29 Temmuz 2012 Pazar

Kasımpaşa'da uluslararası İftarlar!

Bu yıl Ramazan bizim için oldukça farklı geçiyor. Erasmus programı ile ülkemize gelen ve Tarlabaşı civarında oturan yabancı öğrencilerle olan komşuluğumuz bizlere bu farklılığı yaşattı. Kurdela Sokak'ta bulunan meşhur melemenci İsmail Usta'nın mütevazi dükkanına melemen ve kuru fasulye-pilav yemeye gelen farklı uluslardan öğrencilerle tanışıklığımız aylar öncesine dayanıyor. Öğrenciler çok kısa zamanda bizlerle anlaşabilecek kadar da olsa Türkçe öğrenebiliyorlar. Bizim de "Tarzanca"mız sayesinde anlaşıp gidiyoruz...
***
Ramazan'ın ilk günü bu öğrenci arkadaşlarımızdan biri olan Fransız Renaud, Melemenci İsmail Usta'nın dükkanının karşısında bulunan işyerime geldi ziyaret için. Benim "Hoşgeldin Renaud" sözüme karşı Renaud sevinç içinde "Hoca ben bugün Oruç yapıyor!" deyiverdi. Tabii ben öylece kalakaldım ilk anda. Ramazan'ın ilk günü bir Hristiyan karşınıza geçip "Oruç yapıyorum!" derse siz ne yapardınız bilemiyorum! İlk andaki şankınlığımı atarak O'nun Türkçesi ve benim Tarzanca'm sayesinde kendisini tebrik ettim. En çok hoşuma giden de Renaud'un Allah'a teşekkür edişiydi. Kendisine "Renaud bak bugün hava serinledi, Allah oruç tutanlara yardım etti" dedim. Renaud da gökyüzüne doğru bakarak ellerini açtı ve "Allah, sağol!" dedi. Belki bize göre çok basit bir kelime ile teşekkür etti ama bakışlarında teşekkürünün ne kadar büyük olduğunu anlamak mümkündü.
***
Fransız Renaud'un dışında çok iyi görüştüğümüz, onların deyimi ile "Akadaş" olduğumuz birkaç öğrenci daha var. Bunlardan birisi Peter. "Alman Peter"... Kendisi 60 yaşlarında, son derece atletik, yaşını bilmeyenlerin 40 yaşlarında zannettiği, sportmen bir Alman. Alman Peter İlk kez Türkiye'ye gelmiş. Kronik astım hastası. Türkiye'de en çok Melemenci İsmail Usta'nın kuru fasulyesini sevmiş. O kadar çok sevmişti, İsmail Abi'nin bolkepçe kuru fasulyesinden bir seferde üç tabak yiyebiliyor. Peter'in en iyi anlaştığı kişiler ise, Melemenci İsmail Usta'nın müdavimlerinden ve mahallemiz gençlerinden Adnan ve Almancı Mustafa abi. Bakmayın Mustafa Abi'nin Almancı olduğuna bildiği tek Almanca kelime "Bitte!"... Peter elinden sözlüğü düşürmüyor. 4 hafta sonunda epey ilerletti Türkçe'yi ve sözlükten yavaş yavaş kurtuluyor.
***
Japon Ken ve Alman Robert Ramazan'dan önce ayrıldılar aramızdan. O nedenle onlarla birlikte Ramazan'ın nimetlerinden faydalanamadık. Ken memleketi Japonya'ya döndü. Robert ise, Türkiye'de gezilerini sürdürüyor. Robert'ten aldığımız haber bizleri çok sevindirdi. Robert Ramazan'ın ilk gününden bu yana Oruç tutmaya devam ediyormuş. Her ne kadar bazı arkadaşlar  Robert'in cimriliğinden dolayı oruç tuttuğunu iddia etseler de ben buna inanmıyorum! Eminim Robert o manevi havayı teneffüs edebilmek için oruç tutmaktadır.
***
Bir de Azeri kızımız var. Azerbaycanlı kızımızın adı İlya. İlya bol bol fotoğraf çekiyor. İlya en az bizim kadar hatta bizden daha iyi Türkçe konuşuyor. O da bir melemensever. Bir de yerli kızımız var, Akhisarlı Yasemin. Kızlarımızın ikisi de son derece sıcakkanlı ve sevimli.
***
Efendim şimdi sıra geldi son yılların en ünlü "Kasimpasali'sı İspanya doğumlu Victor'a. Türkiye'ye gelen öğrenciler arasında en hızlı ve düzgün Türkçe öğrenen arkadaşımız Victor. Türkçe'yi o kadar ilerletti ki, zaman zaman yabancı öğrencilerle bizim aramızda tercümanlık bile yapabiliyor. Victor birlikte yaptığımız halı saha maçında nasıl yetenekli bir futbolcu olduğunu herkese ispat etti ve kısa zaman içinde Kasımpaşa'dan teklif aldı ve Kasımpaşa'nın son transfer bombası olarak Kasımpaşalı genç taraftarların sevgisini kazandı.
***
Efendim kahramanlarımızın bazılarını sizlere kısa da olsa tanıtmaya çalıştım. Elbette burada yazdıklarımız onları tanımaya yetmez ancak en azından fikir sahibi olabilirsiniz. Renaud ve Robert'in oruç "yapmaları" hepimizi mutlu etti. Biz de onların bu meraklarını daha da pekiştirmek amacıyla Kasımpaşa, Arma Altı Tayfa ile birlikte bir iftar yemeği organize etmeyi planladık. Arma Altı'nın gençleri ve Selim Güvey sağolsunlar mükellef bir sofra hazırlamışlar. Victor, Renaud ve Akhisarlı Yasemin'in katılımları ile iftarımızı gerçekleştirdik. İftar öncesinde Renaud ailesine hediye olarak götürmek üzere kilim almak istedi. Bizde Kasımpaşa'da tanıdığımız bir esnaftan kilim almak üzere mağazaya girdik. Renaud fiyatlar karşısında şaşırdı kaldı. Sultan Ahmet ve Eminönü gibi turistik bölgelerde, 100 lira olan bir kilimin fiyatını 15 lira olarak duyunca şaşırmamak elde değil tabii ki. Biz kilim peşinde koşarken Victor Arma Tayfa'nın toplandığı alanda çocuklar ile sohbet etmeye çalışıyordu. Kilimleri alıp, dışarı çıktığımızda, Victor'un "Kasımpaşa'nın yeni İspanyol transferi olduğunu" onunla sohbet eden çocuklardan öğrendik. Çocuklar onunla fotoğraf çektirmek için adeta yarış ediyordu. Anlayacağınız Victor kaşla göz arasında çocukları "keklemiş"... Biz de oyuna alet olduk. Beni hocası olarak tanıttı çocuklara, Renaud'u da menejeri.
***
İftar yemeğinin tamamlanmasından sonra hepimizi mahcup eden bir istek geldi Victor'dan. Ahaliyi nefis yemekleri mideye indirip sofradan kalkma telaşına bürünmüşken, Victor bana dönerek; "Hoca! dua yapmıyoruz biz neden!?" dedi. Cevap veremedik mahcubiyetimizden, zaten ahali de sofrayı boşaltmıştı. "Sonra" deyip geçiştirdik. Fakat şunu da anladık ki, bizim değerlerimiz konusunda bile onlar bizden daha hassas. En azından onlar kadar hassas olmamız gerekmiyor mu!?
***
İftardan sonra Selim ile birlikte Arma Altı'na çay içmeye gittik. Orada bir "Maykıl abi" vakası var ki, o ayrı bir yazı konusu. Bu nedenle bu bölümü "ES" geçeceğiz. Sadece yüreğine sağlık Maykıl abi diyelim yeterlidir.!
***
İkinci iftarımızı da 28 Temmuz'da Melemenci İsmail abi'nin dükkanında gerçekleştirdik. Bu kez konuklarımız arasında Victor'un İspanya'dan kendisini ziyarete gelen iki arkadaşı ile birlikte, Alman Peter ve Ürdünlü Ali de vardı. İsmail Abi'nin maharetli ellerinden çıkan yemekleri afiyetle yedik. Mahalle'den bir kaç komşumuzla birlikte nerdeyse 20 kişi vardık. Victor'un esprileri hepimizi kırdı geçirdi. Hele ki Ürdünlü Ali'ye bir "eline sağlık" demeyi öğretmesi vardı ki, evlere şenlik. Düşünün bir İspanyol, bir Ürdünlü'ye Türkçe "eline sağlık" demeyi öğretiyor. Bununla da yetinmiyor neden "eline sağlık"denildiğini de anlatıyor! Victor'un arkadaşları kadayıf'ı çok beğendiler ve kadayıf ile ilgili bilgiler aldılar. Victor sağolsun herşeyi bizden daha iyi anlattı onlara. Peter kuru fasulye'nin dayanılmaz haififliğine kaptırmış kendini. Ürdünlü Ali ise, tavuklu pilava bayıldı.
***
Hasıl-ı kelam; bu Ramazan uluslararası bir boyut kazandı Tarlabaşı-Kasımpaşa arasında. Yeni dostluklara vesile oldu. Kim bilir belki de daha hayırlı şeylere vesile olacak. Bu yaşadıklarımızdan şunu anladım ki, özellikle Türkiye'de 3-4 ay kalan bu öğrencileri keklenecek turist gözüyle görmekten vazgeçmemiz lazım. Hem ülkemiz insanının misafirperverliğini hem de dinimizin yüceliğini anlatmak için bu bizler için çok önemli bir fırsattır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder