Fukara bu!
Sizin gibi botanik bahçeli villalarda oturmuyor...
Bir kör boğaz derdine düşüp gelmiş İstanbul'a...
Kendi kendini beton duvarlara hapsetmiş bir boğaz derdine...
Sizin derdiniz İstanbul Boğazı;
Fukaranın derdi İstanbul'daki kendi boğazı...
İstanbul'un bütün güzelliklerini zaptetmiş zengin zümre,
Fukaraya da bakıp bakıp iç çekmek kalmış...
Çalışmaktan zaman bulabilirse,
Kıyıda köşede kalmış,
Üç - beş ağacın gölgesine koşuyor...
Bir çayıra uzanıyor...
Onlarca yılda yetişmiş üç - beş ağacın saldığı oksijeni paylaşmaya çalışıyor onbinlerce fukara...
Onu bile çok gördünüz...
Nerde bir çayırlık, bir kaç dal ağaç görseniz;
Leş bulmuş çakallar gibi saldırdınız...
***
Şimdi sıra Taksim'de...
İş aramaktan yorulan fukara orada soluklanırdı...
İşsiz güçsüz kalmışların tek barınağıydı...
Evsizlerin Hilton'uydu..
Sevgilisini boğaz sefalarına götüremeyen delikanlıların en uğrak yeriydi...
Çoluk çocuk bir mesire alanına gidemeyen fukara işçinin, memurun hafta sonu keyfiydi Gezi Parkı...
Onu bile çok gördünüz...
İnsanlarımızın beton yığınlardan kaçıp bir - iki saat soluklandığı Gezi Parkı'nı bile çok gördünüz...
Hemen zengin zümreye peşkeş çekmeye başladınız...
Sürdünüz makinalarınızı ağaçların üzerine...
Akbabalar gibi üşüştünüz, fukaranın savunmasız ciğerlerine...
Haydi efendiler haydi!..
Biraz daha gayret edin...
Canavar makinalarınızı;
Daha hızlı sürün ağaçların üzerine!..
***
İşinize gelince "Fatih'in nesli" nutukları atın...
Ama bir yeliş alanı zenginlere peşkeş çekmeye gelince
Oradaki körpe ağaçları,
Canavarlaştırdığınız makinalarınızla kökünden sökerken;
Fatih Sultan Mehmed Han'ın;
"Yaş kesenin başını keserim" sözünü görmezden gelin...
Sadece işinize gelen sözlerini duyun...
Sadece siyasi rant elde edebileceğiniz vasiyetlerini uygulayın siz o kutlu insanların...
Onların mirasını peşkeş çekerken;
Müslüman - Gayrimüslüm ayrımı dahi yapmayın...
Parayı bastırana satın hemen;
Fatih'in, Ulubatlı'nın, Eyyüb-el Ensari'nin, ve milyonlarca şehidin kanıyla sulanmış bu kutsal toprakları...
Haraç mezat verin...
Sonra da oturun keyifle yiyin efendiler yiyin!
Umurunuzda mı sizin Fatih'in mirası!
***
Acı bir değil ki, birine yanalım...
Fatih'in neslini arıyor gözlerimiz...
"Yaş kesenin başını keserim" diye kükreyen Fatih'in neslini arıyoruz...
Hani nerdeler!?
Fatih'in yüzlerce yıl önceden sahiplendiği,
Korumaya aldığı ağaçlar, "Fatih'in nesliyiz" naraları atanlar tarafından bir bir kesilirken,
Onun mirasını "bölücü" dediklerimiz koruyorlar...
Ne garip değil mi!?
Biz sadece işimize geldiği vakitlerde mi;
"Biz biz biz; Fatihlerin nesliyiz!" diye haykırıyoruz?
Fatihlerin nesli olmak sadece sloganlarda mı kaldı?
Stadyumlarda türküler söyleyip eğlenmek mi acaba Fatihlerin nesli olmak!?
Mehter takımının ardına takılıp 15-20 dakika yol yürümekle Fatihlerin Nesli mi olunuyor ki!?
Fatih'in sözüne sahip çıkmak nerede!?
Fatih'in nesli olmak nerede!?
***
En çok yarayı "Fatih'in nesliyiz" diyerek söze girenler açtı.
Ağaçlar yerlerinden canavar makinalarla sökülüyor;
Yerlerine koca binalar, AVM'ler dikiliyor...
O ağacın gölgesinde oturup serinlemek yerine, fukaraya düşen de o binalarda en pis işlerde asgari ücretin bile altında çalışmak, zenginlere hizmet etmek düşüyor...
"Sen o ağacın altında sere serpe uzanamazsın arkadaş!,
Sen ancak senin uzanmaya yeltendiğin o arazide bizim yapacağımız koca binalarda tuvalet temizlikçisi olarak çalışabilirsin" deniliyor bizlere...
Fatih'in nesli buna müsaade eder mi!?
Fatih'in nesli Sultan Mehmed Han'ın "yaş kesenin başını keserim" diyerek sahiplendiği o ağaçları korumak için bedenini siper etmez mi o canavar makinalara!?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder