Aslına bakarsanız, 0-1 mağlup olduğumuz Akhisar Belediyespor maçı
Eskişehirspor için bir başlangıç değildi. Süper Lig'in açılış maçı olmasına
rağmen Eskişehirspor için Ersun Yanal'ın gelmesinden bu yana süregelen bir
sürecin son anlarından biriydi Akhisar Belediyespor maçı. Topla oynama süresi
tavan yapan ancak rakip kaleye gol yapamayan kendi kalesinde ise, sürekli ecel
terleri döken bir takım oluşturdu Ersun Yanal. Kalecimizden aldığımız hemen
hemen tüm topları kendi ceza alanımız ile orta saha arasında dolaştırarak,
sıkıştığımız anda da kalecimize rakip sahadan bile geri pas verebilen bir takım
olduk. Nitekim bu oyun düzeni sayesinde kendi taraftarınca ıslıklanan bir takım
olma şerefini de yakalamış olduk.
***
Ersun Yanal döneminde kafaları karıştıran en önemli maçlardan
birisi İzmir'de oynanan Bursaspor maçıdır. Taraflı tarafsız herkesin ortak
kanaati, "Eskişehirspor bu maçta adeta yenilmek için sahaya
çıkmış" şeklinde idi. Maçı izleyen herkes bu düşünceye sahip olabilirdi.
Bu maçın bir kopyasını ise, Marsilya'da izledik. Bursa'daki kadronun önemli bir
kısmının değiştiği Marsilya kadrosu bu değişikliklere rağmen İzmir'deki maçın
tam bir kopyasını sahnelemeyi becerdiler. Süper Lig'in açılış maçında da hemen
hemen aynı senaryo sahnelendi. Eskişehirspor %70 topa sahip olma oranıyla
rakibine büyük bir üstünlük kurduğu maçı 0-1 kaybetti. Vatan, Millet, Sakarya
anlayışıyla savunma yapan bir Akhisar Belediyespor karşısında Eskişehirspor'un
neler yapması gerektiğini maçın spikeri bile çok basit bir şekilde anlattı.
Ancak ne hikmetse ülkemizin önde gelen(!) hocalarından biri varsayılan Ersun
Yanal maç spikerinin bile çözdüğü taktik hatasını bir türlü çözemedi. Ya da
çözmek istemedi. Çözmek istemedi söze belki çok ağır gelebilir fakat yılların
tecrübesi olan bir hocanın bu taktiksel beceriyi gösteremiyor olması benim
aklıma başka bir söz getirmiyor.
***
Akhisar Belediyespor, her iki kanada da çok iyi bir savunma hattı
kurmuş. Sahadaki tüm oyuncuları can siperane savunma hattında görev yapıyorlar.
Eskişehirspor'un en önemli özelliklerinden birisi ise, kaleyi karşıdan gören
yerlerde kazanılan frikikler. Bu frikikleri kazanmak içinde rakibe göbekten
saldırmak gerekli. Maç içinde yaşanan birkaç pozisyonda bunu işaret etti. Ancak
Ersun Yanal hiçbir şekilde bu yönde girişimde bulunmadı. Oyunu okuyamadı.
Değişikliklerin tamamı yanlıştı. Maça müdahale etme yeteneği sıfırdı. Özellikle
maçın son anlarında kaleci Buffin'in sürekli öne çıkması karşısında hiçbir
tedbir alamadı. Maçın sonunda da Buffin'in öne çıktığı bir anda gölü yedik.
***
Saha içinde gördüğümüz bu yanlışlıkların yanında bir de görünmeyen
yanlışlar var. Fısıltı gazetesinden edindiğimiz bilgilere göre takım içinde
hiçbir futbolcu Ersun Yanal'ı sevmiyormuş. Son olarak Batuhan ile yaşanan kriz
bu duyumları haklı çıkaracak gibi görünüyor. Ayrıca yeni transfer edilen genç
oyuncu Ferhat Çapa'nın takımdan ayrılmasının da Ersun Yanal'ın eseri olduğu
söyleniyor. Teknik Direktör bir oyuncuyu gönderebilir, istemeyebilir. Bunlar
gayet normaldir. Fakat takım içinde futbolcular ile teknik direktör arasında
bir sorun varsa, bu normal değildir. Bu bir tehlikenin ayak sesleridir. Teknik
Direktörlüğün en önemli aşamalarından biriside takım içinde kendisini sevilen
bir lider olarak kabul ettirmektir. Bunu yapamıyorsanız orada başarılı olmanız
mümkün olmayacaktır. Eğer o ekibe kendinizi sevdiremiyorsanız o ekipten başarı
beklemeniz tam bir hayalperestlik olur.
***
Takım içinde bunlar yaşanırken bu takımın patronu konumundaki
yönetim neler yapıyor!? İşte "zurnanın zırt dediği yer"de burası.
Yıllardır bir kesim yönetimin derhal gitmesi gerektiği yönünde bir kampanya
sürdürüyor zaten. Haklılar da. Eskişehirspor bir kurum ise, o kurumun tüm
sorumluluğu o kurumu yönetenlere aittir. Eskişehirspor'u oluşturan tüm unsurlar
yönetimin kontrolündedir. Taraftardan tutun da malzemeciye kadar, tüm
unsurların sorumlusu yönetimdir. Mali Bilanço'dan anladığımız kadarıyla kulübe
kuruş para vermeyen yönetim kurulu üyeleri en azından bu kulübü layık olduğu
şekilde yönetmeli, takımın huzurunu bozanları anında tespit ederek gerekli
önlemi derhal almalıdır. Yaşanan şu süreçte yönetimin bu yönde hiçbir
girişimine tanık olmadık. Gerek teknik heyet gerekse futbolcular, herkes
istediği gibi at oynatıyor. Transfer dedikoduları almış yürümüş. yapılan
transferlerin tamamı fiyasko olmuş, futbolcular ile teknik direktör arasında
gerginlikler yaşanmış fakat yönetim hiçbir şekilde müdahale etmemiş. Pardon son
olayda, yani Batuhan - Ersun gerginliğinde yönetim müdahil olmuş ve yıllardır
boş yere tuttuğumuz Batuhan için herkes “Nihayet adam oldu, iyi oynamaya
başladı, takımın forvet eksiğini giderebilir” şeklinde düşüncelere kapılmışken
Batuhan’ı resmen BJK’ye hediye ettiler.
***
Genel olarak baktığımız vakit yönetimin Süper Lig karnesi oldukça
iyi gibi görülebilir. Fakat iyi görülmesi biz Eskişehirspor sevdalıları için
asla ve asla yeterli olmamalıdır. Çünkü gördüğümüz birçok eksiklikler bu
süreçte kulübün çok daha iyi yönetilebileceğini göstermektedir. Yönetimin elinde
oldukça geniş imkanlar ve fırsatlar vardır. Kent takımları arasında hiçbir
kulübün sahip olmadığı bu imkan ve fırsatlar ne yazık ki, mevcut yönetim
tarafından iyi kullanılamamaktadır. Bu imkan ve fırsatlara kısaca değinecek
olursak; en önce Eskişehir’in ülkemizde nadir rastlanılan bir futbol kenti
olmasıdır. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, “Eskişehirliyim” dediğiniz
anda size “Vaayyy ESESli” ya da “Hey gidi ESES Heeeyy” demiyecek adamın alnını
karışlarım. Yani her kentin meşhur olduğu bir ürünü, bir özelliği vardır.
Mesela Malatya kayısı ile, Bursa şeftali ile, Rize ile, Konya Mevlana ile,
Aydın incir ile, Isparta gül ile, Amasya elma ile meşhurdur. Peki Eskişehir
nesi ile meşhurdur!? Bu sorunun tek cevabı vardır Türkiye’nin her yerinde : “ESKİŞEHİRSPOR”
Yediden yetmişe herkes Eskişehirsporludur. Herkes Eskişehirspor’un
başarısı için elinden geleni yapmaya hazırdır. Analarımız, bacılarımız bile
Eskişehirspor denilince ellerindeki dantel nakış işlerini bile boşlayıp göreve
hazır durumda beklerler. Böylesine önemli bir potansiyeli Eskişehirspor
yönetimi şu ana kadar bir güç haline getirememiştir.
***
Bunun dışında Eskişehirspor için her türlü maddi imkânını seferber
edebilecek bir sanayi kentidir Eskişehir. Eskişehirspor’un ulusal ya da uluslar
arası bir mücadelede şampiyonluk kovalaması durumunda sanayici ve
işadamlarımızın ne kadar büyük fedakârlıklar yapabileceklerini geçtiğimiz
günlerde bir kez daha gördük. Gerekirse fabrikalar tatil edilir, gerekirse
trenler kiralanır, gerekirse binlerce otobüs seferlerini durdurup Eskişehirspor’un
emrine verilir. Eskişehirspor denilince gerekirse hayat durur. Eskişehirspor
yönetimi bu süreçte bu gücü de kullanmayı beceremedi. Nasıl becerecek sorusunun
cevabını kimse benden beklemesin. Yönetici makamında bulunanlar bu sorunun
cevabını bulmak ve uygulamakla mükelleftirler. Gün gelir ben o makamda oturursa
mutlaka bu sorunun cevabını bulur ve uygularım. Bulamazsam o makamda bir dakika
bile oturmam.
***
Yazılacak, konuşulacak çok şey var. Fakat insanımız ne ylazık ki,
uzun yazıları sevmiyor. Elimden geldiği kadar kısa kesmeye çalışıyorum fakat
içimiz öylesine acıyor, öylesine burkuluyor ki, içimizdekileri dökmeden
bırakamıyoruz yazmayı, söylemeyi. Bu yazımın sonunda taraftarımıza da
söyleyeceklerim vardı. Fakat çok uzun oldu. İnşaallah bir daha ki sefere bu
konuya devam edeceğim…
Bu bölümün sonunda yönetim ve futbolcu kesimine sesleniyorum.
Başka Eskişehirspor yok. Akıllı olun. Ya ESES sevdalılarının gönlünde taht
kurarsını ölene kadar da o tahtın keyfini sürersiniz, ya da nefretimizi toplar
bir daha Eskişehir’de rahat yürüyemeyecek kadar nefretimizi kazanırsınız….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder