29 Ağustos 2012 tarihinde Eskişehirspor camiası olarak korkunç bir iftira ile karşı karşıya kaldık. Eskişehirspor tribünlerinin en önemli gurubu olan NEFER gurubu lideri Murat Diri gözaltına alındı. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan her vatandaş gibi O da herhangi bir olaydan dolayı gözaltına alınabilir elbette. Yapılan sorgulama ve tahkikat neticesinde ise, suçsuz bulunarak serbest bırakılmış olabilir. Bu da gayet doğal bir durum. Buraya kadar bizi üzmesinden öteye bir sıkıntı yok.
***
Bizi asıl sıkıntıya sokan durum emniyet tarafından basına sızdırılan suçlamalar. Bu suçlamalardan ikisine gülüp geçtik. Neymiş efendim Murat Diri konumunu güçlendirmek amacıyla Nefer'i kullanıp maç öncelerinde olaylar çıkartarak milletin gözünü korkutup konumunu güçlendirmek istiyormuş. Bu tamamen bir masal. Kaldı ki Murat Diri böylesine çocuksu bir oyunun içinde olmayacak kadar da güçlüdür zaten.
***
Bir başka suçlama ise, Murat Diri ve Nefer gurubu şehit cenazelerinde halkı kin ve nefret duygularına sürükleyecek eylemler yapıyorlarmış. Provakatif eylemler. Nedir peki bu eylemler?! Halkın cenaze katılması için çağrıda bulunmak, "Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez" sloganı atmak. Bu mudur evet hepsi budur...
Meclisteki malum şahıslar teröristlere "saygılı çocuklar" derler kimsenin kılı kıpırdamaz, ama bu millet şehidine sahip çıkar kodesi boylar. Bu bir gözdağıdır. Bundan sonra kemsi şehit cenazelerine katılmasın diye yapılan bir korkutma planı. Millet evimiz taşlanır korkusuyla balkonuna bayrak asmasın, kodese gireriz korkusuyla şehit cenazesine katılmasın, "kandan besleniyorlar" suçlamasıyla yüz yüze gelmemek için şehidin hakkını korumasın, o.... çocukları da rahat rahat ellerini kollarını sallaya sallaya Mehmetçiklerimizi şehit etsin. Kundaktaki bebeleri bile gözlerini kırpmadan öldürsünler. Teröristlere öldürüldü bile diyemeyen basın ve hükümet şehidinin cenaze namazını kılan vatandaşı kin ve nefret provakatörü olarak suçlayabiliyor.
***
Bir başka suçlama ise, Murat Diri'nin uyuşturucu ticareti yaptığı ve gençleri uyuşturucuya alıştırdığı yönünde. Gençleri bu beladan kurtarmak için yıllardır çabalayan, emniyet ile ortak uyuşturucu panelleri düzenleyen, gençleri namaz kılmaya teşvik eden Murat Diri uyuşturucu ticareti yapıyormuş!!! Vay anasına sayın seyirciler!!!
***
Allah'ın izniyle tüm bu suçlamaların ayrı ayrı masallar olduğunu gördük. Murat Diri kısa bir gözaltı süresinden sonra serbest bırakıldı. Murat Diri'nin gözaltına alınıp sorgulanmasına kadar geçen kısa süre içersinde yüreğimizi yakan bazı yorumlar yapıldı. Eskişehirspor camiası içinden birileri yattıkları pusu nöbetinden uyanmışlar ve linç kampanyasına bıraktıkları yerden devam etmişlerdir. "Murat Diri'nin ve NEFER'in ne olduğunu anladık" diyerek yapılan bu saçma sapan suçlamaların doğruluğunu ilk anda kabullenenler acaba şimdi özür dileme erdemini gösterebilecekler mi!?
***
Emniyetten sızdırılan ve doğruluğunu onaylanmayan suçlamaları gazete sütunlarında tv ekranlarında, internet sitelerinde yayanlar acaba şimdi Murat Diri'nin karşısında yüzlerini kızartacaklar mı!? Seven sevmeyen herkes Murat Diri'nin nasıl biri olduğunu bilir ve bu haber karşısında hemen murat Diri'ye sahip çıkar. Ancak bazı Nefer düşmanları var ki, onlar pusuya yatmış beklerler ve en ufak bir tökezlemede aynen dün olduğu gibi hemen ortaya çıkıp salyalarını akıtarak içlerindeki kin ve nefreti kusarlar.
***
Şunu hiçz kimse unutmasın ki, NEFER Yeniden Büyük Eskişehirsphor idealimizin en büyük savunucusudur ve bu yoldan asla ve asla dönmeyecektir. Belki zaman zaman bitkin düşebiliriz, yorulabiliriz, diz çökebiliriz. Fakat her diz çöküşün ardından ayağa kalkıp dimdik durmasını da biliriz. Ve şunu da bizler çok iyi biliyoruz ki; "ZAFER HER DİZ ÇÖKÜŞÜN ARDINDA AYAĞA KALKABİLENLERİNDİR!"
***
YAŞASIN ESKİŞEHİRSPOR, VAROLSUN NEFER!!!
30 Ağustos 2012 Perşembe
Camide içki festivali, İsrail ve AKP...
Efendim malumunuzdur ki, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) genel politikasının büyük bir bölümünü dindarlık, İsrail ve ABD karşıtlığı üzerine kurmaktadır. Tabii bu kurgu halka şirin görünmek için yoksa Şu ana kadar AKP'nin İsrail ve ABD karşıtı hiçbir icraatını göremedik. Başta BOP olmak üzere bu iki emperyalist gücün tüm isteklerini tek tek yerine getiren AKP bir kez olsun bunların isteklerine direnemedi.
***
İsrail ile ilişkilerimizdeki gelişmeler çok ilginç.
Davos toplantısında meydana gelen "One Minute" vakası AKP'ye oy veren tüm dindar kesimi heyecanlandırmıştı. İlk kez bir TC Başbakanı İsrail'e "gider" yapıyor, "posta" koyuyordu. Tüm dünyanın izlediği görüntüler halen hepimizin gözlerinin önünde canlandırabileceğimiz kadar taze.
***
Sadece AKP'ye oy veren dindar kesim mi!?
Elbette hayır, hemen hemen herkes heyecanlandı. Gururlandık. Havaya girdik resmen.
Hatta bir çoğumuz "Ulen bu Tayyip olduğu müddetçe biz çok yakında İsrail'i tükürüğümüzle boğar, insanlığın başındaki bu belayı yok ederiz" şeklinde düşüncelere kapıldık. Resmen gaza geldik. O gazla belki Gazze'de bir nargile bile içip gelebilirdik.
***
Sonra ne oldu!?
Bazı kaynaklara göre Başbakanımız 5 dk sonra İsrail'den özür dilemiş. "Acayip gaza geldim kusura bakmayın" demiş. Biz bu tür dedikodulara inanmadık. İsrail'e karşı yapılan bu "gider"in peşinden gittik. Van Minut markaları yarattık, hem de tescillisinden. Aylarca bu mevzuyu konuştuk.
Peki sonuçte neler oldu!? Olan AKP'ye oldu. Oylarını arttırdı. Halkımız Van Minut'un peşine takıldı ve AKP'ye daha çok oy verdi. Başka da bir şey olmadı. İsrail ile ilişkilerimiz aynı şekilde devam etti.
***
Bir ara Mavi Marmara gemisi ortaya çıktı. Karar vermiştik. Gazze'ye insani yardım götürecek ve İsrail tarafından uygulanan ambargoya son verecektik. Fatih'in karadan yürüttüğü gemiler kadar olmasa da tam bir fetih gemisi edasıyla yola çıktı Mavi Marmara. Gazze'ye yaklaşırken İsrail devleti kendisine göre meşru saydığı savunmaya geçti. Helikopterlerle, çıkarma botlarıyla taarruza geçti. "Gelmeyin ateş eder öldürürüz" dediler. Biz oralı bile olmadık. Silahsız sivil insanlarla dolu Mavi Marmara gemisini bir savaş gemisi edasıyla yoluna devam ettirdik. İsrail dediğini yaptı. Ateş açtı ve masum insanlarımızı öldürdü. Silahsız insanları öldürmek İsrail için utanç kaynağı olacak bir vahşet değil. Bebekleri bile öldürmekten kaçınmayan bir İsrail'in o sivilleri de öldüreceğini bilmek için müneccim dolması yemiş olmaya gerek yoktu. Aynı olay İran gemisinin de başına gelmiş ve gelen ikazlar sonucunda İran Devleti geminin geri çekilmesini sağlayarak vatandaşlarını İsrail köpeklerine kurban olmaktan kurtarmıştı. Bizim devletimiz ise, bunu bile yapamayarak 9 vatandaşımızın ölmesine adeta göz yummuştu.
***
Sonra neler oldu!?
Kıyametler koptu efendim...
Başbakanımız ve Dışişleri bakanımız öylesine demeçler verdiler ki, vatandaş; "Tamam bu sefer bu İsrail'in işini bitiririz. Haritadan sileriz alimallah" demeye başlamıştı bile. Resmen Savaş nedeni sayılabilecek bir katliama maruz kalmıştık. Tabii ki yine hiçbir şey olmadı. Bir süre İsrail özür dileyecek diye tutturduk ama hepsi o kadar. Tutturduğumuzla kaldık. İsrail özür dilemeyeceğini söyledi. Dahası aynı olayın tekrarlanması durumunda aynı şeylerin yaşanacağını da söyledi İsrail...
***
Yukarda İsrail ile ilişkilerimizde hiçbir soğuma olmadı. Tam hız devam ettik ilişkilerimize. Hatta belki de daha da güçlendirdik bağlarımızı. Fakat aşağılarda yani halk nazarında İsrail ile Türkiye'nin arası "acayip açık"tı. Vatandaş 9 vatandaşımızın ölüme gönderilmesini sorgulamak yerine bu tiyatronun başrol oyuncusu AKP'yi daha çok sevdi ve daha çok oy verdi.
***
İsrail ile ilişkilerimizde önemli bir gelişme daha oldu. Biliyorsunuz şu an dünyada İsrail'in en büyük düşmanı İran. İran İslam Cumhuriyeti tüm savaş politikalarını ABD ve İsrail üzerine kuruyor ve buna göre hazırlıklar yapıyor. Gelişmiş füzeler yaparak bu füzelerin hedefini İsrail'e çeviriyor. İsrail de buna karşılık verebilmek için uzun zamandır Türkiye topraklarına bir füze kalkanı rampası yerleştirmek için uğraşıyor. Fakat halkın tepkisinden korulduğu için hiçbir iktidar buna müsaade etmedi. İsrail'e tüm dünyanın gözü önünde en az İran kadar "gider" yapabilen AKP döneminde bu füze kalkanı rampasını Türkiye topraklarına yerleştirmeleri imkansız diye düşünürken bir de duyduk ki, Rampalar Malatya'ya yerleştirilmiş bile. Ama onlar İsrail rampası değilmiş NATO rampası imiş(!)...
***
5 Eylül'de İsrail yeni bir bomba patlatıyor. Bi'r es-Seba Camii'inde bir içki festivali düzenleyecekler. Bu cami bir Osmanlı eseri. 5 Eylül 2012 tarihinde bu Osmanlı yadigarı camide 30 İsrail'li şarap üretim firmasının şaraplarının tanıtımları yapılacak. Aslına bakarsanız İsrail de bir Osmanlı eseri. İsrail devletinin nasıl kurulduğunu, bu devleti kuranların bu topraklara nasıl getirildiğini çok iyi biliyoruz. Belki de dünyayı dize getiren Osmanlı'nın tarih boyunca yaptığı en büyük hatalardan birinin sonucudur İsrail devleti.
***
Araplar camide yapılacak içki festivali için bir kınama yayınlamışlar. Aman Allah razı olsun(!) şu Araplardan. İyi ki kınadılar, kınamasalar n'apardık acaba! Bakalım AKP Hükümeti ne yapacak? İsrail'i İran'a karşı füze rampaları sayesinde koruma altına alan AKP İsrail'in bu yavşaklığı karşısında nasıl bir yol izleyecek. Yine "Van Minut" masalı mı dinleyeceğiz, yoksa onurlu bir tavır mı sergileyeceğiz!?
***
İsrail ile ilişkilerimizdeki gelişmeler çok ilginç.
Davos toplantısında meydana gelen "One Minute" vakası AKP'ye oy veren tüm dindar kesimi heyecanlandırmıştı. İlk kez bir TC Başbakanı İsrail'e "gider" yapıyor, "posta" koyuyordu. Tüm dünyanın izlediği görüntüler halen hepimizin gözlerinin önünde canlandırabileceğimiz kadar taze.
***
Sadece AKP'ye oy veren dindar kesim mi!?
Elbette hayır, hemen hemen herkes heyecanlandı. Gururlandık. Havaya girdik resmen.
Hatta bir çoğumuz "Ulen bu Tayyip olduğu müddetçe biz çok yakında İsrail'i tükürüğümüzle boğar, insanlığın başındaki bu belayı yok ederiz" şeklinde düşüncelere kapıldık. Resmen gaza geldik. O gazla belki Gazze'de bir nargile bile içip gelebilirdik.
***
Sonra ne oldu!?
Bazı kaynaklara göre Başbakanımız 5 dk sonra İsrail'den özür dilemiş. "Acayip gaza geldim kusura bakmayın" demiş. Biz bu tür dedikodulara inanmadık. İsrail'e karşı yapılan bu "gider"in peşinden gittik. Van Minut markaları yarattık, hem de tescillisinden. Aylarca bu mevzuyu konuştuk.
Peki sonuçte neler oldu!? Olan AKP'ye oldu. Oylarını arttırdı. Halkımız Van Minut'un peşine takıldı ve AKP'ye daha çok oy verdi. Başka da bir şey olmadı. İsrail ile ilişkilerimiz aynı şekilde devam etti.
***
Bir ara Mavi Marmara gemisi ortaya çıktı. Karar vermiştik. Gazze'ye insani yardım götürecek ve İsrail tarafından uygulanan ambargoya son verecektik. Fatih'in karadan yürüttüğü gemiler kadar olmasa da tam bir fetih gemisi edasıyla yola çıktı Mavi Marmara. Gazze'ye yaklaşırken İsrail devleti kendisine göre meşru saydığı savunmaya geçti. Helikopterlerle, çıkarma botlarıyla taarruza geçti. "Gelmeyin ateş eder öldürürüz" dediler. Biz oralı bile olmadık. Silahsız sivil insanlarla dolu Mavi Marmara gemisini bir savaş gemisi edasıyla yoluna devam ettirdik. İsrail dediğini yaptı. Ateş açtı ve masum insanlarımızı öldürdü. Silahsız insanları öldürmek İsrail için utanç kaynağı olacak bir vahşet değil. Bebekleri bile öldürmekten kaçınmayan bir İsrail'in o sivilleri de öldüreceğini bilmek için müneccim dolması yemiş olmaya gerek yoktu. Aynı olay İran gemisinin de başına gelmiş ve gelen ikazlar sonucunda İran Devleti geminin geri çekilmesini sağlayarak vatandaşlarını İsrail köpeklerine kurban olmaktan kurtarmıştı. Bizim devletimiz ise, bunu bile yapamayarak 9 vatandaşımızın ölmesine adeta göz yummuştu.
***
Sonra neler oldu!?
Kıyametler koptu efendim...
Başbakanımız ve Dışişleri bakanımız öylesine demeçler verdiler ki, vatandaş; "Tamam bu sefer bu İsrail'in işini bitiririz. Haritadan sileriz alimallah" demeye başlamıştı bile. Resmen Savaş nedeni sayılabilecek bir katliama maruz kalmıştık. Tabii ki yine hiçbir şey olmadı. Bir süre İsrail özür dileyecek diye tutturduk ama hepsi o kadar. Tutturduğumuzla kaldık. İsrail özür dilemeyeceğini söyledi. Dahası aynı olayın tekrarlanması durumunda aynı şeylerin yaşanacağını da söyledi İsrail...
***
Yukarda İsrail ile ilişkilerimizde hiçbir soğuma olmadı. Tam hız devam ettik ilişkilerimize. Hatta belki de daha da güçlendirdik bağlarımızı. Fakat aşağılarda yani halk nazarında İsrail ile Türkiye'nin arası "acayip açık"tı. Vatandaş 9 vatandaşımızın ölüme gönderilmesini sorgulamak yerine bu tiyatronun başrol oyuncusu AKP'yi daha çok sevdi ve daha çok oy verdi.
***
İsrail ile ilişkilerimizde önemli bir gelişme daha oldu. Biliyorsunuz şu an dünyada İsrail'in en büyük düşmanı İran. İran İslam Cumhuriyeti tüm savaş politikalarını ABD ve İsrail üzerine kuruyor ve buna göre hazırlıklar yapıyor. Gelişmiş füzeler yaparak bu füzelerin hedefini İsrail'e çeviriyor. İsrail de buna karşılık verebilmek için uzun zamandır Türkiye topraklarına bir füze kalkanı rampası yerleştirmek için uğraşıyor. Fakat halkın tepkisinden korulduğu için hiçbir iktidar buna müsaade etmedi. İsrail'e tüm dünyanın gözü önünde en az İran kadar "gider" yapabilen AKP döneminde bu füze kalkanı rampasını Türkiye topraklarına yerleştirmeleri imkansız diye düşünürken bir de duyduk ki, Rampalar Malatya'ya yerleştirilmiş bile. Ama onlar İsrail rampası değilmiş NATO rampası imiş(!)...
***
5 Eylül'de İsrail yeni bir bomba patlatıyor. Bi'r es-Seba Camii'inde bir içki festivali düzenleyecekler. Bu cami bir Osmanlı eseri. 5 Eylül 2012 tarihinde bu Osmanlı yadigarı camide 30 İsrail'li şarap üretim firmasının şaraplarının tanıtımları yapılacak. Aslına bakarsanız İsrail de bir Osmanlı eseri. İsrail devletinin nasıl kurulduğunu, bu devleti kuranların bu topraklara nasıl getirildiğini çok iyi biliyoruz. Belki de dünyayı dize getiren Osmanlı'nın tarih boyunca yaptığı en büyük hatalardan birinin sonucudur İsrail devleti.
***
Araplar camide yapılacak içki festivali için bir kınama yayınlamışlar. Aman Allah razı olsun(!) şu Araplardan. İyi ki kınadılar, kınamasalar n'apardık acaba! Bakalım AKP Hükümeti ne yapacak? İsrail'i İran'a karşı füze rampaları sayesinde koruma altına alan AKP İsrail'in bu yavşaklığı karşısında nasıl bir yol izleyecek. Yine "Van Minut" masalı mı dinleyeceğiz, yoksa onurlu bir tavır mı sergileyeceğiz!?
29 Ağustos 2012 Çarşamba
TOKİ fukaranın hakkını da SATIYOR...
Toplu Konut İdaresi (TOKİ)'nin kuruluş amacı hepimizin malumu. Memleketimizde ev sahibi olamayan fakir fukarayı uygun ödeme şartları ile ev sahibi yapmak. TOKİ uzun zaman bu amaca yönelik önemli hizmetler yaptı. Her ne kadar memleketin bazı zenginlerinin burada bile çeşitli usulsüzlüklerle fukaranın hakkını gaspettiği yönünde dedikodular dolansa da piyasada, yine de fakir fukara bu sayede ev sahibi olabiliyordu. TOKİ kör topal da olsa AKP iktidarının başlamasına kadar bu işlevini sürdürdü.
***
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının ilk yıllarında aynı süreç devam etti. Sonraları TOKİ kendini aştı ve boğazda villalar, lüks semtlerde lüks konutlar yapmaya başladı. Şehir merkezlerindeki en kıymetli arsalar üzerinde bulunan stadlara göz dikti. Şehir merkezindeki stad arsalarını alarak karşılığında şehir dışına stad yapmalar başladı. Şehir merkezindeki stad arsalarına da yüks konutlar ya da alış veriş merkezleri yapılıyor.Tabii tüm bu "hizmetler"den istifade edenler fakir fukara olacak değil. Zengin zümre TOKİ'nin en iyi müşterisi olmuş ve paralarına para katmaya başlamışlardır. İktidara gelirken Hz. Ömer adaletiyle devleti yöneteceklerini söyleyenlere oy veren dindar kesimin fukara kesimi TOKİ'nin artık çok daha uygun şartlarda kendilireni ev sahibi yapabileceği umuduyla yanıp tutuşurken bir süre sonra TOKİ onları silip attı bile. Artık TOKİ, Hz. Ömer adaletiyle memleketi yönetenler tarafından yönetiliyor ve aynı TOKİ zengin zümrenin parasına para katması için vargücüyle çalışıyor.
***
TOKİ 4 Eylül 2012 tarihinde 23 ilde bulunan toplam 284 arsayı satışa çıkaracak. TOKİ elindeki bu arsaların satışını organize etmekten aciz olduğu için parasına para katması gereken zengin zümrenin bir aracı kurumuna devretti. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan devlet arsaları zengin zümreye satılacak ve bu satıştan da bir aracı kurum para kazanacak. Bu da Hz. Ömer adaletinin bir gereği olmalı (!) Arsa satışı yapılacak olan iller şunlar: İstanbul, Ankara, İzmir, Tekirdağ, Balıkesir, Bursa, Gaziantep, Konya, Diyarbakır, Kocaeli, Çorum, Mersin, Eskişehir, Aksaray, Ağrı, Afyonkarahisar, Gümüşhane, Kars, Kütahya, Nevşehir, Muş, Amasya ve Şanlıurfa.
***
Açık arttırma usulüyle satışı yapılacak olan arsaların büyük çoğunluğu konut arsası. Bunun yanı sıra özel okul ve özel spor alanı arsaları da bulunuyor. Alıcılar için taksit de yapılacak. Açık arttırmaya herkes katılabilecek denilse de yalan! Açık arttırmaya katılabilmeniz için 1000 TL ile 100 bin TL arasında değişen teminatlar yatırmanız gerekecek. Türkiye'de hanfi fukara bu teminatları yatırabilir? Hadi sayalım ki, asgari ücretle çalışan bir fukara konu komşu, eş-dost dolaştı teminatı toparladı. O zengin zümrenin arasında açık arttırmada ne kadar ileri gidebilecek. Bu mudur Hz. Ömer adaleti!?
***
Satılan bu arsalar üzerinde bu milletin fakir fukarasnın hakkı yok mu! Zengini daha zengin yapmak mıdır yoksa fukarayı uygun şartlarla ev sahibi yapmak mıdır!? Bu arsalara konut yapıp garibanı ev sahibi yapmak yerine satmak nedendir!? Zenginlerin Hz. Ömer'i ile fakirlerin Hz. Ömer'i farklı mıdır!? Kaç tane Hz. Ömer var!?
***
Somali için milletin cebindeki 5 liraya göz diktiniz. Şimdi Arakan için milletin 5 lirasını alabilmenin yollarını arıyorsunuz. Milletin ödediği vergiler ile Suriye'de körüklediğiniz mezhep savaşından kaçan onbinlerce Suriyeli'yi bize sormadan bizim ödediğimiz vergilerle besliyorsunuz. Dağıttığınız makarnaların parasını yaptığınız zamlarla fazlasıyla geri alıyorsunuz. Sattığınız devlet kurumlarının özel sektör tarafından tam bir soyguncu olmalarına göz yumuyorsunuz. Bu kurumların, kaçak elektrik bedeli, açma kapama bedeli, halkı kolayca kandıran tarife oyunlarına göz yumuyorsunuz.
***
Sizin bahsettiğiniz Hz. Ömer kimse vallahi de billahi de çakmadır o lavuk! Cünkü bizim bildiğimiz Hz. Ömer İslam aleminin halifesi olarak dünyanın bir ucunda canı yanan, zulme uğrayan müslümanın acısından kendisini sorumlu tutan ulu bir ADAM'dır. Oğluna ve karısına verilen hediyeleri "Siz halifenin oğlu ya da karısı olmasanız size bu hediyeleri kim verir!?" diyerek hazineye devreden kutlu bir ADAM'dır bizim tanıdığımız Hz. Ömer! Sizin Hz. Ömeriniz resmen tel maşadır ağalar!
***
TOKİ tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan arsaları fakir fukara için konut yapmak yerine zengin müteahhitlere peşkeş çekiyor. Ey vatan topraklarında hayatını sürdüren fukara dindar ve AKP'li kesim! Artık uyanın, hesabınızı ahirete bırakmayın. Unutmayın ki "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır"....
***
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarının ilk yıllarında aynı süreç devam etti. Sonraları TOKİ kendini aştı ve boğazda villalar, lüks semtlerde lüks konutlar yapmaya başladı. Şehir merkezlerindeki en kıymetli arsalar üzerinde bulunan stadlara göz dikti. Şehir merkezindeki stad arsalarını alarak karşılığında şehir dışına stad yapmalar başladı. Şehir merkezindeki stad arsalarına da yüks konutlar ya da alış veriş merkezleri yapılıyor.Tabii tüm bu "hizmetler"den istifade edenler fakir fukara olacak değil. Zengin zümre TOKİ'nin en iyi müşterisi olmuş ve paralarına para katmaya başlamışlardır. İktidara gelirken Hz. Ömer adaletiyle devleti yöneteceklerini söyleyenlere oy veren dindar kesimin fukara kesimi TOKİ'nin artık çok daha uygun şartlarda kendilireni ev sahibi yapabileceği umuduyla yanıp tutuşurken bir süre sonra TOKİ onları silip attı bile. Artık TOKİ, Hz. Ömer adaletiyle memleketi yönetenler tarafından yönetiliyor ve aynı TOKİ zengin zümrenin parasına para katması için vargücüyle çalışıyor.
***
TOKİ 4 Eylül 2012 tarihinde 23 ilde bulunan toplam 284 arsayı satışa çıkaracak. TOKİ elindeki bu arsaların satışını organize etmekten aciz olduğu için parasına para katması gereken zengin zümrenin bir aracı kurumuna devretti. Tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan devlet arsaları zengin zümreye satılacak ve bu satıştan da bir aracı kurum para kazanacak. Bu da Hz. Ömer adaletinin bir gereği olmalı (!) Arsa satışı yapılacak olan iller şunlar: İstanbul, Ankara, İzmir, Tekirdağ, Balıkesir, Bursa, Gaziantep, Konya, Diyarbakır, Kocaeli, Çorum, Mersin, Eskişehir, Aksaray, Ağrı, Afyonkarahisar, Gümüşhane, Kars, Kütahya, Nevşehir, Muş, Amasya ve Şanlıurfa.
***
Açık arttırma usulüyle satışı yapılacak olan arsaların büyük çoğunluğu konut arsası. Bunun yanı sıra özel okul ve özel spor alanı arsaları da bulunuyor. Alıcılar için taksit de yapılacak. Açık arttırmaya herkes katılabilecek denilse de yalan! Açık arttırmaya katılabilmeniz için 1000 TL ile 100 bin TL arasında değişen teminatlar yatırmanız gerekecek. Türkiye'de hanfi fukara bu teminatları yatırabilir? Hadi sayalım ki, asgari ücretle çalışan bir fukara konu komşu, eş-dost dolaştı teminatı toparladı. O zengin zümrenin arasında açık arttırmada ne kadar ileri gidebilecek. Bu mudur Hz. Ömer adaleti!?
***
Satılan bu arsalar üzerinde bu milletin fakir fukarasnın hakkı yok mu! Zengini daha zengin yapmak mıdır yoksa fukarayı uygun şartlarla ev sahibi yapmak mıdır!? Bu arsalara konut yapıp garibanı ev sahibi yapmak yerine satmak nedendir!? Zenginlerin Hz. Ömer'i ile fakirlerin Hz. Ömer'i farklı mıdır!? Kaç tane Hz. Ömer var!?
***
Somali için milletin cebindeki 5 liraya göz diktiniz. Şimdi Arakan için milletin 5 lirasını alabilmenin yollarını arıyorsunuz. Milletin ödediği vergiler ile Suriye'de körüklediğiniz mezhep savaşından kaçan onbinlerce Suriyeli'yi bize sormadan bizim ödediğimiz vergilerle besliyorsunuz. Dağıttığınız makarnaların parasını yaptığınız zamlarla fazlasıyla geri alıyorsunuz. Sattığınız devlet kurumlarının özel sektör tarafından tam bir soyguncu olmalarına göz yumuyorsunuz. Bu kurumların, kaçak elektrik bedeli, açma kapama bedeli, halkı kolayca kandıran tarife oyunlarına göz yumuyorsunuz.
***
Sizin bahsettiğiniz Hz. Ömer kimse vallahi de billahi de çakmadır o lavuk! Cünkü bizim bildiğimiz Hz. Ömer İslam aleminin halifesi olarak dünyanın bir ucunda canı yanan, zulme uğrayan müslümanın acısından kendisini sorumlu tutan ulu bir ADAM'dır. Oğluna ve karısına verilen hediyeleri "Siz halifenin oğlu ya da karısı olmasanız size bu hediyeleri kim verir!?" diyerek hazineye devreden kutlu bir ADAM'dır bizim tanıdığımız Hz. Ömer! Sizin Hz. Ömeriniz resmen tel maşadır ağalar!
***
TOKİ tüyü bitmemiş yetimin hakkı olan arsaları fakir fukara için konut yapmak yerine zengin müteahhitlere peşkeş çekiyor. Ey vatan topraklarında hayatını sürdüren fukara dindar ve AKP'li kesim! Artık uyanın, hesabınızı ahirete bırakmayın. Unutmayın ki "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır"....
28 Ağustos 2012 Salı
Nefer, sadece Eskişehirspor'un bir neferidir...
Değerli dostlarım; öncelikle bloğu açtığımız günden bu yana 15 bin kere okunmuş olmaktan duyduğum mutluluğu sizlerle paylaşmak, sizlere göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür etmek isterim. Ayrıca bu blog sayfamı açmamda bana göstermiş olduğu desteklerinden dolayı sevgili kardeşim Hüseyin Güven'e de sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum.
***
Son iki yazımızdan dolayı olumlu-olumsuz pek çok tepki aldık. Özel mesajlar yoluyla yollanan bazı mesajlarda saygı ve etik kurallar yerle bir edilirken, bazıları tehdit ediyor, büyük bir çoğunluk ise, etik kurallar çerçevesinde eleştirilerini iletiyorlar. Olumlu görüş beyan eden arkadaşlarımıza da övgülerinden dolayı teşekkür ediyorum.
***
Tehdit ve hakaretlere değinmek isterim öncelikle. Selahattin Erdoğan ölümlü bir varlık olarak Allah'ın emrettiği ölüme her zaman hazırlıklıdır. Kolunun, bacağının, parmaklarının kırılması da onu yolundan asla döndüremez. Zamanında telefonla tehdit edenlere adresimizi verdik "buyrun gelin kırın parmaklarımızı" dedik. Halen gelecek olan babayiğitleri bekliyoruz aynı adreste. Bu gelen tehdit mesajlarına da cevap olarak sadece adresimizi verdik. Maçası sıkan buyurur gelir. Klavye delikanlılarına pabuç bırakacak sünepe lavuklardan değiliz çok şükür. Ellerinde bıçaklarla yolumuzu kesenlere de bir çift sözümüz yetti çok şükür. Onların bıçağı bizim sözümüz kadar keskin olamadı hiçbir zaman. Onların bıçağı bizim baldırımızı keser, bizim sözümüz onların ciğerini söker elhamdülillah...
***
Olumsuz yönde eleştirilerini yönelten arkadaşlara da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu yazımın içinde onlarda büyük ölçüde aradıkları cevapları bulacaklardır umarım.
***
Değerli Eskişehirspor sevdalıları;
Yıllardır beni tanıyan tanır, bilen bilir. Bugüne kadar hayatımın hiçbir anında insanları siyasi görüşlerine, yaşam biçimlerine, cinsiyetlerine, ırklarına, mezheplerine, inançlarına göre sınıflandırmamışımdır. Önceliğim her zaman "İnsan Olabilme" çerçevesi dahilinde olmuştur. Zaman gelmiş bir Ermeni arkadaşım için 30 kişiye karşı tek başıma dövüşmeyi göze almışımdır. Zaman gelmiş en iyi dostlarımdan birisi aşırı sol görüşlü bir dostum olmuştur. Zaman gelmiş bir Alevi'yi kardeşimden öte sevmişimdir. Zaman gelmiş bir sünni en yakın sırdaşım olmuştur. İnsanların siyasi görüşleri inançları beni ilgilendirmez. Ahlaki yapısı, insancıl oluşu yeterlidir. Nefer ile ilgili olarak yazdığım yazıdan dolayı solculara karşı düşmanlığım olduğu şeklinde gelen eleştiriler tamamen yersizdir. Beni yakından tanıyan kardeşlerim, arkadaşlarım bu eleştirinin ne kadar yersiz olduğunu bilirler. Yazımda vurgulamak istediğim nokta Nefer'e yapılan eleştirilerin büyük çoğunluğunun siyasi olmasıdır. Nefer'in başındaki lideri ve mensuplarının büyük çoğunluğu Ülkücü düşünceye sahip oldukları için ağır eleştirilere maruz kalıyorlar. Bu artık çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Eleştirdiğim nokta budur. Yoksa yüreğinde zerre Eskişehirspor sevgisi taşıyan her gönüldaşım benim için aynı mesafededir.
***
Olumsuz eleştirilerin büyük çoğunluğu da Nefer'e yönelik haklı eleştirilerdir. Bazı arkadaşlar özellikle forum sayfalarında yöneltilen eleştirilere verilen cevapların tehdit noktasına kadar geldiğini vurgulamışlardır. Bazıları kendilerine gönderilen özel mesajları bana yollamışlar. Durum her ne olursa olsun bu tür davranışlar Nefer'e hiçbir şey kazandırmaz. Nefer kendisini savunabilecek kadar güçlü bir beyin takımına sahiptir. Tehdit mesajları en başta bu beyin takımına yapılmış bir hakarettir bence. Durumun sevindirici yanı ise, bu mesajların sadece mesaj olarak kalmış olmasıdır. Zaten ben bundan ötesinin olacağına ihtimal vermem hiçbir zaman.
***
Özellikle ETB-Halil Ünal görüşmesinden sonra forumda ortaya çıkan tartışmaları yakından takip ettim. Bazı fırsat düşkünleri, pusuda bekliyorlardı ve o an harekete geçtiler Nefer'e ağza alınmayacak hakaretler ettiler. Küfürler, ispatı mümkün olmayan iftiralar ile yoğun bir karalama kampanyası başlatıldı. Bu kampanya arasında bazı samimi ve iyi niyetli eleştiriler de gelmiştir. Israrlı ve ikna olmaz bir şekilde devam eden bu eleştiriler o ortamda sinirleri germiş ve istenmeyen durumlar ortaya çıkmıştır. Gönderilen mesajları tasvip etmek mümkün değil, ancak o ortamda bazı eleştirilerde tartışma noktasına varacak kadar ısrarlı olmamak gerekliydi belki. Bu tür durumlarda bir tarafın sağduyulu davranması gereklidir. Nefer'in kendisine karşı yoğun bir şekilde yürütülen linç kampanyası ortamında sağduyulu olması beklenemez. Birey olarak bizim sağduyulu davranmamız çok daha uygun olurdu.
***
Akıllı insanlar hangi lafı nerede ve ne zaman söyleyeceğini bilen insanlardır. Sözümüzü bu çerçeve içinde söylediğimiz vakit çok daha etkili olacaktır. Nefer'in liderlerinde Mesut Arıbakan ve Murat Diri yapıcı eleştirilere her zaman açıktırlar. Fakat onlardan mükemmellik beklentisine girmek de ne kadar doğrudur düşünmek lazım. Sadece Murat Diri, Mesut Arıbakan ya da bir başka tribün liderinden değil, insanların genelinden mükemmel olmalarını beklemek Tanrı'nın koyduğu doğa kanunlarına aykırıdır. Mükemmellik sadece peygamberlere mahsustur, onlar da Allah tarafından korunmuşlardır. Elbette onların her zaman hataları olacaktır. Bizler de bıkmadan usanmadan, bir dost, bir arkadaş, bir ağabey, bir baba edasıyla onlara bu hatalarını göstermeye çalışacağız.
***
Murat Diri, Mesut Arıbakan'dan sonra devraldığı liderlik görevini elinden geldiği kadar layıkıyla yapmaya çalışmaktadır. Bana göre şu ana kadar da en iyi şekilde yapmaktadır. Ben sürekli olarak kendisine bazı hatalarından dolayı uyarılar yaparım. Bazı uyarılarımı dikkate alır, bazılarını tınlamaz bile. Bu da beni hiçbir zaman üzmez. Çünkü sonuçta Murat Diri de bir insandır. Onun da doğruları vardır. Onun da bir beyni vardır. Ben kendime göre doğruları söylerim, o da kendi doğruları ile mukayese eder ve kararını verir. Kararı ne olursa olsun Murat Diri benim için her zaman aynı Murat Diri'dir. Benim söylediğim bir şeyi uygulamadı diye ben silip atamam onu. Çünkü bu camianın ona ihtiyacı vardır. Sayıları binlerle ifade edilen bir gurupta "LİDERLİK" yapabiliyorsa benim ona bu vasfından dolayı saygı duymam gerekir. Onu eleştirirken öncelikle bu özelliğini göz önünde bulundurmak lazımdır. Acaba onu eleştiren bizler onun yaptığı liderliği ne ölçüde yapabiliriz.
***
Bir kardeşim mesajında bana "Murat Diri ve Nefer'in avukatlığına soyunmuşsunuz" demiş. Elbette soyunurum. Bundan da gurur duyarım. Sadece Murat Diri ve Nefer değil, yüreğinde ESES sevgisini yaşatan ve haksızlığa uğrayan her gönüldaşımın avukatlığına soyunurum ve bundan da gurur duyarım.
***
Bir başka kardeşim de "Sürekli olarak Nefer'i savunuyorsunuz, arada bir Nefer'in de hataları olabilir diyorsunuz ama hiç bu hatalarını yazmıyorsunuz" anlamında bir mesaj yollamış. Bu kardeşimin haklı olduğunu düşünüyorum. Ben genel olarak bu tür hataları Murat Diri'nin kendisine iletiyorum. Fakat buradan yazmamdan dolayı mutlu olacaklar için Nefer'e yönelik bazı eleştirilerimi sizlerle paylaşmak isterim.
***
Son zamanlarda tribünde bir zayıflama olduğunu düşünüyorum. Tezahürat ve gösterilerde daha etkili olunmalı. Özellikle şu sexli tezahürata bir ara bende bayağı takılmıştım. Nedir bu arkadaş yahu. Biz Eskişehirsporluyuz tezahüratlarımız bile önemlidir bize yakışmayacak şeyler bunlar!
***
Özellikle forum sayfalarında ve diğer sanal ortamlarda yazan arkadaşlarımızın üslupları bana çok ters geliyor. Tek cümlelik sloganvari küfürlü yazılar hem Eskişehispor, hem de Nefer kültürüne ters düşer. Özellikle karşılıklı tartışmaların yaşandığı ortamlarda kullanılan cümlelere çok dikkat edilmeli. Küfür acizlerin en büyük silahıdır. Hiçbir Nefer mensubu kendisini aciz hissederek küfüre başvurmamalıdır. Üslubumuz bize saldıranlarla aynı olursa bizim onlardan ne farkımız kalır.
***
Belki zor bir durum ama özellikle maçlarda Nefer'e karşı yapılan haksız ve maksatlı tezahüratlara karşı aynı şekilde cevap verilmesi de doğru değil bence. Bazı şeyleri Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci çerçevesinde göğüslemek zorundayız. Özellikle de maçlarımızın naklen yayınlandığı bir dönemde birbirimize küfür eden bir taraftar profili olarak futbolseverlerin karşısına çıkmamak gerekli. Sevda bazen susmayı gerektirir.
***
Son olarak Nefer'deki kardeşlerimden, gönüldaşlarımdan rica ediyorum. Lütfen yazdığımız yazılarda ahlak kurallarını ön palnda tutalım. Eskişehirsporlu'ya yakışır bir üslupla her türlü eleştiriye cevap verelim. Art niyetli olanlar zaten bellidir. Onlarla uğraşırken samimi ESES sevdalılarını da kırmayalım... Unutmayalım, NEFER sadece Eskişehirspor'un neferidir....
***
Son iki yazımızdan dolayı olumlu-olumsuz pek çok tepki aldık. Özel mesajlar yoluyla yollanan bazı mesajlarda saygı ve etik kurallar yerle bir edilirken, bazıları tehdit ediyor, büyük bir çoğunluk ise, etik kurallar çerçevesinde eleştirilerini iletiyorlar. Olumlu görüş beyan eden arkadaşlarımıza da övgülerinden dolayı teşekkür ediyorum.
***
Tehdit ve hakaretlere değinmek isterim öncelikle. Selahattin Erdoğan ölümlü bir varlık olarak Allah'ın emrettiği ölüme her zaman hazırlıklıdır. Kolunun, bacağının, parmaklarının kırılması da onu yolundan asla döndüremez. Zamanında telefonla tehdit edenlere adresimizi verdik "buyrun gelin kırın parmaklarımızı" dedik. Halen gelecek olan babayiğitleri bekliyoruz aynı adreste. Bu gelen tehdit mesajlarına da cevap olarak sadece adresimizi verdik. Maçası sıkan buyurur gelir. Klavye delikanlılarına pabuç bırakacak sünepe lavuklardan değiliz çok şükür. Ellerinde bıçaklarla yolumuzu kesenlere de bir çift sözümüz yetti çok şükür. Onların bıçağı bizim sözümüz kadar keskin olamadı hiçbir zaman. Onların bıçağı bizim baldırımızı keser, bizim sözümüz onların ciğerini söker elhamdülillah...
***
Olumsuz yönde eleştirilerini yönelten arkadaşlara da sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Bu yazımın içinde onlarda büyük ölçüde aradıkları cevapları bulacaklardır umarım.
***
Değerli Eskişehirspor sevdalıları;
Yıllardır beni tanıyan tanır, bilen bilir. Bugüne kadar hayatımın hiçbir anında insanları siyasi görüşlerine, yaşam biçimlerine, cinsiyetlerine, ırklarına, mezheplerine, inançlarına göre sınıflandırmamışımdır. Önceliğim her zaman "İnsan Olabilme" çerçevesi dahilinde olmuştur. Zaman gelmiş bir Ermeni arkadaşım için 30 kişiye karşı tek başıma dövüşmeyi göze almışımdır. Zaman gelmiş en iyi dostlarımdan birisi aşırı sol görüşlü bir dostum olmuştur. Zaman gelmiş bir Alevi'yi kardeşimden öte sevmişimdir. Zaman gelmiş bir sünni en yakın sırdaşım olmuştur. İnsanların siyasi görüşleri inançları beni ilgilendirmez. Ahlaki yapısı, insancıl oluşu yeterlidir. Nefer ile ilgili olarak yazdığım yazıdan dolayı solculara karşı düşmanlığım olduğu şeklinde gelen eleştiriler tamamen yersizdir. Beni yakından tanıyan kardeşlerim, arkadaşlarım bu eleştirinin ne kadar yersiz olduğunu bilirler. Yazımda vurgulamak istediğim nokta Nefer'e yapılan eleştirilerin büyük çoğunluğunun siyasi olmasıdır. Nefer'in başındaki lideri ve mensuplarının büyük çoğunluğu Ülkücü düşünceye sahip oldukları için ağır eleştirilere maruz kalıyorlar. Bu artık çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Eleştirdiğim nokta budur. Yoksa yüreğinde zerre Eskişehirspor sevgisi taşıyan her gönüldaşım benim için aynı mesafededir.
***
Olumsuz eleştirilerin büyük çoğunluğu da Nefer'e yönelik haklı eleştirilerdir. Bazı arkadaşlar özellikle forum sayfalarında yöneltilen eleştirilere verilen cevapların tehdit noktasına kadar geldiğini vurgulamışlardır. Bazıları kendilerine gönderilen özel mesajları bana yollamışlar. Durum her ne olursa olsun bu tür davranışlar Nefer'e hiçbir şey kazandırmaz. Nefer kendisini savunabilecek kadar güçlü bir beyin takımına sahiptir. Tehdit mesajları en başta bu beyin takımına yapılmış bir hakarettir bence. Durumun sevindirici yanı ise, bu mesajların sadece mesaj olarak kalmış olmasıdır. Zaten ben bundan ötesinin olacağına ihtimal vermem hiçbir zaman.
***
Özellikle ETB-Halil Ünal görüşmesinden sonra forumda ortaya çıkan tartışmaları yakından takip ettim. Bazı fırsat düşkünleri, pusuda bekliyorlardı ve o an harekete geçtiler Nefer'e ağza alınmayacak hakaretler ettiler. Küfürler, ispatı mümkün olmayan iftiralar ile yoğun bir karalama kampanyası başlatıldı. Bu kampanya arasında bazı samimi ve iyi niyetli eleştiriler de gelmiştir. Israrlı ve ikna olmaz bir şekilde devam eden bu eleştiriler o ortamda sinirleri germiş ve istenmeyen durumlar ortaya çıkmıştır. Gönderilen mesajları tasvip etmek mümkün değil, ancak o ortamda bazı eleştirilerde tartışma noktasına varacak kadar ısrarlı olmamak gerekliydi belki. Bu tür durumlarda bir tarafın sağduyulu davranması gereklidir. Nefer'in kendisine karşı yoğun bir şekilde yürütülen linç kampanyası ortamında sağduyulu olması beklenemez. Birey olarak bizim sağduyulu davranmamız çok daha uygun olurdu.
***
Akıllı insanlar hangi lafı nerede ve ne zaman söyleyeceğini bilen insanlardır. Sözümüzü bu çerçeve içinde söylediğimiz vakit çok daha etkili olacaktır. Nefer'in liderlerinde Mesut Arıbakan ve Murat Diri yapıcı eleştirilere her zaman açıktırlar. Fakat onlardan mükemmellik beklentisine girmek de ne kadar doğrudur düşünmek lazım. Sadece Murat Diri, Mesut Arıbakan ya da bir başka tribün liderinden değil, insanların genelinden mükemmel olmalarını beklemek Tanrı'nın koyduğu doğa kanunlarına aykırıdır. Mükemmellik sadece peygamberlere mahsustur, onlar da Allah tarafından korunmuşlardır. Elbette onların her zaman hataları olacaktır. Bizler de bıkmadan usanmadan, bir dost, bir arkadaş, bir ağabey, bir baba edasıyla onlara bu hatalarını göstermeye çalışacağız.
***
Murat Diri, Mesut Arıbakan'dan sonra devraldığı liderlik görevini elinden geldiği kadar layıkıyla yapmaya çalışmaktadır. Bana göre şu ana kadar da en iyi şekilde yapmaktadır. Ben sürekli olarak kendisine bazı hatalarından dolayı uyarılar yaparım. Bazı uyarılarımı dikkate alır, bazılarını tınlamaz bile. Bu da beni hiçbir zaman üzmez. Çünkü sonuçta Murat Diri de bir insandır. Onun da doğruları vardır. Onun da bir beyni vardır. Ben kendime göre doğruları söylerim, o da kendi doğruları ile mukayese eder ve kararını verir. Kararı ne olursa olsun Murat Diri benim için her zaman aynı Murat Diri'dir. Benim söylediğim bir şeyi uygulamadı diye ben silip atamam onu. Çünkü bu camianın ona ihtiyacı vardır. Sayıları binlerle ifade edilen bir gurupta "LİDERLİK" yapabiliyorsa benim ona bu vasfından dolayı saygı duymam gerekir. Onu eleştirirken öncelikle bu özelliğini göz önünde bulundurmak lazımdır. Acaba onu eleştiren bizler onun yaptığı liderliği ne ölçüde yapabiliriz.
***
Bir kardeşim mesajında bana "Murat Diri ve Nefer'in avukatlığına soyunmuşsunuz" demiş. Elbette soyunurum. Bundan da gurur duyarım. Sadece Murat Diri ve Nefer değil, yüreğinde ESES sevgisini yaşatan ve haksızlığa uğrayan her gönüldaşımın avukatlığına soyunurum ve bundan da gurur duyarım.
***
Bir başka kardeşim de "Sürekli olarak Nefer'i savunuyorsunuz, arada bir Nefer'in de hataları olabilir diyorsunuz ama hiç bu hatalarını yazmıyorsunuz" anlamında bir mesaj yollamış. Bu kardeşimin haklı olduğunu düşünüyorum. Ben genel olarak bu tür hataları Murat Diri'nin kendisine iletiyorum. Fakat buradan yazmamdan dolayı mutlu olacaklar için Nefer'e yönelik bazı eleştirilerimi sizlerle paylaşmak isterim.
***
Son zamanlarda tribünde bir zayıflama olduğunu düşünüyorum. Tezahürat ve gösterilerde daha etkili olunmalı. Özellikle şu sexli tezahürata bir ara bende bayağı takılmıştım. Nedir bu arkadaş yahu. Biz Eskişehirsporluyuz tezahüratlarımız bile önemlidir bize yakışmayacak şeyler bunlar!
***
Özellikle forum sayfalarında ve diğer sanal ortamlarda yazan arkadaşlarımızın üslupları bana çok ters geliyor. Tek cümlelik sloganvari küfürlü yazılar hem Eskişehispor, hem de Nefer kültürüne ters düşer. Özellikle karşılıklı tartışmaların yaşandığı ortamlarda kullanılan cümlelere çok dikkat edilmeli. Küfür acizlerin en büyük silahıdır. Hiçbir Nefer mensubu kendisini aciz hissederek küfüre başvurmamalıdır. Üslubumuz bize saldıranlarla aynı olursa bizim onlardan ne farkımız kalır.
***
Belki zor bir durum ama özellikle maçlarda Nefer'e karşı yapılan haksız ve maksatlı tezahüratlara karşı aynı şekilde cevap verilmesi de doğru değil bence. Bazı şeyleri Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci çerçevesinde göğüslemek zorundayız. Özellikle de maçlarımızın naklen yayınlandığı bir dönemde birbirimize küfür eden bir taraftar profili olarak futbolseverlerin karşısına çıkmamak gerekli. Sevda bazen susmayı gerektirir.
***
Son olarak Nefer'deki kardeşlerimden, gönüldaşlarımdan rica ediyorum. Lütfen yazdığımız yazılarda ahlak kurallarını ön palnda tutalım. Eskişehirsporlu'ya yakışır bir üslupla her türlü eleştiriye cevap verelim. Art niyetli olanlar zaten bellidir. Onlarla uğraşırken samimi ESES sevdalılarını da kırmayalım... Unutmayalım, NEFER sadece Eskişehirspor'un neferidir....
27 Ağustos 2012 Pazartesi
Filler Tepiniyor ESES eziliyor...
Türk Futbol tarihinin en önemli unsurlarından biri olan Eskişehirspor makus talihini bir türlü yenemiyor. 1975'li yıllardan sonra başlayan bu makus talih dönemi ne yazık ki, şu ana kadar bir türlü giderilemedi. Futbolun emperyalist güçleri olan üç İstanbul takımının karşısına çok kısa zamanda bir devrim abidesi olarak dikilen Siyah-Kırmızılı camia içine düştüğü kısır döngüden bir türlü çıkamıyor. Her zaman söylediğim gibi bu kısır döngüden çıkışın tek adresi de ESES sevdalılarıdır.
***
Başkanımız Halil Ünal göreve geldiği günden bu yana Eskişehirspor'u bir araç olarak görmekten vazgeçemedi. Maddi - manevi emellerine ulaşmak için yıllardır kullandığı Eskişehirspor'u halen aynı amaç doğrultusunda kullanmaya devam ediyor. Siyasi alanda bir türlü kazanamadığı başarının ezikliğini Eskişehirspor camiasında gidermeye çalışan Halil Ünal, "Eskişehirspor Başkanı" ünvanının getirdiği avantajlarla da ticari alandaki başarısızlıklarını ters yüz etmiş ve belki de kendisini iflastan kurtarmıştır. Başkan Halil Ünal şu ana kadar vermiş olduğu sözlerin %90'lık kesimini yerine getirmemiştir. Tipik bir Türk Siyasetçisi edasıyla yaptığı konuşmalar günü kurtarmaya yönelik konuşmalar olmaktan öteye gidememiştir. Takım üzerinde otorite kuramamış, yaptığı transferler sürekli tartışılır hale gelmiştir.
***
Eskişehirspor'da son günlerde yaşananlar tamamen bir yönetim zaafiyetidir. Yönetim getirdiği hoca ile ters düşmüş durumda. Hoca'nın istekleri ağır gelmiş ve hocanın istifa etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Hoca'yı kendileri göndermeye kalkarlarsa yüklü bir tazminat ödeyecekler. Bu tazminatı ödememek için Ersun Yanal'ın "İstenmediğim yerde durmam" diyerek çekip gitmesini bekliyorlar.
***
Ersun Yanal da Eskişehirspor'da kalmak istemiyor. Antrenmanlarda bile asık suratlı bir hocamız var. Futbolcularla didişen zaman zaman küfürleşen bir teknik direktörümüz var şu an. Elbette o da parasını kurtarabilmek için kendisini kovdurmaya uğraşıyor. Bunun için de hem oynanan maçlarda hem de hazırlık sürecinde elinden geleni yaptı. Ama Halil Ünal uyanık adam. "Hayvan terli, yemezler!" diyor ve kovmuyor Ersun Yanal'ı.
***
Futbolbolcular da istemiyor Ersun Yanal'ı. Belki de "Bir kaç maç yenilirsek istifa eder gider, sonra biz bi şekilde takımı toparlar taraftarın gözünde yine kahraman oluruz" diye düşünerek maçlarda galibiyeti getirecek bir oyun sergilemiyorlar. Aslında bu arada en rahat olan da futbolcular. Çünkü taraftar ve medya Halil Ünal ve Ersun Yanal arasında kalmış durumda. Bir kısmı hocayı, bir kısmı da başkanı istifaya davet ediyor. Futbolcuların tepinmelerinden rahatsız olan yok şimdilik. Transfer döneminde adları sıkça geçecek kadar başarılı oyuncular olan Alper, Diego, Veysel, Erkan Zengin, Dede gibi yıldız futbolcularımız adeta sahada yoklar. Bir Hürriyet var canını dişine takıp formanın gururu için çalışan çabalayan. Onun bu çabası da bize Don Kişot'u anımsatıyor.
***
Yönetim, teknik heyet ve futbolculardan oluşan filler gurubu birbirlerini alt etmek için tepinip dururlarken elbette olan "çim vazifesi" gören biz ESES sevdalılarına oluyor. Bizler ne yazık ki, Eskişehirspor'u sevdiğimiz kadar sahip çıkmasını öğrenemediğimiz sürece üzerimizde bu filler tepinecek ve biz de ezilmeye devam edeceğiz. Belki fillerin isimleri değişecek ama ezilen çimler hiç değişmeyecek.
***
Bu arada bir sözüm de Zafer Tüzün hazretlerine. A takım ve altyapı antrenman sahalarında arasında altındaki lüks Mercedes ile cirit atacağına yıllarca ekmeğini yediğin ve halen de haksız olarak yemeye devam ettiğin Eskişehirspor'un menfaatlerini düşün de iki saha arasında kıçını kaldırıp yürümeyi dene. Bizim paralarımızla kiralanarak senin kıçının altına tahsis edilen o araba su içmiyor. Saman yemiyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla alınan benzini yakıyor o araba. Daha düne kadar dondurma külahı işinde iflasın eşiğindeydin şimdi iki antrenman sahasında bile Mercedesinden inmiyorsun. İnsan da azıcık utanma olur be adam!!!
***
Başkanımız Halil Ünal göreve geldiği günden bu yana Eskişehirspor'u bir araç olarak görmekten vazgeçemedi. Maddi - manevi emellerine ulaşmak için yıllardır kullandığı Eskişehirspor'u halen aynı amaç doğrultusunda kullanmaya devam ediyor. Siyasi alanda bir türlü kazanamadığı başarının ezikliğini Eskişehirspor camiasında gidermeye çalışan Halil Ünal, "Eskişehirspor Başkanı" ünvanının getirdiği avantajlarla da ticari alandaki başarısızlıklarını ters yüz etmiş ve belki de kendisini iflastan kurtarmıştır. Başkan Halil Ünal şu ana kadar vermiş olduğu sözlerin %90'lık kesimini yerine getirmemiştir. Tipik bir Türk Siyasetçisi edasıyla yaptığı konuşmalar günü kurtarmaya yönelik konuşmalar olmaktan öteye gidememiştir. Takım üzerinde otorite kuramamış, yaptığı transferler sürekli tartışılır hale gelmiştir.
***
Eskişehirspor'da son günlerde yaşananlar tamamen bir yönetim zaafiyetidir. Yönetim getirdiği hoca ile ters düşmüş durumda. Hoca'nın istekleri ağır gelmiş ve hocanın istifa etmesi için ellerinden geleni yapıyorlar. Hoca'yı kendileri göndermeye kalkarlarsa yüklü bir tazminat ödeyecekler. Bu tazminatı ödememek için Ersun Yanal'ın "İstenmediğim yerde durmam" diyerek çekip gitmesini bekliyorlar.
***
Ersun Yanal da Eskişehirspor'da kalmak istemiyor. Antrenmanlarda bile asık suratlı bir hocamız var. Futbolcularla didişen zaman zaman küfürleşen bir teknik direktörümüz var şu an. Elbette o da parasını kurtarabilmek için kendisini kovdurmaya uğraşıyor. Bunun için de hem oynanan maçlarda hem de hazırlık sürecinde elinden geleni yaptı. Ama Halil Ünal uyanık adam. "Hayvan terli, yemezler!" diyor ve kovmuyor Ersun Yanal'ı.
***
Futbolbolcular da istemiyor Ersun Yanal'ı. Belki de "Bir kaç maç yenilirsek istifa eder gider, sonra biz bi şekilde takımı toparlar taraftarın gözünde yine kahraman oluruz" diye düşünerek maçlarda galibiyeti getirecek bir oyun sergilemiyorlar. Aslında bu arada en rahat olan da futbolcular. Çünkü taraftar ve medya Halil Ünal ve Ersun Yanal arasında kalmış durumda. Bir kısmı hocayı, bir kısmı da başkanı istifaya davet ediyor. Futbolcuların tepinmelerinden rahatsız olan yok şimdilik. Transfer döneminde adları sıkça geçecek kadar başarılı oyuncular olan Alper, Diego, Veysel, Erkan Zengin, Dede gibi yıldız futbolcularımız adeta sahada yoklar. Bir Hürriyet var canını dişine takıp formanın gururu için çalışan çabalayan. Onun bu çabası da bize Don Kişot'u anımsatıyor.
***
Yönetim, teknik heyet ve futbolculardan oluşan filler gurubu birbirlerini alt etmek için tepinip dururlarken elbette olan "çim vazifesi" gören biz ESES sevdalılarına oluyor. Bizler ne yazık ki, Eskişehirspor'u sevdiğimiz kadar sahip çıkmasını öğrenemediğimiz sürece üzerimizde bu filler tepinecek ve biz de ezilmeye devam edeceğiz. Belki fillerin isimleri değişecek ama ezilen çimler hiç değişmeyecek.
***
Bu arada bir sözüm de Zafer Tüzün hazretlerine. A takım ve altyapı antrenman sahalarında arasında altındaki lüks Mercedes ile cirit atacağına yıllarca ekmeğini yediğin ve halen de haksız olarak yemeye devam ettiğin Eskişehirspor'un menfaatlerini düşün de iki saha arasında kıçını kaldırıp yürümeyi dene. Bizim paralarımızla kiralanarak senin kıçının altına tahsis edilen o araba su içmiyor. Saman yemiyor. Tüyü bitmemiş yetimin hakkıyla alınan benzini yakıyor o araba. Daha düne kadar dondurma külahı işinde iflasın eşiğindeydin şimdi iki antrenman sahasında bile Mercedesinden inmiyorsun. İnsan da azıcık utanma olur be adam!!!
26 Ağustos 2012 Pazar
Nefer ve Eskişehirspor'u sevmek....
Nefer'in kuruluş günlerini anımsıyorum. Ne büyük bir heyecan ve umut kasırgasıydı o günler. Yıllardır savunduğum bir tek görüşüm vardır. Yeniden Büyük Eskişehirspor idealimizin gerçekleşmesi için gereken tek şey ESES sevdalılarının tek yürek olmasıydı. İşte bu yolda attığımız adımlardan birisi de Nefer gurubunun kurulmasıydı. O günlerde ben Eskişehir dışında Kırmızı Şimşekler oluşumlarının kurulması için yoğun çabalar sarfederken, Eskişehir'den arkadaşlarım aradılar ve yeni bir gurubun kurulacağını söylediler. Bu haber heyecan vermişti. Beni daha da heyecanlandıran haber ise, gurubun liderlerinden olan Mesut Arıbakan'ın (Şopar Mesut) benimle görüşmek için İstanbul'a geleceği haberiydi.
***
Mesut, İstanbul'a geldi. Kadıköy sahilinde 4-5 saat civarında konuştuk. Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci çerçevesinde, tamamen Eskişehirspor'un menfaatleri doğrultusunda faaliyet göstereceklerini anlattı. Ben de ona Kırmızı Şimşekler oluşumları ile ilgili bilgiler verdim, düşüncelerimi anlattım. Sonuç olarak düşüncelerimizin örtüştüğünü gördük. Birlikte hareket etmeye karar verdik. Mesut kardeşim son olarak bana şunları söyledi: "Abi biz senin Eskişehirsporluluğunu çok iyi biliyoruz. Eskişehirli olmadığın halde Eskişehirspor'u böylesine bir sevda ile sevmen bizi buraya seninle konuşmaya itti. Biz her zaman senin fikirlerinden faydalanacağız. Eğer bir gün gelir de sen bizim faaliyetlerimizin yanlış olduğunu söylersen, söz veriyorum biz Nefer'i feshedeceğiz!" Nefer'in reisi bu kadar samimi bir söz vermişti.
***
Yıllarca birlikte çalıştık, mücadele ettik, savaştık. Zaman zaman acımasızca eleştirilerin hedefi olduk. Saldırılara uğradık. Derneğimiz taşlandı, Nefer ya da Anadolu Yıldızı atkısı takanlar taşlandı, tartaklandı. Yönetimlere karşı sergilediği dik duruşu ile kısa zamanda büyüdü gelişti. Bizden korkan yönetimler bizi Atatürk Stadı'na sokmamak için çok gayret sarfettiler. Yılmadık, yıkılmadık savaştık ve kazandık. Bu günlere kadar geldik.
***
Yaptığımız sosyal etkinlikler ve tribündeki dik duruşumuz sayesinde taraftarımızın büyük bir kesiminden takdir gördük. Fakat bir kesim bizi bir türlü sevemedi. Bu sevemeyen arkadaşlar arasında benim yakınen tanıdığım sevdiğim, arkadaşlarım, kardeşlerim de vardı. Bizi neden sevemediklerini onlara sormak, bir yanlışımız varsa gidermek istedim. Sordum: "Bilader bizi sevemeyişinizin sebebi nedir!? Bir yanlışımız varsa söyleyin giderelim" Aldığım cevaplar oldukça ilginçti "Bilmiyorum abi ben bir türlü ısınamadım!" Yani bir sebep yoktu. Yaptığımız her şeyin doğru olduğunu söylediler. Fakat bir türlü sevemediler. Ben de o kardeşlerimin bu tutumuna elbette sonsuz saygı gösterdim. Birçok defalar İstanbul'dan birlikte maça gidip, ayrı tribünlere girdik. Bu durum hiçbir şekilde bizi birbirimize karşı soğutmadı.
***
Bizi sevemeyen bir kesim daha var. Onlar da en az bizim kadar Eskişehirspor sevdalısı. Ancak dünya görüşlerimiz farklı. Nefer gurubunun içinde oldukça fazla sayıda Ülkücü düşünceye sahip kardeşimiz var. Bunun karşılığında sol görüşlü arkadaşlarımız da var. Biz kendi içimizde bir saniye bile olsun bu siyasi düşüncelerimizi sorun yapmadık. Fakat baktık ki kurulduğumuz yıldan bu yana bizi acımasızca eleştiren, yaptığımız her işe bir kulp takan bir kesim var ki, bu arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu sol görüşlü. Forum sayfalarında bize yönelttikleri eleştirilere uzun uzun cevap yazmaktan kaçınmadık. Özür dilememiz gerektiğinde özür de diledik. Haksızlığımızı kabul etmemiz gerektiğinde kabul ettik. Sabırla kendimizi anlatmaya çalıştık. Elbette bu sabır sınırlarımızın zorlandığı ve yanlış davranışlar içine girdiğimiz anlarda olmadı değil.
***
Bizi eleştiri yağmuruna tutan bu kesim "Mükemmeliyetçilik" çerçevesinde acımasızca eleştirilerini sürdürdüler. Tribünlerimizde kendi taraftarını öldüresiye döven, hastanelik edenlere ses çıkaramayanlar bir bilet kuyruğunda bir kaç Neferli gencin araya kaynak yapmasını haftalarca tartışılacak bir "ayıp" boyutuna getirebildiler. Rakı masalarında hiç de haketmediğimiz iftiralarla karalama kampanyaları yürüttüler. Selahattin Erdoğan'ın aslında Eskişehirspor'u bu kadar "kovalaması" nın altında yatan gerçeği (!) kulaktan kulağa fısıldadılar: "Adamın ESES falan işi yok kardeşim, bu adam MHP'li, yarın birgün Eskişehir'den ya milletvekili adayı olacak, ya da belediye başkanı adayı olacak!" Vay anam vay.... Ben neymişim be abi!!!
***
Daha bunun gibi niceleri. Fısıltı gazetesine göre götürdüğümüz paraların da haddi hesabı yoktu tabii. Fakat yıllar süren mücadele sonunda Selahattin Erdoğan'ın uğradığı maddi kaybın ölçüsünü şimdi sadece çok yakınımdaki birkaç kardeşim biliyor. Ne verdiysek, ne kaybettiysek milyon kere helal olsun ESES'imin uğruna. Geriye dönüp baktığım vakit yaptıklarımın hiçbirinden pişmanlık duymuyorum.
***
Yaşadığımız çok şey var. Hepsini burada anlatmak mümkün değil elbette. Ancak şu gerçek çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, son dönemlerde Nefer'e yönelik artan eleştiri ve saldırıların merkezi siyasidir. Nefer'in başında bulunan Murat Diri'nin eski Ülkü Ocakları başkanı olmasıdır. Bunu hazmedemiyorlar. Sanki kendilerinin hiçbir siyasi görüşü yokmuş gibi Murat Diri ve Nefer'i siyasi olmakla suçluyorlar. Yazdıkları yazıların sonuna "Devrim" sloganları koyanlar Nefer'deki kardeşlerimizi Bozkurt işareti yapmakla suçluyorlar. Bunu yaparken de kendilerini çok büyük ESESli olarak lanse ediyorlar. Yıllarca yönetimlere karşı mücadele veren Nefer'e zerre destek vermeyenler şimdi Nefer'i yönetim yalakası olmakla suçluyorlar. Amaçları sadece Nefer'e karşı bir kamuoyu oluşturmak. Ve bunu da kısmen de olsa başardılar. Yüreklerinde gerçek ESES sevdası taşıyan birçok kardeşimiz bu kampanya neticesinde Nefer'e karşı duruma geldiler.
***
Ben buraya yazdıklarımdan yüreğinde gerçek ESES sevgisi taşıyarak, sadece Eskişehirspor'un menfaatlerini düşünerek Nefer'i eleştiren herkesi tenzih ediyorum. Onlar eleştirilerinde mutlaka haklıdırlar ve Nefer'de bu eleştirilere Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci çerçevesinde cevap vermek zorundadır. Sırf siyasi düşüncelerinden dolayı Nefer'e karşı bir linç girişiminde bulunanlara da söyleceğimiz tektir: "İT ÜRÜR NEFER YÜRÜR!"
***
Gelelim Nefer'e.
Nefer son zamanlarda yapılan saldırıların yoğunlaşması üzerine önemli hatalar yapmaya başlamıştır. Saldırılar yoğunlaştıkça agresifleşmiş. Çeşitli taraftar tartışma ortamlarında küfürleşmeye, tehdit etmeye kadar varan söylemler gerçekleşmiştir. Bunlar Nefer'e yakışan şeyler değildir. Bu tavır sürdüğü müddetçe Eskişehirspor ve Nefer düşmanlarının ekmeğine yağ sürersiniz. Nefer özellikle bu dönemde çok dikkatli olmalı ve tahrikler karşısında soğukkanlılığını bozmadan, bir zamanlar kendileriyle mücadele ettiğimiz kendi taraftarını döven, tehdit edenlere benzemeden varlığını güçlenerek sürdürmelidir. Son olarak İstanbul'da yaşanan olayda saldırıya uğrayan ya da saldırıya uğradığı iddia edilen (maçta olmadığım için konuyu tam olarak bilmiyorum) Erkan Akçoray ağabeyimiz Nefer kurulduğundan bu yana Nefer'i eleştiren bir ağabeyimizdir. Biz forum üzerinden kendisiyle uzun tartışmalar yaşadık. Bir türlü yıldızlarımız barışmadı. Fakat hiçbir zamanda böyle bir saldırı aklımızın ucundan bile geçmedi. Forum üzerinden yaptığımız onca tartışmaya rağmen birbirimizi gördüğümüz vakit tokalaşıp, sarıldık. Eskişehirsporlu'ya yakışan davranış biçimi de budur. Eğer Neferi ağır eleştirilere maruz bırakan herkese aynı tavrı sergileyecek olursak bizim diğerlerinden ne farkımız kalır!?
***
Eskişehirspor'u sevmek ile Nefer mensubu olmak arasındaki tek bağ, Nefer gurubunun Eskişehirspor camiasının bir parçası olmasıdır. Eskişehirspor'u sevmek için Nefer gurubundan olmak farz değildir. Nefer bu büyük sevdanın bir unsurudur. Küçücük bir parçası. Bir araçtır. Elbette bizim yüreklerimizde manevi olarak çok büyük değeri vardır ama hiçbir zaman bu değer Eskişehirspor'un değerinin üstüne çıkmayacaktır. Nefer mensubu olan bir kardeşimizin ilk öğrendiği bu gerçektir. Nefer'e Neferspor yakışması yapanlar şunu bilmelidir ki, Nefer mensubu olan herkesin tek bir sevdası vardır o da Eskişehirspor!
***
Nefer bugüne kadar gerek yönetimlere, gerek teknik heyete, gerekse futbolculara en etkili tepkileri ortaya koyan bir guruptur. Atatürk Stadı'nda Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci'ne aykırı davranışlar sergileyen sözde taraftarlara da en etkili tepkiyi koyan Nefer'dir. Nefer klasik taraftar olgusu içinde davranıp maç sonucuna göre tepki koymaz. Nefer'in bir beyin takımı vardır. Oturur tartışırlar. Fikir alışverişinde bulunurlar, danışılması gerekenlere danışırlar ve ondan sonra tepkilerini ortaya koyarlar. Susmak gerektiği vakit susarız. Konuşmamız gerektiğinde de HAYKIRIRIZ!!! Biz haykırdığımız vakit de kimse oturduğu yerde duramaz. Yeter ki Büyük ESES sevdalıları biz Haykırdığımız vakit bizimle birlikte haykırsın! Yıllarca biz hep YALNIZ haykırdık. Şimdi bize destek olun. Hangi siyasi görüşte olduğumuzla uğraşmayın. Sizin için önemli olan Eskişehirspor'un layık olduğu şekilde yönetilmesi mi yoksa bunu kimin yaptığımı önemlidir?
***
Konuyla alakalı olarak herkese cevap vereceğim. Yeter ki rakı masalarında, kahve köşelerinde değil, bizim olduğumuz ortamlarda sorularınızı eleştirilerinizi bizzat yöneltin. tartışmaktan hiçbir zaman kaçmadım, kaçmam.
ALLAH BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ BOZMASIN!
***
Mesut, İstanbul'a geldi. Kadıköy sahilinde 4-5 saat civarında konuştuk. Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci çerçevesinde, tamamen Eskişehirspor'un menfaatleri doğrultusunda faaliyet göstereceklerini anlattı. Ben de ona Kırmızı Şimşekler oluşumları ile ilgili bilgiler verdim, düşüncelerimi anlattım. Sonuç olarak düşüncelerimizin örtüştüğünü gördük. Birlikte hareket etmeye karar verdik. Mesut kardeşim son olarak bana şunları söyledi: "Abi biz senin Eskişehirsporluluğunu çok iyi biliyoruz. Eskişehirli olmadığın halde Eskişehirspor'u böylesine bir sevda ile sevmen bizi buraya seninle konuşmaya itti. Biz her zaman senin fikirlerinden faydalanacağız. Eğer bir gün gelir de sen bizim faaliyetlerimizin yanlış olduğunu söylersen, söz veriyorum biz Nefer'i feshedeceğiz!" Nefer'in reisi bu kadar samimi bir söz vermişti.
***
Yıllarca birlikte çalıştık, mücadele ettik, savaştık. Zaman zaman acımasızca eleştirilerin hedefi olduk. Saldırılara uğradık. Derneğimiz taşlandı, Nefer ya da Anadolu Yıldızı atkısı takanlar taşlandı, tartaklandı. Yönetimlere karşı sergilediği dik duruşu ile kısa zamanda büyüdü gelişti. Bizden korkan yönetimler bizi Atatürk Stadı'na sokmamak için çok gayret sarfettiler. Yılmadık, yıkılmadık savaştık ve kazandık. Bu günlere kadar geldik.
***
Yaptığımız sosyal etkinlikler ve tribündeki dik duruşumuz sayesinde taraftarımızın büyük bir kesiminden takdir gördük. Fakat bir kesim bizi bir türlü sevemedi. Bu sevemeyen arkadaşlar arasında benim yakınen tanıdığım sevdiğim, arkadaşlarım, kardeşlerim de vardı. Bizi neden sevemediklerini onlara sormak, bir yanlışımız varsa gidermek istedim. Sordum: "Bilader bizi sevemeyişinizin sebebi nedir!? Bir yanlışımız varsa söyleyin giderelim" Aldığım cevaplar oldukça ilginçti "Bilmiyorum abi ben bir türlü ısınamadım!" Yani bir sebep yoktu. Yaptığımız her şeyin doğru olduğunu söylediler. Fakat bir türlü sevemediler. Ben de o kardeşlerimin bu tutumuna elbette sonsuz saygı gösterdim. Birçok defalar İstanbul'dan birlikte maça gidip, ayrı tribünlere girdik. Bu durum hiçbir şekilde bizi birbirimize karşı soğutmadı.
***
Bizi sevemeyen bir kesim daha var. Onlar da en az bizim kadar Eskişehirspor sevdalısı. Ancak dünya görüşlerimiz farklı. Nefer gurubunun içinde oldukça fazla sayıda Ülkücü düşünceye sahip kardeşimiz var. Bunun karşılığında sol görüşlü arkadaşlarımız da var. Biz kendi içimizde bir saniye bile olsun bu siyasi düşüncelerimizi sorun yapmadık. Fakat baktık ki kurulduğumuz yıldan bu yana bizi acımasızca eleştiren, yaptığımız her işe bir kulp takan bir kesim var ki, bu arkadaşlarımızın büyük çoğunluğu sol görüşlü. Forum sayfalarında bize yönelttikleri eleştirilere uzun uzun cevap yazmaktan kaçınmadık. Özür dilememiz gerektiğinde özür de diledik. Haksızlığımızı kabul etmemiz gerektiğinde kabul ettik. Sabırla kendimizi anlatmaya çalıştık. Elbette bu sabır sınırlarımızın zorlandığı ve yanlış davranışlar içine girdiğimiz anlarda olmadı değil.
***
Bizi eleştiri yağmuruna tutan bu kesim "Mükemmeliyetçilik" çerçevesinde acımasızca eleştirilerini sürdürdüler. Tribünlerimizde kendi taraftarını öldüresiye döven, hastanelik edenlere ses çıkaramayanlar bir bilet kuyruğunda bir kaç Neferli gencin araya kaynak yapmasını haftalarca tartışılacak bir "ayıp" boyutuna getirebildiler. Rakı masalarında hiç de haketmediğimiz iftiralarla karalama kampanyaları yürüttüler. Selahattin Erdoğan'ın aslında Eskişehirspor'u bu kadar "kovalaması" nın altında yatan gerçeği (!) kulaktan kulağa fısıldadılar: "Adamın ESES falan işi yok kardeşim, bu adam MHP'li, yarın birgün Eskişehir'den ya milletvekili adayı olacak, ya da belediye başkanı adayı olacak!" Vay anam vay.... Ben neymişim be abi!!!
***
Daha bunun gibi niceleri. Fısıltı gazetesine göre götürdüğümüz paraların da haddi hesabı yoktu tabii. Fakat yıllar süren mücadele sonunda Selahattin Erdoğan'ın uğradığı maddi kaybın ölçüsünü şimdi sadece çok yakınımdaki birkaç kardeşim biliyor. Ne verdiysek, ne kaybettiysek milyon kere helal olsun ESES'imin uğruna. Geriye dönüp baktığım vakit yaptıklarımın hiçbirinden pişmanlık duymuyorum.
***
Yaşadığımız çok şey var. Hepsini burada anlatmak mümkün değil elbette. Ancak şu gerçek çok açık bir şekilde ortaya çıkmıştır ki, son dönemlerde Nefer'e yönelik artan eleştiri ve saldırıların merkezi siyasidir. Nefer'in başında bulunan Murat Diri'nin eski Ülkü Ocakları başkanı olmasıdır. Bunu hazmedemiyorlar. Sanki kendilerinin hiçbir siyasi görüşü yokmuş gibi Murat Diri ve Nefer'i siyasi olmakla suçluyorlar. Yazdıkları yazıların sonuna "Devrim" sloganları koyanlar Nefer'deki kardeşlerimizi Bozkurt işareti yapmakla suçluyorlar. Bunu yaparken de kendilerini çok büyük ESESli olarak lanse ediyorlar. Yıllarca yönetimlere karşı mücadele veren Nefer'e zerre destek vermeyenler şimdi Nefer'i yönetim yalakası olmakla suçluyorlar. Amaçları sadece Nefer'e karşı bir kamuoyu oluşturmak. Ve bunu da kısmen de olsa başardılar. Yüreklerinde gerçek ESES sevdası taşıyan birçok kardeşimiz bu kampanya neticesinde Nefer'e karşı duruma geldiler.
***
Ben buraya yazdıklarımdan yüreğinde gerçek ESES sevgisi taşıyarak, sadece Eskişehirspor'un menfaatlerini düşünerek Nefer'i eleştiren herkesi tenzih ediyorum. Onlar eleştirilerinde mutlaka haklıdırlar ve Nefer'de bu eleştirilere Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci çerçevesinde cevap vermek zorundadır. Sırf siyasi düşüncelerinden dolayı Nefer'e karşı bir linç girişiminde bulunanlara da söyleceğimiz tektir: "İT ÜRÜR NEFER YÜRÜR!"
***
Gelelim Nefer'e.
Nefer son zamanlarda yapılan saldırıların yoğunlaşması üzerine önemli hatalar yapmaya başlamıştır. Saldırılar yoğunlaştıkça agresifleşmiş. Çeşitli taraftar tartışma ortamlarında küfürleşmeye, tehdit etmeye kadar varan söylemler gerçekleşmiştir. Bunlar Nefer'e yakışan şeyler değildir. Bu tavır sürdüğü müddetçe Eskişehirspor ve Nefer düşmanlarının ekmeğine yağ sürersiniz. Nefer özellikle bu dönemde çok dikkatli olmalı ve tahrikler karşısında soğukkanlılığını bozmadan, bir zamanlar kendileriyle mücadele ettiğimiz kendi taraftarını döven, tehdit edenlere benzemeden varlığını güçlenerek sürdürmelidir. Son olarak İstanbul'da yaşanan olayda saldırıya uğrayan ya da saldırıya uğradığı iddia edilen (maçta olmadığım için konuyu tam olarak bilmiyorum) Erkan Akçoray ağabeyimiz Nefer kurulduğundan bu yana Nefer'i eleştiren bir ağabeyimizdir. Biz forum üzerinden kendisiyle uzun tartışmalar yaşadık. Bir türlü yıldızlarımız barışmadı. Fakat hiçbir zamanda böyle bir saldırı aklımızın ucundan bile geçmedi. Forum üzerinden yaptığımız onca tartışmaya rağmen birbirimizi gördüğümüz vakit tokalaşıp, sarıldık. Eskişehirsporlu'ya yakışan davranış biçimi de budur. Eğer Neferi ağır eleştirilere maruz bırakan herkese aynı tavrı sergileyecek olursak bizim diğerlerinden ne farkımız kalır!?
***
Eskişehirspor'u sevmek ile Nefer mensubu olmak arasındaki tek bağ, Nefer gurubunun Eskişehirspor camiasının bir parçası olmasıdır. Eskişehirspor'u sevmek için Nefer gurubundan olmak farz değildir. Nefer bu büyük sevdanın bir unsurudur. Küçücük bir parçası. Bir araçtır. Elbette bizim yüreklerimizde manevi olarak çok büyük değeri vardır ama hiçbir zaman bu değer Eskişehirspor'un değerinin üstüne çıkmayacaktır. Nefer mensubu olan bir kardeşimizin ilk öğrendiği bu gerçektir. Nefer'e Neferspor yakışması yapanlar şunu bilmelidir ki, Nefer mensubu olan herkesin tek bir sevdası vardır o da Eskişehirspor!
***
Nefer bugüne kadar gerek yönetimlere, gerek teknik heyete, gerekse futbolculara en etkili tepkileri ortaya koyan bir guruptur. Atatürk Stadı'nda Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci'ne aykırı davranışlar sergileyen sözde taraftarlara da en etkili tepkiyi koyan Nefer'dir. Nefer klasik taraftar olgusu içinde davranıp maç sonucuna göre tepki koymaz. Nefer'in bir beyin takımı vardır. Oturur tartışırlar. Fikir alışverişinde bulunurlar, danışılması gerekenlere danışırlar ve ondan sonra tepkilerini ortaya koyarlar. Susmak gerektiği vakit susarız. Konuşmamız gerektiğinde de HAYKIRIRIZ!!! Biz haykırdığımız vakit de kimse oturduğu yerde duramaz. Yeter ki Büyük ESES sevdalıları biz Haykırdığımız vakit bizimle birlikte haykırsın! Yıllarca biz hep YALNIZ haykırdık. Şimdi bize destek olun. Hangi siyasi görüşte olduğumuzla uğraşmayın. Sizin için önemli olan Eskişehirspor'un layık olduğu şekilde yönetilmesi mi yoksa bunu kimin yaptığımı önemlidir?
***
Konuyla alakalı olarak herkese cevap vereceğim. Yeter ki rakı masalarında, kahve köşelerinde değil, bizim olduğumuz ortamlarda sorularınızı eleştirilerinizi bizzat yöneltin. tartışmaktan hiçbir zaman kaçmadım, kaçmam.
ALLAH BİRLİK VE BERABERLİĞİMİZİ BOZMASIN!
25 Ağustos 2012 Cumartesi
2013 Zor geçecek!!
AKP iktidara geldiğinden bu yana ülke gündeminde ülkemizin ekonomik geleceği ile ilgili hiçbir konu tartışılmadı, konuşulmadı ve hükümet tarafından hiç bir düzenleme yapılmadı. Dünya genelinde süren krizler bizi etkilememiş gibi görünüyordu. Aslında bu görüntü tamamen kandırmaca bir görüntü idi. Anadolu'da sıkça anlatılan yaşlı eşeğin boyanarak satılmasına benzer bir görüntü. Kuvvetli bir yağmurda eşeğin boyası çıkar ve satıcının da foyası meydana çıkar mutlaka.
***
Dünya genelindeki ekonomik krizin dışında kalmış gibi görünmemizin en büyük sebebi Cumhuriyet tarihi boyunca devletimize kazandırılan ve devletimizin en büyük ekonomik girdilerinden olan fabrika ve taşınmazların satılması suretiyle elde edilen paralardı. Üstelik bu ekonomik varlıklarımız yok pahasına adeta birilerine peşkeş çekilmek suretiyle satılmışlardı. Hükümet devletin varlıklarını ve çeşitli sebeplerle el koyduğu özel sektöre ait bir çok kuruluşu arka arakaya sattı. Adeta borç batağına saplanıp tefecinin eline düşmüş müflis iş adamı gibi elimizdeki tüm fabrika ve taşınmazlar ile ekonomik kuruluşlar yerli ve yabancı yatırımcılara yok pahasına satıldı. Elde edilen paralar belki günü kurtardı ama geleceğimizi de ipotek altına aldı. İşte 2013'ten itibaren o ipotekli günlerin acısı çıkmaya başlayacak.
***
Hükümet artık satacak bir şey bulamıyor. 2012'nin sonunda bütçe önemli miktarlarda açık verecek. Hükümet belediyelerin ve diğer kamu kuruluşlarının ödeneklerinde önemli ölçüde kısıtlamaya gitmeye başladı bile. 2013 yılında bu kısıtlamalar daha da derinleşecek. Memur maaş zamları 2013 için yüzde 3+3 olarak öngörülüyor. Belki de bu öngörü kriz bahanesiyle "0"a düşecek. Yine kriz bahanesiyle sözleşmeli personelin birçoğu işsiz kalabilir. Okulların ödenekleri tamamen kesilerek, okulların masrafları velilere yıkılabilir. Zaten bir çok okulda illegal olarak 4-5 yıldan bu yana masraflar velilere yıkılmış durumda. Özellikle ısınma ve temizlik masrafları Katkı Payı adı altında aylık olarak velilerden toplanıyordu. Bu durum resmiyet kazanabilir.
***
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek uzun zamandır önümüzdeki günlerde uygulamaya konulacak "Sıkı Bütçe Programı" üzerine çalışmalar yapıyor. Suriye Krizi ve Pkk'nin artan eylemleri arasında bazı önlemler vatandaşa hissettirilmeden uygulamaya konuluyor bile. Ekonomik gidişat ülkemizi nasıl bir batağa götürdüğünü farkedemiyoruz bile. Ergenekon, Balyoz, Darbe, Şike, Terör, Arap Baharı derken ülkenin ekonomik sıkıntıları bir türlü gündemde yer bulamıyor.
***
AKP Hükümeti göreve geldiği günden bu yana devlete ekonomik girdi sağlayacak hiçbir yatırım yapmadı. Tam aksi elimizde avucumuzda ne var ne yok hepsini sattık. Metro, duble yol ve hızlandırılmış tren hatlarından başka bir yatırım yok. İstanbul'a bir üçüncü köprü projesi ile Marmaray projesi ile Başbakan'ın çılgın projesi Kanalİstanbul'u da eklersek bunca zamandır yapılan yatırımlar ortaya çıkıyor. 10 Yılda yapılanların hepsi bu. Bunun dışında eğitim sistemi tam bir yapboz tahtasına dönüştürüldü. Sağlık sektöründe memnun olan hiç kimse yok. Özel hastaneler mantar gibi çoğalırken fukara vatandaşın tek çaresi olan devlet hastaneleri tel tel dökülüyor. Çok övündükleri randevu sisteminde 10-12 günden önce randevu almanız mümkün değil. Sosyal güvenceniz bulunmasına rağmen para ödemeden adım atamıyorsunuz.
***
Memleketin içinde bulunduğu ve yapay gündemlerle bugüne kadar karartılan gerçek durum yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Sırf "Allah" dediği için Tayyip Erdoğan'a oy verenler de bu vebale ortak olmuşlardır. 2013 yılından itibaren ülkemizi oldukça sıkıntılı bir dönem bekliyor. Ümidimiz bu sıkıntılı dönemi çok acılar yaşamadan atlatmak...
***
Dünya genelindeki ekonomik krizin dışında kalmış gibi görünmemizin en büyük sebebi Cumhuriyet tarihi boyunca devletimize kazandırılan ve devletimizin en büyük ekonomik girdilerinden olan fabrika ve taşınmazların satılması suretiyle elde edilen paralardı. Üstelik bu ekonomik varlıklarımız yok pahasına adeta birilerine peşkeş çekilmek suretiyle satılmışlardı. Hükümet devletin varlıklarını ve çeşitli sebeplerle el koyduğu özel sektöre ait bir çok kuruluşu arka arakaya sattı. Adeta borç batağına saplanıp tefecinin eline düşmüş müflis iş adamı gibi elimizdeki tüm fabrika ve taşınmazlar ile ekonomik kuruluşlar yerli ve yabancı yatırımcılara yok pahasına satıldı. Elde edilen paralar belki günü kurtardı ama geleceğimizi de ipotek altına aldı. İşte 2013'ten itibaren o ipotekli günlerin acısı çıkmaya başlayacak.
***
Hükümet artık satacak bir şey bulamıyor. 2012'nin sonunda bütçe önemli miktarlarda açık verecek. Hükümet belediyelerin ve diğer kamu kuruluşlarının ödeneklerinde önemli ölçüde kısıtlamaya gitmeye başladı bile. 2013 yılında bu kısıtlamalar daha da derinleşecek. Memur maaş zamları 2013 için yüzde 3+3 olarak öngörülüyor. Belki de bu öngörü kriz bahanesiyle "0"a düşecek. Yine kriz bahanesiyle sözleşmeli personelin birçoğu işsiz kalabilir. Okulların ödenekleri tamamen kesilerek, okulların masrafları velilere yıkılabilir. Zaten bir çok okulda illegal olarak 4-5 yıldan bu yana masraflar velilere yıkılmış durumda. Özellikle ısınma ve temizlik masrafları Katkı Payı adı altında aylık olarak velilerden toplanıyordu. Bu durum resmiyet kazanabilir.
***
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek uzun zamandır önümüzdeki günlerde uygulamaya konulacak "Sıkı Bütçe Programı" üzerine çalışmalar yapıyor. Suriye Krizi ve Pkk'nin artan eylemleri arasında bazı önlemler vatandaşa hissettirilmeden uygulamaya konuluyor bile. Ekonomik gidişat ülkemizi nasıl bir batağa götürdüğünü farkedemiyoruz bile. Ergenekon, Balyoz, Darbe, Şike, Terör, Arap Baharı derken ülkenin ekonomik sıkıntıları bir türlü gündemde yer bulamıyor.
***
AKP Hükümeti göreve geldiği günden bu yana devlete ekonomik girdi sağlayacak hiçbir yatırım yapmadı. Tam aksi elimizde avucumuzda ne var ne yok hepsini sattık. Metro, duble yol ve hızlandırılmış tren hatlarından başka bir yatırım yok. İstanbul'a bir üçüncü köprü projesi ile Marmaray projesi ile Başbakan'ın çılgın projesi Kanalİstanbul'u da eklersek bunca zamandır yapılan yatırımlar ortaya çıkıyor. 10 Yılda yapılanların hepsi bu. Bunun dışında eğitim sistemi tam bir yapboz tahtasına dönüştürüldü. Sağlık sektöründe memnun olan hiç kimse yok. Özel hastaneler mantar gibi çoğalırken fukara vatandaşın tek çaresi olan devlet hastaneleri tel tel dökülüyor. Çok övündükleri randevu sisteminde 10-12 günden önce randevu almanız mümkün değil. Sosyal güvenceniz bulunmasına rağmen para ödemeden adım atamıyorsunuz.
***
Memleketin içinde bulunduğu ve yapay gündemlerle bugüne kadar karartılan gerçek durum yavaş yavaş gün yüzüne çıkıyor. Sırf "Allah" dediği için Tayyip Erdoğan'a oy verenler de bu vebale ortak olmuşlardır. 2013 yılından itibaren ülkemizi oldukça sıkıntılı bir dönem bekliyor. Ümidimiz bu sıkıntılı dönemi çok acılar yaşamadan atlatmak...
23 Ağustos 2012 Perşembe
Cehennemden korkan Pkk kendisini feshetti!!!
Gaziantep'de düzenlenen hain saldırısı sonrasında hepimiz millet olarak bu ülkeyi yönetenlerden içimizi rahatlatacak, en azından acılarımızı dindirecek bir açıklama bekledik. Bebekleri dahi öldürmekten çekinmeyecek kadar insanlıktan nasiplenmemiş, içinde zerre Allah korkusu bulunmayan teröristlerin kanlı eylemleri ard arda gelirken sayın Başbakan hepimizi şoka sokan bir açıklama yaptı. Teyzesinin cenaze merasimi için Rize'de bulunan başbakan burada yaptığı konuşmada "Bunlar için (teröristleri kastediyor) cehennem var. Allah bunların cezasını elbette verecek" Bu sözleri duyar duymaz aklıma ilk gelen Oslo müzakerelerinde başbakanın özel temsilcisinin "Sizinle savaşanları tek tek içeri tıktık daha ne istiyorsunuz" şeklindeki sözleri geldi.
***
AKP'nin terör karşısında çözümü buydu. Bizde isterdik yazımızın başlığındaki cümlenin hemen ertesi gün bütün gazetelerinde manşetlerinde iri puntolarla yer almasını. Fakat bunun mümkün olmadığını başta bu sözlerin sahibi sayın R. Tayyip Erdoğan olmak üzere cümle alem bilmektedir. Ateist bir yönetim kadrosuna sahip olan terör örgütüne cehennemi işaret etmek, verdiğimiz şehitlere ve onların acılı ailelerine ağır bir hakarettir. Bizler bu ülkeyi yönetenlerden, kınama, taziye, lanet, analiz istemiyoruz. Bu millet %50 ile iktidar olan AKP'den terörün kökünü kazımasını istiyor. Sıfır şehit ile aldıkları terör sorununu her gün şehit haberi aldığımız bir noktaya getiren AKP bugüne kadar uyguladığı, taviz ve teslimiyete dayalı politikalarından vazgeçip, derhal bölgede olağanüstü hal uygulamasına geçmeli ve terör örgütü ve yandaşlarının kafasını ezmelidir.
***
Bebek katillerini Allah'a havale etmek şehit haberlerinin gelmesine mani olmuyor. Eğer böylesine bir kolaycılık var ise dinimizde, Hz. Muhammed ve Ashabı, Bedir Savaşı'nı, Uhud Savaşı'nı neden yaptılar? Kendilerine zulmeden müşrikleri Allah'a havale edip yerlerinde otursaydılar ya! Peygamber Efendimiz (SAV) neden müşrikleri cehennem ile korkutmak yerine savaşmayı tercih etti? Çünkü Allah (CC) öyle emretti. "Allah için savaşın" emri geldi. Bugün bebekleri şehit edenlerle o gün Müslümanlara zulmedenler aynı kökten gelmektedirler. Zerre farkları yoktur. Ebu Cehil'in askerleri bugün ülkemiz topraklarında yaptıkları kanlı eylemler ile bebekleri dahi şehit etmekten kaçınmamaktadır. Ve bizi yönetenler onları sadece cehennem ile korkutmakla yetiniyorlar
***
Bu noktada muhalefet liderlerine de söylenecek sözümüz var. Özellikle de sayın Devlet Bahçeli'ye söylenecek sözümüz var. Sayın Bahçeli'nin yıllardır Ülkücü gençliği bir sokak çatışmasının dışında tutmasından dolayı tüm ülke takdir etmektedir. Belki de terör belasının asıl maksadına ulaşmasına mani olmuştur sayın Bahçeli. Ancak artık her şehit haberinden sonra itidal çağrısı yapmak yetmiyor. Artık bu milletin umut bağladığı MHP ve Ülkücü camia demokratik kurallar dahilinde halkın tepkisinin ortaya çıkmasına vesile olmalıdır. Demokrasi'nin tüm unsurları kullanılarak hükümet uyarılmalı ve kınamadan daha öteye tedbirler alınması içinr zorlanmalıdır. Öyle bir noktaya gidiyoruz ki, sonunda toplumsal patlama olmaması mümkün değil. İşte o zaman bu patlamayı ne hükümet kontrol altına alabilir, ne de sayın Bahçeli. Şu an bastırılmış durumda bulunan toplumsal tepki, MHP tarafından kontrollü bir şekilde açığa çıkarılmazsa gün gelir art niyetli kişilerin kontrolüne geçer ve işte o zaman 1000 yıllık kardeşliğin en büyük yara alacağı zaman olur.
***
Hükümet kendi geleceğini düşünerek şehit cenazelerine sansür uyguluyor. Yakında ambargo uygulaması da sözkonusu olabilir. Şehitlerimizin ve ailelerinin hakkını savunmaya çalışanlar hükümetin "Şehitler üzerinden oy avcılığı yapıyorlar" tehdidiyle karşı karşıya kalıyor ve seslerini çok fazla yükseltmeden "milletin gazını alıp" susuyorlar. Artık bu korku imparatorluğunun sonu gelmeli. İleri Demokrasi varsa eğer herkes konuşabilmeli. Birileri çıkıp "Kürdistan'ın sınırları çizilmiştir" diyerek topraklarımızı almaya çalıştığını açıkça söyleme hürriyetine sahip ise, birileri de "Nah alırsınız!" deme özgürlüğüne sahip olmalıdır.
***
AKP'nin terör karşısında çözümü buydu. Bizde isterdik yazımızın başlığındaki cümlenin hemen ertesi gün bütün gazetelerinde manşetlerinde iri puntolarla yer almasını. Fakat bunun mümkün olmadığını başta bu sözlerin sahibi sayın R. Tayyip Erdoğan olmak üzere cümle alem bilmektedir. Ateist bir yönetim kadrosuna sahip olan terör örgütüne cehennemi işaret etmek, verdiğimiz şehitlere ve onların acılı ailelerine ağır bir hakarettir. Bizler bu ülkeyi yönetenlerden, kınama, taziye, lanet, analiz istemiyoruz. Bu millet %50 ile iktidar olan AKP'den terörün kökünü kazımasını istiyor. Sıfır şehit ile aldıkları terör sorununu her gün şehit haberi aldığımız bir noktaya getiren AKP bugüne kadar uyguladığı, taviz ve teslimiyete dayalı politikalarından vazgeçip, derhal bölgede olağanüstü hal uygulamasına geçmeli ve terör örgütü ve yandaşlarının kafasını ezmelidir.
***
Bebek katillerini Allah'a havale etmek şehit haberlerinin gelmesine mani olmuyor. Eğer böylesine bir kolaycılık var ise dinimizde, Hz. Muhammed ve Ashabı, Bedir Savaşı'nı, Uhud Savaşı'nı neden yaptılar? Kendilerine zulmeden müşrikleri Allah'a havale edip yerlerinde otursaydılar ya! Peygamber Efendimiz (SAV) neden müşrikleri cehennem ile korkutmak yerine savaşmayı tercih etti? Çünkü Allah (CC) öyle emretti. "Allah için savaşın" emri geldi. Bugün bebekleri şehit edenlerle o gün Müslümanlara zulmedenler aynı kökten gelmektedirler. Zerre farkları yoktur. Ebu Cehil'in askerleri bugün ülkemiz topraklarında yaptıkları kanlı eylemler ile bebekleri dahi şehit etmekten kaçınmamaktadır. Ve bizi yönetenler onları sadece cehennem ile korkutmakla yetiniyorlar
***
Bu noktada muhalefet liderlerine de söylenecek sözümüz var. Özellikle de sayın Devlet Bahçeli'ye söylenecek sözümüz var. Sayın Bahçeli'nin yıllardır Ülkücü gençliği bir sokak çatışmasının dışında tutmasından dolayı tüm ülke takdir etmektedir. Belki de terör belasının asıl maksadına ulaşmasına mani olmuştur sayın Bahçeli. Ancak artık her şehit haberinden sonra itidal çağrısı yapmak yetmiyor. Artık bu milletin umut bağladığı MHP ve Ülkücü camia demokratik kurallar dahilinde halkın tepkisinin ortaya çıkmasına vesile olmalıdır. Demokrasi'nin tüm unsurları kullanılarak hükümet uyarılmalı ve kınamadan daha öteye tedbirler alınması içinr zorlanmalıdır. Öyle bir noktaya gidiyoruz ki, sonunda toplumsal patlama olmaması mümkün değil. İşte o zaman bu patlamayı ne hükümet kontrol altına alabilir, ne de sayın Bahçeli. Şu an bastırılmış durumda bulunan toplumsal tepki, MHP tarafından kontrollü bir şekilde açığa çıkarılmazsa gün gelir art niyetli kişilerin kontrolüne geçer ve işte o zaman 1000 yıllık kardeşliğin en büyük yara alacağı zaman olur.
***
Hükümet kendi geleceğini düşünerek şehit cenazelerine sansür uyguluyor. Yakında ambargo uygulaması da sözkonusu olabilir. Şehitlerimizin ve ailelerinin hakkını savunmaya çalışanlar hükümetin "Şehitler üzerinden oy avcılığı yapıyorlar" tehdidiyle karşı karşıya kalıyor ve seslerini çok fazla yükseltmeden "milletin gazını alıp" susuyorlar. Artık bu korku imparatorluğunun sonu gelmeli. İleri Demokrasi varsa eğer herkes konuşabilmeli. Birileri çıkıp "Kürdistan'ın sınırları çizilmiştir" diyerek topraklarımızı almaya çalıştığını açıkça söyleme hürriyetine sahip ise, birileri de "Nah alırsınız!" deme özgürlüğüne sahip olmalıdır.
21 Ağustos 2012 Salı
Gaziantep Saldırısı ve Halkın Uyanışı!
Terör, taviz aldığı sürece durmaz. Terör öyle bir belâdır ki, kanser mikrobu gibi vücut direnç gösteremezse çok kısa bir sürede o vücudu sarar ve kurutur. Sonra da söylenir dururuz; "Vay be dağ gibi adam üç günde yıkıldı gitti" aslında dağ gibi değildi. İçi koftu, mikroba karşı direnci yoktu. Direnç gösterecek tüm unsurları o dağ gibi adamın kendisi yok etmişti. O dağ gibi dediğimiz adam yıllarca kanser mikrobunun vücudunda rahatça yayılabilmesi için elinden gelen tüm gayreti göstermişti.
***
O dağ gibi adam Türkiye'dir. Kanser mikrobu da pkk...
Adalet ve Kalkınma Partisi ortalıkta yokken, mevcut hükümet terörle mücadelede kararlı adımlar atmış, demokrasi ve hukuk kuralları dışında da olsa terör belâsını yok etme yönünde oldukça sert önlemler almıştı. Bu önlemlerin sonuçları da hepimizi rahatlatmıştı. Sonra Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) çıktı ortaya. Hükümet kurdular. Hükümet başı R. Tayyip Erdoğan Diyarbakır'da yaptığı bir konuşmada, o güne kadar TC Devleti'nin asla kabul etmediği bir pkk iddiasını kabul etti. Başbakan "Türkiye'de Kürt sorunu vardır ve bu sorun benim sorunumdur" diyerek aslında bizlere bugünlerin haberini veriyordu. Bu cümle Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin teröristleri Habur sınır kapısında görkemli törenlerle karşılayacağının habercisiydi. Bu cümle Oslo görüşmelerinde Hakan Fidan'ın "Sizinle savaşanları tek tek içeri tıktık, daha ne istiyorsunuz" sözleriyle izah ettiği Ergenekon safsatası dahilinde pkk'nın korkulu rüyası olan asker ve güvenlik güçlerimizin onlarının geldiğinin bir habercisiydi.
***
Lafın uzunu aptala anlatılırmıyş sözünden hareketle daha önce defalarca yazdığım süreci burada tekrar yazmak istemiyorum. Özellikle Başbakan'a neredeyse tapma noktasına gelen bu vatanın evlatları internet başına geçip AKP iktidara geldiğinden bu yana pkk terör örgütüne ne gibi tavizler verilmiş bir zahmet araştırsınlar. Ve tüm bunların sonunda da vay efendim demokrasiydi, vay efendim hukuk kurallarıydı demesinler. Gaziantep saldırısı sonrasında bile bu milletle alay edercesine halen demokrasi ve hukuk kuralları çerçevesinden bahseden AKP'li yetkililere sormak istiyorum:
Terör demokrasinin bur unsuru mudur ki, terörle mücadele demokrasi kuralları dahilinde yapılıyor!?
Terör hukuk kurallarının bir unsuru mudur ki, hukuk kuralları içinde mücadele yürütülüyor!?
Vatan uğruna şehit olan Mehmetçiklerin hesabını hangi demokrasi kuralı verecek, hangi hukuk kuralı o Mehmetçiklerin hakkını teslim edecek!?
***
Gaziantep saldırısı ile ilgili hükümet üyelerinin açıklamalarına bakıyorum. Hepsi üzüntülerini dile getiriyor ve terör örgütünü eleştiriyorlar. Bu millet size %50 oyu terör örgütü eleştirin diye vermedi efendiler. Bu millet size onca oyu terör örgütünün kökünü kazıyın diye verdi. Mehmetçikler şehit olmasın diye verdi bu millet size milyonlarca oyu.
***
Şimdi yeni bir kulp buldular. Son günlerde yaşanan tüm saldırılar Suriye istihbarat örgütünün işiymiş. Vay arkadaş ya! Ulan arkadaş bırakın eylemin analizini yapmayı, sizin kelle dediğiniz Mehmetçilerin evine düşen ateşi söndürün. Hangi deyyus yapıyorsa gidin onun kulağını kesin, kafasını koparın. Siz DEVLETSİNİZ! Devletin görevi milletini korumak ve kollamaktır. Dağa çıkarılan gençlerimizi bölücü hainlerden korumak, kurtarmak da sizin göreviniz, onların kurşunlarıyla şehit olan Mehmetçiklerimizi de korumak kollamak sizin göreviniz. Bırakın analiz yapmayı, tahlil yapmayı, teröristi eleştirmeyi.... Terörün kökünü kazıyın, işinize bakın efendiler!
***
Artık halkımız uyanmalı. Terör örgütü AKP'nin yıllardır verdiği tavizlerle dahada güçlendi. Uluslararası alanda ülkede bir iç savaş yaşandığı havasını estirmek için son dönemde saldırılarını daha da arttırdı. Onların şu an tek maksatları var: Saldırılar yoğunlaşacak, halk galeyana gelecek ve ülkede bir Türk-Kürt çatışması yaşanacak, yani olaylar sokaklara yayılacak. 30 Yıldır başaramadıklarını AKP'nin tavizleri sonucunda başarmayı planlıyorlar. 30 yılın öncesinde de 1000 yıldır bu topraklarda Türk-Kürt kardeşçe yaşamıştır. Bu topraklar üzerinde birbirleri ile asla ve asla çatışmamışlardır, bundan sonra da asla ve asla çatışmayacaklardır. Marsist emellerine ulaşmak için Kürt halkını kullanan pkk törer örgütü ve hamileri bunu başaramayacaklar. Milletimz bu noktada çok uyanık olmalı ve onların varmak istedik "düşmanlık" noktasından uzak kalmalıdır. Eğer bu saldırıların sonucunda olaylar sokaklara taşarsa pkk ve hamileri ellerini ovuşturarak kıs kıs güleceklerdir. Kürt halkı onların umurunda bile değildir. Onların tek amacı dinsiz - imansız bir toplum oluşturmaktır.
***
Artık halkımız uyanmalı. AKP bugüne kadar uyguladığı yöntemlerle pkk terör örgütünü güçlendirmekten başka hiçbir şey yapamamıştır. Bir duble yol, iki metro hattı açmakla ülke yönetilmez. Bu ülkenin en büyük sorunu terör sorunudur ve her geçen yıl AKP iktidarı ile birlikte terör eylemleri artmaktadır. Teröristlerle hamilerinin buluştuğu TC topraklarında her ne hikmetse devletten başka herkes var. Teröristler yol kesiyor. Milletvekilleriyle kucaklaşıyorlar, medya orada, dış güçler orada. Bir tek devlet yok. AKP'nin yönettiği devlet yok! Artık bu gerçekleri görelim ve % 50 ile göreve getirdiğimiz AKP'yi baraj altında bırakarak tarihe gömelim...
Akıllı Olun! Başka Eskişehirspor Yok!!!
Aslına bakarsanız, 0-1 mağlup olduğumuz Akhisar Belediyespor maçı
Eskişehirspor için bir başlangıç değildi. Süper Lig'in açılış maçı olmasına
rağmen Eskişehirspor için Ersun Yanal'ın gelmesinden bu yana süregelen bir
sürecin son anlarından biriydi Akhisar Belediyespor maçı. Topla oynama süresi
tavan yapan ancak rakip kaleye gol yapamayan kendi kalesinde ise, sürekli ecel
terleri döken bir takım oluşturdu Ersun Yanal. Kalecimizden aldığımız hemen
hemen tüm topları kendi ceza alanımız ile orta saha arasında dolaştırarak,
sıkıştığımız anda da kalecimize rakip sahadan bile geri pas verebilen bir takım
olduk. Nitekim bu oyun düzeni sayesinde kendi taraftarınca ıslıklanan bir takım
olma şerefini de yakalamış olduk.
***
Ersun Yanal döneminde kafaları karıştıran en önemli maçlardan
birisi İzmir'de oynanan Bursaspor maçıdır. Taraflı tarafsız herkesin ortak
kanaati, "Eskişehirspor bu maçta adeta yenilmek için sahaya
çıkmış" şeklinde idi. Maçı izleyen herkes bu düşünceye sahip olabilirdi.
Bu maçın bir kopyasını ise, Marsilya'da izledik. Bursa'daki kadronun önemli bir
kısmının değiştiği Marsilya kadrosu bu değişikliklere rağmen İzmir'deki maçın
tam bir kopyasını sahnelemeyi becerdiler. Süper Lig'in açılış maçında da hemen
hemen aynı senaryo sahnelendi. Eskişehirspor %70 topa sahip olma oranıyla
rakibine büyük bir üstünlük kurduğu maçı 0-1 kaybetti. Vatan, Millet, Sakarya
anlayışıyla savunma yapan bir Akhisar Belediyespor karşısında Eskişehirspor'un
neler yapması gerektiğini maçın spikeri bile çok basit bir şekilde anlattı.
Ancak ne hikmetse ülkemizin önde gelen(!) hocalarından biri varsayılan Ersun
Yanal maç spikerinin bile çözdüğü taktik hatasını bir türlü çözemedi. Ya da
çözmek istemedi. Çözmek istemedi söze belki çok ağır gelebilir fakat yılların
tecrübesi olan bir hocanın bu taktiksel beceriyi gösteremiyor olması benim
aklıma başka bir söz getirmiyor.
***
Akhisar Belediyespor, her iki kanada da çok iyi bir savunma hattı
kurmuş. Sahadaki tüm oyuncuları can siperane savunma hattında görev yapıyorlar.
Eskişehirspor'un en önemli özelliklerinden birisi ise, kaleyi karşıdan gören
yerlerde kazanılan frikikler. Bu frikikleri kazanmak içinde rakibe göbekten
saldırmak gerekli. Maç içinde yaşanan birkaç pozisyonda bunu işaret etti. Ancak
Ersun Yanal hiçbir şekilde bu yönde girişimde bulunmadı. Oyunu okuyamadı.
Değişikliklerin tamamı yanlıştı. Maça müdahale etme yeteneği sıfırdı. Özellikle
maçın son anlarında kaleci Buffin'in sürekli öne çıkması karşısında hiçbir
tedbir alamadı. Maçın sonunda da Buffin'in öne çıktığı bir anda gölü yedik.
***
Saha içinde gördüğümüz bu yanlışlıkların yanında bir de görünmeyen
yanlışlar var. Fısıltı gazetesinden edindiğimiz bilgilere göre takım içinde
hiçbir futbolcu Ersun Yanal'ı sevmiyormuş. Son olarak Batuhan ile yaşanan kriz
bu duyumları haklı çıkaracak gibi görünüyor. Ayrıca yeni transfer edilen genç
oyuncu Ferhat Çapa'nın takımdan ayrılmasının da Ersun Yanal'ın eseri olduğu
söyleniyor. Teknik Direktör bir oyuncuyu gönderebilir, istemeyebilir. Bunlar
gayet normaldir. Fakat takım içinde futbolcular ile teknik direktör arasında
bir sorun varsa, bu normal değildir. Bu bir tehlikenin ayak sesleridir. Teknik
Direktörlüğün en önemli aşamalarından biriside takım içinde kendisini sevilen
bir lider olarak kabul ettirmektir. Bunu yapamıyorsanız orada başarılı olmanız
mümkün olmayacaktır. Eğer o ekibe kendinizi sevdiremiyorsanız o ekipten başarı
beklemeniz tam bir hayalperestlik olur.
***
Takım içinde bunlar yaşanırken bu takımın patronu konumundaki
yönetim neler yapıyor!? İşte "zurnanın zırt dediği yer"de burası.
Yıllardır bir kesim yönetimin derhal gitmesi gerektiği yönünde bir kampanya
sürdürüyor zaten. Haklılar da. Eskişehirspor bir kurum ise, o kurumun tüm
sorumluluğu o kurumu yönetenlere aittir. Eskişehirspor'u oluşturan tüm unsurlar
yönetimin kontrolündedir. Taraftardan tutun da malzemeciye kadar, tüm
unsurların sorumlusu yönetimdir. Mali Bilanço'dan anladığımız kadarıyla kulübe
kuruş para vermeyen yönetim kurulu üyeleri en azından bu kulübü layık olduğu
şekilde yönetmeli, takımın huzurunu bozanları anında tespit ederek gerekli
önlemi derhal almalıdır. Yaşanan şu süreçte yönetimin bu yönde hiçbir
girişimine tanık olmadık. Gerek teknik heyet gerekse futbolcular, herkes
istediği gibi at oynatıyor. Transfer dedikoduları almış yürümüş. yapılan
transferlerin tamamı fiyasko olmuş, futbolcular ile teknik direktör arasında
gerginlikler yaşanmış fakat yönetim hiçbir şekilde müdahale etmemiş. Pardon son
olayda, yani Batuhan - Ersun gerginliğinde yönetim müdahil olmuş ve yıllardır
boş yere tuttuğumuz Batuhan için herkes “Nihayet adam oldu, iyi oynamaya
başladı, takımın forvet eksiğini giderebilir” şeklinde düşüncelere kapılmışken
Batuhan’ı resmen BJK’ye hediye ettiler.
***
Genel olarak baktığımız vakit yönetimin Süper Lig karnesi oldukça
iyi gibi görülebilir. Fakat iyi görülmesi biz Eskişehirspor sevdalıları için
asla ve asla yeterli olmamalıdır. Çünkü gördüğümüz birçok eksiklikler bu
süreçte kulübün çok daha iyi yönetilebileceğini göstermektedir. Yönetimin elinde
oldukça geniş imkanlar ve fırsatlar vardır. Kent takımları arasında hiçbir
kulübün sahip olmadığı bu imkan ve fırsatlar ne yazık ki, mevcut yönetim
tarafından iyi kullanılamamaktadır. Bu imkan ve fırsatlara kısaca değinecek
olursak; en önce Eskişehir’in ülkemizde nadir rastlanılan bir futbol kenti
olmasıdır. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin, “Eskişehirliyim” dediğiniz
anda size “Vaayyy ESESli” ya da “Hey gidi ESES Heeeyy” demiyecek adamın alnını
karışlarım. Yani her kentin meşhur olduğu bir ürünü, bir özelliği vardır.
Mesela Malatya kayısı ile, Bursa şeftali ile, Rize ile, Konya Mevlana ile,
Aydın incir ile, Isparta gül ile, Amasya elma ile meşhurdur. Peki Eskişehir
nesi ile meşhurdur!? Bu sorunun tek cevabı vardır Türkiye’nin her yerinde : “ESKİŞEHİRSPOR”
Yediden yetmişe herkes Eskişehirsporludur. Herkes Eskişehirspor’un
başarısı için elinden geleni yapmaya hazırdır. Analarımız, bacılarımız bile
Eskişehirspor denilince ellerindeki dantel nakış işlerini bile boşlayıp göreve
hazır durumda beklerler. Böylesine önemli bir potansiyeli Eskişehirspor
yönetimi şu ana kadar bir güç haline getirememiştir.
***
Bunun dışında Eskişehirspor için her türlü maddi imkânını seferber
edebilecek bir sanayi kentidir Eskişehir. Eskişehirspor’un ulusal ya da uluslar
arası bir mücadelede şampiyonluk kovalaması durumunda sanayici ve
işadamlarımızın ne kadar büyük fedakârlıklar yapabileceklerini geçtiğimiz
günlerde bir kez daha gördük. Gerekirse fabrikalar tatil edilir, gerekirse
trenler kiralanır, gerekirse binlerce otobüs seferlerini durdurup Eskişehirspor’un
emrine verilir. Eskişehirspor denilince gerekirse hayat durur. Eskişehirspor
yönetimi bu süreçte bu gücü de kullanmayı beceremedi. Nasıl becerecek sorusunun
cevabını kimse benden beklemesin. Yönetici makamında bulunanlar bu sorunun
cevabını bulmak ve uygulamakla mükelleftirler. Gün gelir ben o makamda oturursa
mutlaka bu sorunun cevabını bulur ve uygularım. Bulamazsam o makamda bir dakika
bile oturmam.
***
Yazılacak, konuşulacak çok şey var. Fakat insanımız ne ylazık ki,
uzun yazıları sevmiyor. Elimden geldiği kadar kısa kesmeye çalışıyorum fakat
içimiz öylesine acıyor, öylesine burkuluyor ki, içimizdekileri dökmeden
bırakamıyoruz yazmayı, söylemeyi. Bu yazımın sonunda taraftarımıza da
söyleyeceklerim vardı. Fakat çok uzun oldu. İnşaallah bir daha ki sefere bu
konuya devam edeceğim…
Bu bölümün sonunda yönetim ve futbolcu kesimine sesleniyorum.
Başka Eskişehirspor yok. Akıllı olun. Ya ESES sevdalılarının gönlünde taht
kurarsını ölene kadar da o tahtın keyfini sürersiniz, ya da nefretimizi toplar
bir daha Eskişehir’de rahat yürüyemeyecek kadar nefretimizi kazanırsınız….
13 Ağustos 2012 Pazartesi
"Birkaç Mehmet" ve Hüseyin Çelik...
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) Genel Başkan Yardımcısı ve eski Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, yaşanan terör olaylarının artması üzerine başlatılan TBMM'yi toplama çalışmalarına yanıt verdi. "Birkaç Mehmet şehit oldu diye TBMM toplanmaz" Artık onların bu tür saygısızlıklarına alıştık millet olarak. Neredeyse sövseler bile umurumuzda olmayacak. Arada bir çıkıp "Allah" desinler yeter bizim için!
***
Anımsarsınız, kendisine bir soru soran köylüye "Ananı da al git ulan!" diyen sayın başbakanımızın bir ses kaydı çıkmıştı ortaya. Bu ses kaydında da sayın başbakan şehitlerimiz için "kelle" tanımlamasını kullanıyordu. Bir ara İzmir'e "Gavur İzmir" dediler. Hepsini sineye çektik. Son olarak Oslo'da terör örgütü ile yapılan müzakereler esnasında terör örgütü mensuplarına "Sizinle savaşanları tek tek içeri tıktık, daha ne istiyorsunuz" diyen Hakan Fidan'ın yargılanmasına mani olmak için jet hızıyla yasa çıkartıldı da bunu bile sineye çektik. Şimdi dini bütün AKP'lilerden Hüseyin Çelik çıkmış şehit Mehmetçiklerimizi küçümsemiş bunu mu umursayacağız. Hadiyin canım siz de! Ne var yani bunda demişse demiş. Adamlar hiç olmazsa "Allah" diyorlar arada bir...
***
Milletimizin bu duyarsızlığı yüreğimizi yakıyor. İçimiz yanıyor. Kendi değerlerine bu kadar ağır hakaretleri yapanlara bu millet daha çok değer veriyor. Sebep ise daha acı; "bunlar hiç değilse Allah diyorlar. Yani bunlar halkı kandırmak için dini kullanıyorlar. Hz. Ömer'in adaletinden bahsede bahsede milleti eziyorlar zulüm yapıyorlar. Bir tarafta Hz. Ömer'in oğluna ve karısına gelen hediyeleri zaptedip, "Siz Halife (Devlet Başkanı) Ömer'in karısı ya da çocuğu olmasanız bu hediyeleri size kim verir" diyerek hazineye verişini okuyoruz, bir tarafta ise, aynı Hz. Ömer'in adaletiyle hareket ettiklerini söyleyenlerin oğullarına gelen 2.5 milyon dolarlık gemicikleri, karısının ayda onbinlerce liralık kılık kıyafet harcamalarını görüyoruz...
***
AKP Genel Başkan Yardımcısı sayın Hüseyin Çelik TBMM'yi toplantıya çağırmanın ve bu toplantıyı gerçekleştirmenin terör örgütünün reklamını yapmak olacağını söylüyor. AKP hükümeti şehit haberlerinin gazete ve tv ekranlarında gösterilmesi konusunda da aynı şeyi söylüyor. Terör örgütüne hizmet ediyormuş medya. Bu kadar mı elbette hayır. Terör örgütü tarafından şehit edilen Mehmetçiklerimizin cenazelerinde slogan atmayı da yasaklamadı mı bunlar. Son birkaç senedir hangi şehidimizin cenaze töreninde halkın tepkisi ekranlara yansıyor!? Yalaka medya hiçbir şehit cenazesinde cenazenin halk ile ilgili kısmını gösteremez. Gösterirlerse muslukları kapatılır hemen.
***
Siyasi partiler de şehitlerimizle ilgili beyanat verirlerse onlarda direk olarak şehitler üzerinden siyaset yapmakla suçlanıyorlar. Bu suçlamayı da öyle bir dille yapıyorlar ki, yenilir yutulur cinsten değil. Şehidin hakkını arayan siyasi partiler "Kanla beslenen siyasi partiler"miş! Şehit olmazsa o parti (MHP'yi kastediyorlar) varlığını sürdüremezmiş. MHP kırk yılı aşkın bir süredir bu milletin gönlündeki yerini koruyor. Ayrıca şunu da unutmayın ki, MHP iktidarı bırakıp bu ülkeyi size teslim ettiğinde 2 yıl boyunca "0" şehidimiz vardı. MHP iktidarı boyunca şehit vermeden varlığını sürdürdü. Şimdi siz iktidardasınız. İktidarda olduğunuz süre içersinde verdiğimiz şehit sayısı bine ulaştı. Asıl sizler şehitler olmazsa varlığınızı sürdüremiyorsunuz.
***
Şemdinli'de günlerce süren çatışmalar, ülkenin her bölgesinde yapılan silahlı bombalı saldırılar olağanüstü bir durum değilmiş AKP'ye göre. Gayet olağanmış tüm bunlar. Meclis'in toplanmasına gerek yokmuş. Meclis milletin meclisi, şehitler milletin şehidi, ayağında doğru dürüst ayakkabısı olmayan halkın şehidi, siz ise bu aziz milletin vekilisiniz. Milletin Meclisini milletten mi kıskanıyorsunuz. Unutmayın gün gelir devran döner bu saltanatınız da biter. Siz evlatlarınıza çürük raporu alıp abskere göndermeyin, paranızı basın askerlik yaptırmayın sonra da şehitlerimizden "kelle" diye, "birkaç Mehmet" diye bahsedin. Yazıklar olsun size. Oğlunu vatan için şehit verirken elektriği kesilen, evladını vatan uğruna şehit verirken yırtık ayakkabıyla gezen o YİĞİT BABALAR, yüreği yanık analar başta olmak üzere hepimkiz sizinle hesabımızı huzur-u mahşerde göreceğiz inşaallah...
***
Anımsarsınız, kendisine bir soru soran köylüye "Ananı da al git ulan!" diyen sayın başbakanımızın bir ses kaydı çıkmıştı ortaya. Bu ses kaydında da sayın başbakan şehitlerimiz için "kelle" tanımlamasını kullanıyordu. Bir ara İzmir'e "Gavur İzmir" dediler. Hepsini sineye çektik. Son olarak Oslo'da terör örgütü ile yapılan müzakereler esnasında terör örgütü mensuplarına "Sizinle savaşanları tek tek içeri tıktık, daha ne istiyorsunuz" diyen Hakan Fidan'ın yargılanmasına mani olmak için jet hızıyla yasa çıkartıldı da bunu bile sineye çektik. Şimdi dini bütün AKP'lilerden Hüseyin Çelik çıkmış şehit Mehmetçiklerimizi küçümsemiş bunu mu umursayacağız. Hadiyin canım siz de! Ne var yani bunda demişse demiş. Adamlar hiç olmazsa "Allah" diyorlar arada bir...
***
Milletimizin bu duyarsızlığı yüreğimizi yakıyor. İçimiz yanıyor. Kendi değerlerine bu kadar ağır hakaretleri yapanlara bu millet daha çok değer veriyor. Sebep ise daha acı; "bunlar hiç değilse Allah diyorlar. Yani bunlar halkı kandırmak için dini kullanıyorlar. Hz. Ömer'in adaletinden bahsede bahsede milleti eziyorlar zulüm yapıyorlar. Bir tarafta Hz. Ömer'in oğluna ve karısına gelen hediyeleri zaptedip, "Siz Halife (Devlet Başkanı) Ömer'in karısı ya da çocuğu olmasanız bu hediyeleri size kim verir" diyerek hazineye verişini okuyoruz, bir tarafta ise, aynı Hz. Ömer'in adaletiyle hareket ettiklerini söyleyenlerin oğullarına gelen 2.5 milyon dolarlık gemicikleri, karısının ayda onbinlerce liralık kılık kıyafet harcamalarını görüyoruz...
***
AKP Genel Başkan Yardımcısı sayın Hüseyin Çelik TBMM'yi toplantıya çağırmanın ve bu toplantıyı gerçekleştirmenin terör örgütünün reklamını yapmak olacağını söylüyor. AKP hükümeti şehit haberlerinin gazete ve tv ekranlarında gösterilmesi konusunda da aynı şeyi söylüyor. Terör örgütüne hizmet ediyormuş medya. Bu kadar mı elbette hayır. Terör örgütü tarafından şehit edilen Mehmetçiklerimizin cenazelerinde slogan atmayı da yasaklamadı mı bunlar. Son birkaç senedir hangi şehidimizin cenaze töreninde halkın tepkisi ekranlara yansıyor!? Yalaka medya hiçbir şehit cenazesinde cenazenin halk ile ilgili kısmını gösteremez. Gösterirlerse muslukları kapatılır hemen.
***
Siyasi partiler de şehitlerimizle ilgili beyanat verirlerse onlarda direk olarak şehitler üzerinden siyaset yapmakla suçlanıyorlar. Bu suçlamayı da öyle bir dille yapıyorlar ki, yenilir yutulur cinsten değil. Şehidin hakkını arayan siyasi partiler "Kanla beslenen siyasi partiler"miş! Şehit olmazsa o parti (MHP'yi kastediyorlar) varlığını sürdüremezmiş. MHP kırk yılı aşkın bir süredir bu milletin gönlündeki yerini koruyor. Ayrıca şunu da unutmayın ki, MHP iktidarı bırakıp bu ülkeyi size teslim ettiğinde 2 yıl boyunca "0" şehidimiz vardı. MHP iktidarı boyunca şehit vermeden varlığını sürdürdü. Şimdi siz iktidardasınız. İktidarda olduğunuz süre içersinde verdiğimiz şehit sayısı bine ulaştı. Asıl sizler şehitler olmazsa varlığınızı sürdüremiyorsunuz.
***
Şemdinli'de günlerce süren çatışmalar, ülkenin her bölgesinde yapılan silahlı bombalı saldırılar olağanüstü bir durum değilmiş AKP'ye göre. Gayet olağanmış tüm bunlar. Meclis'in toplanmasına gerek yokmuş. Meclis milletin meclisi, şehitler milletin şehidi, ayağında doğru dürüst ayakkabısı olmayan halkın şehidi, siz ise bu aziz milletin vekilisiniz. Milletin Meclisini milletten mi kıskanıyorsunuz. Unutmayın gün gelir devran döner bu saltanatınız da biter. Siz evlatlarınıza çürük raporu alıp abskere göndermeyin, paranızı basın askerlik yaptırmayın sonra da şehitlerimizden "kelle" diye, "birkaç Mehmet" diye bahsedin. Yazıklar olsun size. Oğlunu vatan için şehit verirken elektriği kesilen, evladını vatan uğruna şehit verirken yırtık ayakkabıyla gezen o YİĞİT BABALAR, yüreği yanık analar başta olmak üzere hepimkiz sizinle hesabımızı huzur-u mahşerde göreceğiz inşaallah...
12 Ağustos 2012 Pazar
Kasımpaşa bir "firma" değildir...
Kasımpaşaspor AŞ'nin başkanı bay Zafer Yıldırım ARMA değişikliği ile ilgili olarak taraftarın tepkisine cevap vermiş. Hani bir atalar sözü vardır ya; "Özrü kabahatinden büyük" demişler. İşte bu sözü sanki Zafer Yıldırım için söylemişler. ARMA değişikliğinden dolayı ARMA sevdalısı taraftarların döktüğü gözyaşlarına cevaben "Bir gün sizde bu yeni logoyu seveceksiniz" diyen Zafer Yıldırım hazretleri öyle bir laf ediyor ki, yüreğinde sevgi namına tek bir zerre dahi bulunmadığının aleni ispatı gibi...
***
Bakın neler söylüyor başkan hazretleri: "Bildiğiniz gibi, dünyada çok
***
ARMA değişikliğine destek veren rantiyeciler, Kasımpaşamızı bir firma olarak gören yöneticiler, tüm bunlara sessiz kalan Hasan Hilmi Öksüz, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Misbah Demircan gibi BÜYÜK Kasımpaşalılar, Cenk Dskay kardeşim başta olmak üzere ARMA sevdası ile yanıp tutuşan tüm Kasımpaşalıların, gözyaşları, hüzünleri mahşerde sizden davacı olacaktır. HAKKIMIZI SİZE HELAL ETMEYECEĞİZ!!!
***
Bakın neler söylüyor başkan hazretleri: "Bildiğiniz gibi, dünyada çok
eski ve büyük firmalar bile logolarında değişikliklere gitmekte ve ilk anda oluşan tepkiler zamanla büyük beğeniye dönüşmektedir." Evet Zafer Yıldırım 90 yıllık mazisi bulunan, bu 90 yıllık maziye büyük başarılar sığdıran, ARMA'sına AY YILDIZ'ı alma şerefine nail olmuş 4 spor kulübühden biri olan Kasımpaşa Spor Kulübü'nü sıradan bir firma ile eşdeğer görerek bu şanlı maziye ne kadar saygılı olduğunu da göstermiş oldu. Ayrıca bay başkana şunu da belirtmek isterim ki, sizin bahsettiğiniz o büyük firmaların hiçbirisi sizin kadar berbat bir logo üretmemiş ve sizin kadar saygısızca bir değişime gitmemiştir. Sizinkisi değişim değil dönüşümdür. AY YILDIZ'ı aşağılama operasyonudur.
***
Bir firmanın logosu ile bir spor kulübünün ARMA'sı arasındaki farkı anlayamayacak kadar hissiyatsız olan sayın Zafer Yıldırım size sormak isterim neden köklü ve büyük firmalar yerine dünyadaki büyük ya da küçük hiç farketmez bir spor kulübünden örnek veremiyorsunuz. Dünyada binlerce onbinlerce sevdalısı bulunan hangi spor kulübü ARMAsı bu kadar büyük değişikliğe uğramıştır. Kasımpaşalı'yı laf salatası ile kandıramazsınız. Rant peşinde koşanları belki kandırmış gibi görünebilirsiniz. Size yalakalık yapacak olanları kandırdığınızı zannedebilirsiniz. Yeni logomuzu çok beğenenler oldu dedikleriniz rant peşinde koşanlardır. ARMA peşinde koşanlar sizi asla affetmeyecekler...
***
100 Yıla yakın geçmişi olan o ARMA'yı bu güne dek ayakta tutanlar o ARMA'nın sevdalılarıdır. O ARMA bugüne kadar hiç bir dönemde ticari bir firma logosu olmadı. O formayı üzerinde şerefiyle taşıyanların teriyle ıslanan ARMA biz taraftarların sevdası, sevinci, hüznü ve gözyaşları ile bugüne kadar yaşamını sürdürdü. Sizin gibi para babaları sayesinde de yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Biz o ARMA^yı evladımız gibi sevdik. Biz o ARMA'yı kardeşimiz gibi sevdik, Biz o ARMA'yı babamız gibi sevdik, Biz o ARMA'yı annemiz gibi sevdik, biz o ARMA'yı dostumuz gibi sevdik... Siz bunu anlaylamazsınız. Çünkü Allah sizin yüreğinize sevda duygusunun zerresini bile nasip etmemiş...
***
Zafer Yıldırım hazretleri 5 Temmuz 2012 tarihinde Lig TV'de verdiği bir beyanatta da Kasımpaşa'nın 90 yıllık mazisini bir çırpıda silip atıyor ve kulübümüzü sadece ve sadece bir iş alanı olarak gördüğünü bakın şu sözlerle anlatıyor. Beşiktaşlı olmasına rağmen neden Kasımpaşa diye soran spikere Yıldırım'ın cevabı rant peşinde koşarak ARMA değişikliğine destek veren sözde Kasımpaşalılara da kapak olsun: "
"Bu konu, yönetimimiz açıklandıktan beri kamuoyunda tartışılıyor. Biri kulüp taraftarlığıdır, bir tanesi de iştir. Kasımpaşa'yı iş gibi görmek lazım. Kasımpaşa'da yapmak istediklerinizi Beşiktaş'ta yapamazsınız. " 90 Yıllık mazisinde bu ülkeye dünya ve olimpiyat şampiyonlukları kazandıran Kasımpaşa'yı Beşiktaş'ta yapamadıklarını yapmak için kullanmaya kalkışan bir zihniyet. Kasımpaşamızı bir iş alanı olarak gören bir zihniyet. ***
ARMA değişikliğine destek veren rantiyeciler, Kasımpaşamızı bir firma olarak gören yöneticiler, tüm bunlara sessiz kalan Hasan Hilmi Öksüz, Recep Tayyip Erdoğan, Ahmet Misbah Demircan gibi BÜYÜK Kasımpaşalılar, Cenk Dskay kardeşim başta olmak üzere ARMA sevdası ile yanıp tutuşan tüm Kasımpaşalıların, gözyaşları, hüzünleri mahşerde sizden davacı olacaktır. HAKKIMIZI SİZE HELAL ETMEYECEĞİZ!!!
11 Ağustos 2012 Cumartesi
Kadim dost Selim Güvey...
Yirmi yıllık bir dostluk.
20 yıllık bir ağabey-kardeş öyküsü...
Yirmi yıllık bir arkadaşlık öyküsü...
Doya doya yaşanan, yaşanan her anı bir sonraki anda özlemle anılan bir dostluk...
Onunla olan dostluğum arkadaşlığım evladımla yaşıt. Onu tanıdığımda o da nerdeyse çocuk yaşta idi. Hani şu "adam olmuş" çocuklardan.
***
Kavgalar ettik birlikte. karakollarda sabahladık. "Usta"yı rakımıza meze ettik. "Esrarlı Gözler" ile efkarlandık. Vakti gelince ulu mabetlerde omuz omuza saf tuttuk. Vedalaştık, özledik, dövüştük, küstük, barıştık, ağladık güldük... Hani derler ya, 20 yılda biz bir ömrü dibine kadar yaşadık. 100 yıl yaşayanın yaşayamadıklarını yaşadık yirmi yıllık kısa zamanda.
***
Selim Güvey'i anlatmak zor.
Onu anlamak da zordur. Düz bir adam değildir Selim Güvey. Yüreğinde öyle duygular besler ki, bazen hıncından duvarları döver, bazen de umursuzdur, güler geçer. Bazen tam bir ana kuzusudur, bazen önünde durulmaz çağlayan gibidir. Yıkar geçer önündeki tüm engelleri. Hiçbir güç durduramaz onu. Yeter ki damarına basılmasın. Allah yarattı demez eşek sudan gelinceye kadar basar sopayı.
***
Selim Güvey nasıl bir adam diye kendi kendime sorduğumda verebildiğim en güzel cevap şudur: "Bir insanın evladını emanet edebileceği kadar bir ADAM... " En az sizin kadar korur kollar evladınızı. Emanete öylesine sahiplenir ki, yeri gelir kendi evladını bile unutur. Evladım Selim abisinin yanındaysa ölüme bile içim rahat giderim. Hasılı kelam "adam olan adamın Selim gibi bir dostu olmalı. İşte öyle bir adam Selim Güvey...
***
Bana ve evladıma O'nunla birlikte olmayı nasip ettiği için ulu Tanrıma binlerce kez şükrediyorum. Allah O'nun evladına da O'nun gibi dostlarla birlikte olmayı nasip etsin. Kem gözlerden sakınsın Rabbim. Kardeşlerine sadakat, kazancına bereket versin. Ömrüne bizim ömürlerimizden alıp ömürler versin...
***
Kardeşim, evladım, dostum, arkadaşım iki gözüm doğum günün kutlu olsun. Allah sevdiklerinin acısını göstermesin!
20 yıllık bir ağabey-kardeş öyküsü...
Yirmi yıllık bir arkadaşlık öyküsü...
Doya doya yaşanan, yaşanan her anı bir sonraki anda özlemle anılan bir dostluk...
Onunla olan dostluğum arkadaşlığım evladımla yaşıt. Onu tanıdığımda o da nerdeyse çocuk yaşta idi. Hani şu "adam olmuş" çocuklardan.
***
Kavgalar ettik birlikte. karakollarda sabahladık. "Usta"yı rakımıza meze ettik. "Esrarlı Gözler" ile efkarlandık. Vakti gelince ulu mabetlerde omuz omuza saf tuttuk. Vedalaştık, özledik, dövüştük, küstük, barıştık, ağladık güldük... Hani derler ya, 20 yılda biz bir ömrü dibine kadar yaşadık. 100 yıl yaşayanın yaşayamadıklarını yaşadık yirmi yıllık kısa zamanda.
***
Selim Güvey'i anlatmak zor.
Onu anlamak da zordur. Düz bir adam değildir Selim Güvey. Yüreğinde öyle duygular besler ki, bazen hıncından duvarları döver, bazen de umursuzdur, güler geçer. Bazen tam bir ana kuzusudur, bazen önünde durulmaz çağlayan gibidir. Yıkar geçer önündeki tüm engelleri. Hiçbir güç durduramaz onu. Yeter ki damarına basılmasın. Allah yarattı demez eşek sudan gelinceye kadar basar sopayı.
***
Selim Güvey nasıl bir adam diye kendi kendime sorduğumda verebildiğim en güzel cevap şudur: "Bir insanın evladını emanet edebileceği kadar bir ADAM... " En az sizin kadar korur kollar evladınızı. Emanete öylesine sahiplenir ki, yeri gelir kendi evladını bile unutur. Evladım Selim abisinin yanındaysa ölüme bile içim rahat giderim. Hasılı kelam "adam olan adamın Selim gibi bir dostu olmalı. İşte öyle bir adam Selim Güvey...
***
Bana ve evladıma O'nunla birlikte olmayı nasip ettiği için ulu Tanrıma binlerce kez şükrediyorum. Allah O'nun evladına da O'nun gibi dostlarla birlikte olmayı nasip etsin. Kem gözlerden sakınsın Rabbim. Kardeşlerine sadakat, kazancına bereket versin. Ömrüne bizim ömürlerimizden alıp ömürler versin...
***
Kardeşim, evladım, dostum, arkadaşım iki gözüm doğum günün kutlu olsun. Allah sevdiklerinin acısını göstermesin!
10 Ağustos 2012 Cuma
Uyan Kasımpaşalı "Peşkeş"e dur de!
Bir asra yakın şanlı bir geçmişi olan Kasımpaşa Spor Kulübü futbol şubesinde yaşanan gelişmeler herkesin dikkatini çekmiş, hatta birçoğumuz "Noluyoruz uleyn" naraları atarak şaşkınlığımızı dile getirmiştik. Durduk yere ülkenin en zengin adamları yetmiyormuş gibi bir de dünyaca tanınmış zenginlerden Azeri bir vatandaş da birden "Kasımpaşalı" oluvermişti. Kulübün Turgay Ciner'e satılacağı yaklaşık bir yıldır konuşuluyordu. Bir anda ortaya konulan operasyon ile Turgay Ciner'i bile sollayıp geçen zenginler tayfası Kasımpaşa Spor Kulübü Derneği'nin futbol takımını satın alıvermişlerdi. Uzun zamandır başarıya aç olan taraftarın büyük bir kesimi bu "satış"tan son derece memnun göründü. Arka arkaya flaş transferler de gelince "tadından yenmez" olmuştu bu yeni yönetim. Bizim gibi "pipirikli herifler" tayfası ise, bu satışın altından ber nane molla çıkacak diye pusuda bekliyorduk.
***
Günlerden bir gün "Sadece Kasımpaşa" diyebilen yürekli Kasımpaşa taraftarlarından Veysel Erdoğan TFF'nin internet sitesine girer ve kulübü ile ilgili bilgilere bakmak ister. Aman Allahım, bir de ne görsün. TFF sitesinde Kasımpaşa Futbol Takımı'nı (dandik medya Kasımpaşaspor diyor) temsilen yepyeni ve uyduruk bir logo konulmuş. İşte o an kıyametin koptuğu andı. Benim gibi pusuda bekleyen "pipirikli herifler"in beklediği an bu andı. Bu olay sonrasında birilerinin yakıştırması olan "pipirikli" olmaktan gurur duymadım desem yalan olur. Bunca zenginin bir araya gelip birden bire Kasımpaşalı oluvermesinden pipiriklenmeyecektikte neden pipiriklenecektik ki...
***
Bizim Fransız Renaud ve İspanyol Victor da birden Kasımpaşalı oluvermişlerdi ama onlar farklıydı. Onlar Erasmus kapsamında geldikleri ülkemizde hasbel kader kısa bir süre de olsa Kasımpaşa sınırları dahilinde ikamet ettikleri için kendilerini Kasımpaşalı hissetmişler ve ellerini yüreklerinin üzerine götürerek "En büyük Kasimpasa" diyebilme yürekliliğini gösterebilmişlerdi. Ayrıca Renaud ve Victor Kasımpaşa taraftarı ile bir iftar yemeği yemiş, ardından yapılan sohbet sırasında Arma Altı'nda çekilen fotoğraf ile Kasımpaşa ARMA'sına olan sevdalarını pekiştirmişlerdi. Onlar gibi bir anda Kasımpaşalı oluveren yeni yönetim kurulunu ise, biz hiçbir zaman böyle bir manzara içersinde göremedik.
***
ARMA değiştirme operasyonu ile birlikte pipiriklenme sebebimiz olan bazı sorular gündeme geliyor ister istemez. Nedir bu sorular!? Öncelikle en çok kafamızı kurcalayan soruları sizlerle paylaşmak isterim.
1- Taksim Meydanı'nda bulunan ve futbol takımının önemli gelir kaynaklarından biri olan acık otopark ile ilgili geleceğe dönük bir proje var mıdır!? Burası peşkeş çekilen ve ARMA'sı değiştirilen Futbol Takımı'na mı aittir yoksa kirli ellerin uzanamadığı Kasımpaşa Spor Kulübü Derneği'ne mi!?
2- Mevcut stadımız ile ilgili geleceğe dönük bir proje var mıdır!? Değişen İstanbul'da en değerli yerlerden biri haline gelen Kasımpaşa Stadı'nın bulunduğu yer ile ilgili değişim ve dönüşüm projelerinde herhangi bir tasarruf var mıdır!? Kemerburgaz'a tesislerin yanında yeni bir stad yapılacak mıdır!?
3- Yine kulübün en önemli gelir kaynaklarından biri olan LEMAR binasındaki katlı otoparkın geleceği ne olacaktır.1?
***
Bu soruların cevapları çok önemlidir. Bu sorulara konu olan yerler bugün İstanbul'un en değerli arazilerine sahip olan yerlerdir. Devasa AVM ve Oteller için son derece uygun yerlerdir. Bugün ARMA'yı değiştirenler yarın bir gün biz stadı Kemerburgaz'a yapacağız bu stadın yerine de Oteller ve AVM'ler yapacağız diyebilir. Eğer bu söylediklerimiz birgün gerçekleşirse peşkeşin boyutunu o zaman anlayabiliriz. Biz pipirikli adamlar olarak olası gerçekleri alacağımız tüm tepkilere rağmen dile getirmek zorundayız. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" düsturu ile üzerimize düşeni söylemek zorundayız.
***
"Sadece Kasımpaşa" diye haykırabilen yürekli Kasımpaşa taraftarına çok iş düşüyor. Bu peşkeşin önüne geçmek bizim elimizde. Kasımpaşa taraftarını yok sayarak futbol takımının ARMA'sını değiştirenler aklımıza gelen her türlü fenalığı da yapabilirler...
***
Günlerden bir gün "Sadece Kasımpaşa" diyebilen yürekli Kasımpaşa taraftarlarından Veysel Erdoğan TFF'nin internet sitesine girer ve kulübü ile ilgili bilgilere bakmak ister. Aman Allahım, bir de ne görsün. TFF sitesinde Kasımpaşa Futbol Takımı'nı (dandik medya Kasımpaşaspor diyor) temsilen yepyeni ve uyduruk bir logo konulmuş. İşte o an kıyametin koptuğu andı. Benim gibi pusuda bekleyen "pipirikli herifler"in beklediği an bu andı. Bu olay sonrasında birilerinin yakıştırması olan "pipirikli" olmaktan gurur duymadım desem yalan olur. Bunca zenginin bir araya gelip birden bire Kasımpaşalı oluvermesinden pipiriklenmeyecektikte neden pipiriklenecektik ki...
***
Bizim Fransız Renaud ve İspanyol Victor da birden Kasımpaşalı oluvermişlerdi ama onlar farklıydı. Onlar Erasmus kapsamında geldikleri ülkemizde hasbel kader kısa bir süre de olsa Kasımpaşa sınırları dahilinde ikamet ettikleri için kendilerini Kasımpaşalı hissetmişler ve ellerini yüreklerinin üzerine götürerek "En büyük Kasimpasa" diyebilme yürekliliğini gösterebilmişlerdi. Ayrıca Renaud ve Victor Kasımpaşa taraftarı ile bir iftar yemeği yemiş, ardından yapılan sohbet sırasında Arma Altı'nda çekilen fotoğraf ile Kasımpaşa ARMA'sına olan sevdalarını pekiştirmişlerdi. Onlar gibi bir anda Kasımpaşalı oluveren yeni yönetim kurulunu ise, biz hiçbir zaman böyle bir manzara içersinde göremedik.
***
ARMA değiştirme operasyonu ile birlikte pipiriklenme sebebimiz olan bazı sorular gündeme geliyor ister istemez. Nedir bu sorular!? Öncelikle en çok kafamızı kurcalayan soruları sizlerle paylaşmak isterim.
1- Taksim Meydanı'nda bulunan ve futbol takımının önemli gelir kaynaklarından biri olan acık otopark ile ilgili geleceğe dönük bir proje var mıdır!? Burası peşkeş çekilen ve ARMA'sı değiştirilen Futbol Takımı'na mı aittir yoksa kirli ellerin uzanamadığı Kasımpaşa Spor Kulübü Derneği'ne mi!?
2- Mevcut stadımız ile ilgili geleceğe dönük bir proje var mıdır!? Değişen İstanbul'da en değerli yerlerden biri haline gelen Kasımpaşa Stadı'nın bulunduğu yer ile ilgili değişim ve dönüşüm projelerinde herhangi bir tasarruf var mıdır!? Kemerburgaz'a tesislerin yanında yeni bir stad yapılacak mıdır!?
3- Yine kulübün en önemli gelir kaynaklarından biri olan LEMAR binasındaki katlı otoparkın geleceği ne olacaktır.1?
***
Bu soruların cevapları çok önemlidir. Bu sorulara konu olan yerler bugün İstanbul'un en değerli arazilerine sahip olan yerlerdir. Devasa AVM ve Oteller için son derece uygun yerlerdir. Bugün ARMA'yı değiştirenler yarın bir gün biz stadı Kemerburgaz'a yapacağız bu stadın yerine de Oteller ve AVM'ler yapacağız diyebilir. Eğer bu söylediklerimiz birgün gerçekleşirse peşkeşin boyutunu o zaman anlayabiliriz. Biz pipirikli adamlar olarak olası gerçekleri alacağımız tüm tepkilere rağmen dile getirmek zorundayız. "Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" düsturu ile üzerimize düşeni söylemek zorundayız.
***
"Sadece Kasımpaşa" diye haykırabilen yürekli Kasımpaşa taraftarına çok iş düşüyor. Bu peşkeşin önüne geçmek bizim elimizde. Kasımpaşa taraftarını yok sayarak futbol takımının ARMA'sını değiştirenler aklımıza gelen her türlü fenalığı da yapabilirler...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)