşkın taraftar olduğu yalanını utanmadan söyledi, yazdı.
Bomboş kalan kapalı tribün ne objektiflere yansıdı, ne de kameralara...
Açık tribünde büyük çoğunluğu AKP yandaşı olan çift formalılardan oluşan bir topluluuk ve az da olsa "Sadece Kasımpaşalıyım" diyebilenlerden oluşan bir gurup vardı. Bu gurup zaman zaman protesto tezahüratlarında bulundu...
Fakat medya bunları ne gördü, ne de duydu...
Maç değerlendirmesi yapan satılık kalemler, taraftarın maza ilgisiz kalmasını eleştirerek kendileriyle çeliştiler... Hem 10 bin taraftardan bahsediliyor pem de taraftarın ilgisizliğinden...
***
Bir tek Allah'ın kulu çıkıp da delikanlı gibi "Arkadaş yıllardır bu ARMA'ya sevdalı olan Kasımpaşa taraftarı bu maçta boykot ilan etti, o nedenle tribünler boş kaldı" deme yürekliliğini gösteremedi. Herkes Turgay Ciner ve ekibinden korktu! "Acaba doğruları söylersek patronumuz bizi işten atar mı!?" korkusuyla hiç kimse doğruları söylemeye cesaret edemedi. Bizim inancımızda "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" Biz şimdi dilsiz şeytanların kimler olduğunu çok daha iyi anladık...
***
Turgay Ciner önderliğindeki zengin zümre son günlerde kendi logolarını Kasımpaşalılara kabul ettirmek için büyük bir promosyon kampanyasına girişti... Sokak sokak cadde cadde dolaşarak yeni logoyla bastırılan ürünler dağıtılıyor. Ne kadar yazıktır ki, bazı esnafımız da bu ürünleri alarak duvarlarına camlarına asmaktadırlar. Hiç utanmadan sıkılmadan...
ARMA'ya yapılan saldırı onlar için hiç bir anlam ifade etmiyor....
Yeni logoyu hemen kabullenip, bir de marifetmiş gibi camlarına asıyorlar...
Asarlar çünkü onlar FB'li, GS'li, ya da BJK'li...
Çünkü onlar ekmeğini yediklerini semtin kıymetini bilmezler...
Kıymet bilmeyi bırakın bu semtin kıymetini bilenlere, o ARMA'ya sevdalananlara azıcık da olsa saygı da mı gösteremezsiniz!? Gerçi sevmesini bilmeyenden saygı beklemekten biraz lükse kaçar bilmiyorum...
Camlarına yeni logoyu asanlara sesleniyorum, sizden sadece saygı bekliyoruz, birazcık saygı...
***
Satılmış medya ve çift formalı Kasımpaşalıların Paşası şimdilik ssportif başarılarla kendini ayakta tutabiliyor. Fakat şunu hiç kimse unutmasın ki, "KESER DÖNER SAP DÖNER, GÜN GELİR HESAP DÖNER"
Kasımpaşalı sevdasına yapılanları asla ve asla unutmayacaktır!
İçimizdeki hainler de dışardaki hainler de bunu asla unutmasınlar....
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)