20 Nisan 2016 Çarşamba

MHP'yi iktidar yürüyüşünde durduran 2 isim!?

MHP'nin neden iktidar olmadığını sorgularken, MHP tarihinde yaşananları iyi analiz etmek gerekir.
12 Eylül Darbesi sonrasında Başbuğ Alparslan Türkeş'in önderliğinde iktidara yürüyen MHP'nin bu süreçte yaşadığı 2 önemli olay ve bu süreci yürüten 2 önemli isim var.
Bu 2 olayı ve 2 ismi yok sayarak MHP'nin iktidar olamayışını MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ'nin üzerine yıkarak "Bahçeli gitsin!" söyleminin arkasına gizlenmek muhtemelen bir operasyonun varlığını gizlemeye çalışmak gibidir.
***
Başbuğ Alparslan Türkeş önderliğinde 12 Eylül Darbe yönetimlerinin sona erdirilmesi ve Türk Milliyetçileri'nin Yeni Türkiye projesi karşısında TBMM çatısı altında mücadelesini sürdürebilmesi için başlatılan siyasi mücadele MÇP çatısı altında devam ediyordu. Cezaevinde çıkan ve yeniden siyasete dönen Başbuğ Alparslan Türkeş, oynanan oyunların farkındaydı ve bu yeni dönemde Ülkücülerin yol haritasını belirlemişti.
Artık Ülkücüler sokaklarda değil, siyaset sahnesinde rollerini üstlenecekler ve TÜRK'ü silahla yenemeyenlerin yeni oyunu olan siyaset oyununda TÜRK varlığını en güçlü şekilde hissettireceklerdi Türk düşmanlarına. Siyaset ya da politika enteresan bir oyundu.
Bazen öyle hamleler yapılması gerekir ki, size biat edenlerin bile dudağı uçuklar.
Ama bu hamleyi de yapmak zorundasınızdır.
Hani bir atasözü vardır:
"Köprüyü geçene kadar ayıya dayı demek gerekir"
İşte bu kabilden bir durum yaşandı.
***
1991 Yılında Refah Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile ittifak yaparak seçimlere katılan Alparslan Türkeş Liderliğindeki MÇP bu ittifaktan 18 milletvekili almış ve iktidara yürüyüşün başlangıç noktasını oluşturmuştu.
Alparslan Türkeş siyasi yaşamında en çok milletvekili ile TBMM'de bulunuyordu.
MÇP'nin kazandığı bu milletvekili sayısı kurulacak olan hükümet için oldukça önemliydi.
Turgut Özal tarafından hükümet kurmakla görevlendirilen DYP lideri Sülayman Demirel'in SHP ile kuracağı koalisyon hükümetinin yaşayabilmesi için MÇP'nin güvenoyuna ihtiyacı vardı.
Ancak aynı seçimlerde SHP ile ittifak yapan HEP milletvekilleri de bu hükümetin içinde yer alacaklardı.
Başbuğ Alparslan Türkeş parti içindeki ve tabandaki tüm eleştirilere rağmen güvenoyu verdi.
"Bölücülere destek verildi" iddiası ile Türkeş'in en yakınındaki isimlerden biri olan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları isyan bayrağını açtı ve partiden ayrıldılar.
***
Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ayrılmasıyla Türk Milliyetçilerinin iktidar yürüyüşü büyük yara almıştı.
Buna rağmen Başbuğ Alparslan Türkeş önderliğinde ittifak yapmadan 1995 seçimlerine giren MHP yüzde 8,2 oy oranına ulaştı.
Bu oy oranı MHP tarihinde alınmış en yüksek oy oranı idi.
Yüzde 10 olan seçim barajı altında kalınmış olsa dahi, Türk Milliyetçileri'nin ağır ama emin adımlarla iktidara yürüyüşünün devam ettiğini göstermişti bu yüzde 8,2'lik oy oranı.
Üstelik de partinin Türkeş'ten sonraki en güçlü isimlerinden biri olan Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşmarının partiden ayrılmasına rağmen bu oy oranına ulaşılmıştı.
Muhtemeldir ki; merhum Yazıcıoğlu "Lidere itaat, davaya itaattir" düsturu ile hareket edip, MHP'de kalsa ve partinin başarısı için çalışmış olsa MHP bu seçimlerde yüzde 11 oy alacak ve tarihinde ilk kez barajı aşarak tek başına TBMM'ye girecekti.
Olmadı.
Başbuğ Türkeş en yakınındaki dava arkadaşından bir hançer yemiş ve "Türk Milliyetçileri'nin sağ ile olan hesaplaşması" ertelenmişti
***
Başbuğ Alparslan Türkeş'in vefatından sonra MHP'nin Genel Başkanı olan Türk Milliyetçileri'nin Bilge Lideri Devlet Bahçeli döneminde de aynı Bürütüs hançeri pusuda bekliyordu.
Başbuğ ile başlayan iktidar yürüyüşü Devlet Bahçeli döneminde alınan yüzde 18'lik oy oranı ile zirveye çıkmıştı.
