7 Eylül 2018 Cuma

Eskişehirspor Tribünlerinde Yeniden Yükselen Bir DİRİLİŞ TÜRKÜSÜ: ESKİŞEHİRS MARŞI

Eskişehirspor sevdalıları farklıdır...
Yıllar önce tribünlerde sıkça söylenen, tribün kültüründeki yozlaşma sebebiyle uzunca bir süre Eskişehirspor tribünlerinde duyamadığımız ESKİŞEHİR MARŞI yeniden tribünlerde daha güçlü bir şekilde yükselmeye başladı.
***
Çocukluk yıllarımdı... Beyoğlu - Tepebaşı'nda bulunan yazlık Cumhuriyet sinemasının caddeye bakan duvarının dibinde caddeden geçen araçları izlerken, Aksaray istikametinden, Taksim'e doğru ellerinde Siyah - Kırmızı bayraklarla giden bir gruptan duymuştum ilk defa bu marşı. Kaldırımda ikişerli sıra olmuş, askeri yürüyüş düzeninde ellerinde bayrakları sallayarak, muazzam bir ahenk içinde söylüyorlardı Eskişehir Marşını. *** Tarlabaşı'ndan Taksim'e giden cadde boyunca arkalarından biz de gittik. Apartmanların pencerelerine çıkan ziyadesiyle Ermeni ve Rum olan kadınlar alkışlarla onları karşılıyor, bir çok evin penceresinden de Türk bayrakları sallanıyordu. Sonradan öğrendim. Bu grup İstanbul - Aksaray'da bulunan Eskişehir Öğrenci Yurdu'nda kalan Eskişehirspor sevdalılarıymış. İşte benimde o küçücük yüreğimdeki Eskişehirspor sevgisinin ebedi bir AŞK'a dönüştüğü andı belki de o an... *** Son dönemlerde Eskişehirspor sevdalıları bu milli marşımızı yeniden tribünlerde büyük bir coşkuyla söylemeye başladı ve tüm Türkiye'nin beğenisini kazandı. Bu marşı büyük bir milli coşkuyla söyleyenlerin dahi bilmediği bir öyküsü vardı Eskişehir Marşı'nın. Eskişehirspor'un sevdalı yüreklerinden Tolga Kolca, sosyal medyada bu öyküyü tüm Eskişehirspor sevdalılarıyla paylaştı. Tek temennisi bu marşın gözleri yaşartan öyküsünü herkesin okuması ve marşı söylerken bu öyküyü de ruhlarında yaşamasıydı. Biz de Tolga Kolca'nın bu temennisin gerçekleşmesi için sosyal medyadaki paylaşımını sayfamıza aktardık... Buyrun hep beraber okuyalım.... Eskişehir Marşının tüyleri diken diken eden hikayesini paylaşmak istedim. Bu marşın son yıllarda
tribünlerinde söylenmesine vesile olan herkese şükranlarımı sunarım. Buyrun okuyun ve okutturun... *** Azman Dede Balıkesir`de son gömdüğümüz Çanakkale gazisi. İvrindi'nin Mallıca köyünden 104 yaşındaydı Azman Dede. Gençliğinde iki metreyi aşkın boyu, dev görünümüyle insan azmanı sayılmış herkes ona azman demeye başlamış, soyadı kanunu çıkınca da Azman soyadını almıştı. *** Esas ismi unutulmuştu. Yıllar önce bir yerel araştırma sırasında Mallıca köyü kahvesinde kendisiyle görüştüm. Kulakları ağır işitiyordu. Köylülerden biri yardımcı oldu. Benim sorduklarımı kulağına bağıra bağıra söyledi.Onun sesine alışkın olduğundan anladı. Sorduklarımı cevapladı *** Söz Çanakkale`ye geldiğinde o koca ihtiyar sarsıla sarsıla, hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. Kendi zor duyduğu için kan çanağına dönen gözleriyle bize de duyurmak için bağıra bağıra anlatmaya başladı : -"Bir hücum sırasında bölük erimişti.Yüzbaşı telefonla takviye istedi. *** Geceyarısı siperleri takviye için istediğimiz askerler geldi.Hepsi gencecik insanlardı.Ama içlerinde daha çocuk denecek yaşta üç-dört asker vardı ki hemen dikkatimizi çekti.Bölüğü düzene soktum.Yüzbaşı gelenlerle tektek ilgileniyor,sabah yapılacak olan süngü hücumuna hazırlıyordu. *** Sıra o çocuklara geldiğinde, cıvılcıvıl şarkı söyleyerek gelen çocuklar birden çakı gibi oldular.Yüzbaşı sordu; "Yavrum siz kimsiniz?",içlerinden biri"Mektebi Sultanisi talebeleriyiz Vatan için ölmeye geldik!" diye cevap verdi.Gönlüm akıverdi o çocuklara.Savaş için çok küçüktüler. *** Daha süngü tutmasını bile bilmiyorlardı.Onlarla ilgilendim. "Mermi böyle basılır. Tüfek şöyle tutulur. Süngü böyle takılır.Düşmana şöyle saldırılır!.." diye. Onları karşıma alıp bir bir gösterdim.Siperlerin arkasında ay ışığında sabaha kadar talim yaptık. *** Gün ışımadan biraz dinlensinler diye siperlere girdik. Ortalık hafif aydınlanır gibi olunca hep yaptıkları gibi düşman gemileri gelip siperlerimizi bombalamaya başladılar. Yer gök top sesleriyle inliyordu. Her mermi düştüğünde minare gibi alevler yükseliyor *** Bir gün önce ölenlerin kol, bacak, el, ayak gibi parçaları havaya kalkan toprakla siperlere düşüyordu.Mermiler üzerimizden ıslık çalarak geçiyordu. Siperler toz duman içinde kalmıştı. Bir ara yüzbaşı "Azman yandık!.." diye siperin köşesini işaret etti. *** O şarkı söyleyerek sipere gelen, sanki çiçek toplarmış gibi neşeli olan o çocuklar siperin bir köşesinde sanki bir yumak gibi birbirine sarılmış tir tir titriyorlardı. Çocuklar harbin gerçeği ile ilk defa karşılaşıyorlardı.Ürkmüşlerdi. *** Yüzbaşı yandık demekte haklıydı Muharebede bir ürküntü panik meydana getirebilirdi. Tam onlara doğru yaklaşırken içlerinden biri avaz avaz bir marş söylemeye başladı!.. *** Annem beni yetiştirdi bu yerlere yolladı Al sancağı teslim etti Allah'a ısmarladı Boş oturma çalış dedi hizmet eyle vatana Sütüm sana helal olmaz saldırmazsan düşmana! Yastığımız mezar taşı yorganımız kan olsun! Biz bu yoldan döner isek Namus bize ar olsun! *** Baktım hemen biraz sonra ona bir arkadaşı daha katıldı. Biraz sonra biri daha.Marş bitiyor yeniden başlıyorlar. Avaz avaz!Gözleri çakmak çakmak... Hücum anı geldiğinde hepsi süngü takmış, tüfeklerine sımsıkı sarılmış, gözleri yuvalarından fırlamış dişler kenetlenmiş bekliyorlardı *** O an geldi. Birden yüzbaşı "Hücum! "diye bağırdı. Bütün bölük, bütün tabur, bütün alay cephenin her yerinden fırladık. İşte tam o anda, tam o anda, o çocuklar kurulmuş gibi siperlerden fırlayıverdiler. İşte o an.Tam o an bir makinalı yavruları biçiverdi.Hepsi sipere geri düştüler. *** Kucağıma dökülüverdiler. Onların o gül gibi yüzleri gözümün önünden gitmiyor. Hiç gitmiyor!.. İşte ben ona ağlıyorum, o çocuklara ağlıyorum!.." Azman dede ağlıyordu. Ben ağlıyordum. Kahvede kim varsa ağlıyordu. Kahveci gözyaşları içinde bize çay getirdi. Eğildi; "Azman dede hep ağlar. Niye ağladığını bugün ilk defa anlattı ." dedi. (C. Bayar Ünv. Öğrenci Konseyi'nin hazırladığı Çanakkale adlı kitapçıktan) Umarım tribünde bu marş her söylendiğinde taraftarının gözünde bu hikaye canlanır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder