30 Kasım 2012 Cuma

Hayatı Dilimleme Makinası...

O günleri özleyeceğim hiç aklıma gelir miydi!?
Akçaoğlu Fırını'nın önünde ekmek kuyruğu beklediğim günler...
Saatlerce beklemekten usandığım o günleri özlemek...
Aklımın ucundan bile geçmezdi...
Kafam karman çorman...
Hani "kafam bi milyon" derler ya!
Sanki öyle bir haldeyim...
Duygularım bir acayip!
Öylesine bir keşmekeşin içine düşmüşüz ki;
Biz nasıl bu hale geldik diye durup düşünmeye bile vakit bulamıyoruz...
Yaşamımızdaki bütün güzellikleri doğrayıp atmışız bir kenara meğerse...
***
Efendim Akçaoğlu Fırını, Kasımpaşa'da,  Kızılay Meydanı'nda...
Çocukluğumun önemli bir bölümü bu fırının önünde kuyruk beklemekle geçti...
Az ilerisinde tüpçü var...
Bir bölümü de o tüpçünün önünde geçti...
Şimdi meydan haline getirilen yerde de Tanzim Satış vardı...
Orada hayatımın ilk jopunu yemiştim...
Beyaz miğferli Toplum Polisleri'nden...
Bir paket sana yağı almak için üç gün beklemiştik...
Üçüncü gün sana yağı kamyonu gelince arbede çıkmış,
Ve ben o arbede sırasında henüz 9 yaşındayken ilk jopumu yemiştim...
Hani özledim dediğim günler öylesine güzel günlerde değildi ki,
Niye bu kadar özledim ben o günleri!?
***
Fırından ekmek aldık evvelsi gün...
"Dilimyelim mi!? dedi adam...
Nasıl ya!?
O günlerde saatlerce bekleyip alabildiğimiz ekmeği şimdi bir de dilimleyerek mi veriyorlar!?
Evet aynen öyle...
Bir Ekmek Dilimleme Makinası icat etmişler...
Ekmeği koyuyorsunuz makinaya, sonra kolu indiriyorsunuz ve diğer taraftan ekmek dilimlenmiş vaziyette çıkıyor...
Artık ekmeği bile dilimlemekten erinir hale mi geldik biz!?
Ekmeği evimizde dilimlerken,
Masaya ya da mutfak tezgahına dökülen kırıntıları parmağımızı yalayarak tek tek toplayamayacak mıyız artık!?
Soframıza bağdaş kurup, ekmeğimizi elimize alıp, ortadan ikiye bölüp, sonra bir parçasını koparıp kuru fasulyeye banamayacak mıyız!?
***
Biz ne yapıyoruz böyle!?
Hayatımızın her alanını makinalaştırıp nereye varmaya çalışıyoruz!?
Yürüyen merdivenler,
Yürüyen yollar,
Dilimlenen ekmekler,
Bu nasıl hayat yahu!?
Bunu bari yapmasaydınız!
Ekmeğimizi bari dilimsemeseydiniz!
***
Ey ahali bi durun yahu!
Farkında mısınız hayatımızı makinalaştırıyoruz...
Artık insan gibi yaşamıyoruz...
Makina gibiyiz...
Makinalaştırdıkça hayatımızı biz de makina gibi yaşıyoruz...
Düşmüşüz bir Hayatı Dilemleme Makinası'nın içine...
Dilim dilim ayrılıyoruz birbirimizden...
İnsanlığımızdan...
İnsani duygularımızdan....

İlk Aşkım "EsEs"im...


yaşım yediydi
saçlarımda anamın elleri
beynimde babamın sövgüleri
sövemezdi kaderine
Tanrı’nın gücüne gider diye
alırdı hıncını
bazen benden
bazen de abilerimden
bütün bunlar yetmez gibi
eğlenirlerdi bir de “ana”m la
İstanbul’un kibar çocukları
konuşamazdım onlar gibi kibarca
benim “ana”m köylüce
onların annesi kibarca
onların memleketi İstanbul
benim memleketim “Ana”dolu...
***

ah minik yüreğim ah!
yedi yıllık ömrün hep mahzun
hep eziklik dolu
onların ‘beslenmesi’nde
sarı uzun bir meyve,
patates, köfte kızartma
benim ‘naylon’ torbamda
çeyrek ekmek, sade helva
her gün sofralarında
et, balık yenirmiş
bizim sofrada beşinci gün
yine makarna, yine makarna
haydi sokul yine bir köşeye
ağla ela gözlüm ağla
hep eziktim
hep mahzun
İstanbul çocuklarının arasında
***

her an eziliyor,
her an hınçlanıyordum
ben de bir gün gülecektim
bu çocukların karşısında
bir gün biri
‘nasıl yendik’ dedi
ne demekti yenmek?
kim kimi yenmişti?
dinledim
takım tutuyorlarmış
biri fenerbahçeli
biri galatasaraylı
biri bir takımı yenmiş
biri başka bir takımı
onlar yine gülüyorlardı
***

içimde bir ümit belirdi
ben de bir takım tutacaktım
ama onların takımını kim yener ki?
kim beni güldürür ki,
İstanbul çocuklarının karşısında?
akşam;
anam gazocağının başında
alüminyum tencerede makarna
ona sorsam bilir mi ki,
kim yener onların takımını?
“Ana” dedim
o çocukların takımını hangi takım yener
“Ana”m elinin tersiyle sildi terini
‘ben bilmem oğlum
babana sor akşam’
terledim sofrada
korksamda babamdan
soracaktım yine de
sordum...
‘var tabii’ dedi...
***

minik yüreğim
daha hızlı çarpmaya başlamıştı
Anadolu Yıldızları varmış
onlar kaç kere yenmiş
o çocukların takımını
işte artık hıncımı alma vakti
işte gülme vakti
işte ezilmişlikten kurtulma vakti
o gün ilk defa sevdim babamı
ve ilk defa
iştahla yemiştim düdük makarnamı
babam devam ediyordu anlatmaya
‘haftaya reis-i cumhur kupasını alacağız
yenersek gassarayı
gözlerimi kapayıp, yalvardım tanrıya
nolur Allah’ım
yenelim şu gassarayı
***

bir hafta zor geçti
onlar yine gülüyor
babam yine sövüyor
fakat umurumda değil
hüznüm ezikliğim yok artık
bir ümidin ucunda kocaman hıncım var
ben de güleceğim sonunda
babam gülüyordu o akşam
elinde bir gazete
‘gel’ dedi bana
gittim korkmadan yanına
gazeteyi açtı
‘bak’ dedi
‘yendik gassarayı
Allah’ım!...
yarın ben gülecektim
ben haykıracaktım
“Nasıl yendik sizi”
resimlere bakınca gazetedeki
ilk aşkımı gördüm karşımda
evet ilk aşkımı
kızıl saçlı
siyah gözlü sevgilimi





29 Kasım 2012 Perşembe

Tatar Mustafa Muhalefet Lideri Olabilecek mi!?

Tatar Mustafa olarak tanıdığımız, eski tribün lideri Mustafa Akgören'in istifasını üzüntüyle öğrendik. Kendisine ve içinde bulunduğu yönetime karşı tüm eleştirilerimize rağmen Mustafa Akgören'in o yönetimde kalmasını arzu ederdim. Ancak Mustafa Akgören fevri davranışlar içinde bulunacak birisi değildir. Mutlaka bu kararı almadan önce iyice düşünmüş ve öyle karar vermiştir. Öncelikle bu kararın camiamız ve Tatar Mustafa için hayırlı olmasını temenni ediyorum.
***
Bugüne kadar hep söylediğim bir şey vardır. Eskişehirspor camiasında en büyük eksiklik açık ve net bir muhalif gücün olmamasıdır. Eğer ki, açık ve net bir muhalif güç olmuş olsaydı belki de mevcut yönetim bu kadar hata yapmayacaktı. Mustafa Akgören'in yönetim içinde etkili bir muhalif güç olduğunu hepimiz biliyoruz. En azından taraftarın içinden çıkmış, taraftarın ne düşündüğünü ne istediğini çok iyi bilen bir isimdi. Mutlak surette O'nun da hata yapmaya hakkı var ve hata da yapmıştır. Bizler de o hatalarını eleştirmiş olabiliriz. Ancak bu eleştirilerimiz hiç bir zaman kendisini rencide edecek ya da camiamız için önemini yok sayacak nitelikte olmamıştır. Mustafa Akgören bu camia için son derece önemli bir kişiliktir. Mustafa Akgören dün itibariyle yönetimden istifa etmiştir. Asıl mesele bu noktada başlamaktadır. Mustafa Akgören bundan sonra ne yapacaktır?
***
Şu an için en büyük umudumuz, tüm bu yaşananlar ve kendisine yönelik acımasız eleştiriler neticesinde camiaya küsmemiş olması ve bundan böyle özlenen anlamda bir muhalefet lideri olarak bu camiaya hizmet etmesidir. Taraftarımızın bu istifayı çok iyi değerlendirmesi gerekmektedir. Şu an camiada güvenebileceğimiz tek isim olarak karşımızda durmaktadır. takım sportif başarı olarak çok iyi noktalara gelmiş olabilir ancak, bu kulübün kötü yönetildiği gerçeğini ört bas edemez. Kaldı ki, takımın böylesine iyi durumda olduğu bir dönemde Mustafa Akgören gibi bir isim yönetimden istifa ediyorsa bu istifa kararı çok daha büyük bir önem taşır. Öncelikle biz ESES sevdalıları içimizden biri olması hasebiyle Mustafa Akgören'e sahip çıkmalıyız. Gönülden desteğimizi her fırsatta Mustafa Akgören'e hissettirmeliyiz.
***
Mustafa Akgören'in bundan sonraki misyonu camianın en etkili ve en net muhalefet lideri olması gerekmektedir. Bu taraftarın şu an itibariyle ondan başka güvenecek kimsesi yoktur. Çocukluğundan bu yana bu kutlu davaya baş koyduğunu bildiğimiz Mustafa Akgören bu misyonu yüklenmek zorundadır. Ve bizler de onun ihtiyaç duyduğu desteği mutlak surette vermeliyiz kendisine. Tribün gurupları, taraftar oluşumları, gurbet oluşumları olarak yek vücut olup, Eskişehirspor'u sevdiğimiz kadar sahip çıkabilme adına yepyeni bir fırsattır bu istifa kararı. 

Kasımpaşa artık AKP'nin takımı (mı)!?

Yargı siyasallaştı...
Polis siyasallaştı...
Eğitim siyasallaştı...
Sağlık siyasallaştı...
Asker siyasallaştı...
Medya siyasallaştı...
Din siyasallaştı...
Ve sonunda futbol da vıcık vıcık politikaya battı....
***
AKP iktidarı yaşamımızın her alanında gizli bir darbe gerçekleştiriyor.
Milletimizin dini duygularını sömürerek elde ettikleri güç sayesinde her alanda varlıklarını kabul ettirme çabası içindeler. Bunu da büyük ölçüde başarıyorlar. Bunun açık bir örneğini Kasımpaşa'da bire bir yaşıyoruz. AKP ve cemaat yandaşı zengin bir zümre gelip futbol takımını satın aldı ve bu futbol takımına gönül verenlerin tamamını yok sayarak, yeni bir düzen kurma çabası içindeler. Bu çabalar ne kadar üzücüdür ki, başarıya ulaşıyor. Gerçek Kasımpaşa taraftarı tüm bu yapılanları kabullenmiyor ve maçları boykot ederek tepkisini ortaya koyuyor. Bu boykota uymayan yandaş ve de Kasımpaşa'yı ikinci takımları olarak gören bir kısım taraftar Kasımpaşa'daki direncin kırılmasında önemli bir rol oynuyor...
***
Kasımpaşa Futbol takımının yeni yönetimi kendi uydurdukları LOGO'yu halka benimsetme çabaları çerçevesinde geçtiğimiz günlerde yeni bir uygulama başlattılar. takımdan bir iki oyuncuyu yanlarına alarak okul okul dolaşıp, yeni logolu ürünler dağıtarak küçücük çocukların beyinlerini yıkamaya çalışıyorlar. "Yeni logonuz bu. Bunu kabullenin, biz size böyle küçük rüşvetler vererek bunu kabullendireceğiz, kabullenmek zorundasınız" diyorlar yaptıkları işlerle... Bunu yaparken yanlarında önemli bir ismi de dolaştırıyorlar. Beyoğlu Belediye Başkanı Ahmet Misbah Demircan... Belediye Başkanı siyasetçi kimliğiyle bu gezilere katılıyor ve çocukları kandırmaya çalışıyor.
***
Kasımpaşa'nın yeni yönetimi AKP ile el ele vermiş, ARMA SEVDASI ile savaşıyor...
Kasımpaşa Stadı'nda bir tribün Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi'ne tahsis edilmiş...
Belki de bunun örneği başka bir yerde yoktur...
Bu gençlik merkezinin AKP'nin Gençlik Kolları'na hizmet ettiğini tüm Beyoğlu halkı bilmektedir...
Beyoğlu Belediye Başkanı bu beyin yıkama savaşında en önde yürüyor...
Belediye başkanı kimin başkanıdır...
Sadece ARMA düşmanı kulüp yönetiminin mi, yoksa kendisine oy veren ARMA sevdalısı Kasımpaşa taraftarının mı!?
Galata Spor Kulübü'nün başkanı değil midir!?
Hasköy Spor Kulübü'nün başkanı değil midir!?
Cevizli Spor Kulübü'nün başkanı değil midir?
Tophane Tayfun'un başkanı değil midir!?
Taksim Spor Kulübü'nün başkanı değil midir!?
Kasımpaşa için verdiği bu mücadelenin kaçta kaçını Beyoğlu'nun diğer takımları için vermiştir?
***
Gerçek ARMA sevdalısı Kasımpaşalıları yok sayan bu zihniyet, şunu unutmamalıdır ki, yok saydıkları bu insanların kapılarına gideceğiniz gün de mutlaka gelecektir. 1 Sene sonra yerel seçimlerde o kapıları tek tek dolaşacaksınız. İşte o gün yok saydığınız o kutlu ARMA yüzünüze bir şamar gibi inecektir...
Boykot kararına uymayarak ARMA sevdası yolunda verilen mücadeledeki direnci kıran çift formalı sözde taraftar da artık gerçekleri görmeli. Bu ARMA düşmanlarının oyunlarına gelmekten kendilerine kurtarmalıdırlar. Boykot kararını sürdüren ARMA sevdalısı tribün liderlerinin kararlarına saygı duyulmalı ve boykot kararına istisnasız uyulmalıdır. Mücadele AKP'nin at oynattığı tribünlerde değil, ARMA sevdalısının varolduğu sokaklarda, sosyal medyada ve demokratik her alanda yürütülmelidir.
***
Tribünlere girip orada protestolar yapılması için tribün liderlerine baskı yapılması da anlamsızdır. Tribün liderlerinin taraftar üzerindeki etkisini herkes bilir. Zengin zümre ve AKP'nin işbirliği içinde yönettiği Kasımpaşa futbol kulübü emin adımlarla AKP'nin takımı olma yolunda ilerlemektedir. Her şeyi göze almış görünüyorlar. Böyle bir ortamda tribün liderlerinin taraftarı stada sokarak yapacakları her türlü protesto eylemi sonrasında emin olunuz ki, AKP güdümündeki polis gerekeni yapacak ve akla hayale gelmeyecek suçlamalarla bu insanları gözlem altına alıp, sindirme taktiği uygulayacaktır. Sindiremedikleri takdirde de daha ileri boyutlara gidip, onları bir şekilde içeri atmanın yollarını bulacaklardır.
***
Tribün liderleri hepimiz kadar bu ARMA'nın sevdalısıdır ve en az bizler kadar bu acıyı hissetmektedirler. Onlar da mutlaka bazı şeyleri ölçüp biçip öyle karar alıyorlardır. Her şeye rağmen boykot kararı devam ettiriliyorsa, bizlerin de bu karara saygı duymamız ve koşulsuz olarak uymamız gerekmektedir. 
Unutmayalım "Zalimin zulmü varsa, Mazlumun Allah'ı vardır!"

28 Kasım 2012 Çarşamba

Eskişehirspor şampiyon olursa...!?

"Eskişehirspor şampiyon olursa neler hissedersiniz!?"
Çok kazık bir soru gibi geldi ilkin...
Lig TV muhabiri FB maçı öncesi yaptığımız röportajda sordu bu soruyu...
Eskişehirli olmayan,
Eskişehir ile hiç bir bağı bulunmayan,
Eskişehir'de okumamış,
Eskişehirli hiç bir arkadaşı olmamış,
Hasılı kelam Eskişehir kentinden bihaber bir adamın Eskişehirsporlu olması ona çok ilginç gelmiş olmalı ki; sordukça sordu...
Son olarak da bu soruyu sordu;
"Eskişehirspor şampiyon olursa neler hissedersiniz!?"
***
Aslında bunu bende hiç düşünmemiştim...
İkinci Lig'e düştüğümüzde yaşamıştım ilk sevincimi...
Ali Sami Yen Stadı'nda oynanan Beykoz maçını unutamam.
Doğrusu o maç sonrasında yeniden 1. Lig'e çıkmış olmaktan dolayı çok sevinmiştim.
Fakat Şampiyon olduğumuz için değil,
Gerçek yerimize yeniden döndüğümüz için sevinmiştim...
Son Bank Asya şampiyonluğunda ise, hüzün vardı içimde.
Bu kez ayrılık çok uzun sürmüştü...
Yıllar sonra yeniden layık olduğu yere dönmesi beni mutlu etmişti fakat taraftarımızın böylesine küçük bir başarı için büyük sevinç gösterileri düzenlemesi sanki biraz üzmüştü beni. Biz bu kadar küçük başarılara bu kadar büyük sevinç gösterileri yapacak kadar küçük bir camia mıyız acaba diye düşündüm. Belki de gereğinden fazla hassas davrandım...
***
Kafama takıldı o an... 
Hakikaten Eskişehirspor şampiyon olsa ne yapardım ki!?
Bir kaç saniyelik düşünce turundan sonra şundan emin oldum ki;
Eskişehirsporlu olmakla yaşadığım duygu yoğunluğunun onda birini bile Şampiyonluk durumunda yaşayamam...
Çünkü biz Eskişehirspor sevdalıları, Eskişehirspor'a sevdalanmış olmakla yaşamışız sevinçlerin en büyüğünü...
Yıllarca kutlanan bir sevinç...
Bazen onbinlerle kutlarız,
Bazen bir başımıza...
Yağmur bize Eskişehirspor'u anımsatır,
Hani gök gürültüsünden herkes tırsar, siner ya;
Biz dört gözle bekleriz...
Sağanak yağmur yağsa ben balkonda nöbet tutarım...
Ola ki, şimşek çakar da gökyüzünün karanlığında, ben onu göremem,
Bakışlarımla onu Kırmızı renge boyayıp, Kırmızı Şimşekler diye şarkılar, marşlar söyleyemem diye beklerim yağmur altında...
Nerde bir siyah renk görsek, hemen yanına bir kırmızı ararız, olmadı yakıştırırız...
***
Benim için en büyük şampiyonluk Eskişehirspor'a sevdalanmakmış meğer...
Eskişehirspor'u şampiyon olduğu için, ya da şampiyon olacağı için sevmedik...
Bu noktada bizim farkımızı anlamak diğer takım taraftarları için çok zor olabilir...
Mesela FB, GS, BJK...
Bu takımlar hiç şampiyon olmasalardı,
Karslı bir vatandaşımız bu takımlardan birini tutar mıydı?
Mesela Feriköyspor'u tutan bir Bartınlı tanıdınız mı siz hiç?
FB de semt takımı, Feriköy de...
Ama FB şampiyon...
Demem o ki, bu üç takımdan birini tutanlar aslında o renklere değil de o takımların kazandıkları şampiyonluklara sevdalanmışlardır. Güçlü olanı seçmişlerdir. Bunun sevda ile bir alakası yoktur...
***
İşte Eskişehirspor'un farkı burada ortaya çıkıyor...
Hiç bir şampiyonluk kazanmamış olmasına rağmen, kendi kentinde bu üç takımın taraftar sayısından daha fazla taraftar sahibi olan tek takım Eskişehirspor...
Yapılan bir anket çalışmasında Eskişehir dışındaki tüm illerde bu üç takımın saltanatı var.
Bir tek Eskişehir'de Eskişehirspor sevdalıları bu üç takımın taraftarlarından daha fazladır...
Hepsi bu kadar mı!?
Elbette değil...
Hiç bir şampiyonluk kazanmadığı halde, Eskişehir dışından taraftarı olan, sevdalısı olan, sempatizanı olan hem de sayıları hiç de azımsanmayacak kadar çok olan bir taraftar kitlesine sahip olan tek takım Eskişehirspor'dur...
***
Eskişehirspor, bir futbol takımının ötesinde bir olgudur...
Mesela biz sadece yenilince ağlamayız,
Eskişehirspor'u özleyince ağlarız...
O bizim hasretimizdir...
İsyanımızdır...
Vuslatımızdır...
Dik duruşumuzdur...
Yıkılmayışımızdır...
Her diz çöküşte yeniden ayağa kalkışımızdır...
Eskişehirspor bizim yüreğimizdir...
***
Kurulduğu günden bu yana biz Kara&Kızıl sevdalılarına büyük bir duygu yoğunluğu yaşatan Eskişehirspor bir gün şampiyon olursa nasıl sevnirim, neler hissederim bilemiyorum ama, şunu çok iyi biliyorum;
"TÜRKİYE'DE BİR TAKIM TUTULUR, BİR DE ESKİŞEHİRSPOR'A AŞIK OLUNUR!"



27 Kasım 2012 Salı

Bu ESES, FB maçında neredeydi!?

Trabzonspor - Eskişehirspor maçı sonrasında ilginç yorumlar geldi.
TV ekranlarında maç sonrası yorumların tamamı her zaman olduğu gibi;
"Büyük takım (!) Trabzonspor sahasında nasıl yenilir!?"
Sorusunun cevabını arar nitelikteydi...
Eskişehirspor, maçı kazanmamış, Trabzonspor kaybetmiş...
Artık bu tür yorumlara galap geçmekten başka çare kalmadı...
Elbette maç sonrasında maçın hakkını veren yorumlar da vardı.
Şansal Büyüka'nın sözleri Eskişehirspor'un başarısını özetleyen en güzel sözlerdi:
"Eskişehirspor, Türkiye'nin Barcelona'sı gibi oynadı!"
***
Maç yorumları arasında en ilginç olanı da TRT yorumcusu Arif Erdem'in yorumuydu bence...
Arif Erdem, maçın kahramanı Servet Çetin'in golünü öyle bir küçümsedi ki; eminim ekranları başında izleyen herkes onu şaşkınlık içinde izlemiştir. Arif Erdem Servet'in golünü anlatırken, "son vuruşa kadar süper geldi, ancak topun rakibin ayağına çarparak gol olması da Onun şansıydı" şeklinde bir cümle kurdu. Sonra da devam etti: "Ama olsun şans da olsa o güzel hareketlerin sonunda gol olması güzel oldu" Pozisyonu tekrar tekrar izliyorum. Hatta şu satırları yazarken bile bir daha izledim. Kaleciyi yanıltacak, topun yönünü fazlaca değiştirecek, bir çarpma göremiyorum. Arif Erdem bu golü küçümseyecek kadar bir çarpmayı neresiyle gördü iyice merak etmeye başladım. Muhtemelen Arif Erdem Servet'in ilerlemiş yaşına rağmen böylesine güzel bir futbol oynamasını ve ardından da muhteşem bir gol atmasını kıskanmış olmalı...
***
Farklı tv kanallarında maç ile ilgili yorumları izlemeye çalıştım.
Büyük çoğunluğu klasik havadan kurtulamamış...
Eskişehirspor'un oynadığı futbol ve kazandığı başarıdan söz eden yok.
Bazıları "ayıp olmasın" kabilinden bir iki kelam ediyor ama, genel olarak Trabzonspor'un bu maçı kaybetmesinin şokunu atlatamamışlar gibi...
Hatta bir yorumcu, Trabzonspor'un maçı kaybetmesini "maalesef" sözüyle anlattı.
Spor basınımızın ne hale geldiğini dün gece bir kez daha gördük.
***
Dün gecenin maç yorumları arasında bombayı NTV Spor yorumcusu patlattı.
Adını telaffuz etmek istemediğim o adam muhtemelen GS ya da TS taraftarı olmalı.
Maçın kritiğini yapacağı yerde, öyle bir soru sordu ki, yanındakiler onu ciddiye bile almadı.
Bu yorumcunun sorusu şöyle:
"Trabzonspor'u dağıtan bu Eskişehirspor, FB maçında neredeydi!?"

Stüdyoda bulunan herkes birden "Buyrun cenaze namazına" havasına girdi.
Bir kaç saniyelik şaşkınlık sonrasında onu kimse ciddiye almadı ve yorumlarına devam ettiler.
***
Bu adamın bu soruyu sormaktaki amacı nedir?
Birileri çıkıp bu adama bu soruyu neden sordun diye sormalıdır.

Bu adam eğer Eskişehirspor'u iyi takip eden bir adam olsaydı, Eskişehirspor'un puan kaybettiği maçlarda rakiplerinin hepsinin futbolu çirkinleştiren, tüm oyuncularıyla geriye yaslanan, zaman geçirmek için sürekli yerde yatan, futbolu futbol olmaktan çıkaran takımlar olduğunu bilir ve bu soruyu sormazdı. FB o maçta aynı şeyi yapmış, takım halinde bir savunma duvarı örmüş, her ikili mücadelede yere yatmış, zaman geçirmek için akla hayale gelmedik acizlikler göstermiştir. Eskişehirspor'un puan kaybettiği, Akhisar, Sivas, Elazığ ve FB maçlarıı oturup izlerseniz, rakiplerin aynı oyun tarzı ile ESES'ten puan kopardıklarını görürsünüz. Bugün ligin en çok gol atan takımlarından biri olan Eskişehirspor ne yazık ki, futbolu futbol gibi oynamayan rakipleri karşısında başarılı olamıyor. Ersun Yanal bu soruna da çözüm bulursa zaten Eskişehirspor açık ara şampiyon olur...
***

NTV Spor'un bu yorumcusunun bu sorusu tamamen art niyetli bir sorudur.
Bu adam Eskişehirspor'un başarısını çekemeyen sözde büyük takımların yalakalığına soyunmuş biridir.
Eskişehirspor'un Trabzon'da kazandığı tertemiz 3 puana gölge düşürmeye çalışan bu adamı ve yandaş İstanbul medyasının yandaş yorumcularını bu vesile ile bir kez daha kınıyorum...

26 Kasım 2012 Pazartesi

Üç büyükler(!) nasıl büyüdüler?

Dün gece bir tv kanalında bir kavga kıyamet sormayın gitsin.
Şike'den hükümlü büyük takım(!) hakkında yeni iddialar varmış...
Ekranın ortasında bir gazeteci (!)
Sağında ve solunda İstanbul'un Lacivert-Sarı ve Kırmızı-Sarı takımlarının kalemşörleri...
Ortadaki gazetecinin de GS'li olduğunu ortaya çıkardı telefonla bağlanan bir konuk...
FB kalemşörleri, gazetecinin bütün bu iddiaları GS'li olmasına bağladı.
Şike mevzusunda da bu adam başrolde imiş...
Programın sunucusu tam bir saksı modeli...
İddiacı gazeteci feveran ediyor, kıyameti koparıyor...
Diğer tarafta FB savunucusu da aynı şekilde karşılık veriyor...
***
FB savunucusu gazeteci haykırıyor;
"Aynı pislikler GS ve BJK'de de var onları neden ortaya çıkarmıyorsun!?"
Vay arkadaş yahu!
Bunların hepsi pislik içinde yüzüyorlarmış meğerse...
Ama kamuoyu bunları bir türlü öğrenemiyor...
Öğrenmesi için;
FB'ye düşman GS'yi gazetecilere,
GS'ye düşman FB'li gazetecilere,
Her ikisine düşman BJK'li gazetecilere,
BJK'ye düşman FB'li gazetecilere...
Vay arkadaş yine kafam karıştı...
Hasılı kelam birbirlerine düşman gazetecilere ihtiyaç varmış demek ki...
***
Mevzu nedir?
Anlamaya çalışıyorum...
Birbirlerine öylesine atarlı giderli konuşuyorlar ki mevzuyu çözemiyorum...
Mehmet Baransu denilen gazeteci bir ara program sunucusu saksı beyi pataklayacak gibiydi..
Engen Verel de ondan aşağı kalmadı...
O da çıkıştı...
Bir ara bay Baransu telefonla bağlanan Belediye Başkanı'na gözdağı verdi:
"Bana bak ben senin bildiğin araştırmacı gazetecilere benzemem"
Başkan kızdı:
"Senin hakkında da bir sürü iddia var Baransu"
***
Bunları izlerken bir kez daha anladım,
Bu üç takımın nasıl büyüdüğünü...
Ninnilerle büyümemişler,
Pınar ile de büyümemişler...
Şike, rüşvet, teşvik...
Bunlarla büyümüşler...
Hepsi ortada...
Hepsi birbirini gammazlıyor...
Daha FB'li,
Daha çok BJK'li,
Daha çok GS'li gazeteci olmasını Cenab-ı Allah'tan istiyorum...
Daha çoğalsınlar ki,
Birbirlerinin pislikleri döksünler ortaya...
***
Takımlarını büyütüyorlar...
Taraftarlarını uyutuyorlar...
Ninnilerle masallarla uyutuyorlar...
Son masal Melo masalı...
Melo kaleye geçmiş penaltıyı kurtarmış...
Sabri'nin bile kurtarabileceği kadar kötü kullanılan bir penaltıyı kurtardığı için Melo kahraman oldu...
Hazır kazma kürek elimizdeyken,
Taksim Gezi Parkı'na Melo'nun heykelini dikelim...
Uyusun da büyüsün ninni eeeee, e bebeğime eeeee e...
GS taraftarı Melo ile uyusun,
kombine alsın, forma alsın, atkı alsın, don, fanila alsın
Kasalar parayla dolsun...
Şike, rüşvet, teşvik parasız dönmüyor malumunuz...

24 Kasım 2012 Cumartesi

Öğretmen'i Anlayabilmek...

Öğretmen ana gibidir...
Baba gibidir öğretmen...
Bize hayatı üç kişi öğretir...
Ana, Baba ve Öğretmen...
Analarımızı, babalarımızı sevebildiğimiz kadar severiz öğretmenlerimizi, ya da o kadar sevmeliyiz...
Bana göre bu güne öğretmenin değerini anlatan en güzel söz;
Hz. Ali efendimize ait olduğu rivayet edilen şu sözlerdir:
"Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum"
İşte bu sözler bugüne kadar öğretmenlerimizin değerini ortaya koyan en güzel sözlerdir...
***
Bugün hangimiz bu sözlerin gereğini yerine getirebiliyoruz ki...
Hiç birimiz...
Öğretmen artık sıradan bir insan gözüyle görülür hale geldi toplumumuzda...
Atatürk tarafından çeşitli vesilelerle taltif edilen öğretmenlerimiz, bugün ne yazık ki, devletimizin en üst kademelerinde bulunanlar tarafından bile hor görülür duruma gelmişler.
Hz. Ali'nin bir harf için kırk yıl köle olmayı göze aldığı öğretmenlerimiz bugün geçim sıkıntısı içinde hayatın zorlukları ile mücadele ediyorlar...
Kimisi icralık oldu olacak...
Kimisi ek iş bulabilme derdine düşmüş...
Kimisi evinden, eşinden çocuklarından ayrı düşme kaygısı içinde...
Kimisi sürgün yeme korkusuyla yaşıyor...
Kimisi git gide karanlığa gömülen eğitim sisteminin derdiyle dertleniyor...
Öğretmeni anlayan yok!
***
Senede bir gün bir kaç süslü cümle ile kutluyoruz onları...
Bir tek dal karanfil...
Bazen bir buket çiçek...
Usulen bir el öpme...
Bir de yılın öğretmenini seçiyorlar...
Hepsi bu kadar...
Ya sonra!?
Sonrası yok arkadaş...
Hayat mücadelesine devam...
Limon satan öğretmenleri biliyoruz...
Bir restaurantta gece bulaşık yıkayan öğretmenleri de biliyoruz...
Hani bizim inancımız bir harf için kırk yıl köle olmayı öğütlüyordu ya...
Nerde o köleler?
Öğretmenler hep olmaları gereken yerde;
Peki köle olması gerekenler nerede?
***
Bu vesile ile, başta ilkokul öğretmenim, canım meleğim, 40 yıldan bu yana elini öpmekten büyük gurur duyduğum sevgili Melek Çırtlık, Sevgili öğretmen arkadaşlarım; Neylan Öğretmen, Zeynep Öğretmen, Fahrettin Öğretmen, Ufuk Öğretmen, Erdal Öğretmen, Şemsettin öğretmenim olmak üzere tüm öğretmenlerimizin ÖĞRETMENLER GÜNÜ'nü kutlar, saygı ve sevgiyle sunarım...

23 Kasım 2012 Cuma

Renklerine ve taraftarına sahip çıkamayan yönetim...

Eskişehirspor camiası ülkeye malolmuş büyük bir camiadır.
Kısa zamanda kazandığı başarılarla Türkiye'de futbol tarihine adını altın harflerle yazdırmış;
Dünya futbol literatürüne de çeşitli vesilelerle girmiş, adını tüm dünyaya duyurmuş büyük bir camia...
Böylesine büyük bir camiada yöneticilik yapmak büyük sorumluluklar gerektirir.
Giyiminizden kuşamınızdan tutun da, oturup kalkmanıza kadar her şeye dikkat etmek zorundasınızdır.
En önemlisi de Eskişehirspor'a AŞK ile bağlı olan taraftarın hassasiyetleri konusunda son derece duyarlı olmalıdır Eskişehirspor yöneticisi.
***
Eskişehirspor taraftarının en büyük hassasiyetlerinden birisi ARMA'dır.
ARMA konusunda zamanında taraftarımızın büyük çabalar sarfettiğini ve hem yerel hem de ulusal basında ARMAmızın doğru şekilde kullanılması taraftarımızın bu çabaları sonucunda sağlanmıştır.
ESES sevdalılarının bir diğer hassasiyeti ise, renklerimizdir.
Özellikle Eskişehirspor kuruldumkün sonra kurulan bir çok kulüp bizi örnek alarak renklerini de bizim renklerimiz olan Siyah-Kırmızı yapmışlardır. Bu kulüplerden büyük çoğunluğu tüzüklerine bu renkleri KIRMIZI-SİYAH şeklinde yazdırmışlar ve bu şekilde telaffuz edilmişler yıllarca.
***
Eskişehirspor'un renkleri ise; SİYAH-KIRMIZI'dır...
Tüzüğümüzün 4. maddesinde yer aldığı üzere renklerimiz bu şekilde yazılmalı ve bu şekilde telaffuz edilmelidir. 
Bazı arkadaşlarımız "Ne farkeder, ikisi de aynı yola çıkmıyor mu!?" diyebilirler...
Fakat önemli olan hangi yola çıktığı değil o yolda gidiş biçimidir.
İstanbul medyasının Türkiye'nin en büyük camialarından biri olan Eskişehirspor'u küçümseme girişimi olarak algılıyoruz biz bu yanlış telaffuzu.
Bugün bu ülkede FB'nin renklerini hiç kimse LACİVERT-SARI olarak telaffuz etmiyorsa Eskişehirspor'un renklerini de doğru telaffuz etmek zorundadırlar. Sadece Eskişehirspor değil, Şanlıurfaspor, Vanspor, Bucaspor, Feriköy ya da Kemahspor... Hiç farketmez, her takım kendi seveninin gözünde en büyüktür. Medyanın büyüttüğü takımlar konusunda nasıl hassas davranılıyorsa halkın yüreğinde büyüttüğü gerçek büyük takımların hassasiyetlerine de öyle dikkat edilmelidir.
***
Uzun zamandır sosyal medya üzerinden bu konudaki mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu konuyu gerek maillerle, gerekse faks mesajları ile ilgili kurumlara müteaddit defalar bildirdik. Bazı kurumlar bizim mesajlarımız sonrasında hatalarını düzelttiler. Bazı kurumlar ise, bizi dikkate almamaya devam ediyorlar. Bunlardan daha vahim olanı ise, yerel basının bile aynı yanlışı halen sürdürüyor olmasıdır.
Aslında bu konunun çözümü son derece basittir. Yönetim yazılı bir metin hazırlayarak, ya da bizim hazırladığımız metni kullanarak tüm basın kuruluşları ve ajanslara konuyla ilgili bilgi verir ve gerekenin yapılması, yapılmadığı takdirde konuyla ilgili tavrımızın sertleşeceğini bildirebilir.
Yönetimin böyle bir girişimde bulunması eminim ki, bizim çabalarımızdan çok daha verimli olacaktır.
Fakat şu ana kadar yönetim bu konuda tek bir girişimde bile bulunmadı.
***
Yönetim renklerine sahip çıkamadığı gibi taraftarına da sahip çıkamıyor.
Eskişehir emniyeti özellikle İstanbul takımları ile oynadığımız maçlarda stad girişlerinde taraftarımıza karşı düşmanca bir tavır takınıyor. Taraftar itilip kakılıyor, adeta tahrik ediliyor.
Son olarak FB maçında tabi tutulduğumuz ayakkabı çıkarma zulmü son derece onur kırıcı bir davranıştır. Bunu ilk kez yapmıyor Eskişehir emniyeti. Ben geçen yıl ki FB maçındada aynı uygulama ile karşılaştım. Eskişehir'de sürekli maçlara giden arkadaşlarım özellikle İstanbul takımları ile oynanan maçlarda bu uygulamanın yapıldığını söylüyorlar.
***
Bazı arkadaşlarımızın ayağında bot var...
Bazı bayanlarımızda çizme...
O bot ve çizmeleri çıkarıp, tek ayak üstünde durarak çıkardığınız ayakkabıyı sallamak ve bu şekilde dengede kalmak zorundasınız.
Tepenizde kaşlarını çatmış, eline telsizi almış, zebellah gibi duran bir sivil polis sizin yüzünüzde oluşan tepkiyi görüyor ve daha fazlasını size veriyor. Sanki ağzınızı açsanız, tepenize binecek gibi duruyor. Bir çok arkadaşımız isyan ediyor. Araya girip arkadaşlarımızın darp edilmesine mani oluyoruz.
***

Peki bu polisler ne arıyorlar?
Ayakkabıların içine ne saklanabilir?
Çakmak yada bozuk para?
Taraftar bu uygulamayı öğrendi ve çakmak ve bozuk paraları iç çamaşırına saklıyor.
Bu durumda Eskişehir emniyeti nasıl bir tedbir alacak çok merak ediyorum.
İç çamaşırlarımızı mı çıkarttıracaklar yoksa "elleme" yöntemini mi kullanacaklar?
***

Bu onur kırıcı davranıştan eminim yönetimin bilgisi vardır.
Ve her zaman olduğu gibi yönetim bu onur kırıcı davranışın sonlandırılması için hiç bir girişimde bulunmamıştır.
Taraftara "korsan ürün almayın" "tribünde daha çok destek verin" "bol bol resmi ürün satın alın" "Türkiye'nin en pahalı biletlerini satın alın" tarzı çağrılarda bulunan yönetim ne yazık ki bu tür durumlarda sus pus oluyor.
Bizi o takımın, o renklerin, o armanın gerçek sahipleri olarak değil de, bir kulübün "müşterisi" olarak gören bir zihniyet ile karşı karşıyayız. Esnaf zihniyeti ile çalışan bu yönetim esnaflıktan da sınıfta kalır. Çünkü esnafın bile bir temel ilkesi vardır: "MÜŞTERİ VELİNİMETTİR" 

22 Kasım 2012 Perşembe

Haksızlık karşısısında susan dilsiz şeytandır...

Söylenecek bir sözümüz var deyip çıktık yola...
Ağzı olanın konuştuğu şu dönemde,
Susmak bize yakışmaz dedik,
Bizim de söylenecek bir çift sözümüz var dedik...
Hak ve adalet bilmeyenlere,
Yetim hakkı yiyenlere,
Sevdaya düşman olanlara,
Eğri oturup, eğri konuşanlara
Bizim de söylenecek bir sözümüz var dedik, çıktık yola...
***
İlk yazımızdan bu yana 30 bin kez okunmuş yazılarımız.
Bu 30 bin kez okunmada bir nebze olsun aydınlatabildiysek insanımızı,
Bir zerre de olsa doğruların yanında olabildiysek yazdıklarımızla,
Ne mutlu bizlere...
Hatamız kusurumuz olduysa,
Önce Tanrımızın, sonra da okuyanlarımızın affına sığınırız...
***
Zaman zaman eleştirilere maruz kaldık,
Bazı zamanlarda eleştiriler hakaret boyutuna ulaştı...
Tehdit edenlerde oldu,
"Gün gelir senin de parmakların kırılır" diye mesaj ya da yorum yazanlar oldu....
Biz de,
Tanrımız, Allah-ü Teala'nın karşısısında boynumuz bükülmesin,
O'nun "haksızlık karşısısında susan dilsiz şeytandır" düsturuna uyalım,
Doğruları, doğru zamanda söyleyelim de,
Varsın parmaklarımız kırılsın...
Kahpenin karşısında dizimiz kırılmasında varsın parmaklarımız kırılsın,
Doğruları yazmayacaksa varsın o parmaklar kırılsın deyip
Aldırmadık bu densizlere
***
Yalaka diyenler de oldu elbette...
Yanlış yapanın yanlışını yazdığımız gibi doğrusuna da alkış tutunca yalaka oluyorsunuz bu memlekette...
Bizim maksadımız insanları boyunlarına bir yafta asarak idam etmek değil,
Maksadımız yanlışı söylemek, doğruyu göstermek...
Her yapılan doğruyu alkışlamasak da, alkışlanması gereken doğruları alkışlarız...
Yalaka da deseler doğru bildiğimizden şaşmayız...
Çünkü yazılarımızı yazarken, "falanca ne der, filanca ne düşünür" diye düşünmeyiz...
Düşüncelerimizi önce "Doğru-Yanlış" kantarında tartar sonra yazarız...
Birilerine yaranmak için yazmayız...
***
En çok da yazılarımızın uzun olmasından şikayetçi oldunuz...
Özellikle genç kardeşlerimin bu yönde şikayetleri var.
Tabii bu şikayetler gençlerimizin okuma konusunda ne kadar yetersiz kaldıklarının bir göstergesi...
Ne yazık ki, okuma alışkanlığı kazandırılmamış bir toplum bizleri bekliyor...
Günde 30 dakikasını okumaya ayıramayan bir toplum gelecekte karanlığa gömülmeye mahkumdur...
Okumayan toplum, bilmeyen toplumdur...
Bilmeyen toplum da koyun sürüsü gibidir...
Onları yönlendirmek için bir tek kaval sesi yeterlidir...
Bugün ülkemizi yönetenler de aynen böyle yapmıyorlar mı!?
***
Bugün sizlerle biraz hasbihal edeyim dedik...
30 bin kez yazılarımızı okuma zahmetine katlanan,
Sizlere bir teşekkür etmek istedim...
Hepinize binlerce kez teşekkürlerimi sunuyorum...
Gözlerinize, zihinlerinize sağlık olsun...
Hakkınızı helal edin...

21 Kasım 2012 Çarşamba

GFB Pankartı kimin talimatıyla asıldı!?

17 Kasım 2012 tarihinde oynanan Eskişehirspor - Fenerbahçe maçı için İstanbul'dan yaptığımız otobüs etkinliği ile memleketimize vardık. Bizi karşılayan Nefer gurubu lideri Mesut Arıbakan son derece sinirli idi. Bunun sebebini öğrendiğimiz vakit bizde hem sinir krizinin içine daldık hem de şaşkınlığımızdan ne yapacağımızı bilemedik. Böyle bir olay karşısında insan dut yemiş bülbül gibi kalıveriyor bir an. Mesut Arıbakan'ın anlattıkları gerçekten bir Eskişehirspor sevdalısı için kabul edilebilecek bir durum değildi.
***
Önce cep telefonuna kaydettiği görüntüleri izlettirdi bize Mesut Arıbakan...
Kendi tribünlerindeki hazırlıkları tamamlamak için stada giden Nefer gurubu stadda bir sürpriz ile karşılaştılar.
Deplasman tribününün önünde tribünün tamamını kaplayan bir GFB pankartı var. Bu pankart buraya nasıl asılmış. Kim tarafından asılmış belli değil. FB taraftarı henüz Eskişehir'e bile gelmemiş. Mutlak surette yönetimden birilerinin talimatıyla asılmış pankart. Ya da yönetime yakın birileri tarafından. Çünkü stad sorumluluğu yönetimde. Yönetimin izni olmadan bu tribünlere hiç kimse bir ip dahi bağlayamaz.
***
Bu durumu gören Mesut Arıbakan ve arkadaşları pankartı yerinden sökerler.
Stad güvenliğinden sorumlu ekip alarm durumuna geçer ve Nefer tarafından indirilen pankartı aynı güvenlik elemanları yerine takarlar. Mesut Arıbakan ve arkadaşlarının itirazları sonuç vermez. Güvenlik elemanları en üst seviye alarma geçer ve pankartı korumaya alırlar. Nefer üyeleri de olayın daha da büyümemesi için olay yerini terkeder.
***
Şimdi soruyoruz:
Bu pankartın oraya asılması talimatını kim verdi!?
Güvenlik elemanlarını rakip takımın pankartını koruma pahasına kendi taraftarına karşı harekete geçiren talimatı kim verdi!?
Bu olayda FB'li olduğu tescillenen yönetici Güvensoy'un etkisi var mıdır!?
FB başkanı Aziz Yıldırım ile iyi ilişkiler içinde olduğu bilinen Başkan Halil Ünal bu yönde bir talimat vermiş midir!?
Biz Eskişehirspor sevdalıları şimdi bu soruların cevaplarını bekliyoruz...
Birileri çıkıp bu soruların cevabını vermek zorundadır...
***
Dün FB maçındaki taraftar performansı ile ilgili bir açıklama yapan Mustafa Akgören'den de bu konuyla alakalı bir açıklama bekliyoruz. Mustafa Akgören'in açıklamalarında belirttiği husus kısmen doğrudur. Ediz Bahtiyaroğlu tribününün büyük bir kısmı tezahüratlara katılmadı. Özellikle FB golü geldikten sonra Ediz Bahtiyaroğlu tribünününde bulunan ESES sevdalıları suskunluğa büründü. Nefer tribünü de bu durum karşısısında birkaç kez "Böyle olmaz Açık, böyle olmaz!" şeklinde tezahürat yaptı. Ancak bu ilk kez olmadı. Açık tribünde bulunanların klasik yapısıdır bu. Coştuğu vakit kimse durduramaz, sustuğu vakit de kimse coşturamaz. Mustafa Akgören yaptığı açıklamasında taraftarımızı adeta yerin dibine sokmuş ve çok ağır eleştirilerde bulunmuştur. Eleştirilerinde haklı olabilir. Fakat maç öncesinde yaşanan bu pankart olayı ile ilgili olarak da yönetim adına bir açıklama yapmak zorundadır.
***
Bir çift sözümüz de Eskişehir Emniyeti'ne olacak.
Ey Eskişehir Emniyeti sizler Eskişehirspor taraftarını küçük düşürmek için mi bu şehirde görev yapıyorsunuz?
Yapmış olduğunuz ayakkabı çıkarttırma zulmünün ülkemizde bir örneği daha var mıdır!?
Çamur deryasına dönmüş bir mekanda insanların ayakkabılarını çıkarttırıp sallattırmak ne demektir?
Tek ayak üstünde ayakkabı sallamak ne kadar onur kırıcı bir davranıştır biliyor musunuz?
O ayakkabıların içinde aradıklarınızı insanlar iç çamaşırlarının içinde sokuyorlar içeriye şimdi iç çamaşırlarımızı da mı çıkarttıracaksınız bizlere!?

Eskişehir Emniyeti'nin Eskişehirspor taraftarına olan bu düşmanlığının sebebi nedir?
Yönetim bu uygulamaya neden sessiz kalmaktadır?

Taraftarını yerden yere vuran bir yönetici bu onur kırıcı davranış karşısında neden sessiz kalmaktadır!?

20 Kasım 2012 Salı

Sevdaya "Kota" olur mu!?

Fenerbahçe maçı sonrası Eskişehirspor camiasında yeni bir iddia ortaya atıldı.
İddiaya göre Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal kulübe usulsüz üye yapmış.
Aslında bu iddia yeni değil.
Uzun zamandır dillendirilen bir iddia.
Bu kez bir farklılık olmuş ve iddia sahibi konuyu mahkemeye taşımış.
Bir başka iddiaya göre polis tesislere "baskın" yapmış.
Üye kayıt defterlerini istemiş ancak kulüp binasında olmadığı için bir gün sonra mahkemeye teslim edilmiş...
Böyle bir baskın olmaz.
Baskın olduysa kulüp didik aranır, defter orada "bulunamamış" ise, tutanak tanzim edilir ve defterin 1 saat içinde getirilmesi sağlanır. Baskının amacı budur. 
Polis tesislere gelmiş olabilir, defterin mahkeme tarafından istendiğini iletmiş olabilir.
Kulüp yetkilileri de defterin bir gün sonra mahkemeye teslim edileceğini söylemiş ve polisler de (nasıl bir baskınsa) eyvallah deyip çekip gitmişler...
Bu kadar basit bir olayı bir baskın havasına büründürmenin anlamı nedir anlamak mümkün değil.
***
Konunun mahkemeye intikal ettirilmesi son derece olumlu bir gelişme.
Birileri bir oyun peşinde ise, bu oyun Türk Adaleti önünde bozulmalıdır.
Dedikodu kültürü ile sürekli temcit pilavı gibi sofraya konulmasından çok daha olumlu bir iş olmuştur.
Adalet mutlaka gerekeni yapacaktır.
Adalete intikal etmiş bir konu hakkında daha fasla yorum yapmanın da bir alemi yoktur.
***
Bu konuyu adalete havale ettikten sonra gelelim asıl meseleye.
Eskişehirspor kulübü tüzüğünde, Eskişehirspor sevdasına kota konulmuş durumda.
Kulübe üyelik bu renklere sevdalı insanların en doğal hakkıdır.
Maddi gücü yeterli olan her ESES taraftarının kulübe üye olması hem hakkıdır hem de görevidir.
Kuru kuruya sevda olmaz...
Seviyorsanız sevdanın gereklerini yerine getireceksiniz...
Peki nasıl olacak bu!?
Kulübe üye olacaksınız.
Yıllık aidatınızı aksatmadan ödeyeceksiniz.
Aidatın ötesinde bir ödeme gücünüz varsa kulübe bağışta bulunacaksınız...
***
Fakat Eskişehirspor yönetimi tam burada size "DUR!" çekiyor...
"Dur bakalım arkadaş sen kulübe üye olamazsın"diye bir duvar gibi dikiliyor karşına...
Ve siz de o duvara tosluyorsunuz...
Üyelik konusunun mahkemeye intikal etmesi sonrasında internette iki liste dolaşmaya başladı.
İlk liste yönetimin üyeliğe kabul ettiği isimlerin listesi.
Diğer liste ise, üyelik başvurusu yapıp da üyelikleri kabul edilmeyenlerin listesi.
Üyelik başvurusu yapıp da üye yapılmayan isimler arasında bir çok arkadaşımız var.
Örneğin Müjdat Ertürk...
Müjdat Ertürk'ü seven vardır sevmeyen vardır.
Fakat seven sevmeyen herkes merak eder,
"Bu adamın kulübe üyeliğinin kabul edilmemesinin sebebi nedir!?" diye...
***
Listedeki diğer isimler alınmasınlar lütfen, Müjdat hepimizin tanıdığı bir isim diye onun adını örnek veriyorum.
Müjdat, fb, bjk, gs ya da ts taraftarı olduğu için mi üyeliğe alınmadı?
Müjdat, dolandırıcı olduğu için mi üyeliğe alınmadı?
Müjdat, sabıkalı hırsız olduğu için mi üyeliğe alınmadı?
Müjdat, tecavüzcü olduğu için mi üyeliğe alınmadı?
Müjdat, terör suçu işlediği için mi üyeliğe alınmadı?
Bu soruları uzattıkça uzatırız. Hepsinin cevabı da elbette HAYIR olacaktır.
Peki ama bütün camianın Eskişehirsporlu'luğuna kefil olabileceği bir adamın üyelik başvurusunu neden kabul etmiyorsunuz!?
Yönetim bu sorunun cevabını vermelidir.
Bu sorunun cevabını vermediği sürece biz yönetimin art niyetli olduğu konusunda sabitleneceğiz.
Müjdat Ertürk gibi diğer isimlerin de üyeliklerinin kabul edilmesinin gerekçesi açıklanmalıdır!
***
Eğer kota engeli sebep gösterilecekse onu da kabullenmiyoruz.
Sevdaya kota konulamaz arkadaş!
Siz kim oluyorsunuz da bizim sevdamıza kota koyuyorsunuz!
Bu nasıl bir mantıktır...
Siz kendinizi Eskişehirspor'un sahibi mi sanıyorsunuz ki, bizim sevdamıza kota koyuyorsunuz?
Kota koymak bir korkunun belirtisidir.
Siz neden korkuyorsunuz?
Eskişehirspor taraftarının kulübüne üye olmak istemesi sizi neden korkutuyor?
"Taraftar ESES ürünleri satın alsın, kulübe maddi destek olsun" derken kota koymuyorsunuz da söz konusu üyelik olunca neden kota koyuyorsunuz?
Ben aklım almıyor.
Ben cahil bir adamım.
Ey yönetim biriniz çıkında şu fakiri aydınlatın.
Sevdaya kota koymanın manası nedir?

Dünya Kasımpaşalılar Günü...

19 Kasım 2012 akşamı...
Saat 21:00...
İstanbul'un en güzel manzaralı tepelerinden biri olan Tepebaşı, tarihi bir güne tanıklık etti...
Dünya Kasımpaşalılar Günü ikinci kez kutlandı.
Kasımpaşa taraftarı 2011 yılında başlattığı bu etkinliği bu yıl da büyük bir coşku ile kutladı.
Kasımpaşa güneşi Tepebaşı'ndan doğup tüm semti aydınlattı...
ARMA sevgisinin büyüklüğünü dün akşam bir kez daha gördük...
Yüzlerce sevdalı yürek;
Kalplerindeki ateş ile geceyi aydınlattı...
***
Orda burda konuşanlar, yazanlar oldu;
"Kasımpaşalılar Günü olsa anlarım da "Dünya Kasımpaşalılar Günü" ne ki yahu!"
Diyerek makaraya sardıklarını sananlar oldu.
Aslında onlar kendilerini makaraya sarıyorlar,
Onların "Dünya" kelimesine anlam vermelerini beklemek yanlış olur,
Çünkü onlar Kasımpaşalı gibi "Dünya" şampiyonu yetiştirmedi.
Onlar kendilerini dar çerçevelerde bulurlar hep.
Bilmezler ki, Kasımpaşa taraftarı Dünya ve Olimpiyat şampiyonlukları yaşadı...
Kasımpaşalılar Günü'nün başındaki Dünya kelimesine anlam veremeyenler;
Sizlere kızmıyorum,
Fakat siz de azıcık kafanızı yorun da öğreniverin be arkadaş,
Kasımpaşa Kulübü'nün ARMAsındaki AY-YILDIZ'ın anlamı...
O ARMA size diyor ki;
"Susun Ulen cahiller! Kasımpaşa bir dünya takımıdır!"
***
Kasımpaşa taraftarı dün Dünya Kasımpaşalılar Günü'nü büyük bir coşku ile kutlarken,
"Bize Paşalı Derler" diyen tel maşa Paşalılar yoktu ortada.
ARMA hırsızları adeta köşe bucak sinmişlerdi.
Çakma Paşalılar yoktu ama gerçek Kasımpaşalılar oradaydı.
Kimisi bedenen oradaydı,
Kimisi ruhen, kalbiyle binlerce kilometre ötelerden Tepebaşı'na gelenler vardı.
Bu kutlamalarda geceyi aydınlatanlardan biri de MHP Beyoğlu İlçe Başkanı Osman Gür idi...
Her zaman olduğu gibi yine Kasımpaşa taraftarının yanında oldu...
Kutlamalara verdiği maddi/manevi destek Kasımpaşa taraftarının her zaman kalbinin bir köşesinde duracak...
Osman Gür, kutlamalara katılmadı.
Katılmama gerekçesi ise, onun ADAMlığının bir göstergesi:
"Taraftar şimdi önemli bir kutlama yapacak, oraya biz katılırsak işin içine siyaset girer, bu güzel havayı biz bozmayalım. Orada sadece Kasımpaşa sevgisi ve coşkusu olsun"
İşte böyle bir maçeret ile katılmadı Osman Gür kutlamaya...
Bir kere daha sana helal olsun Osman GÜR...
***
Beyoğlu'nda sadece MHP mi var...
Kasımpaşa taraftarından oy alan bir tek MHP mi var?
Elbette hayır...
O taraftarın içinde her partiye oy veren, destek veren insanlarımız var...
Fakat ne yazık ki, MHP dışında hiçbir siyasi parti bu kutlamalarla ilgili hiçbir girişimde bulunmadı.
Belki haberleri bile olmadı...
Ama oy isteme zamanı gelince bir şeylerden haberleri olacaktır mutlaka...
***
Gazetelere, bilboardlara çarşaf çarşaf ilanlar vererek kendilerini Kasımpaşalı yapmaya çalışanlara inat öylesine Kasımpaşalılar var ki içimizde, anlatmakla bitiremeyiz. İşte onlardan biri de bu kutlamaların en güzel şekilde yapılması için maddi/manevi her türlü desteği verdi. Hazırlıklar aşamasında sürekli taraftar ile birlikteydi. Fakat o da reklam olmasın diye adının açıklanmasını istemedi. İşte Kasımpaşalılık böyle bir şey. Öyle bilboard Paşalısı değil bunlar, harbi Kasımpaşalı...
İsminin açıklanmasını istemeyen "Kasımpaşalı"ya ve her zaman Kasımpaşa taraftarının yanında olan MHP Beyoğlu İlçe Başkanına bir kez tü okuyucularım adına ben teşekkür ediyorum...
***
Kasımpaşa taraftarı böylesine önemli bir etkinlikten alnının akıyla çıkmıştır...
Dünya Kasımpaşalılar Günü bundan böyle sonsuza kadar kutlanmaya devam edilecektir...
Bu etkinlik dün akşam yapılan kutlamalarla rüştünü ispat etmiştir...
Spor camiasına böylesine güzel bir etkinlik kazandıran Kasımpaşa taraftarını da kutlamak gerekli...
Teşekkürler ARMA sevdalıları...