30 Nisan 2013 Salı

Hangi şampiyonluk, bu kardeşlik kadar coşkuludur! (2)

Maç saati yaklaşırken Arma Altı tribünleri tamamen dolmuştu...
Kasımpaşalı kardeşlerimizin pazar tahtalarından yaptıkları portatif tribünler Arma Altı Meydanı'nı tam bir stad havasına bürümüştü...
Bu stadda kombine geçmiyordu...
Gişelerde bilet satılmıyordu...
A kapısı, C kapısı, D kapısı yoktu...
Bütün biletler beleş ve bütün kapılar açıktı...
Tıpkı o meydanı dolduran,
Yanımızda olamayıp
Kasımpaşa Stadı'nı dolduran,
ARMA sevdalısı Kasımpaşalılar'ın yürekleri gibi....
Sonuna kadar açıktı kapıları Eskişehirli kardeşlerine...
***
Bu tam anlamıyla bir kardeşlik bayramıydı...
Kimselere nasip olmayan bir bayram...
Değil Türkiye'de dünyada eşine benzerine rastlanmayacak bir coşku yaşanıyordu o gün Kasımpaşa'da...
Üç takımın medyası bu kardeşlik coşkusunu görse de görmese de dibine kadar yaşanıyordu bu coşku...
Evet Türkiye ilk kez böylesine bir gün yaşıyordu...
İki rakip takımın taraftarları arasında ilk kez yaşanan bu dostluk bayramının yanısıra bir ilk daha yaşanıyordu 28 Nisan 2013 tarihinde o meydanda...
Sezon başında futbol takımını satın alan sermaye gurubunun küstahça takımın armasını değiştirmesine tepki olarak maçları boykot eden Arma Altı Tayfa gurubu stada girmiyordu uzun zamandır...
O gün de girmediler...
Meydanda bir portatif tribün kurularak stad coşkusunu sokağa taşıdılar...
"Stad sizinse sokaklar bizimdir" diyerek sokakta tribün kuran Kasımpaşalı ARMA sevdalılarının bu eylemine Eskişehirspor sevdalıları da duyarsız kalamazlardı...
Kardeş kardeşe böyle günlerde lazımdı...
"Kardeşimin tasası benim de tasamdır" deyip bir gurup ESES sevdalısı da stada gitmeyerek maçı onlarla birlikte izleyeceklerdi...
***
Evet tribünler dolmuştu...
100 kişilik kapasitesine rağmen tribünlerde nerdeyse 200 kişi vardı...
Coşku dayanılmazdı...
Dev ekran tv karşısında yerlerini alan taraftarlar birlikte şarkılar türküler söylüyorlardı...
Maçın başlamasıyla birlikte dikkatler tv ekranına kilitlendi...
Eskişehirspor sevdalıları kötü gidişe dur demek için takımlarından bir galibiyet bekliyordu...
Kasımpaşalılar ise, Avrupa ümitlerini sürdürebilmek için bu maçtan mutlak galibiyetle ayrılacaklarından emindiler...
Kasımpaşa'nın golüyle birlikte bütün Arma Altı tribünü coşmuştu...
Hem Kasımpaşalılar, hem Eskişehirsporlular sevinç içindeydi...
Etraftan geçenler goooolll sesini duyunca merakla sordular;
"Yahu kim attı golü?"
Kasımpaşa formalı genç cevaplıyor:
"Biz attık!"
ESES formalı olan genç de aynı cevabı veriyor;
"Biz attık!"
Her iki takımın taraftarı da golü biz attık diyebiliyor...
Allahım bu ne güzelliktir böyle...
Tam bu sırada üç takımın spor medyası geliyor aklıma ve kulaklarını çınlatıyorum hepsinin...
Tv ekranında boy gösteren goygoycular...
Bakın, dostluk, barış, kardeşlik, sevgi, saygı burada...
Ya siz neredeseniz!?
***
Maçın 26. dakikasında birden havai fişekler patlamaya başladı...
Meşaleler, maytaplar ve "Es Es Es, Ki Ki Ki, Eski Eski Eski ES" diye haykıran yüzlerce yürekli kardeş...
Böyle bir coşku yok!
Böyle bir sevgi yok!
Böyle bir kardeşlik yok arkadaş!
Bunu sadece Kasımpaşa'da görebilirdiniz...
Görebilenlere ne mutlu göremeyenlere de acıdık doğrusu...
Eskişehir'in beraberlik golüyle birlikte tribünlerde Espana çoşkusu başladı...
ESES'in attığı beraberlik golüyle Avrupa hayallerine ara veren Kasımpaşa taraftarları Eskişehirspor taraftarının BandoESES eşliğinde yaptığı muhteşem Espana tezahüratını Arma Altı tribünlerine taşımıştı...
Önce atkılar sonra formalar sallandı ellerde...
Aslında o ellerde sallananlar Paşa & ESES kardeşliğinin sancağıydı...
Kem gözlere inat,
Düşmanlara inat,
O sancak hep göklerde kalacaktı...
***
Maçın sonlarına yaklaşıldıkça Kasımpaşa'nın Avrupa umutları azalıyordu...
Maçı izleyen ESES taraftarları ise, keşke böyle olmasaydı da Paşa Avrupa'ya gitseydi diyordu...
Maçın son dakikalarında çalınan penaltı düdüğü kısa süreliğine de olsa tribünleri hüzne boğmuştu...
Ardından Diego'nun bu penaltı atışını gole çevirmesiyle birlikte Kasımpaşalılar hüzünlerini bir kenara bırakıp "Goooolllll" diye bağırarak kutladılar kardeş takımın attığı galibiyet golünü...
Bu güzelliği ben yaşadım...
Bu samimiyeti ben gördüm...
Bu coşkuyu iliklerime kadar ben hissettim...
Allahıma şükürler olsun....
Penaltı golü ile birlikte maç da bitmişti...
Belki böyle daha nice maçlar bitecekti ama bu dostluk bayramı asla bitmeyecekti....
***
Bir kere daha sordum o an kendime;
"Hangi şampiyonluk bu kardeşlik kadar coşkulu kutlanabilirdi ki!?"
(Bu güzellikleri paylaşmaya yarın da devam edeceğiz inşallah)

29 Nisan 2013 Pazartesi

Hangi şampiyonluk, bu kardeşlik kadar coşkuludur! (1)

Tarih 28 Nisan 2013...
Türk futbolu yine bir ilki yaşıyor...
Bir tarafta Türkiye futbol taraftarlığı tarihinde ülkemize ilkleri yaşatan Eskişehirspor taraftarı,
Diğer tarafta Ay Yıldız ile süslenmiş şanlı ARMAsı için Türkiye'de ilk kez bir sezon boyunca maçları boykot eden Kasımpaşa taraftarı...
Yıllar önce başlayan kardeşliğin bir vuslat anı daha yaşanıyor Kasımpaşa'da...
İki kardeş takım taraftarının İstanbul'daki bu vuslatı için günler öncesinden başlıyor hazırlıklar...
Bir bayram arefesi gibi sürüyor hazırlık çalışmaları...
Arma Altı Meydanı panayır yeri gibi süsleniyor...
Dört bir yan Eskişehirspor ve Kasımpaşa Armalarıyla bezenmiş...
Siyah Kırmızı bayraklar, flamalar...
Lacivert Beyaz bayraklar, flamalar...
Gelin gibi süslenmiş Kasımpaşa...
O büyük vuslat anını bekliyor, bu semtin çocukları...
***
"Kardeşiz; sonsuza kadar" sloganı ile başlayan dev bir Hoşgeldiniz pankartı açılmış meydana...
Sezon başından bu yana sermaye gurubunun ARMA değişikliğini protesto amacıyla maçları boykot eden Arma Altı gurubu kardeş ESES taraftarını karşılamak için tüm hazırlıkları tamamlamış...
Bir gün önceden gece yarısına kadar hummalı bir çalışma yapılıyor...
Herkes heyecanlı...
Herkes sevinçli...
Öylesine büyük bir heyecan var ki;
Sanırsınız yıllardır süren bir ayrılık acısı dinecek...
Yıllardır süren hasretin sonunda vuslat bayramı yaşanacak...
Arma Altı Meydan tam bir bayram yeri havasında...
Sabahın ilk ışıklarıyla, dostluğa, kardeşliğe, sevgiye, saygıya merhaba diyordu meydandaki Siyah - Kırmızı ve Lacivert - Beyaz flamalar...
***
28 Nisan 2013 Pazar günü oynanacak maç, Kasımpaşa açısından son derece önemli...
Avrupa Kupaları'na katılmaları için bu maçı kazanmaları gerekli...
Tüm Kasımpaşalılar bu hedefe kilitlenmiş...
Herkes ağız birliği etmiş...
"Eskişehir'i yeneceğiz!" diyorlar...
Eskişehirspor açısından da önemli bir maç...
Yaşanan kötü gidişe dur demek istiyorlar...
Ligin ilk yarısındaki performansıyla ilk 3 hedefindeki ESES ardı arkası kesilmeyen puan kayıplarıyla nerdeyse düşme potasının sınırına gelmişti...
Eskişehirspor taraftarı da "Kasımpaşa'yı mutlaka yenip çıkışa geçeceğiz" diyordu...
Böylesine iddialı ve çekişmeli bir maç olacağı belliydi...
***
Boykot nedeniyle maçlara girmeyen Arma Altı Tayfa gurubu meydanda kurulan dev ekran tv'den izliyorlardı sevdalı oldukları renklerin maçlarını...
Eskişehir'den gelen Nefer gurubu ile İstanbul'daki Eskişehirsporlular'ın bir araya geldiği Boğazın Kırmızı Şimşekleri oluşumu da Kasımpaşa taraftarının bu onurlu direnişine destek olmak için maçı meydanda TV'den izleme kararı almıştı...
Maç öncesi Kasımpaşalı taraftarlar, Eskişehir ve İstanbul'dan gelen ESES taraftarlarını karşılamak için meydanda toplandılar...
Şarkılar türküler eşliğinde bu vuslat bayramının coşkusunu yaşıyordu orada bulunan herkes...
Saatler ilerledikçe Lacivert - Beyaz formalı insanların arasında Siyah - Kırmızı formalı insanlar çoğalmaya başladı...
Kucaklaşmalar...
Sarılmalar...
Ardından koyu muhabbetler...
Uzaktan bakanlar bir şampiyonluk kutlaması zannediyorlardı...
Fakat onlar bilmiyorlardı ki; dünyadaki hiçbir şampiyonluk bu kardeşlik kadar coşkulu kutlanamazdı...
***
Maç saati yaklaştıkça coşku daha da artıyordu...
Dünyada hiç bir takım taraftarı böylesi bir deplasman yaşamamıştır...
Dünyadaki hiçbir ev sahibi takım taraftarı böylesine müthiş bir misafirperverlik örneği göstermemiştir...
Eskişehir'den gelenler kendilerini Eskişehir'deki kadar rahat hissediyorlardı...
Kasımpaşalılar kardeşlerini en iyi şekilde ağırlamak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı...
Bu görkemli anı çayını yudumlayarak tatlandırmak isteyenler için,
Haftada bir gün istirahat edecek olan Hasan kardeşimiz istirahat gününü feda edip bizlere o güzel çaylarını ikram etti...
Kasımpaşa'daki Eskişehir Çibörekçisi meydana Çibörek tezgahı kurdu...
Alkolle bu anın serhoşluğunu arttırmak isteyenler için kasalarla biralar rakılar getirildi...
O meydanda tek ayran içen kişiyi ise, buradan deşifre etmek istemiyorum...
***
Dün o meydanda bulunamayanlar çok şeyler kaybetti...
Dün yaşananları sizlerle paylaşmaya yarınki yazımızda da devam edeceğiz....

27 Nisan 2013 Cumartesi

Barış istiyoruz....

Savaşın bir ülkeye ve o ülkenin insanlarına ne acılar getirdiğini herhalde yeryüzünde en iyi biz Türkler biliriz...
İstiklal Harbi'nde, Kıbrıs Harbi'nde ne acılar çektik...
İşin ekonomik boyutu bir yana, yaşanan yürek acılarımız bize savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu bize çok iyi göstermiştir...
O nedenledir ki, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk o büyük İstiklal Harbi sonrasında bütün dünyaya seslenerek "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" söylemini gerçekleştirmiştir...
Yıllar sonra Rumların zulmüne son vermek için gerçekleştirilen Kıbrıs Harbi'ne de o dönemin idarecileri "Barış Harekatı" adını vermişlerdi...
Yani biz bu savaştan bıkmıştık.
Artık savaşımızın adını bile barış koymuştuk...
Fakat fitne fesat durmuyor...
Önce sağ-sol,
Sonra Alevi - Sünni,
Şimdi de Türk - Kürt diye bizi kamplara ayırıp birbirimizle savaştırmaya çalıştılar...
Kısmen başarılı da oldular...
Fakat bir türlü istedikleri iç savaşı tam olarak başlatamadılar...
Her ne kadar fitne fesat yuvalarının oyunlarına gelsek de istedikleri gibi bir iç savaşın içine atamadılar bizi...
Sağ-Sol çatışmalarının hüküm sürdüğü 70'li yıllarda her iki taraftan da öldürülenlerin bir çoğunun kim tarafından öldürüldüğü halen belli olmadı...
Alevi - Sünni çatışması Ortadoğu'daki kadar şiddetli olamadı...
***
70'li yıllarda başaramadıklarını 80'li yıllarda farklı bir kulvara çekmek için darbeciler işbaşına geçti...
Siyasiler basiretsiz de olsalar bazı oyunlara direnmişlerdi.
Baktılar böyle olmayacak hemen darbecileri devreye soktular...
Darbecilerle ortaya konulacak olan oyundan daha ümitliydiler şer güçler...
1000 yıldır kardeşçe yaşayan Türkleri ve Kürtleri birbirine kıydırmayı hedeflemişlerdi...
İstihbarat birimlerinin adamları olan ve kökeninin Kürt olmadığı konusunda bir çok şaibe bulunan Apo'yu saldılar ortaya...
Güya Cumhuriyet tarihinden bu yana yoğun bir asimilasyona tabi tutulan Kürtlerin hakkını arayacaktı...
Ama asıl amaç bu topraklarda yıllardır başaramadıkları bir iç savaşı iki milleti karşı karşıya getirerek gerçekleştirmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni güçsüz düşürerek yüzyıllardır bir türlü hayata geçiremedikleri Anadolu topraklarını Türklerden geri alma emellerine ulaşmak istiyorlardı...
Bu da tutmadı...
Kürtler teröristlere istedikleri desteği vermedi...
Türkler, terörist unsurların tüm tahriklerine rağmen Kürt vatandaşlarımızla iç içe kardeşçe yaşamaya devam etti...
Yapılan ağır tahriklerle Türkleri ve Kürtleri sokak çatışmalarına çekmeye çalışanlar yine hüsrana uğradılar...
***
Bu topraklarda bir kardeş kavgasını bir türlü başlatamayanlar, aslında bu durumdan büyük cesaret aldılar...
Ağır tahriklere rağmen sokaklara dökülmeyen bu aziz milletin tepkisizleştiğini, pasifize edildiğini zannedenler iç savaş oyununu bitirip, masa başı oyununa geçiyor şimdilerde...
Bu oyunun adını da "Barış" koydular...
Hani biz barış konusunda hassas insanlarız ya...
Yurtta Sulh Cihanda Sulh dedik ya....
Güya yumuşak karnımızdan yakaladılar...
Elbette biz barış severiz...
Barış içinde yaşamak isteriz...
Fakat bugün kiminle ve neden barış yapacağız onu anlayamıyoruz...
Hangi devletle, hangi ulusla savaşıyoruz ki, bugün barış yapacağız!?
***
Hükümet "analar ağlamasın" dedi çıktı ortaya...
Tamam ağlamasın ama bunun ceremesi nedir!?
Mesela İstiklal Savaşı'nda da analar ağlamasa mıydı!?
Ülke topraklarının haçlı ordusu tarafından işgal edilmesi pahasına da olsa analar ağlamasa mıydı!?
Kıbrıs Harbi'nde de analar ağlamasa mıydı!?
Rumların zulmü altında inim inim inleyen insanların kurtuluşu pahasına analar ağlamasa mıydı!?
Bu ülke topraklarında Türk egemenliği başladığı günden bu yana zulme karşı bu memleketin anaları ağlamaya hep gönüllü olmuşlardır...
Bundan sonra da gönüllü ağlamaya hazırdırlar...
***
Karşımızda bir terör örgütü var...
Yıllardır kahpece pusular atmış...
Bebeklere kıymış...
Sivil Kürt vatandaşları uykularının en tatlı anında, sabahın ilk ışıklarını bile görmelerine izin vermeden, belki de en güzel rüyalarının en güzel yerinde kahpece katletmiş...
Yurdun bir çok yerinde yaptığı bombalı eylemlerle Türklere saldırmış...
Gencecik bir kızımız kahpe bir molotof ile yanarak ölmüş...
Nice analar ağlamış...
Nice evlatlar yetim kalmış...
Nice kuzucuklar öksüz kalmış...
Karşımızda mertçe savaşan bir devlet yok efendiler...
Karşımızda vatanı için, bayrağı için, kutsal değerleri için savaşan,

Mertçe savaşan birileri yok...
Karşımızda bir kahpeler sürüsü var...
Biz bunlarla mı barış yapacağız...
Üç - beş bin çapulcu dediğiniz insanlarla şimdi nasıl müzakere masasına oturuyorsunuz...
Bu milletin ecdadından da mı utanmıyorsunuz!?
***
Sadece Barış deniliyor...
Sadece Analar Ağlamasın deniliyor...
Başka bir şey yok...
Teröristler silahlarıyla birlikte Kandil'deki inlerine çekileceklermiş...
Belki de çoktan çekildiler...
Hani başbakan siahlarını gömüp gidecekler demişti!?
Barış'ın iki tarafı var...
Biri farklı konuşuyor, diğeri farklı konuşuyor...
Millet halen neyin ne olduğunu anlayabilmiş, bu barışın neme nem bir meret olduğunu halen görebilmiş değil...
Gerçi sayın başbakan bunu söylemişti kendisi...
"Biz milletimizden bir şey saklamayız" deyip arkasından da eklemişti "Zamanı gelince her şeyi açıklarız milletimize"
Her şey olup bittikten sonra millete açıklasan ne olur açıklamasan ne olur!?
***
Hasılı kelam, biz barış düşmanı değiliz...
Savaş meraklısı değiliz...
Ölmek ve öldürmek sevdalısı değiliz...
En az sizin kadar biz de barış içinde yaşamak istiyoruz...
Ama önce bu barışı anlamak istiyoruz...
Akil adamlar diye ortaya sürülen insanlar milletin tepkisinden fırsat bulabilirlerse biraz gözyaşı döküyor, biraz duygusal konuşmalar yapıyor, teröristleri meşrulaştırıyor ama ne hikmetse bu süreci bir türlü millete anlatamıyorlar....
Sürecin sonunda memleketin manzarası şöyle olacak diyemiyor hiç kimse...
Sonunu bilmediğimiz bir yola biz Türk milleti olarak nasıl gireceğiz!?

26 Nisan 2013 Cuma

MHP camiasına tarihi görev...

Ülkemiz zorlu bir sınavdan geçiyor...
İsrail ve ABD'nin Büyük Ortadoğu Projesi ile başlayan süreçte geldiğimiz nokta hepimizi ürkütüyor...
10 yıldır memleketi idare eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), ülkemizin Güneydoğu'sunda izlediği teslimiyetçi politika ile, terör örgütünü meşrulaştırmış ve devlet ile pazarlık masasına oturur vaziyete getirmiştir...
Din sömürüsü ile süslenen zehiri milletimizin damarlarına enjekte ederek uyutan AKP'nin toplum mühendisleri halkımızın yarısını uyutsada diğer yarısı şükürler olsun ki, bu zehire tepki verebildi. Damarlarımızdaki asil kan ABD-İsrail ve işbirlikçileri AKP'nin bu zehirli ilacına karşı dirençli kalabildik...
***
AKP-İsrail-ABD üçlüsünün oynadığı oyunun son perdesine geldik...
ABD bölge üzerinde egemenlik sağlayabilmek için "ABD'yi seven bir müslüman toplum" hedefine Türkiye'de ulaşmak üzere. Cemaat lideri Fethullah Gülen'i de kolları altına alan ABD şu an ülkemizin insanlarının yarısı tarafından sevilen bir ülke durumunda. Irak ve Afganistan'da Müslümanlara yaptığı zulümlere rağmen dini bird cemaat tarafından Türkiye'de kabul edilir bir hale gelmeleri ABD'lileri fazlasıyla mutlu etmektedir.
İsrail, kutsal hedefleri olan "Vadedilmiş Topraklar" idealine kavuşmak için var gücüyle çalışıyor. İsrail'in bu emeline ulaşmasındaki en büyük engel İran idi. AKP iktidarı bu sorunu da çözdü ve İran'a karşı İsrail'i koruyacak olan füze kalkanı rampaları Malatya'ya konuşlandırıldı. Ardından füze menzilini kısaltmak için Güneydoğu bölgemizde farklı yerlere Patriot füze rampaları yerleştirildi. Olası bir İran - İsrail savaşında Patriotlar ve füze rampaları İran'a karşı İsrail'in en büyük güvencesi durumunda.
AKP iki müttefikine de hizmet ederek, onlardan iç siyasette at oynatma müsaadesini almış görünüyor. Atatürk ve silah arkadaşlarının önderliğinde Türk Mileti'nin Anradolu topraklarındaki egemenliğini sürdürmek amacıyla kurulan Türkiye Cumhuriyeti ile sorunu olan herkes AKP'nin tarafında şu an.
Cumhuriyet düşmanları ABD ve İsrail'in den arta kalanları toplamak için bekleyen leş kargaları gibi bekliyorlar ve onlar için çalışıyorlar bir taraftan da...
***
Geldiğimiz bu noktada, halkımız yavaş yavaş gerçekleri görmeye başladı...
"Yetmez ama evet" diyerek Anayasa referandumunda AKP'nin safına geçen vatanseverler başta olmak üzere yanlış yaptıklarını anlayan önemli sayıda aydınımız doğru yolu bulmuş durumda.
Vatandaşlarımız artık bu din sömürüsünün farkına vardı...
İsrail ve ABD ile zaman zaman ortaya konulan tiyatronun bir danışıklı dövüşten öteye bir şey olmadığını anlayan halkımız tek çare olarak MHP'yi görmeye başlamış ve bu süreçte MHP'nin oyları hızlı bir yükselişe geçmiştir.
AKP ve işbirlikçileri sözde barış süreci ile yaklaşan yerel seçimlere kadar halkı oyalamayı hedefliyor...
Başkan sistemine geçmeden önce önlerindeki en büyük engel yerel seçimler...
Bugün ortaya çıkan tabloyu MHP iyi değerlendirebilirse bu tiyatro son perde tamamlanmadan sona erecektir...
Bu sebepledir ki;
Milletimizin an itibariyle tek çare olarak görüp, teveccüh ettiği MHP en üst kademedeki yöneticisinden en alt kademedeki sempatizanına kadar bu süreci çok iyi değerlendirmelidir.
Bugün MHP'ye tarihi bir görev düşmektedir.
MHP saflarında yer alan herkes önümüzdeki yerel seçimlere hazırlanmalı ve mutlak surette geçtiğimiz seçimde MHP'ye oy veren herkes en az +1 oy kazandırmak durumundadır partisine...
***
AKP yerel seçimlere yakın bir zamanda muhakkak surette halkın dini duygularını sömürmek için başta başörtüsü olmak üzere bazı konuları gündeme getirecektir...
MHP iktidarın bu oyunları karşısısında çok dikkatli olmalı ve tüm benliğiyle 2014 Mart ayında yapılacak olan yerel seçimlere odaklanmalıdır.
Hepimizin mutlaka sözümüzün geçeceği, hatırımızın sayılacağı birileri vardır...
AKP'liler geçtiğimiz seçimde eşini dostunu tek tek arayarak "Bu seçim çok önemli oyunu AKP'ye vermezsen hakkımı helal etmem" tarzında konuşmalarla oy topladılar. Aynı şeyi biz de bu seçimlerde yapmalıyız. 
Dargınlıkları,
Küskünlükleri,
Parti içi çekişmeleri,
Adaylık sürtüşmelerini bir kenara bırakıp;
Vatan için,
Millet için,
Bayrak için,
Ezan için,
Şehitlerimizin aziz ruhları için,
Bir olup, birlik olup Mart 2014'te bu belayı başımızdan defetmeliyiz...
Böyle bir ortamda parti içi çekişmeyi su yüzüne çıkaranlar bu  değerlere karşı ihanet içindedirler...
***
MHP dışında bazı partilere inanmış ve oylarını o partilere vermiş bu milletin aziz evlatlarına da buradan bir çağrı yapmak isterim...
Hiç şüphe yok ki, barajı aşamayacağını bile bile oy verdiğiniz partiler sizin için çok değerlidir...
MHP'yi yeterli görmeyip, o partilere oy vermiş olmanız kendi açınızdan mutlak surette değerlidir ve haklı bir davranıştır...
Fakat durum şu an çok farklı...
Memleketimiz, İstiklal Harbi'nden sonra yeniden bir Haçlı Seferi ile karşı karşıyadır...
Yahudilerden "Üstün Cesaret Madalyası" almış kişiler tarafından yönetiliyor şu an bu ülke...
Ve bizler bölündükçe onlar galip gelmektedirler...
Böl - Parçala - Yut tatktiğini hepimiz çok iyi biliyoruz...
Bölünüp, parçalandıkça onlar için kolay lokma olmaktan öteye gidemeyiz...
Mart 2014'te yapılacak yerel seçimler sizler için de son derece önemli ve tarihi bir görev sunmaktadır...
Şu an oyları yüzde 22 civarına yükselen MHP sizlerin de katkılarıyla yüzde 30'ları zorlayacaktır...
Bir de bu oranın getirdiği rüzgarı da hesaba katarsak, 2014 yerel seçimleri ABD - İsrail ve AKP üçlüsünün oynadığı tiyatronun sonu olacaktır...
ALLAH YAR VE YARDIMCIMIZ OLSUN!

25 Nisan 2013 Perşembe

Bahçeli kadar yürekli olabilecek misin sayın Başbakan!

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) başlattığı sözde barış sürecinin bu noktalara geleceğini tahmin edemedi....
Onların toplum mühendislerinin öngörülerine göre, Türk milleti yıllardır sürdürülen çalışmalar neticesinde tamamen koyunlaştırılmış ve çobanlarının sözünden çıkmazdı.
Fakat öyle olmadı.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, aldığı bir kararla bu sürecin bir çözüm değil değil, çözülme süreci olduğunu halka anlatmak için seri mitingler yapma kararı aldı...
Bu kararla birlikte bir sersemlik yaşayan AKP, yine de MHP ve Bahçeli'nin böylesine bir yükselişe geçebileceğini tahmin edememişlerdi...
MHP'nin Bursa mitingi tam bir korku saldı AKP'lilere...
Çeşitli engellemeler yapmalarına rağmen yüzbinlerce insan MHP ve Bahçeli'ye destek vermek için Bursa'da toplandı...
"Vur de vuralım, öl de ölelim" diye haykırdılar liderlerine...
Bu slogan yeni bir slogan değil...
Yıllar önce, başbakan Tayyip Erdoğan'ın MSP Gençlik Kolları'nda çalıştığı dönemlerden hatırlarız bu sloganı...
Merhum Erbakan'ın bütün toplantı ve mitinglerinde aralarında Tayyip Erdoğan'ın da bulunduğu gençlik ordusu bu sloganı gırtlaklarını patlatırcasına bağırırlardı...
Bahçeli genel olarak vatandaşın sloganlarına pek karşılık vermezdi.
Fakat bu kez durum farklıydı ve bu slogana karşılık vermesi gerekiyordu...
Ve bütün "çözülümcülere" korku salan o karşılığı verdi:
"Onun da zamanı gelecek!"
***
AKP - BDP ikilisi daha Bursa mitinginin şokunu atlatamadan Bahçeli Manisa'ya gitti...
Manisa'da miting yapmadı fakat miting yaplısa da ancak bu denli bir izdiham yaşanırdı.
AKP'nin kalesi olarak bilinen Manisa artık Türk Milliyetçilerinin eline geçmişti...

AKP'nin Manisa'da ne denli yalnız kaldığını Bahçeli'nin de katıldığı törenlerde Bekir Bozdağ'ın yaşadığı yalnızlıktan anladık.
Manisa artık Pkk ile işbirliği yapanları orada görmek istemiyordu...

Şehitlerin aziz hatırasına saygısızlık edenleri,
Onların kanlarıyla sulanmış toprakları teröristlerin kirli ayaklarıyla kirletenleri Manisa'da görmek istemeyen Manisalılar Bekir Bozdağ'ı korteöde yapayalnız bırakmışlardı...
Bu yalnızlık çok zorlarına gitti...
Yüzleri kızardı...
Bursa ve Manisa'da parlayan güneşi balçıkla sıvayamadılar...
Bütün Türkiye AKP'nin yalnızlaşma sürecinin başlangıcını izlemişti...
***
Kızgındılar...
MHP ve Bahçeli'ye saldırmak için her şeyi didik didik etmeye başladılar...
Bursa Mitingi'nde Bahçeli'nin "Onun da zamanı gelecek" sözlerine taktılar...
Üstü kapalı bir şekilde savcılara talimat verdiler...

MHP'nin hükümet ortağı olduğu dönemde batan bankaların sorumlusu olarak Bahçeli'yi ilan etti başbakan...
"Araştıracağız!"
"Fezleke hazırlayacağız!"
"Hesap vermekten kaçamayacaksınız!"

Gibi sözlerle MHP ve Bahçeli'nin gözünü korkutmaya çalıştı...
Bahçeli yiğit adam...
Bahçeli mert adam...
Bahçeli alnı açık adam....

Bahçeli, Tayyip Erdoğan'ın restini gördü...
"Fezlekeyi getirin meclise biz gurup alinde fezlekenin kabulü yönünde oy kullanacağız!" dedi...
AKP ve koltuk değneği BDP yine telaşlandı...
Fezleke ile de korkutamadılar Bahçeli ve MHP'yi...
***
AKP, BDP ve yandaşları saldırdıkça saldırıyor MHP ve Bahçeli'ye...
Bahçeli dimdik ayakta...
Onların tehditlerini umursamıyor bile...
Bursa ve Manisa'dan sonra İzmir'de dalgalanıyor isyan bayrağı...
Polis kaynaklarına göre 1,5-2 milyon insan ellerinde bayraklarla Gündoğdu Meydanı'nda toplanıyor...
Ellerinde Türk Bayraklarıyla yine haykırıyorlar...
"Vur de vuralım, öl de ölelim!"
Savcılar görev başına verin bakalım 2 milyon kişiyi şimdi mahkemeye...
Bahçeli Gündoğdu Meydanı'ndan başbakana bir kez daha sesleniyor:
"Hakkımızda açacağınız soruşturmayla ilgili fezlekeyi getirin meclise biz kabul oyu vereceğiz"
Yüreğiniz yetiyorsa...
Bahçeli kadar yiğit olabiliyorsanız getirin fezlekeyi meclise ve kaldırın dokunulmazlığını Bahçeli'nin...
***

Şu an hakkında herhangi bir dosya bulunmayan tek parti lideri Devlet Bahçeli...
Ya diğerleri!?
Mesela AKP Genel Başkanı ve Başbakan Tayyip Erdoğan!?
Hakkında kaç tane dosya var!?

Hangi suçlamalardan dokunulmazlık sayesinde kurtarmış paçayı!?
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanı olduğu dönemden bu yana tam 84 suç dosyası bulunmaktadır.
Bunların içinde, ihaleye fesat karıştırmaktan, kalpazanlığa kadar bir çok bulunuyor.
Başbakan bu dosyaların sadece birinden beraat etmiş.
20 suç dosyasından ise, af ile kurtulmuş, yargılama ertelenmiş...
Birçok suç dosyası zaman aşımına uğramış...
Şimdi MHP Genel Başkanı hakkında fezleke hazırlıyorlar...
MHP Genel Başkanı Bahçeli de "Fezlekeye kabul oyu vereceğiz" diyerek kendisine yakışanı yaptı...
"Alnımız açık veremeyeceğimiz hesap yok!" dedi...
Bir yiğitlik, mertlik, adamlık örneği sergiledi...
Peki aynı yiğitliği sayın başbakan da gösterebilir mi acaba!?
"Dokunulmazlığımı kaldırın, hakkımda kaç tane suç dosyası varsa hepsinden hesap vermeye hazırım" diyebilir mi!?
***
Türk Milleti artık bu gerçekleri tek tek görüyor...
"durmak yok yola devam" dediler ama bu kez yolun sonunun geldiğini farkedemediler...

24 Nisan 2013 Çarşamba

Hoşcan ve Ünal'a çağrıdır; ESES için BARIŞ SÜRECİ!

Son olarak GS maçında çok umutlanmıştık...
İstanbul'un Kırmızı-Sarı'lı ekibi GS karşısısında öylesine müthiş bir takım vardı ki;
Sanki Barcelona olmuşlardı...
Sonra ne olduysa oldu...
Camia kongre havasına girdi ve olanlar oldu...
İçine Barcelona kaçmış olan o takım gitti,
Lambır lumbur top oynayan garip bir takım çıktı karşımıza...
Neler oldu?
Neler döndü?
Ortalıkta dolaşan dedikodular neler?
Şu an itibariyle bunların hiçbirisine önem vermiyorum...
Olan oldu...
Takım tepe taklak düşmeye başladı...
***
Benim kesin kanaatim takımın bu düşüşündeki en büyük etken kongre sürecidir...
Bu sürecin erken başlatılması takımı bir kaosun içine sürüklemiştir...
Gerekirse bunları ilerleyen zamanlarda tartışır, konuşuruz...
Ancak şimdi susma zamanı...
Şimdi sadece ve sadece takımı içine düştüğü bu kaos ortamından çıkarma zamanı...
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki;
Bu takım sağlanan huzur ortamında en kötü ihtimalle ilk üç için mücadele edecek kabiliyette futbolcularla dolu...
Bunu zaman içinde hep birlikte gördük...
Bir anda değişen havayı düzeltmek ve kalan son 4 maçımızda yeniden puanlar toplayarak camiamızın onurunu kurtarma zamanıdır şimdi...
***
Lafı fazla uzatmayacağım...
Bu 4 maçlık süreç Eskişehirspor için bir barış süreci olmalıdır...
Eskişehirspor başkanı sayın Halil Ünal ve başkan adayı sayın Mesut Hoşcan erken girdikleri mücadelede takımın zarar gördüğünü mutlaka farketmişlerdir.
Bu süreçte her şey olabilir...
Yaşanacak olumsuzluklarla takımın küme düşmesi bile söz konusudur şu an...
Böyle bir durumda bu taraftar her iki tarafı da affetmeyecektir...
***
Hem Halil Ünal hem de Mesut Hoşcan'a buradan çağrıda bulunuyorum...
Gelin bu 4 maçlık süreçte futbolcularımıza el ele vererek istedikleri güven ortamını sağlayın...
Kasımpaşa maçı öncesi ikiniz birlikte sahaya inin ve futbolcularımıza başarı dileklerinizi birlikte iletin...
Kaptanımıza birer buket çiçek verin...
Kardeşlik duygularımızın güçlenmesi için yanınıza Kasımpaşa Başkanını da alın Kasımpaşa takımına da çiçek verin...
Şeref tribününde birlikte oturun...
4 maç birbirinize katlanmayı öğrenin...
Birlikte sevinin birlikte üzülün...
Her maç öncesinde soyunma odasına birlikte giderek futbolcularımıza başarı dileklerinizi iletin...
Taraftarın karşısına 4 maç el ele çıkın...
Biz de anlayalım sizin gerçekten Eskişehirspor'u ne kadar sevdiğinizi...
Eskişehirspor'u sevmek bazen susmayı gerektirir...
Konuşacaksanız da sadece Eskişehirspor'u sevdiğinizi söyleyin yeter!


Gelincikle örtün üzerimi...

Son arzum
Bir gelincik tarlasında ölmek olsun
Biliyorum biraz zor ama istiyorum arkadaş
Öyle ufka dalmışken,
Bakışlarım Ege sahillerine ulaşmışken ufuktan geçip
Oracıkta ölüvereyim isterim
Sevdamın renklerinin üzerine düşüvereyim
Bir sonsuz uykuya dalıvereyim oracıkta
Anamın kollarına düşer gibi
Siyah ile sevişen Kırmızı'nın kollarına düşüvereyim...
***
Biliyorum zor,
Gelincik tarlası mı bıraktı bu deyyuslar
Utanmasalar,
Gelincikleri de betonlaştırıp,
Santrallere
Altın madenlerine
Yollara
Gökdelenlere kurban edecekler kalan bütün gelincikleri
***
Ölemezsem de bir gelincik tarlasında
Gelinciklerle örtün üzerimi
Hani papatyayı da sevmez değilim ama
Siz yine de gelincikle örtün üzerimi
Kulaksız mezarlığında
Kuytu bir köşede
Sessiz sakin
Öyle bir başıma kalınca ayak seslerinizin ardından
Ben gelinciklerimle kalayım
***
Biri oğlum olsun,
Biri de Aykızım
Kızçocuğum
Gardaşlıklarım
Ahretliklerim
Zamansız ve umutsuz sevdalarım
Hepsi bir gelincik olup üzerimi örtsün...
Üşürsem gelinciğin kırmızısı ısıtır beni...
Bahtımın rengi kırmızıyı süslesin...
Giderken unutmayın gelinciklerle örtün üzerimi...

Ülkemizde yeni bir suç unsuru: Ediz Bahtiyaroğlu...

Evet yanlış okumadınız...
Gariplikler ülkesi olan Türkiye'de artık yeni bir suç unsuru var...
Ediz Bahtiyaroğlu...
Genç yaşta bir kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Ediz Bahtiyaroğlu...
Pırlanta gibi bir genç...
Takım arkadaşları ve Eskişehirspor taraftarlarının gönlünde taht kurmuş bir genç adam...
Takım arkadaşları tarafından öylesine çok seviliyor ki;
Değil aylar, yıllar da geçse onun acısı yüreklerden sökülüp atılamayacak...
Ediz Bahtiyaroğlu'nun aziz anısı her an onların yüreğinde yaşayacak...
Öylesine sevimli, öylesine sevilesi bir genç adam...
İşte bu güzel insan şimdi suç unsuru oldu...
***
Takım arkadaşları Onu kaybettikleri günden bu yana,
Her maça çıkarken Onun anısını yaşatmak için bir çaba içinde...
Atılan her gol Ona armağan ediliyor...
Alınan her galibiyet Ona armağan ediliyor...
Her türlü başarı Ediz'in diyor takım arkadaşları...
İşte onlardan biri de Erkan Zengin...
Bir maçta bir gol attı Erkan Zengin...
Tribünlere koştu...
Formasının altında, "Seni Unutmadık Ediz" yazılı bir tişort vardı...
Formasını kaldırıp bu yazıyı tüm sevenlerine gösterdi ve attığı golü onlara armağan etti...
Yani bir sevgi gösterisi...
Genç yaşta kaybedilen bir arkadaşa olan özlemin gösterisi...
Bir vefa duygusu...
TFF bu eylemi bir suç unsuru olarak gördü ve "Slogan" içerikli tişörtü gösterdiği için ceza aldı...
***
Burası Türkiye...
Bebek katilleri barış güvercini olur,
Ediz Bahtiyaroğlu sevgisi suç unsuru olur...
Tecavüzcüler iyi hal indirimi alır, 
Genç yaşta hayatını kaybeden Ediz Bahtiyaroğlu suç unsuru olur...
Hırsızlar, dolandırıcılar, yetim hakkı yiyicileri, kalpazanlar,
Dokunulmazlık zırhına bürünür,
Ediz Bahtiyaroğlu'na sevgisini gösteren Erkan Zengin suçlu olur...
"Seni Unutmadık Ediz" yazısı küfürle, siyasi mesajla, tahrik unsuru mesajlarla bir tutulup ceza basılır bu memlekette...
Tff'nin yüreği yok!
Sevgi nedir,
Vefa nedir,
Haysiyyet nedir,
Bilmez onlar...
***
Sizler istediğiniz kadar ceza verin...
Ediz'in arkadaşları Onu unutmayacaklar...
Unutmadıklarını da her fırsatta gösterecekler...
Ona olan sevgilerini,
Ona olan vefa duygularını sizin sevgiye verdiğiniz cezalara rağmen her fırsatta göstermeye devam edecekler...
Siz Ediz Bahtiyaroğlu'nun haklarını koruyamadınız...
Emeğinin karşılığını halen ödemeyenlere karşı hiçbir yaptırımınız olamadı...
Onun hakkını aramaya yüreğiniz yetmedi ama;
Ona gösterilen sevgiyi cezalandırmaya gücünüz yetti değil mi!?
Gücünüz yetiyorsa Ediz Bahtiyaroğlu'nu seven tüm Eskişehirspor futbolcularına da verin bakalım bu cezaları...
Hatta hepsini cezalandırın Ediz'i sevdikleri için...
Hatta küme düşürün...
Ediz'in hakkını koruyamadınız ama sevgisine pranga vurun yüreksiz adamlar...
***
TFF bu cezayı verirken acaba TFF'de görevli efsaüne kaptanımız Fethi Heper'in bu konuya tepkisi ne olmuştur ya da ne olacaktır!?
Bunu çok merak ediyorum.
Efsane futbolcumuz Fethi hocamız hem bizim hem de Eskişehirsporlu futbolcuların ebedi kaptanıdır...
Ediz Bahtiyaroğlu'da onun takım arkadaşlarından biridir...
Fethi kaptan yine sessiz kalmayı mı tercih edecektir,
Yoksa "bu kadarı da fazla" deyip taraftarın kendisine verdiği "Efsane Kaptan" ünvanının gereklerini yerine mi getirecektir...
Bekleyip göreceğiz...
Fethi Heper'in konuyla ilgili tepkisi ne olursa olsun bizim için değeri eksilmeyecek...
Yüreğimizde hep aynı yerde kalacak...
Ama şu da bilinmeli ki;
Efsane Kaptan bunun karşısında da sessiz durmayı tercih ederse yüreğimiz çok acıyacak...
***
"Ediz benim evladımdır!"
Bu sözün sahibi sayın Halil Ünal...
Eskişehirspor başkanı...
Kulüpler Birliği başkanı...
Ediz konusunda yaptığı her şey takdirimizi topladı...
Açık tribünün adını "Ediz Bahtiyaroğlu Tribünü" olarak değiştirdi...
Ediz'in alacaklarını en hızlı şekilde ödeyen tek kulüp olmamızı sağladı...
Bizlerin ve sevenlerinin acısını paylaştı, o acıya ortak oldu, o acıyı sahiplendi...
Bu olayda da kendisinden evladına sahip çıkmasını bekliyoruz...
Haftalardır maruz kaldığımız hakem hatalarına sessiz kaldınız...
Fakat Ediz Bahtiyaroğlu sevgisinin sunç unsuru olarak kabul edilmesine sessiz kalmayacağınızı umut ediyoruz sayın başkanım...
***
SENİ UNUTMADIK EDİZ BAHTİYAROĞLU.....

22 Nisan 2013 Pazartesi

Arma Altı Tayfa'dan "vefa" dersi...

Bir ARMA altında toplanmışlardı...
Yaşadıkları semti temsil eden bir ARMA'nın...
Gençtiler...
Yürekleri kıpır kıpır...
Yaşıtları başarıya sevdalanırken,
Onlar sadece Kasımpaşa dediler...
Ve o ARMA altında toplandılar...
Sıradan bir ARMA değildi o...
Ay Yıldız ile süslenmiş, nadide bir sanat eseriydi adeta...
ARMA'ya olan sevdalarının en canlı alıcı yeriydi belki de o Ay Yıldız...
Herkese nasip olmayan bir şeref...
Onların semtine nasip olmuştu...
***
Onlar genç adamlardı...
Günümüz gençliğinden farklıydılar...
Başarıya değil değerlere sevdalandılar...
O sevdanın yükü ağırdı...
Hamallık gerektiren bir sevdaydı...
Vefa gerektiren bir sevdaydı onların sevdası...
Onlar da bunun bilincinde olan genç adamlardı...
Bu farklı sevda onları erken adam etmişti...
Semtlerine yakışır adamlar oldular onlar...
***
Sevdalandıkları ARMA'da yer alan şeref nişanı onların gurur vesilesiydi...
Ve tabii o şeref nişanının o ARMA'da yer almasında emeği geçenleri de asla unutmadılar...
Kasımpaşa'nın ve Türkiye'nin efsane güreşçisi;
Karamürselli Gazanfer Bilge, onlar için unutulmazlar arasındaydı...
Onlar Kasımpaşa'nın vefalı çocuklarıydı...
Sevdalandıkları ARMA'da bir şeref abidesi olarak duran Ay Yıldız'ı bu semte kazandıran Gazanfer Bilge'yi mezarı başında ziyaret etmek için Kasımpaşa'dan Karamürsel'e kadar gitti bu genç adamlar...
Yaşıtlarının yaşam tarzı gözümüzün önüne geldiğinde bu genç adamların bu onurlu davranışı bizleri daha da duygulandırıyor...
***
Futbolun holiganizm, kavga, dövüş, adam bıçaklamak olduğunu haykıran bir kitle varken böylesine duyarlı futbol sever gençlerin varlığı bizleri gelecek adına umutlandırıyor.
Kasımpaşa Kulübü başta olmak üzere tüm futbol camiası bu gençlere önem vermeli ve ödüllendirmelidir...
Spor'da şiddeti önlemek adına olmadık uygulamalara imza atan TFF yetkilileri bu gençleri sahiplenmeli ve tüm ülkeye örnek göstermelidir...
Futboldaki bu tarz güzellikleri her zaman görmezden gelen İstanbul medyası, bunun gibi bir çok güzelliğe imza atan bu genç adamları artık görmezden gelmeyi bırakmalı ve tüm futbol taraftarlarına örnek göstermelidirler...
***
Arma Altı Tayfa'nın daha önceki sosyal etkinliklerini de mümkün mertebe sizlerle paylaşmaya çalıştım...
Bizler bu güzellikleri ortaya koyan bu gençlere sahip çıkmadığımız sürece futboldaki çirkinliklerden yakınanamayız...
Bizlere böylesi güzel duyguların yok olmadığını ve asla yok olmayacağını bir kez daha gösteren Arma Tayfa'nın gençlerini kutluyor ve kendilerine tek tek teşekkür ediyorum...
Sağolun, varolun çocuklar...

21 Nisan 2013 Pazar

Kavramlarla kandırılan halkım... "Faili meçhul"

Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) ya da (AK PARTİ)...
Kurulur kurulmaz tek başına iktidara gelen bir parti...
Türkçe'de kısaltma bir kurum ya da kuruluşun baş harflerinden yapılır...
Adalet ve Kalkınma Partisi ise, iki kelimeden oluşan bir kısaltma kullanıyor ki, bu kısaltma değil, bir isimdir...
Zaten son dönemlerde birçok teşkilat tabelasında artık ADALET VE KALKINMA PARTİSİ adını da göremiyoruz...
Sadece AK PARTİ yazıyor tabelalarda...
Burada kafamızda bir soru işareti beliriyor...
Bu soru işaretini bu yazımızın başında gündeme getirip cevabını daha sonraki yazılarımızda aramaya çalışacağız...
***
Evet dediğimiz gibi hemen iktidara geldiler...
Üstelik de tek başına...
Bu dünya tarihinde bile az rastlanılan bir durum...
Önemli bir başarı...
Bu partinin genel başkanı sayın R. Tayyip Erdoğan dünya tarihinde ilk kez karşılaştığımız bir büyük başarıya daha imza attı o yıllarda...
2004 yılında bir Yahudi kuruluşu Tayyip Erdoğan'a "Üstün Cesaret Ödülü" verdi...
Bu ödül ilk kez bir Müslüman siyasetçiye verilmişti...
Halen bu özellik sadece Tayyip Erdoğan'a aittir...
***
O günlerde, yani AKP'nin iktidara geldiği günlerde Türkiye'de Pkk terörü bitmek üzereydi...
Şehit sayısı nerdeyse "0" a düşmüştü...
Güvenlik güçleri teröriste, onların anladığı dilde cevap verebilmek için önemli çalışmalar yapmış ve bu calışmalar neticesinde de terör bitme noktasına getirilmişti...
Yahudilerden üstün cesaret madalyası alan Tayyip Erdoğan önderliğindeki hükümet birden bire bir süreç hastalığına tutuldu...
Açılım süreci dediler....
İleri demokrasi süreci dediler...
Bitmeye yüz tutmuş terör örgütünün korkulu rüyası haline gelen Özel Harekatçılara karşı büyük bir operasyon başlattılar...
Pkk terör örgütüne yardım ve yataklık ettikleri suçlamasıyla öldürülen kişilerin "faili meçhul" cinayetlere kurban gittikleri iddiasıyla açılan mahkemelerde özel harekatçılar ve askerlerimiz suçlandı ve tek tek içeri alındı.
Özel Harekatçılar bitirildi...
Pkk derin bir nefes aldı ve eylemlerine yeniden başladı...
Yeniden şehit sayısı yüzlerle ifade edilmeye başlandı...
Yeterli eğitim almamış erlerle teröristin karşısına çıkmak zorunda bırakılan TSK terör örgütü karşısısında yeniden büyük kayıplar vermeye başladı...
***
Bir taraftan faili meçhul masalı devam ederken diğer taraftan teröristlerin korkulu rüyası olan bütün komutanlar, güvenlikçiler bir bir suçlanarak içeri alındı...
Sanki öldürülen o kişiler yunmuş yıkanmış kişilermiş gibi halka aksettirildi...
Pkk ile olan finansal ve lojistik durumları halka hiç anlatılmadı...
Pkk attığı hain pusularla onlarca askerimizi şehit ediyor...
Bunlar faili meçhul olmuyor...
Pkk, kahpece yaptığı eylemlerle sivil vatandaşlarımızı şehit ediyor...
Bunlar da faili meçhul olmuyor...
Pkk, köylere baskınlar yapıyor, devlet tarafında yer aldıkları için yakıp yıkıyor...
Bunlar faili meçhul olmuyor...
***
AKP iktidarı boyunca bütün faili meçhul cinayetleri çözmek için yemin etti...
Çözülsün elbette...
Bir barış süreci başlattınız...
Bu süreç içinde bütün faili meçhul cinayetler çözülsün ve mahkemelerde yargılanarak gereken cezaları alsınlar...
Bunu canı gönülden bende istiyorum...
Bütün Türk milleti de istiyor...
Fakat;
Pkk'lı teröristler tarafından şehit edilenler için de bir faili meçhul uygulaması yapılmayacak mı!?
Onların canına kıyanlar ne olacak!?
Teröristi öldürenler hapse atılacak da, benim askerimi, benim korucumu, benim polisimi, benim vatandaşımı şehit edenler elini kolunu sallaya sallaya yurt dışına mı çıkacak!?
Sizin barış sürecinden anladığınız bu mu!?
Analar bunun için mi ağlamayacak!?
Bebek katilleri, Mehmetçik katilleri karanfillerle uğurlanacak,
Benim askerim, benim polisim, benim korucum hapislerde mi çürüyecek!?
***
Ey AKP'ye yüzde 50'lik gücü veren halkım!
İşte bunların barış süreci dedikleri budur!?
Sizi kandırıyorlar...
Kavramlarla kandırıyorlar sizi!
Biz bu sürece karşı çıkanları "Barış karşıtı" diyerek size yutturuyorlar...
Biz barış karşıtı değiliz...
Biz adil barış istiyoruz...
Onların faili meçhul dedikleri suç ise eğer;
Pkk'lı teröristlerin yaptıkları suç değil mi ey halkım!?
O faili meçhullerin sözde failleri hapiste çürürken, Mehmetçik katilleri şen şakrak,
Muzaffer asker edasıyla,
Silahlarını havaya kaldırıp, çekip gidecek, huzurlu bir yaşam sürecek...
AKP'ye yüzde 50 güç veren muhterem halkım sen buna seyirci mi kalacaksın!?

18 Nisan 2013 Perşembe

Eskişehirspor 1 - Yıldırımspor 1

Üç gün içinde ikinci Yıldırım faciasını yaşadık.
Şikeden sabıkalı Aziz Yıldırım'ın takımı,
Önce İstanbul'da hakem Bülent Yıldırım'ın iptal ettiği gol ile kazandı...
Dün de hakem Yunus Yıldırım'ın elle atılan golü vermesiyle kaybetmekten kurtuldu...
Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören ve Kulüpler Birliği Başkanı bay Halil Ünal sessiz...
Eskişehirspor Başkanı bay Halil Ünal da sessiz...
İstanbul medyası zaten bakar kör...
Üç takımın dışındaki takımları yok sayan bir medya...
Onlardan zaten bir beklentimiz yok.
Onların safı belli...
4 Yıldırım bir araya geldi Eskişehirspor'u ancak mağlup edebildi...
Kulüpler Birliği Başkanı bay Halil Ünal da olanları sessiz sedasız köşesinde izledi...
Belki koltuğundan olmaktan korkuyordu ona da bir şey diyemeyiz...
***
Peki ya Eskişehirspor Başkanı bay Halil Ünal!
Sen neden susuyorsun arkadaş!
Sen bu kulübün haklarını korumakla mükellef değil misin!?
Üst üste yaşadığımız bu hakem facialarına kim dur diyecek!?
Tüm derdin Haziran'da yapılacak kongre ise, merak etme sen bu kafayla gidersen rakiplerinin bir şey yapmasına gerek yok zaten. Sen kendi kendini yok ediyorsun zaten!
Üst üste yaşanan şu hakem faciaları Türkiye'de hangi takımın başına gelse,
O kulübün başkanı kıyameti koparırdı...
Ama Eskişehirspor Başkanı sus pus!
Sanki birileri "Sen koltuğunda otur sesini çıkarma sakın!" demiş...
Taraftara "kıçınızı da yırtsanız bu koltuğu bırakmam" diye celallendiğin günleri biliyoruz, unutmadık...
Haydi bir kere de şu Bizans oyunları için aynı şekilde celallen de yiğitliğini görelim be arkadaş!
***
Ya taraftar!?
Taraftara ne demeli bilmiyorum ki!?
Haftalardır takım bir garip.
Galatasaray'a karşı Barcelona gibi top oynayan takım kaç haftadır yok ortalarda...
Takımın haftalardır becerdiği bir tek şey var.
Bütün maçlarda "topla oynama yüzdesi %60'ın üzerinde"...
Bunu çok iyi beceriyorlar...
Başka bi numaraları yok...
Yönetim ortalıkta yok...
Teknik heyet bir acayip...
Maçın bitimine üç dakika kala sanki zaman geçirmek ister gibi oyuncu değiştiriyorlar...
Tribünler ise, sessizce izliyor olup biteni...
Futbolcular sanki 9-10 aydır paralarını alamıyormuş gibi en ufak bir pürüzde isyan çıkarıp grev yapıyorlar...
Tribünlerin davetine sırtlarını dönüp soyunma odalarına gidiyorlar...
Bütün bunlara neden tepki göstermiyoruz!?
Herkes sessiz kalabilir,
Herkes tepkisiz kalabilir...
Ama taraftar sessiz kalırsa,
Taraftar tepkisiz kalırsa işte o zaman durum kötü demektir...
***
Haftalardır adeta maç kazanmamak için mücadele eden futbolcular...
İçlerinden bir kaç tanesini istisna sayarak söylüyorum bunların alayı nankör...
Bugün dünyanın kaç kulübü anında futbolcusunun parasını eline verebiliyor!?
Ufacık bir gecikmede "biz paramızı alamadık kampa girmeyiz" deyip isyan çıkarmak da neyin nesi!?
Dünkü maçta tamam hakem hatası var...
Takdir haklarını hep onlara kullandı...
Elle attıkları golü nizami saydı...
Ama kardeşim rakibin sahaya yedeklerle çıkmış be!
Kalede ise, yedeğin yedeği var!
Dünyada hakem hatasıyla gol yiyen ilk takım siz misiniz!?
Hakem hatasıyla 1 gol yediniz diye maçı bırakmanız mı lazım!?
FB Ceza sahası önünden abartmıyorum belki 10 tane topu kalecimiz Boffin'e kadar getirdiniz geri paslarla...
Bunu da mı hakem yaptırdı size!?
Bunu da mı Aziz Yıldırım yaptırdı size!?
Sağ kanatta rakip büyük boşluklar verirken siz sol kanada çöreklendiniz kaldınız...
Bunu da mı hakem yaptırdı size!?
Birileri sağ kanatta oynayamazsınız mı dedi...
Belki maç süresinin yarısından fazlasını FB ceza sahasının 10 metre önünde yan toplarla geçirdiniz...
GS'nin dünya çapındaki kadrosunu kediye çevirirken, FBnin yedekleri karşısında mahalle takımından beterdiniz...
Bunu da mı hakemler yaptı be arkadaş!?
***
Birileri bu şanlı takım üzerinde oyunlar oynuyor.
Bu oyunlar bizim sevdamızla boşa çıkacaktır...
Her kim Eskişehirspor üzerinde oyun oynuyorsa;
Ayağı dönsün,
Elleri kırılsın,
Ciğerlerine kötü hastalıklar girsin,
Çoluk çocuğu hastane kapılarından kurtulmasın...
Her kim ki;
Eskişehirspor'un şanlı mazisine leke sürmeye yelteniyorsa;
Ocağı batsın,
Felaketler başından eksilmesin,
Yedi ceddine lanet olsun...
Her kim ki;
Bu kutsal formaya ihanet ediyorsa;
Aldığı her kuruş para zehir zıkkım olsun,
Hastane parası olsun...
***
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR!

17 Nisan 2013 Çarşamba

PKK görünmez adam oldu!

Kemal Sunal rahmetlinin filminden anımsıyoruz görünmez adam karakterini...
Kemal Sunal'a mahalle sakinleri bir oyun oynarlar...
Ve kendisinin görünmez adam olduğuna inandırırlar...
Olaylar bu çerçevede tam bir komedi şölenine dönüşür...
Mekanı cennet olsun,
Öldü gitti, halen bizleri güldürmeye devam ediyor...
***
Bugün yine bir oyun oynanıyor...
Bu oyun Kemal Sunal'a oynanan oyun kadar basit değil elbette...
Kafamız karışıyor...
Aslına bakarsanız oyun çok net ama AKP'nin toplum mühendisleri ne yapıp edip kafalarımızı karıştırmayı başarıyorlar...
Daha bir kaç ay evvel teröristlerle kucaklaştıkları için partilerinin kapatılacağı başbakan tarafından dillendirilen BDP'liler birden bire cıvıl cıvıl birer "barış güvercini" oluverdiler...
Ağlayan anaların feryatları yükseldikçe "Orası asker ocağı yan gelip yatma yeri değil" diyenler şimdi feryadı figan analar ağlamasın diye bağırışıyorlar...
Vay anasına sayın seyirciler demekten kendimizi alamıyoruz bu noktada...
***
30 yılı aşkın zamandır kalleşçe yaptığı saldırılarla uluslararası bir bebek katili şebekesi haline gelen Pkk bile bugün barış güvercini oldu...
Onca askerimizi, polisimizi, korucumuzu şehit eden,
Kundaktaki bebeleri, kadınları, çocukları, sivil vatandaşlarımızı katleden caniler şimdi birden bire analar ağlamasın türküsünü söylemeye başladılar...
İktidara geldiği günden bu yana başlattığı süreçlerin dışında hiçbir icratına tanık olmadığımız hükümet, başlattığı bu yeni süreç ile Pkk'ya görünmezlik şurubu içirdi...
Teröristle kucaklaşma sahnesinden sonra BDP'nin kapatılmasını ve o milletvekillerinin yargılanmasını umut eden milletimiz yine yediği bir sağ kroşe ile abandone oldu...
Yani ne yapacağını şaşırdı milletimiz...
***
Tam bu esnada Pkk'ya şurubu içirmişler...
Görünmezlik şurubunu...
"Sen bundan sonra ne yaparsan yap kimse seni göremeyecek" telkininde de bulunmuşlar...
"Artık bebek katiline özgürlük diye bağırsan da,
Pkk paçavrasını meydanlarda dalgalandırsan da,
Türk bayrağını yaksan da,
Meydanlarda bebek katilinin devasa posterlerini açsan da,
Savaşa da barışa da hazırız diye bağırsan da,
Belirli bölgelerde elinde silah, sere serpe dolaşsan da,
Gerekirse de 50 bin kişiyle savaşırız desen de,
Kimse seni göremeyecek" denilmiş...
***
Hakikaten de öyle oldu...
Diyarbakır'da Apo posterleri, Pkk paçavraları kimse tarafından görülmedi...
Meydanın değişik noktalarında yakılan Türk bayrakları da görülmedi...
Bazı parti binalarına yapılan taşlı sopalı saldırılar da görülmedi...
Silahlı terör örgütü üyeleri bir bir silahlarıyla birlikte Kandil'e çekiliyor onları da gören olmuyor...
Hani milletin gözü kulağı olan gazeteciler vardı ya...
Onlar bile göremiyorlar Pkk'yı ve yaptıklarını...
Kemal Sunal'ın filmi gerçek oldu ve Pkk bir anda görünmezlik şurubunu içerek görünmez oldu...
***
Daha bir kaç gün önce...
İstanbul'da içinde onlarca vatandaşın bulunduğu bir otobüse molotof kokteyli atıldı...
Otobüs cayır cayır yanmaya başladı...
Otobüs şoförünün cesareti sayesinde onlarca insan yanmaktan son anda kurtuldu...
Böylesine vahşice bir saldırı gerçekleşti...
Eylemin bir Pkk eylemi olduğu çok açık...
Fakat bu görünmezlik şurubu çok işe yaramış olmalı ki, bizim medya bunu göremedi...
Üçüncü sayfa haberi kadar bile değer bulmadı medyada bu haber...
Haber verilirken bile haberin içinde terör ya da Pkk geçmedi...
Kimliği belirsiz ve yüzü maskeli kişiler olarak yazıldı, söylendi....
***
Dün yine Diyarbakır'da polise ateş açıldı...
Haberin içeriği yine aynı...
Kimliği belirsiz kişiler...
Yine görünmez adamlar yani...
Acaba diyorum, görünmez adam değil de göremez adamlar mı var ülkemizde....
Kemal Sunal'ın filminde olduğu gibi onları görünmez olduklarına inandırıp aslında kendileri mi görmezden geliyorlar...
Ya da göremiyorlar!
Yok öyle değil...
Çünkü bazı şeyleri çok iyi görüyorlar...
***
Mesela elinde Türk bayrağı ile toplanıp yürüyüş yapanları anında görüyorlar...
Asker polis hepsi anında müdahale edip,
Palas pandıras içeri atıyorlar...
Elinde Türk bayrağı ile bazı gelişmeleri protesto edenleri hemen görüyorlar...
Türk bayrağını tahrik unsuru olarak görüyorlar...
Atatürk'ün adını resimlerini görüp hemen kaldırıyorlar...
Türkiye Cumhuriyeti'nin kısaltması olan T.C.'yi de hemen farkediyorlar ve gerekeni yapıyorlar...
Acun Ilıcalı bile bir formada Türk bayrağını görüp hemen siyah bantla kapattırıyor...
***
Tatar Ramazan bu milletin evladıdır...
Sinemada Akil artistinr canlandırdığı bir karakter değildir...
Tatar Ramazan'ın yıllar önce söylediği gibi;
Bu azil millet yakın bir zamanda haykıracaktır:
"Ben bu oyunu bozarım arkadaş!"