Türk Milliyetçileri politik mücadele sürecinde ilk defa bu kadar yüksek bir oy oranı alıyor ve etkin bir konumda iktidar ortağı olma fırsatı yakalıyordu.
Başbuğ Alparslan Türkeş döneminde yaşanan kırılma noktasına benzer bir noktadaydı Türk Milliyetçileri.
MHP, yıllarca ideolojik mücadele verdiği sol görüşlü bir parti ile koalisyon hükümeti kuracaktı.
1970'li yıllarda sol ideolojinin en güçlü politik unsuru olan CHP'nin genel başkanı Bülent Ecevit şimdi kendi kurduğu DSP'nin genel başkanı idi ve MHP, Ecevit ile koalisyon hüktümeti kuracaktı.
Hükümet kuruldu.
***
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli elbette parti içinden tepkilerin geleceğini biliyordu.
Tıpkı Başbuğ Alparslan Türkeş'in yaşadığı durum gibiydi.
Hatta Başbuğ'un yaşadığı hal daha vahim bir haldi.
Güvenoyu verdiği hükümetin içinde bölücü terör örgütünün siyasi uzantıları vardı.
Bu duruma benzer bir durum yaşıyordu Devlet Bahçeli.
Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme durumundaydık bir kez daha.
Bürütüs'ün hançeri bu kez davanın sembol isimlerinden Ozan Arif (Şirin)'in elindeydi.
Devlet Bahçeli'nin Ecevit ile koalisyon hükümeti kurması karşısında Arif Şirin ağır eleştiriler getiriyordu.
Arif Şirin bu koalisyon döneminde MHP'de "iç muhalefet" ateşini yakmış ve ağır hakaretler, galiz küfürler içeren şiirleriyle peşine büyük bir "Bahçeli Düşmanı" ordusunu katmıştı.
***
Başbuğ Alparslan Türkeş'in en büyük şansı kendisine muhalefet edenlerin partiden ayrılması olmuştu.
Devlet Bahçeli'nin en büyük şanssızlığı ise bu muhalefet ateşinin sürekli parti içinde kalması oldu.
Belki de Devlet Bahçeli'nin siyasi yaşamındaki en büyük hatalardan birisi de bu muhalif isimleri partide tutması, milletvekili seçimlerinde 1. sıralara koyması ve hatta Genel Başkan Yardımcılığı bile vermesi oldu.
Arif Şirin durmak bilmiyordu.
Bahçeli düşmanlığı öyle bir hal almıştı ki, MHP'nin en büyük siyasi rakibi AKP, Arif Şirin'in söylemlerini kullanarak seçim meydanlarında MHP karşıtı propagandalar yapıyordu.
Bu propagandaların odak noktası Arif Şirin'in başlattığı "Bahçeli Düşmanlığı"dır.
7 Haziran seçimlerine kadar MHP tarihinde hayal bile edemeyeceği seçim başarılarını yakalamış, baraj sorunu yaşamadan TBMM'ye girmiş, 3 Büyükşehir Belediyesi ve yüzlerce belediyelik kazanmıştı.
Ancak yine de Bahçeli düşmanlığı sürüyordu.
***
"Bahçeli'yi MHP'liler bile istemiyor" söylemi AKP'nin en çok faydalandığı söylemdi.
Hem seçim meydanlarında hem sosyal medyada sürekli Arif Şirin'in Bahçeli'ye karşı hakaretleri ortaya dökülüyor ve MHP tabanına "Bahçeli'yi MHP'liler bile istemiyor" algısı işlenerek Milliyetçi oyların AKP'ye kayması sağlanıyor, ya da AKP'nin oylarının MHP'ye kaymasına mani olunuyordu.
7 Haziran'dan sonra "Bahçeli varsa MHP'ye oy yok!" söylemi ortaya atıldı.
Bunun en büyük destekçisi de Arif Şirin gibi bu ihanet ateşini yakanlar oldu.
Kendisini "Eskimiş Ülkücü" olarak tanımlayan Sedat Peker'in villasına kadar giden Arif Şirin bu şahsın AKP için mitingler yaptığını biliyordu.
Bu şahsın Ülkücülerin oylarını MHP'den AKP'ye devşirmek için görevlendirildiğini biliyordu.
Onunla birlikte poz vererek, onun bu görevine katkı sağlıyordu.
***
Bugün geldiğimiz noktada MHP'nin iktidara yürüyüşünü yavaşlatan iki isim olarak karşımızda duruyor Muhsin Yazıcıoğlu ve Arif Şirin...
Başbuğ Alparslan Türkeş'in yüzde 2 ile çıktığı yolda tam yüzde 8'i yakalamışken Yazıcıoğlu'nun hançeri saplaması,
Devlet Bahçeli yönetiminde de yüzde 18'i yakaladığımız noktada Arif Şirin'in haçeri saplaması hiçbir Ülkücü'nün göz ardı etmemesi gereken bir hakikattir.


1 yorum:

  1. Muhsini kullananlar,onu ıssız bir karlı dağın tepesine ölüme attılar. Şirine denen sahtekarıda buruşturup bir köşeye atacaklar. Hiç merak etmesin.. Bu arife denen paranın köpeğini 1kuruş eksiğine ülkü ocaklarının gecesine sahneye çıkaramadık ..

    YanıtlaSil