18 Haziran 2013 Salı

Eylemi bırak, kazanmaya bak!

Artık "Kahpe Bizans Oyunları" sönük kalmaya başladı.
AKP iktidarı halkımız üzerinde öylesine oyunlar oynuyor ki;
Halk dumura uğramış vaziyette...
AKP'ye destek olmaya çalışanlar bile ne olacaklarını şaşırdılar...
Bir teyze başbakanın makatının kılı olmakla övünebilir durumda...
Büyük bir çoğunluğu Allah'a iman etmiş gibi iman etme noktasında...

AKP'li olduklarını,
Başbakanı ne kadar çok sevdiklerini anlatmak için konuşamaz hale gelenleri gördük...
Oyun öylesine büyük ki;
Sonuçlarını AKP yandaşları bile kaldıramadı...
***

Hepimizin malumudur ki;
AKP iktidara geldiği 2002 yılından bu yana yürüttüğü "süreç" politikası ile, ülkemizin bölünmez bütünlüğüne en büyük darbeyi vurmuştur.
Son olarak başlatılan ve ana sloganı "Analar Ağlamasın" olan "Barış Süreci" sonucunda AKP büyük bir oy kaybına uğramıştı.
Yaşanan bu oy kaybı AKP yöneticilerini ve başbakanı muazzam derecede telaşlandırmış ve agresif bir yapıya büründürmüştü...
Halkı bu bölünme sürecine ikna edebilmek için oluşturulan akil adamlar heyetleri gittikleri her yerde protestolarla karşılaşıyor ve toplantı dahi yapamadan kaçtıkları oluyordu.
Büyük bir infial vardı.

Yandaş medya kaynakları her ne kadar bu infialin boyutlarını halkımıza tam olarak vermeseler de güneş balçıkla sıvanamıyordu...
Yapılan tüm kamuoyu yoklamalarında AKP'nin büyük bir düşüşte olduğu net olarak ortaya çıkıyordu...
Padişahın tahtı sallanmaya başlıyor,
Haramilerin saltanatının sonu geliyordu adeta..

***
AKP'nin bu düşüşü yerel seçimler öncesinde ortaya atılacak başörtüsü mağdurları sayesinde gidereceğini öngörüyordum.
Malum AKP'nin en büyük oy avlama aracı başörtüsü...
İktidara geldikleri günden bu yana halktan aldıkları güç ile, kendilerini BÜYÜK GÜÇ ilan edenler, bu güç sayesinde her şeyi yapmaya muktedir olanlar ne hikmetse ülkemiz tarihinin en büyük zulmü olan başörtüsü zulmünü bitirmeye muktedir olamamışlardı.
Üstelik MHP 21 Ekim 2010 tarihinde AKP'ye bu yönde bir çağrı yapmıştı.
Oktay Vural aracılığıyla yapılan bu çağrıda MHP, AKP'ye şöyle seslenmişti:
"Gelin bu zulmü bitirelim. Komisyona bile gerek yok. AKP ve MHP'nin 411 milletvekilinin oylarıyla başörtüsü yasağını tamamen ortadan kaldıralım."
Gezi Parkı'na AVM ya da başka amaçlı bir bina yapımı aşamasında verilen mahkeme kararına rağmen "Ben yargı margı tanımam, biz hükümet olarak kararımızı verdik oraya o Taşkışla yapılacak" restini çekerek bütün Türkiye'yi bir kaosun içine itenler MHP'nin bu teklifi karşısında süt dökmüş bülbüle dönmüşler ve olumsuz yanıt vermişlerdi.
***
Türban'ın serbest bırakılması onların işine gelmezdi.

Çünkü onlar bu türban sorunu sayesinde daha çok seçim kazanacaklardı.
Nitekim öyle de oldu.
Her seçim öncesi yapılan mitinglerde konuşmalarda ana gündem maddesi "Benim türbanlı bacılarımın, kızlarımın" sözleriyle başlayan cümleler oldu.
Nitekim Gezi Parkı eylemlerine geldiğimizde yine aynı teraneler okunmaya başlandı.

Başbakan bu olayların buralara kadar geleceğini düşünememişti ilk başlarda.
Osmanlı Padişahı Sultan Abdülhamid'e karşı başlatılan isyanın sembolü olan Taş Kışla'nın yeniden yapımı konusundaki inadi tutumu ne yazık ki Türban sorununda gösteremeyen AKP ve başbakan ortaya koydukları baskıcı tutumla eylemlerin bütün ülkeye yayılmasına ve tam bir kaos ortamının hüküm sürmesine sebep olmuşlardır.
Olayların bu denli büyümesi karşısında çaresiz kalan başbakan sokak kabadayısı gibi davranmaya başlamış ve bu tavrı ile eyleme destek verenlerin sayısının sürekli olarak artmasına yol açmıştır.
***

Başbakan'ın Kuzey Afrika ülkelerine yaptığı gezi sırasında AKP'nin cemaatçi kanadının lideri durumunda bulunan Bülent Arınç ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bir nebze de olsa ortamı yumuşatmayı başarmışlar, başbakanın cevval tarvnın ortaya koyduğu kaos ortamını bir anlık olsa durdurmayı başarmışlardı.
İşte bu noktada yeni senaryo yazılmış ve uygulanmaya başlanmıştı.
Taşeron örgütler eylemcilerin arasına salınmış, terör örgütünün Taksim Meydanı'ndaki en hakim noktaya konuşlandırılması sağlanmıştı.
Başbakanın ülkeye dönüşüyle birlikte başlatılan karşı eylemler sürecinin ilki olan Atatürk Hava Alanı önündeki mitinge katılanların "Ya Allah Bismillah Allahü Ekber" şeklinde Ülkücü camianın sloganını atmaları bize hedefi göstermişti.
Hedef milliyetçi muhafazakar kesimin zulme karşı direnen eylemcilerin yanında değil, AKP'nin safında olduğu imajını halkın beynine enjekte etmekti.
Bunun için de illegal örgütlerin, sol legal örgüt ve siyasi partilerin, en önemlisi de bebek katili ve kanlı terör örgütünün poster ve paçavralarını Taksim Meydanı'nda en hakim noktaya dikmelerine göz yumuldu.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir manzara görmeniz mümkün değildi.
30 yılı aşkın zamandır yaptıkları katliamlarla dünyanın en kanlı terör örgütlerinden biri haline gelen Pkk eylemcilerin bulunduğu Taksim Meydanı'nda legal bir sivil toplum kuruluşuymaşcasına boy göstermesine devletin hiçbir güvenlik görevlisi müdahale etmiyordu.

***
Yasa tanımaz başbakanın halkı tehdit eden tavrı ile sokaklara dökülen halka akla hayale gelmeyen şiddette saldırılar düzenleyen hükümet başbakanın ülkeye dönmesiyle birlikte yeni oyunu sahneye koymuştu.
Polis geri çekilmiş,
Saldırılar durdurulmuş ve Taksim Meydanı'nda AKP'nin halka "Siz bunları mı destekleyeceksiniz!?" diye soracağı manzara bütün ihtişamıyla ortaya çıkmıştı.
Ve topyekun bir psikolojik harekatı başlattılar.
Terör örgütü ve bebek katilinin meydanda dalgalanan poster ve paçavraları,
Sol gurup ve partilerin pankart ve flamaları

yandaş medya tarafından çarşaf çarşaf yayınlanıyor ve halka "Siz bunları mı destekleyeceksiniz!?" sorusu soruluyordu.
Bu soru sayesinde sivil halkın eylemcilere olan desteğinin artmaması sağlanmıştı.
Eylemin ilk günlerinde sivil vatandaşlara 5 metreden biber gazı sıkan,
Sıktığı tazyikli su ile sivil vatandaşı havada takla attıran güç,
Eli kanlı terör örgütünün meydanda boş göstermesi karşısında kılını bile kıpırdatmıyordu...
Yaklaşyık 1 hafta bu manzara orada kaldı.
Bir Cumartesi günü sabahı müdahale yapıldı.
Meydana konuşlanan bütün sol gurup ve siyasi partiler (dikkat ediniz illegal örgüt değil bunlar legal kuruluşlar hepsi) meydanda hallaç pamuğu gibi atıldılar.
Bütün pankartlar, flamalar bir kaç saniye içinde yok edildi.
AKM üzerine asılanlar ortadan kaldırılıp yerine Türk Bayrağı ve Atatürk posteri asıldı.
Sadece ve sadece bir tek yere dokunmadılar...
Orası neresiydi hepimiz biliyoruz.
O meydanda dokunulmayan sadece Pkk terör örgütünü bez parçaları ve bebek katili Apo'nun posterleriydi...

Eylemlerin son anına kadar her ne hikmetse o poster ve paçavralara hiç dokunan olmadı.
Belki de meydandaki tek illegal terör örgütü onlardı.
Sizce düşündürücü değil mi ey AKP yandaşları!
***
Bu aşamayla milliyetçi - muhafazakar kesimin bu zulme karşı yapılan eyleme katılım oranı büyük ölçüde azaltılmıştı.
Yani yine onlar kazanmıştı.
Kahpe Bizans Oyunları'nı bile çırak çıkarmışlar ve oynanan oyunlarla yine kazanan taraf olmayı başarmışlardı.
Zalimler insanlık tarihi boyunca hep böyle kazanmamışlar mıydı!?

İkinci aşamada ise, kendilerinden umudu kesen ve sözde barış süreci ile kaybettikleri oyları geri kazanmaya gelmişti.
Tabii ki bunun içinde en büyük silah her zaman olduğu gibi halkın dini değerlerini sömürmek olacaktı.
Hemen yalan Yalan Haber Üretim Merkezi  işbaşına geçti.
- İzmir'de camiden çıkan cemaate apartmandakiler küfür ediyor, camiye, namaza, seccadeye küfür ediliyor.
Bu haberle dindar kesim büyük bir infiale kapıldı. Sosyal medya üzerinden AKP'ye destek vermeyen insanlar dahi eylemcilere sallamaya başlamıştı bile. Halk bu haberle eylemcilerin dinsiz imansız olduğuna ve AKP'yi devirmeye çalıştıklarına inandırılmak istendi ve bir ölçüde başarıldı. 2 gün sonra görüntülerin deforme edilmemiş hali ortaya çıktı. Apartmanda görüntüleri çekenler o küfürleri etmiyor, polislerin arkasında yürüyenler de camiden çıkan cemaat değil, ellerinde çivili sopalar bulunan sivillerdi. Ama olan olmuştu, dindar kesimin dini duyguları bir kez daha yalan bir haberle sömürülmüştü.
Ardından Valide Sultan Camii vakıası ortaya atıldı.
Eylemciler polis saldırısından kaçmak için ikinci kez camiye sığınmış ve yaralıları burada tedavi etmişlerdi.
Eylemciler camiyi boşalttıktan sonra çekilen bir fotoğraf karesinde yerde bir bira kutusu vardı ve bu fotoğraf "Eylemciler camide içki içtiler, hatta seks yaptılar" gibi şeytanın bile cesaret edemeyeceği bir yalanla sosyal medyada günlerce konuşuldu. Başbakan bizzat kendisi bu yalanı defalarca dile getirdi.
Sonra görüntüler ortaya çıktı.
Eylemcilerin çektiği görüntüler...
Her yerde yaralılar yatıyor, gönüllü doktorlar onları tedavi etme telaşı içinde...

Bir hastanın başında 5-6 kişi...
Nerden baksanız 10-15 yaralı var...
Ayakta olanlar ise, ellerinde ilaç ve sağlık malzemeleri doktorların isteklerini yerine getirmeye çalışıyorlar...
Tam bir panik havası hakim görüntülerde...
İnsanlar can derdine düşmüşler...
Ve "burada içki falan içilmedi, güvenlik kameralarına bakabilirsiniz" diyen cami görevlilerine zorunlu izne çıkartıldı.
Caminin güvenlik kameralarındaki görüntüler ortaya çıkmadı.
Bunun da ne kadar büyük bir yalan olduğu, üstelik de başbakan tarafından dile getirilen büyük bir yalan olduğu ortaya çıkmıştı...
***
Yalanlar bitmiyordu...
Türbanlılar üzerine kurulmuş yalanlar sürekli öne çıkıyordu...
Dini duyguların rencide edildiği yönündeki haberler hep ön plandaydı...
İddia sahibi iddiasını ispatlamak durumundadır ilkesine rağmen hiçbir yalan ispat edilemedi...
Kabataş'ta bir türbanlı kadına linç girişimi yapıldığı, üzerine işendiği yönündeki haberde başbakanın bizzat "görüntüleri var 2-3 gün içinde yayınlanacak" demesine rağmen aradan günler geçti halen yayınlanmadı.
Halk türban ve dini duygular üzerinden bir kez daha kandırılmış ve sömürülmüştü...
AKP ve yandaşlarının bu oyunları gayet güzel oynadıklarını hepimiz çok net gördük...
Artık strateji değiştirme vakti gelmiştir...
Eylemler uzadıkça eylemin yönü ve hedefi birileri tarafından saptırılıyor...
Kısa zaman dilimi içinde oynanan oyunları bozamıyoruz...
Bizans Oyunlarına yenik düşüyoruz...
O halde oyunların bozulacağı tek yer olan sandığa odaklanma zamanı gelmiştir.
Önümüzde uzun bir zaman dilimi var.
Bu zaman dilimini bu oyunlara zemin hazırlayacak eylemlerle geçirmek yerine asıl oyunun bozulacağı, bozulması gereken yere yani sandığa odaklanmalıyız artık.
***
Bugüne kadar "Hiçbir partiyi beğenmiyorum" diyerek a-politize olan genç kesim bu zulüm karşısında gerektiğinde nasıl politize olabileceğini gösterdi.
Şimdi bunu sandıkta da göstermeli ki, bu oyunlara yenik düşmeyelim bir daha...
AKP ve AKP seçmenine ahlaksızca saldırmak, onlarla dalga geçmek, onların değerlerine saygısızlık etmek onların duruşunu güçlendirmekten ve mağdur edebiyatı yapmalarından başka hiç bir işe yaramıyor.

Bugüne kadar yapılan eylemler ilk gün ortaya konulan hedefini bulmuştur.
AKP'li belediye günlerdir Gezi Parkı'na ağaç ve çiçek dikmekle uğraşıyor.
Bu eylemin bir zaferidir.
Olaylar başlamadan önce başbakanın yapması gereken açıklama ne yazık ki; 5 kişi öldükten, 14 kişinin gözü çıktıktan ve binlerce kişi yaralandıktan sonra yapılmıştır. Başbakan olayların sonunda yargı kararına uyacağız demiş ve bu oyunun neden sergilendiğini aslında net bir şekilde ortaya koymuştur.
Kendilerince bu eylem sürecinde oynan oyun taban yeniden sağlamlaştırılmış ve kaybetmeleri muhtemel oylar yerinde tutulmuştur.

Aklı selim insanlarımız gerçekleri görmekte ve özellikle sözde barış sürecinden dolayı AKP'nin oy kaybı sürmektedir.
Bundan sonrası demokratik seçimlere odaklanmakla yürütülmelidir bu direnişin...
Açıkçası şunu söylemek isterim ki, bundan böyle bu eylemlere destek olmak AKP'nin ekmeğine yağ sürmek olacaktır...
Bu kaos ortamını sürdürmek sandıktan korkmak anlamına gelecektir...
Bu eylemlerin neticesinde kazanmak isteniliyorsa, son gülen taraf olmak isteniliyorsa, herkes sandığa gitmeli;
"Vay efendim ben bu lideri sevmiyorum"
"Vay efendim ben bu partileri sevmiyorum" gibi bahanelerin ardına sığınarak demokratik mücadeleden kaçanlar artık akıllarını başlarına almalıdırlar...




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder