27 Nisan 2013 Cumartesi

Barış istiyoruz....

Savaşın bir ülkeye ve o ülkenin insanlarına ne acılar getirdiğini herhalde yeryüzünde en iyi biz Türkler biliriz...
İstiklal Harbi'nde, Kıbrıs Harbi'nde ne acılar çektik...
İşin ekonomik boyutu bir yana, yaşanan yürek acılarımız bize savaşın ne kadar kötü bir şey olduğunu bize çok iyi göstermiştir...
O nedenledir ki, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk o büyük İstiklal Harbi sonrasında bütün dünyaya seslenerek "Yurtta Sulh, Cihanda Sulh" söylemini gerçekleştirmiştir...
Yıllar sonra Rumların zulmüne son vermek için gerçekleştirilen Kıbrıs Harbi'ne de o dönemin idarecileri "Barış Harekatı" adını vermişlerdi...
Yani biz bu savaştan bıkmıştık.
Artık savaşımızın adını bile barış koymuştuk...
Fakat fitne fesat durmuyor...
Önce sağ-sol,
Sonra Alevi - Sünni,
Şimdi de Türk - Kürt diye bizi kamplara ayırıp birbirimizle savaştırmaya çalıştılar...
Kısmen başarılı da oldular...
Fakat bir türlü istedikleri iç savaşı tam olarak başlatamadılar...
Her ne kadar fitne fesat yuvalarının oyunlarına gelsek de istedikleri gibi bir iç savaşın içine atamadılar bizi...
Sağ-Sol çatışmalarının hüküm sürdüğü 70'li yıllarda her iki taraftan da öldürülenlerin bir çoğunun kim tarafından öldürüldüğü halen belli olmadı...
Alevi - Sünni çatışması Ortadoğu'daki kadar şiddetli olamadı...
***
70'li yıllarda başaramadıklarını 80'li yıllarda farklı bir kulvara çekmek için darbeciler işbaşına geçti...
Siyasiler basiretsiz de olsalar bazı oyunlara direnmişlerdi.
Baktılar böyle olmayacak hemen darbecileri devreye soktular...
Darbecilerle ortaya konulacak olan oyundan daha ümitliydiler şer güçler...
1000 yıldır kardeşçe yaşayan Türkleri ve Kürtleri birbirine kıydırmayı hedeflemişlerdi...
İstihbarat birimlerinin adamları olan ve kökeninin Kürt olmadığı konusunda bir çok şaibe bulunan Apo'yu saldılar ortaya...
Güya Cumhuriyet tarihinden bu yana yoğun bir asimilasyona tabi tutulan Kürtlerin hakkını arayacaktı...
Ama asıl amaç bu topraklarda yıllardır başaramadıkları bir iç savaşı iki milleti karşı karşıya getirerek gerçekleştirmek ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni güçsüz düşürerek yüzyıllardır bir türlü hayata geçiremedikleri Anadolu topraklarını Türklerden geri alma emellerine ulaşmak istiyorlardı...
Bu da tutmadı...
Kürtler teröristlere istedikleri desteği vermedi...
Türkler, terörist unsurların tüm tahriklerine rağmen Kürt vatandaşlarımızla iç içe kardeşçe yaşamaya devam etti...
Yapılan ağır tahriklerle Türkleri ve Kürtleri sokak çatışmalarına çekmeye çalışanlar yine hüsrana uğradılar...
***
Bu topraklarda bir kardeş kavgasını bir türlü başlatamayanlar, aslında bu durumdan büyük cesaret aldılar...
Ağır tahriklere rağmen sokaklara dökülmeyen bu aziz milletin tepkisizleştiğini, pasifize edildiğini zannedenler iç savaş oyununu bitirip, masa başı oyununa geçiyor şimdilerde...
Bu oyunun adını da "Barış" koydular...
Hani biz barış konusunda hassas insanlarız ya...
Yurtta Sulh Cihanda Sulh dedik ya....
Güya yumuşak karnımızdan yakaladılar...
Elbette biz barış severiz...
Barış içinde yaşamak isteriz...
Fakat bugün kiminle ve neden barış yapacağız onu anlayamıyoruz...
Hangi devletle, hangi ulusla savaşıyoruz ki, bugün barış yapacağız!?
***
Hükümet "analar ağlamasın" dedi çıktı ortaya...
Tamam ağlamasın ama bunun ceremesi nedir!?
Mesela İstiklal Savaşı'nda da analar ağlamasa mıydı!?
Ülke topraklarının haçlı ordusu tarafından işgal edilmesi pahasına da olsa analar ağlamasa mıydı!?
Kıbrıs Harbi'nde de analar ağlamasa mıydı!?
Rumların zulmü altında inim inim inleyen insanların kurtuluşu pahasına analar ağlamasa mıydı!?
Bu ülke topraklarında Türk egemenliği başladığı günden bu yana zulme karşı bu memleketin anaları ağlamaya hep gönüllü olmuşlardır...
Bundan sonra da gönüllü ağlamaya hazırdırlar...
***
Karşımızda bir terör örgütü var...
Yıllardır kahpece pusular atmış...
Bebeklere kıymış...
Sivil Kürt vatandaşları uykularının en tatlı anında, sabahın ilk ışıklarını bile görmelerine izin vermeden, belki de en güzel rüyalarının en güzel yerinde kahpece katletmiş...
Yurdun bir çok yerinde yaptığı bombalı eylemlerle Türklere saldırmış...
Gencecik bir kızımız kahpe bir molotof ile yanarak ölmüş...
Nice analar ağlamış...
Nice evlatlar yetim kalmış...
Nice kuzucuklar öksüz kalmış...
Karşımızda mertçe savaşan bir devlet yok efendiler...
Karşımızda vatanı için, bayrağı için, kutsal değerleri için savaşan,

Mertçe savaşan birileri yok...
Karşımızda bir kahpeler sürüsü var...
Biz bunlarla mı barış yapacağız...
Üç - beş bin çapulcu dediğiniz insanlarla şimdi nasıl müzakere masasına oturuyorsunuz...
Bu milletin ecdadından da mı utanmıyorsunuz!?
***
Sadece Barış deniliyor...
Sadece Analar Ağlamasın deniliyor...
Başka bir şey yok...
Teröristler silahlarıyla birlikte Kandil'deki inlerine çekileceklermiş...
Belki de çoktan çekildiler...
Hani başbakan siahlarını gömüp gidecekler demişti!?
Barış'ın iki tarafı var...
Biri farklı konuşuyor, diğeri farklı konuşuyor...
Millet halen neyin ne olduğunu anlayabilmiş, bu barışın neme nem bir meret olduğunu halen görebilmiş değil...
Gerçi sayın başbakan bunu söylemişti kendisi...
"Biz milletimizden bir şey saklamayız" deyip arkasından da eklemişti "Zamanı gelince her şeyi açıklarız milletimize"
Her şey olup bittikten sonra millete açıklasan ne olur açıklamasan ne olur!?
***
Hasılı kelam, biz barış düşmanı değiliz...
Savaş meraklısı değiliz...
Ölmek ve öldürmek sevdalısı değiliz...
En az sizin kadar biz de barış içinde yaşamak istiyoruz...
Ama önce bu barışı anlamak istiyoruz...
Akil adamlar diye ortaya sürülen insanlar milletin tepkisinden fırsat bulabilirlerse biraz gözyaşı döküyor, biraz duygusal konuşmalar yapıyor, teröristleri meşrulaştırıyor ama ne hikmetse bu süreci bir türlü millete anlatamıyorlar....
Sürecin sonunda memleketin manzarası şöyle olacak diyemiyor hiç kimse...
Sonunu bilmediğimiz bir yola biz Türk milleti olarak nasıl gireceğiz!?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder