24 Temmuz 2018 Salı

Mekanın Cennet Olsun Taşmedreseli Tayfun KÜTÜK...

''Doğduğunda sen ağlamıştın, herkes bayram etmişti.
Öyle bir hayatın olsun ki, öldüğünde herkes ağlasın, sen bayram et.''
Böyle yazmıştı gönül adamı Tayfun Kütük...
Dediği gibi de oldu...
Geceden beri düşünüp duruyordum.
Bu göklerin uğultusu nedir!?
Bu bulutların derdi nedir de böylesi hoyratça ağlıyorlar!?
Meğerse senmişsin dertleri...
Önce onlar ağlamaya başlamışlar, şimdi bizler ağlıyoruz...
Bizler ağlıyoruz Tayfun ağabey, umarım sen dünya sürgününün bittiği şu anlarda gülüyorsundur...
***
''Dava Adamlığı'' kavramının son örneklerinden biriydi Tayfun Kütük ağabey...
Taşmedreseli rütbesini haketmiş, gönlünü, ömrünü bu kutlu davaya adamış bir gönül adamı...
Aynı işi yapıyorduk.
O İstanbul İl Başkanlığı'ında ben de acizane Beyoğlu İlçe Başkanlığı'nda basın danışmanlığı görevimizi yerine getirmeye çalışıyorduk.
Zaman zaman görüştüğümüzde ''Gardaşım yazılarını takip ediyorum, özellikle şehitlerimi çok güzel anlatıyorsun Allah senden razı olsun!'' der sırtımı sıvazlardı.
Biz de ''Ah be abim onlar bu vatan için, bu memleket için, bu bayrak için, bu dava için canlarını vererek güzelliklerin en güzelini yapmışlarken, bizim yazdığımız üç beş satırın lafımı olur'' dediğimde;
''Öyle deme gardaşım, yıldönümleri dışında onları hatırlayan mı var. Sen yaz ki onları gençlerimiz daha iyi tanısınlar öğrensinler''
***
Vefasızlıklar olurdu en çok dilimize dolanan...
Vefasızlık...
Çay, sigara ve iç çekişler...
''Dava adamı ya şehit olur ya da kanser olur'' demişti.
Ya düşmanın mermisi ya da dostun vefasızlığı öldürür dava adamlarını...
Varsın öldürsün bakalım be yiğit abim...
Bugün sen, yarın ben...
Kahrola kahrola sıramızı bekliyoruz...
Gönlümüzde ne hayaller kuruyoruz kutlu davamızın istikbali için, yüreklerimizde ne ne zaferlerin temellerini atıyoruz ama bir süre sonra bakıyoruz ki, koltukçuların, makamcıların, mevkicilerin hırs ve ihtirasları arasında boğulup gitmiş hepsi...
Kabristana dönmüş gönül soframız...
***
Sen gittin...
Sıranı savdın...
Ve öyle bir hayat yaşadın ki, sensizliğe ağladık biz...
Ve Allah'tan temennim odur ki, dediğin gibi sen gülüyorsundur şimdi sonsuzluk aleminde...
Bütün vefasızlıkları, bütün çileleri bizlere emanet edip gittin Tayfun ağabey...
Allah çektiğin çilelerin her birini kutlu bir ibadet sayacaktır inşaallah...
Mekanın cennet olsun iyi yürekli adam...

Eskişehirspor Taraftar Komitesi

Yıllardır süren yönetimsel hataların sonucunda kötü günler geçiren Eskişehirspor camiasında adeta ufuktan doğan bir güneş gibi taptaze umutların habercisi olan bir oluşum ortaya çıktı: ESKİŞEHİRSPOR TARAFTAR KOMİTESİ...
Tıpkı kuruluş yıllarında olduğu gibi...
Tıpkı 1965 Ruhu gibi...
Tıpkı Dr. Aziz Bolel'in etrafında kenetlenilen efsane dönem gibi...
Tıpkı Eskişehirspor'un futbolda devrimler yaptığı dönemdeki gibi...
Tüm kenti, kadın - erkek, genç - yaşlı, zengin - fakir demeden ortak sevdamız Eskişehirspor için harekete geçirmek için oluşturulan bu komite daha kurulduğu anda icraatlarına başladı.
Allah utandırmasın, Eskişehirspor'un makus talihinin yıkılışına vesile olsun inşaallah...
***
Bizler;
''Türkiye'de bir takım tutulur, bir de Eskişehirspor'a aşık olunur'' diyerek sevdalandık Eskişehirspor'a...
''Aşk varsa; adı ESKİŞEHİRSPOR, renkleri SİYAH - KIRMIZI'dır'' dedik ve kutlu bir sevdanın ateşine attık yüreklerimizi...
Yıllar süren ayrılıktan sonra çıktığımız süper denilen ligte Halil Ünal döneminde yine eski günlerde olduğu gibi İstanbul takımlarının korkulu rüyası olduk, yeniden şampiyonluk şarkıları söylemeye başladık.
Ancak olmadı...
Halil Ünal sonrası dönemde muazzam derecedeki hatalar ile yeniden düşüşe geçtik ve bugün kurtulmaya çalıştığımız bataklığın içinde debelendik durduk...
Umutlarımız tükenmese azalmıştı...
Takımın transfer yasağı var...
Mevcut oyuncuların bile paraları zor bela ödeniyor...
Küme düşme korkularıyla bir sezon atlattık...
***
Bugün yeni bir sezonun eşiğindeyiz.
Halil Ünal yeniden görev başında.
Ancak sıkıntılar öyle sihirli değnek ile çözülecek kadar basit değil...
Şehrin ileri gelenleri;
GÖRMÜYOR!
DUYMUYOR!
KONUŞMUYOR!
Herkes suskun, herkes köşe bucak kaçıyor...
İçerde, dışarda, uzakta, yakında, karda, yağmurda...
Hemen her yer ve durumda takımını yalnız bırakmayan çilekeş ve vefalı Eskişehirspor sevdalıları bir kere daha ''O SENE BU SENE'' diyerek kendini ateşe atıyor sevdası uğruna...
Bir adam var...
Seversiniz ya da sevmezsiniz hiç önemli değil...
Fikirleriniz uyuşur ya da uyuşmaz, bununda önemi yok...
Bu adam öyle bir meşale yaktı ki, belki Eskişehirspor'un son derece karanlık olan tüm geleceği bu meşale ile aydınlanacak...
***
Murat Diri...
Evet, Nefer grubunun lideri ve Eskişehirspor Taraftar Birliği'nin başkanı...
Dr. Aziz Bolel'in tüm kent halkına seslenirken söylediği ''Eskişehir'de bir fabrika kurar gibi Eskişehirspor'u kuracağız'' sözlerinin devamı niteliğinde ''Eskişehir'in en büyük markasını BİZ yaşatacağız'' dedi ve Eskişehirspor Taraftar Komitesi'nin kuruluşunu açıkladı.
Lütfettiler bizi de aldılar bu komiteye.
hayatımız boyunca kazandığımız en büyük şeref nişanelerinden biridir bu komitenin bir ğyesi olabilmek...
Murat Diri'nin yaktığı meşale ile nice ESES sevdalısı gönüldaşımız günlerdir büyük bir çabanın içinde...
Sabahın erken saatlerinden gecenin geç saatlerine kadar süren bir çalışma temposu...
Ziyaretler, basın toplantıları, olanlar, programlar...
***
Efendiler öyle basit bir hal değil bu...
Her gün, işinizi gücünüzü bırakıp, kutlu bir görevi yerine getireceksiniz...
Gün boyu işyerinize uğramadan Eskişehirspor'a kaynak bulma derdine düşeceksiniz...
Geç vakit eve gittiğinizde evladınız çoktan uyumuş olacak...
Çoğu zaman yemek yemeyi bile unutacaksınız...
Bir ziyaretten bir başka ziyarete giderken yolda arkadaşınızın selam verdiğini bile farkedemeyecek kadar kafanız Eskişehirspor ile dopdolu olacak...
Kolay bir durum değil bu...
Bu komite çok önemlidir!..
Eskişehirspor'un geleceğidir bu komite!..
Bu komitenin başarılı olarak, Eskişehirspor'un makus talihinin yenilmesi adına tüm özel yaşamlarını bir kenara bırakarak; her gün, her an sadece Eskişehirspor için mücadele veren Murat Diri ve Erkan Koca başta olmak üzere tüm komite üyelerine saygı ve muhabbetlerimi sunuyorum.
***
Bu komiteye destek olmak şu an her türlü kişisel düşünce ve duygunun üzerindedir.
Bu komiteye destek olmak Eskişehirspor'un yeniden 1965 Ruhu'na kavuşmasına destek olmaktır!
Bu komiteye destek olmak, Necdet Yıldırım'ın, Sinan Alağaç'ın, Ediz Bahtiyaroğlu'nun anısına sahip çıkmaktır...
Bu komiteye destek olmak, Eskişehirspor'un geleceğine ışık tutmaktır...
Bu komiteye destek olmak, Yeniden Büyük Eskişehirspor idealimizin gerçekleşmesine katkı sağlamaktır.
Bu komiteye destek olmak, Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci'nin 1 numaralı kuralıdır...
Bu komiteye destek olmak, Eskişehirspor'u sevdiğimiz kadar sahip çıkabilmektir...
Bu komiteye destek olmak, kutlu sevdamızın yeniden Bizansa korku salmasıdır...
***
Nasıl destek oluruz!?
En önemli destek, manevi destek...
Bu komitenin başarısını istemek, başarısı için dua etmek en güzel manevi destek...
Bununla beraber, komitenin çalışmalarını sosyal medya hesaplarımızda paylaşmak...
Komitenin ziyaretleriyle kulübümüze destek olanları en azından sosyal medya hesaplarımız üzerinden onura edelim ki; kentimizin tamamında bir teşvik rüzgarı estirelim...
Komitenin ziyaretleri dolayısıyla kulübümüze destek olanları onure edelim ki, kentin tüm dinamikleri komite vasıtasıyla kulübümüze destek olsun ve kulübümüz bu karanlık günlerden aydınlık yarınlara kavuşsun...
Daha fazla mı destek olmak istiyorsunuz!?
Komitemizin öncülerini hepiniz tanıyorsunuz...
Bir telefon edin, bir mesaj yazın yeter...
Çevrenizdeki işadamları, esnaflar, bürokratlar, seçilmişler, atanmışlar...
Her kim varsa onların da kulübümüze destek olmasını sağlayın ve komite üyeleri ile bağlantı kurarak bu desteklerinin gerçekleşmesi için ziyaret yapılmasını isteyin...
Hiç bir şey yapamıyorsak;
Büyük bir fedakarlık örneği sergileyen bu arkadaşlarımıza bir teşekkür edin!!!
***
Başta Murat Diri olmak üzere bu komitede zerre emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Sağolun, varolun...

19 Temmuz 2018 Perşembe

AYDER TRİBÜNÜ YIKILMASIN!!!

Eskişehirspor kurulduğu tarihten itibaren Türk futboluna büyük yenilikler getirdi.
Özellikle futbolda seyir zevki ve tribün kültürü noktasında getirdiği yenilikler adeta bir devrim niteliğindedir.
Eskişehirspor tarihine bakıldığında takımın kazandığı başarılar kadar Eskişehirspor sevdalılarının tribünlerdeki gösterileri, yaptıkları görsel şovlar, tezahüratlar, hepsi birer devrim niteliğinde ve Türk futbol tribün kültürünün öncüsü olmuştur...
***
Zaman geçtikçe bazı değerlerimiz tükeniyor.
Göründüğünden çok fazla anlamlar yüklediğimiz, büyük bir aşk ile sevdiğimiz eşyalarımız, binalarımız, yapılarımız bir bir yok olup, gidiyor.
İşte bunlardan biri de Eskişehirspor sevdalılarının bir mabet olarak tanımladığı Eskişehir Atatürk Stadı.
Her ne kadar yıkılması yüreklerimizi dağlasa da geçen zamanla birlikte bazı şeylerin değişmesi gerektiğinin de bilincindeyiz.
Büyük bir sevdanın haykırışları ile inlettiğimiz Eskişehir Atatürk Stadı yakın bir zamanda yıkılacak ve yerine hükümetin yeni projesi olan bir Millet Bahçesi yapılacak.
***
Bütün bunların hepsine içimiz yana yana ''eyvallah'' diyebiliyoruz..
Fakat Türk futbol tarihinde önemli bir yeri olan bu stadın bir bölümü anıt olarak yıkılmadan korunabilir.
Amigo Orhan efsanesinden sonra Eskişehirspor ve Türk futbol camiasında efsane olan AYDER grubunun bulunduğu ve AYDER tribünü olarak anılan bölüm yapılacak olan Millet Bahçesi'nin tarihi bir parçası olarak kalmalıdır.
Ayder tribünün, Türkiye'nin en tutkulu futbol kenti olan Eskişehir'in orta yerinde anıtlaştırılmak suretiyle yaşatılması, bu efsanenin gelecek nesillere aktarılması noktasında olddukça önemli bir hizmet olacaktır.
Hatta bu bölüm küçük çaplı bir Eskişehirspor Açık Hava Müzesi haline getirilebilir.
Merhum Başkanımız Dr. Aziz Bolel başta olmak üzere, efsane olmuş yöneticilerimiz, futbolcularımız, teknik direktörlerimiz ve elbette efsane Amigo Orhan'ımızın heykelleri ile süslenen bir Açık Hava Müzesi tüm Eskişehir halkı ve Eskişehirspor sevdalılarının gönlünde mutluluk rüzgarları estirecektir.
***
Efsaneler kolaylık ortaya çıkmıyor.
Hele ki, futbolda kolay kolay efsane olunmuyor.
Eskişehirspor'dan önce futbola sadece ''seyirci'' olan futbolseverlerin, futbolun içine girmesi, takımın 12. oyuncusu haline gelmesi, takımın galip gelebilmesi için tribünlerde muazzam bir motivasyon gösterisi yapılması Eskişehirspor sevdalıları tarafından gerçekleştirilmiş ve Eskişehirspor sevdalıları tüm ülkemizde efsane haline gelmiştir.
Muazzam emekler var.
Muazzam anılar var.
Muazzam gösteriler var.
Muazzam mücadeleler var.
Muazzam sevinçler var.
Muazzam hüzünler var.
Ve tüm bunların sonun muazzam bir efsane var.
Bu efsane tarihe gömülmemeli.
Bu efsane gelecek kuşaklara aktarılmalı, gelecek kuşaklar bu efsaneyi yaşayarak öğrenmelidir.
***
Başta Millet Parkı projesinin fikir babası Cumhurbaşkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere,
Sayın Spor Bakanımıza,
Sayın Eskişehir Milletvekillerimize,
Sayın Valimize,
Sayın Belediye Başkanımıza,
Sayın Gençlik Spor İl Müdürümüze,
Sayın Kulüp Başkanımıza
Ve Eskişehir'de tüm atanmış ve seçilmişlerimize sesleniyorum;
Millet için yapılacak olan Millet Parkı'ında Millet'in sesine kulak veriniz.
Eskişehir halkı için büyük bir değer taşıyan Eskişehir Atatürk Stadı'nın Ayder Tribünü yıkılmasın.
Yapılacak olan Millet Parkı'nın bir parçası olarak yaşatılsın.
***
Ayder Tribünü'nün bulunduğu bölümde bir Eskişehirspor Açık Hava Müzesi oluşturulsun.
Bu tüm Eskişehir halkının isteğidir, arzusudur, beklentisidir.
Millet için yapılan hizmetlerde Millet'in arzu ve istekler esas alınmalıdır.
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR!
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR SEVDAMIZ!

14 Temmuz 2018 Cumartesi

Kahpe Pusunun Kurbanı Şehit Hüseyin ÇARDAK...

Büyük acılar yaşadık biz...
Ve o acıların büyüklüğüne aldırış etmeden unutuverdik hemen...
Unuttuk pusulara kurban verdiğimiz yiğitleri...
Unuttuk üç kuruşluk mermilerin yok ettiği umutları...
Unuttuk tetiğe basan hain ellerin yok ettiği hayalleri...
Unuttuk sinsice köşe başına pusu atanların
Hayasızca unuttuk!
Umursamadan unuttuk!
''Unutmadık!'' nutukları çekerek unuttuk cancağızım...
Bir kahpe pusuda vurulan Hüseyin Çardak'ı da unuttuk...
***
Hüseyin Çardak...
İşçi...
Ya da bir başka deyişle emekçi!
Hiç bilmedik ve bilemeyeceğiz de;
O sabah evinden çıkarken evladını son bir kez öpüp koklamış mıydı!?
Bilemedik ve bilemeyeceğiz!
Çok da umurumuzda değil zaten!
O sabah evden çıkarken, son bir kez dönüp karısının yüzüne bakabilmiş miydi!?
''Allahaısmarladık'' diyebilmiş miydi!?
Unuttuk her şeyi, bidiklerimizi de bilmediklerimizi de unuttuk!
Unuttuk;
Diğerlerini unuttuğumuz gibi Hüseyin Çardak'ın da neden şehit düştüğünü unuttuk be cancağızım!
***
Belki de utandı, hem evladından hem de karısından...
Belki, evladına dün akşam bir gofret bile alamamıştı...
Belki, karısının tabanı delinmiş ayakkabısına bir pençe bile yaptıracak parası yoktu cebinde...
Ve utanarak hem karısından, hem çocuklarından başı önde çıkmıştı evinden....
Ne hüzünleri vardı Allah bilir!
Biz bilmiyoruz!
Ne hayalleri vardı Allah bilir!
Biz bilmiyoruz!
Hüseyin Çardak ve daha nicelerinin kahpe pusularda, darağaçlarında kurban ettiği ömürleriyle ayakta kalan Türk Milliyetçiliği davasının bugünkü neferleri olarak makam ve mevki peşinde koşmaktan onları aklımıza bile getirmedik.
Unuttuk.
Ama ''Unutmak İhanettir'' nutukları atmaktan da geri durmadık...
***
Saatlerce çalışmıştı.
8 Temmuz 1979 günü yorgun argın işinden çıkıp evine gidiyordu.
Belki karısına bir iskarpin almıştı.
Mahalle bakkalından evladına bir çikolatalı gofret alacaktı...
Hayaller kuruyordu belki de...
Evladının geleceğini, eşinin huzurlu ve mutlu bir yaşam sürebilmesi için kendince dua ediyordu belki de...
Belki de ''Vatan'' diyordu!
''Bayrak'' diyordu!
''Anadolu'da Türklüğün Bekası'' için canını bile verebileceğini düşünüyordu belki...
Bilemedik!
Unuttuk!
Bildiklerimizi de bilemediklerimizi de unuttuk!
Unuttuk Hüseyin Çardak'ın kahpe mermilerle yere yığılışını...
Kaldırımlara saçılan hayallerini unuttuk!
Yüreğinden oluk oluk malta taşlı sokaklara akan vatan sevgisini unuttuk...
Bir makam mevki derdine düştük, malta taşlı sokaklara düşen şehitleri unuttuk!
Unuttuk be cancağızım unuttuk!
''Unutursak gök girsin kızıl çıksın'' diye diye unuttuk!
***
Vurulmuştu Hüseyin Çardak!
İki köşe başına pusu atan 2 komünistin çapraz ateşiyle, önce sendeledi sonra yere yığıldı koca yürekli adam!
Şehadet kokusu sarmıştı bütün sokakları!
Gelibolu semaları bir kez daha cennet kokusuyla sarsılmıştı...
Kahpe eller mermileri boşalttıktan sonra kaçarken, ahali seyirtti Hüseyin Çardak'ın yanına...
Olmadı!
Bütün çabalar şehadetin önünde duramadı!
İstanbul'a yetiştirildi ancak birkaç gün süren yaşam mücadelesinde yenik düşmüştü Hüseyin Çardak!
Bir evlat daha babasız kalmıştı!
Bir kadın daha dul kalmıştı!
Bir evlat daha ''şehit evladı'', bir kadın daha ''şehit karısı'' olma şerefiyle şereflenmişti.
***
12 Temmuz 1979...
Bir şehadet daha son nefes ile yankılanmıştı yüreklerde...
''Anadolu'da Türklüğün Bekası'' davası bir şehit daha vererek, bu kutlu toprakları sahipleniyordu.
Davanın erleri arasında fitne olmasın diye şehit düşenlerin kemiklerini sızlatanlar, açtıkları fitne çukurlarında debeleneceklerdir elbette.
Ve binlerce şehit gibi Hüseyin Çardak'ın da elleri hesap gününde bu kutlu davaya fitne sokanların yakasında olacaktır...
Mekanları cennet olsun!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

10 Temmuz 2018 Salı

Büyük Ailem: Boğazın Kırmızı Şimşekleri Derneği

Aile olmak kolay değil...
Hele ki hiçbir kan bağı olmayan, ortak bir payda etrafında buluşan insanların bir aile oluşturması hiç de kolay değildir.
8 Temmuz 2018 tarihinde bir kez daha gördük ki, biz bunu başarabilmişiz.
Boğazın Kırmızı Şimşekleri Derneği olarak Eskişehir'de düzenlediğimiz kahvaltı etkinliğimizde 1997 yılından bu yana Eskişehirspor sevdası ile yanan gönüllerin Eskişehir'den çok uzaklarda bir araya gelerek oluşturduğu Boğazın Kırmızı Şimşekleri oluşumunun ne kadar büyük ve birbirine güçlü bağlarla bağlı bir aile olduğunu bir kez daha gördük.
***
20 yılı aşkın bir zaman öncesinde internet ortamında Eskişehirspor forum sayfasında başlayan ve  kimi zaman bir çay ocağının eski taburelerinde, kimi zaman bir otelin salonunda, kimi zaman biranelerde, barlarda, kahvelerde devam eden birlikteliğimizin bugün kocaman bir aile haline geldiğini görmenin mutluluğu tarif edilemez.
Derneğimizi kurduktan sonra gerçekleştirmeyi planladığımız en önemli etkinliğimizdi kahvaltılı buluşmamız.
Yıllar önce İstanbul'da öğrenci olan arkadaşımız bugün iyi bir aile babası olmuştu...
Yine yıllar önce İstanbul'da öğrenci olduğu dönemlerde ailemizin bir parçası olan ''kızçelerimiz'' bugün iyi bir anne, iyi bir ev kadını olmuştu...
Yıllar göremediklerimiz vardı.
Okul sonrasında memuriyet yaşamına geçip, farklı illerde görev yapan arkadaşlarımız vardı...
Ve bugün BKŞ oluşumunu birlikte dernekleştirdiğimiz yeni nesil BKŞ'li kardeşlerimiz vardı...
Bunların hepsini bir araya getirmek hem oldukça zor, hem de mutlaka yapılması gereken bir görev olarak duruyordu karşımızda...
***
''Başaramayız'' düşüncesine kapılanlarımız oldu...
''Mutlaka başaracağız'' azminde olanlarımız vardı!
''Umursamaz'' tavrı takınanlarımız da vardı...
Çalıştık, çabaladık ve başardık...
''Evladım'' olarak gördüğüm bir çok kardeşimiz evlatları bahçemizde kurulan oyun parkında oynarlarken, gururlandım, heyecanlandım, gözlerim doldu...
Hepsinin gözlerinin içine baktım...
Yıllar sonra bir araya gelmenin mutluluğunu o gözlerde seyrettim...
Ve tabii ki bu güzel ortamda aramızdan ebediyete ayrılanları da unutamıyorduk...
Bir Ali Rıza Çınar ve bir Mehmet Yağcı kardeşimizin de biraraya geldiğimiz o bahçede bulunabilmesini ne çok isterdik...
Mekanları cennet olsun inşaallah...
***
OHEM Bahçe'nin çamlarının gölgesinde büyük bir aile kahvaltısında buluşmuştuk...
Onlarca ESES sevdalısı...
Onlarca güzel yürek...
Bu güzelliği nasıl anlatmak gerekir bilemiyorum...
Sanırım hepimizin tarif edemediği o duyguları değerli dernek yöneticimiz Ufuk Özek çok güzel tarif etmişti.
Ufuk Özek ile bu güzellikleri izlerken şunları söyledi:
- Milletçe yaşadığımız kültürel yozlaşma sayesinde uzun zamandır hissedemediğim o bayram sevincini ilk defa bugün hissettim. Adeta çocukluğuma geri döndüm ve o bayram sabahı heyecanını, mutluluğunu bugün yeniden hissettim...
Evet gerçekten tam da buydu hepimizin hissettikleri...
***
Bu güzel buluşmanın bir çok güzelliği vardı.
Hepsinden tek tek bahsedemesem de sevgili Serhat Cengiz'in inceliğinden, duyarlılığından bahsetmeden geçemeyeceğim.
Hem eşinin rahatsızlığı hem de evindeki tadilat çalışmaları sebebiyle aramızda kalamayacağını belirterek yanımıza kadar gelip, bir kutu lokumla mazeretini bildirmesi beni gerçekten mutlu etti, çok da duygulandırdı.
Bizlerle yıllardır kardeşlik hukukunu sürdüren Kocaeli'deki kardeş oluşum Körfezin Kırmızı Şimşekleri'nin bizi burada da yalnız bırakmaması ayrı bir güzellikti...
***
Evet başardık!
Koca bir aileyi nesilden nesile taşımayı başardık.
Bizleri bir araya getiren ve bir arada tutan Eskişehirspor sevdamız sayesinde bu büyük ailenin sonsuza kadar devam edeceğini bir kez daha gördük, yaşadık!
Bu büyük ailenin buluşmasında bizleri yalnız bırakmayan ETB Başkanı Murat Diri, ESKOD Başkanı Uğraş Erkayman ve EFDER Başkanı Bülent Göktay'a da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
Ve Halil Ünal...
Eskişehirspor kulübü başkanı...
Sevilmesi ya da sevilmemesi bir yana Eskişehirspor kulübü başkanı sıfatıyla saygıyı hakeden bir adam!
Yapılan daveti kırmadı ve bütün mütevaziliğiyle aramızda oldu.
Derneğimize üye kaydını yaptık.
Arkadaşlarımızla tek tek sohbet etti.
Sorulan her soruya samimi bir şekilde cevap verdi.
Zaman zaman kendisine yönelik eleştirilerimiz olacağını beyan ettiğimizde; ''Başkanım sizlerin her eleştirisi bizim başımızın tacıdır. Bizlere yol gösterecek her eleştiri, her öneri bizim başımızın tacıdır ve İstanbul'a geldiğim vakit ilk fırsatta derneğimizi ziyaret edeceğim. Boğazın Kırmızı Şimşekleri Derneği'ni eskiden beri takip ediyorum ve camiamız için çok önemli olduğunu biliyorum'' şeklinde yanıt vermesi de bizleri son derece memnun etti.
***
Bir zoru daha başardık.
Bir 'olmaz'ı daha olur ettik.
Pusuda başarısızlığımızı bekleyenleri bir kere daha tokatladık.
Başardık!
Büyük bir aile idik, daha büyük bir aile olduk...
ELHAMDULİLLAH!
Bu güzel günün yaşanmasında emeği geçen BKŞDER ailesinin tüm mensuplarına sonsuz teşekkürler...
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR!
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR SEVDAMIZ!

7 Temmuz 2018 Cumartesi

Kaybettikçe Kazanan Lider: DEVLET BAHÇELİ

Dile kolay...
Bir ömür...
Bir kutlu dava uğruna heba edilen bir ömür...
1 Ocak 1948 yılında başlayan ve bugünlere kadar devam eden ''dümdüz'' bir hayat çizgisiyle Türk Milleti'nin gönlünü fetheden bir devlet adamı...
1967 yılında okuduğu Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde Ülkü Ocakları'nın kuruculuğu ve yöneticiliği ile başlayan davaya hizmet kervanında ''tek rugan ayakkabı giyen Ülkücü'' olarak çıktığı yolda tek zikzak yapmayan bir gönül adamı...
Devlet BAHÇELİ...
***
Çukurova'nın toprak ağası olan ailesinin servetiyle sürebileceği şaşalı bir ömür varken, ''Cumhuriyet Halk Partisi Atatürk'ün kurduğu çizgiden uzaklaşmasaydı biz bu partiyi kurmazdık'' sözleriyle MHP'yi kuran ve Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün emaneti olan ''Anadolu'da Türklüğün Bekası'' davasının önderliğini yapan Başbuğ Alparslan Türkeş'in yanında çileli bir hayatı tercih eden büyük dava adamı Devlet BAHÇELİ...
Bir akademisyen olarak servetine servet katabilirdi!
Bir iş adamı olarak servetine servet katabilirdi!
Bir toprak ağası olarak servetine servet katabilirdi!
Bir popülist siyasetçi olarak, namına nam, şanına şan, servetine servet katabilirdi!
Ama O, ''Devlet'' olmayı tercih etti!
Servetini devleti ve milleti için harcamayı tercih etti...
***
Yaşıtları gibi ''Bir pantalon bir gömlek, neşeli gençleriz biz'' deyip, İspanyol paça pantalon, renkli dar kesim, uzun yakalı gömlekler giyip keyfine bakabilirdi.
Ama O, ''Benim aklım hep Türkiye'dir'' diyerek, memleketine adadı ömrünü...
Sevdasını feda etti davası uğruna...
Ferdi Tayfur'un şarkılarında,
Neşet Ertaş'ın türkülerinde yaşadı sadece imkansız sevdasını ve hep bir kutlu davanın neferi olabilmenin mücadelesini verdi...
***
Siyasi ikbal ve menfaat düşünmeden davanın Lideri Başbuğ Alparslan Türkeş'in emrine bir ömür verdi.
Hep sustu.
Hep çalıştı.
Başbuğ'un yanından, dizinin dibinden ayrılmadı.
İlk fırsatta Başbuğ'a eleştiriler yönelten,
Başbuğ'a karşı isyan bayrağı açan,
Başbuğ'a ihanet eden,
Başbuğ'u yarı yolda bırakanlara aldırış etmeden,
''LİDERE SADAKAT, DAVAYA SADAKATTİR'' diyerek, davaya adadığı ömür çizgisinde zikzakların oluşmasına izin vermedi...
***
Rengârenk değildi hayatı...
Son derece sıradan,
Son derece basit...
Bir ömür ve kutlu bir dava...
Devlet BAHÇELİ ve Anadol'da Türklüğün Bekası...
Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ'in Emr-i Hakk ile Yaradana dönmesi ve ''Rugan ayakkabılı genç Ülkücü'' Devlet Bahçeli'nin Türk Milliyetçileri'nin son kalesi MHP'ye lider oluşu...
Başbuğ'un ''Evladım'' dedikleri tarafından uğradığı ihanet sarmalı Devlet BAHÇELİ'nin de peşini bırakmadı...
Önce evlat Türkeş ve ardından daha niceleri...
Makam ve koltuk sevdalılarının saldırıları, ihanetleri, tezviratları, Bizans oyunları...
Ve tüm oyunları bozan adam;
Lider Devlet BAHÇELİ...
***
Siyaseti kazanmak - kaybetmek olarak görenlere karşı verilen kutlu mücadele.
''MHP'nin başında girdiği hiçbir seçimi kazanamadı, artık gitsin!'' diyenlere karşı ''Türk Milliyetçiliği'nin rakamlarla işi olmaz. Türk Milliyetçiliği kaybetmez, her zaman kazanır'' sözleriyle Türk Milliyetçiliği davasının bir seçim kazanma ya da kaybetme meselesi olmadığını anlatmaya çalışsa da anlamak istemeyenlere anlatmanın da imkansız olduğunu da bilen adamdır Devlet BAHÇELİ...
Birileri pusuda bekleyip, ''Yaşasın yine yenildi'' dedikçe o kazanıyordu...
Türk Milliyetçiliği davası kazanıyordu.
Oynanan oyunları tek tek bozarken aklında hep Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ'in '' Sandıktan bize tek bir oy çıkmasa dahi; İslam'dan, İnsaniyetçilikten ve Türkçülük'ten asla vazgeçmeyiz. Biz politikacı değil; bir Dava'nın takipçileriyiz'' sözleri vardı.
Vazgeçmedi...
Baraj altında da kalsa vazgeçmedi.
***
Yeri geldi yedi düvele karşı satranç oynadı.
Yeri geldi sırtındaki hançerlerin acısından yüzünde tebessümün izi kalmadı.
Yeri geldi yeniden varettiği tükenmişlerin, hurdaların ihanetine uğradı.
Yeri geldi, çöplüklerden çekip alarak parlattığı yıldızların hain pusularına düştü...
Düştü...
Hançerleri bir bir yedikçe düştü...
Ama yıkılmadı...
Her defasında ayağa kalktı.
Yesevi erenlerinin himmetiyle, Kınalı Kuzular'ın cesaretiyle, Ülkücü Şehitler'in selalarıyla uyandı, güçlendi ve dümdüz ömür çizgisini zikzaklara izin vermeden yine devam ettirdi...
***
Pusuya pusu attı!
Oyunlara oyun kurdu!
Zalimlere korku saldı!
Hainlere ecel oldu!
Ve bin yıllık Anadolu Türklüğü'ne bir kere daha umut oldu...
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün kazma kürekle yendiği, Başbuğ'un sokaklarda ezdiği Türk düşmanlarını siyasette, masabaşında bir bir hüsrana uğrattı...
Türk Milliyetçiliği davasını rakamlara ve yüzdelik hesaplara mahkum etmek isteyenlere her seferinde Türk'ün şamarını vurdu.
Yenildikçe kazanan adam oldu!
Her cümlesinin ardında Türklüğün Bekası ile ilgili bir sır saklayan Lider Devlet Bahçeli, vakti gelince o sırların bir bir ortaya çıkmasını sağladı ve Anadolu'da Türklüğün sonsuza kadar egemen olacağını bir kez daha yedi düvele haykırdı...
***
21 Yıldır Türk Milliyetçiliği Davası'nın liderliğini yapan Türkmen Beyi Devlet BAHÇELİ'ye ulu Tanrımız Allah-ü Teala uzun ömürler versin.
Bizlere de liderine ''Bila kaydu şart'' itaat edenlerden olmayı nasip etsin...

ÜLKÜCÜLÜK;
ÜLKÜ OCAKLARINDA BAŞLAR,
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ'NDE DEVAM EDER,
MUSALLADA SONA ERER...

ELHAMDULİLLAH!

6 Temmuz 2018 Cuma

Çocuk ve İnsan...

Her insan bir çocuktu aslında...
Çocuklara tecavüz eden,
Çocuklara cinsel istismarda bulunan,
Çocukları köle gibi kullanan,
Çocuklara şiddet uygulayan,
Çocukları, çocukluklarını yaşamadan daha çok kazanmak için karın tokluğuna çalıştıran,
Ve çocuğu çocuk olarak göremeyen daha niceleri...
Hepsi çocuktu.
Çocuk kalamadılar.
Belki de çocukça yaşayamadan insan olmak zorunda kaldılar.
***
Bir insan, bir çocuğa nasıl şiddet uygular!?
Ne beynim, ne de gönlüm bu sorunun cevabını bir türlü bulamadı.
Yıllar önce Beşiktaş'ta bir çocuk ve iki insan...
Biri anne diğeri baba...
Çocuk bu ya, ağlıyor...
Belli ki, bir isteği var ama olmamış...
Anne kızgın.
Baba kızgın.
Çocuk ağlıyor.
Hayatta kendime hakim olamadığım tek şeydir bu durumdaki bir çocuk...
Her istedikleri olmalı çocukların.
Ağlamamalı çocuk!
Dövülmemeli.
Onca acizliği, onca savunmasızlığı ile bir çocuğu dövmek ne kolay değil mi!?
Önce anne olan insan vurdu çocuğa.
Hem de suratına.
O melek kadar güzel yüzüne vurdu anne denilen insan...
Çocuk daha çok ağladı.
***
Beynim zonklamaya başlamıştı.
Başım belaya girecek gibi görünüyordu.
Ben de bu belaya çok hevesliydim.
Bir çocuk ve iki insan önümde yürüyor.
Çocuk ağlıyor.
Anne vuruyor.
Baba çocuğu kolundan tuttu adeta sürüklüyor.
Dönüp elinde sürüklediği çocuğa öyle bir tokat vurdu ki, çocuğun kafası kopacak sandım.
Gözyaşlarıyla karışan sümükleri havada uçuyordu çocuğun.
İki insan kendi yavrularına sokak ortasında alenen işkence ediyor ve diğer insanlar da hiçbir şey olmuyormuş gibi hayatlarına devam ediyorlar.
Ben 'insan olamamıştım' henüz.
İçimdeki çocuk halen dimdik ayaktaydı.
Ve bir lokantanın önündeki kasalardan birinden kaptığım cam su şişesini bütün hıncımla baba olan insan evladının kafasında kırmıştım...
***
Çocuk yine ağlıyordu ama ona işkence eden insan kanlar içinde yere yığılmıştı.
Aradan belki 35 yıl geçti.
Bugün aynı şeyi yine yaparım sanırım.
Çünkü ben halen çocuğum.
İnsan olmuş olabilirim ama içindeki çocuğun yok olmasına müsaade etmeyen bir insan...
Bir insanın içindeki çocuk yaşamıyorsa onunla mezara kadar o insan ''İnsan'' olamamıştır...
Anne babaların çocuklarına uyguladıkları şiddetin boyutunu toplumda hepimiz biliyoruz.
Okula gidemeyip çalışmak zorunda kalan çocukların ustalar ve patronlar tarafından maruz kaldıkları şiddeti de biliyoruz.
Okullardaki, kurslardaki şiddeti de gördük, bildik, yaşadık...
Nasıl bir insanlıktır bu!?
Çocuk bu sonuçta!?
Sana karşılık veremez!
Sen ona bir okkalı tokat vurduğunda o da sana vuramaz.
Bu kadar aciz ve savunmasız!
***
Dövüyorlar!
Sövüyorlar!
Doğurup sokaklara atıyorlar!
Ve
Tecavüz ediyorlar...
Öldürüyorlar!!!
Çocuk ve insan...
Çocuk melektir...
Tertemiz, günahsız, lekesiz...
İnsan!?
Vahşi!
Günahkâr!
Katil!
İnsanlar, çocukları öldürüp; şeytanın askeri yapıyorlar!
***
İdam istiyoruz.
Çocuk katillerine, çocuklara tecavüz edenlere idam istiyoruz.
Suçüstü yakalananlara idam!
Adli tıp raporları ile suçu sabit görülenlere idam istiyoruz.
İdam için yeterli delil olmayanlara ağır cezalar istiyoruz...
Olmuyor, olmuyor!
Yasalar çocukları koruyamıyor!
Çünkü yasaları insanlar yapıyor!
Savaşları insanlar çıkarıyor ama ölenler çocuklar!
Gelir dağılımında eşitsizliği insanlar yapıyor ama çileyi çeken çocuklar!
Eğitimde fırsat eşitsizliğini insanlar yaratıyor ama eğitimsiz kalanlar çocuklar!
Sağlıkta eşitsizliği emperyalist insanlar yaratıyor ama sağlıksız yaşamak zorunda kalan çocuklar!
***
Çocuk ve İnsan...
Ne garip bir haldir yahu!
Her insan önce bir çocukken, insan olduktan sonra çocuklara bunca zulmü nasıl yapabiliyor bu insan denen yaratık!?
Örneğin;
İlk çocuklar...
Habil ile Kâbil!..
Çocuktu ikisi de...
Sonra Kâbil insan oldu.
Kıskanç bir insan oldu.
İçindeki çocuğu yok etmeyen Habil'i kıskandı ve katil oldu Kâbil!
İnsan katil oldu!
Katil insan!
***
Çocuk yaşarsa yüreklerimizde,
Dünya daha güzel olacak.
Öldürmeyin, Tanrı tarafından hepimize lütfedilen çocukluğumuzu öldürmeyelim.
Biz yaşadıkça, beynimizde, gönlümüzde o çocuk hep yaşasın.
Yaşasın ki, dünya daha yaşanabilir bir hale gelsin.
YAŞASIN ÇOCUK!
Yaşasın ki; çocuklar da yaşasın!

4 Temmuz 2018 Çarşamba

Elveda Atatürk!..

Elveda!..
Elveda Atatürk!..
Bir bir tüketiyorlar,
Bir bir yıkıp geçiyorlar...
''Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim'' sözleriyle sporda ahlak kavramının ne kadar önemli olduğunu vurgulayan Ulu Önder Atatürk'ün adı spor tesislerinden bir bir siliniyor...;
Ve Atatürk adı silindikçe spordaki ''AHLAK'' kavramı da yavaş yavaş tükeniyor.
Spor ahlaksız emperyalizmin bir rant kapısı haline geliyor.
***
Ülkemizin bir çok kentinde futbol hep ''Atatürk Stadı''nda oynanırdı...
Adı Türk, ruhu Türk olan stadlarda...
Şimdi bir bir yıkılan bu stadların yerine ''Arena''lar açılıyor..
Ne adı Türk, ne de ruhu Türk...
Üstelik kapılarında ''Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim'' sözü de yok...
Ahlak da yok!
Sporun her dalı gibi futbol da artık tamamen dünyanın en büyük kumar araçlarından biri haline geldi.
Kumar'da ahlak olur mu!?
***
Ülkemizin dört bir yanındaki Atatürk Stadları'nda milyonlarca insanın acı tatlı anıları yok edildi...
Üzerlerine betonlar döküldü...
Ne Atatürk kaldı, ne de stadlar...
Ve tabii ki ahlak da tükendi...
İşte bu stadlardan biri de Eskişehir Atatürk Stadı...
Anadolu insanının yüreğine bir Kara Sevda gibi giren ve Anadolu Yıldızı ünvanı ile taçlanan Eskişehirspor'un Türk Futbol Devrimi'ne imza attığı Eskişehir Atatürk Stadı!...
***
Tribünlerini dolduran binlerce insanın ''Es Es Es Ki Ki Ki Eski Eski Es!'' tezahüratı ile rakip futbolcuların dizlerinin titrediği Eskişehir Atatürk Stadı...
Dünyanın tek tribün korosu şefi Amigo Orhan'ın ''Biiiiiiiiiiiiiiiir baba hiiindiiiiiiiii'' tezahüratına ''Heeeeeyyallaaaahhhhh!'' diye aynı anda karşılık veren, tek bir yürek, tek bir vücut, tek dil olabilen eşi benzeri bulunmayan Sevda Korosu'nun inlettiği Eskişehir Atatürk Stadı!...
Türk Futbol taraftarına tribün gösterişleri dersinin verildiği, takımlarını tezahüratla ''gaza getirme''nin öğretildiği efsane stad, Eskişehir Atatürk Stadı...
***
Türk Futbol tarihinde bir efsane olan Sevilla maçının şahidi Eskişehir Atatürk Stadı...
Kara & Kızıl sevdamızın kutlu mabedi Eskişehir Atatürk Stadı!
Sevinçlerimiz,
Hüzünlerimiz,
Kahkahalarımız,
Haykırışlarımız,
İsyanlarımız
Ve;
Gözyaşlarımız ile kutsadığımız Eskişehir Atatürk Stadı...
***
Gidiyor canımın cananı,
Tükeniyor gönlümün sultanı...
Yıkacaklar gözlerini bile kırpmadan...
Artık açık tribün olmayacak...
Hava Hastanesi tarafı olmayacak artık...
Kapalının sağı da yok olacak...
Ayder tribünü ''yıkılmayacak'' artık!...
Ve
Eskişehir Atatürk Stadı, Eskişehir marşıyla Atatürk'ü selamlayamayacak artık!...
***
Bize garip garip bakmayın öyle!..
İlk Aşkımızın mabedi burası.
Nasıl sevdiysek İlk Aşkımızı öyle seviyoruz kutlu mabedimizi...
Aşığa ''elveda'' demek ne ağır bir yüktür bilmiyorsanız, anlayamazsınız!
Anlayamazsınız kutlu mabede gözyaşlarıyla vedamızı!...
Donkişot'un Dulsinya'ya sevdasını anlamamışsanız, gülüp geçmişseniz, zararı yok bize de gülüp geçin.
Biz bedensiz bir ruha sevdalıyız!
Bilmiyorsanız gülüp geçin!...
***
4 Temmuz'da Eskişehir Atatürk Stadı yıkılıyor...
Bırakın o yıkılışı görmeyi düşünmek bile gözyaşlarımızı coşturuyor.
Ve biz bu sevdalı yürekler olarak, stadımızın yıkılışına karar verenlerden, milletimizin vekillerinden, milletimizin bakanlarından, milletimizin Cumhurbaşkanı'ndan bir tek şey istiyoruz!
En azından stadımızın adı yıkılmasın!
Yeni yapılan stadımızın adı ESKİŞEHİR ATATÜRK STADI olarak kalsın ve kapısına da ''Ben Sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklı olanını severim'' sözü yazılsın!
Bu sese kulak verseniz kıyamet mi kopar sayın Cumhurbaşkanım!?
Bunu istememizin tek sebebi;
Şu an Cumhurbaşkanlığı'nı yaptığınız devletimizin kurucusu,
Eskişehir halkını ''Eskişehir halkı üstün özelliklerle bezenmiş seçkin bir halktır'' sözüyle şereflendiren ve sporcunun da en önemli özelliğinin ''ahlaklı olması'' gerektiğini vurgulayan Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e olan sevgimiz ve bu isimle özdeşleşmiş Eskişehirspor sevdamızdır.
Sizler bizim bu sesimizi duyarsanız,
Sizler milletinizin bu sevgisine karşılık verirseniz bu millet de sevgisini sizlere en iyi şekilde gösterir!
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR!
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR SEVDAMIZ!