28 Temmuz 2012 Cumartesi

AKP ninnilerle halkı uyutuyor, ülkemiz batağa saplanıyor

Ekonomik ve siyasi alanda en büyük sermayesi DİNCİLİK olan AKP ve yandaşlarının ülkemizi getirdiği nokta çok açık. Bütün açıklığına rağmen AKP kurmayları söyledikleri ninnilerle halkımızı uyutmaya devam ediyor. Dış politika'da Ekonomi'de ve terörle mücadelede büyük mağlubiyetler yaşayan AKP Hükümeti hemen dinsel bir söylemle halkın gazını alıyor ve yerini korumaya çalışıyor.
***


Son dönemde yaşananları şöyle bir anımsayacak olursak;


* Önce Van Minut vakası sonra da Mavi Marmara katliamını yaşadık. Yaşananlar sonrasında İsrail ile savaş noktasına geldik. Hükümetin başı yaptığı açıklamalarda "Ya özür dileyeceksiniz ya da gazabımızdan nasibinizi alacaksınız" diye kükredi. Vatandaş gaza geldi. Kahvelerde haberleri izleyen, Hükümetbaşı'nın bu kabadayıvari sözlerini duyan vatandaş "Yürü be yiğidim, kim tutar seni!" naralarıyla destek verdi kendisine. Aradan onca zaman geçti ne İsrail, ne Mavi Marmara katliamında ölenlerin hesabı soruldu. Olan bir tek şey vardı. İsrail'in en büyük korkusu olan İran'a karşı yıllardır ülkemiz topraklarına yerleştirmek istediği ancak yerleştiremediği Füze Kalkanı Rampası bu tatava arasında Malatya Kürecik'e konuşlandırıldı. Halk farkına bile varamadı. Çünkü uyuyorduk....


* Kısa bir süre öncesine kadar ailece birbirlerini ziyaret ederek dostluk mesajları veren Erdoğan ve Esad (Bu arada belirtmek isterim bunca yıllık Esad dinci basın tarafından birden Esed yapıldı neyin nesidir çözemedim) aileleri birden düşman oldular. Sanki bir yerden düğmeye basıldı ve Hükümetinbaşı Suriye'de muhalif örgüt olan ADALET VE KALKINMA HAREKETİ'ni desteklemeye başladı. Suriye tarafından terörist ilan edilen bu örgüt AKP ile aynı yıl kurulmuş ve merkezi Londra. Zaman zaman İstanbul ve Antalya'da toplantılar yapılmış. En son Antalya'daki toplantı sonrasında Suriye'de silahlı kalkışma hareketi başlatılmıştır. Kuruluş yılı ve isim benzerliği gibi garip tesadüf(!)'ün yanısıra AKP ve AKH arasındaki bir başka önemli benzerlik de logoları. Bizim AKP Ampul Suriye'nin AKH'si ise, Gaz Lambasını logo olarak seçmişler. Bugün artık Suriye'de bir iç savaş yaşanıyor. Bu iç savaşın en büyük destekçisi de Türkiye. Hükümetinbaşı bugünlerde bir zamanlar Haçlı Ordusu dediği tüm Hristiyan devletleri tek tek dolaşarak Suriye'deki Müslümanları katletmeleri için adeta yalvarır duruma gelmiştir. Başta Türkiye olmak üzere dış etkenlerin desteği ile Suriye Ordusu ve Muhalif güçler arasındaki çatışmalar bir iç savaş noktasına gelmiştir. Muhalif güçler bazı yerleşim yerlerini elegeçirmişler ve bu yerlere Kuzey Irak'taki Kürt Devleti'nin yerleşmeye başladığı gelen haberler arasında. Yani sınırımız boyunca uzanan bir Kürt devletinin olması an meselesi. Biz ise göstermelik yığınaklarla uyutulmaya devam ediyoruz. Bu durumda Türkiye'nin etkisi sadece iç savaşın başlatılması noktasında kalmış ve kalmaya devam edecek gibi görünüyor. Suriye'nin bölünmesi durumunda bırakın ülkemizin haklarını savunmayı orada yaşayan soydaşlarımızın bile haklarını savunamayacağız gibi görünüyor.


* Suriye'deki çatışma ve ardından başlayan iç savaş nedeniyle onbinlerce Arap ülkemize sığındı. Arapları çok seven hükümetimiz hemen onları en iyi şekilde ağırlamak için memleketin bütün imkanlarını seferber etti. Bu Arapseverlik öylesine ileri noktaya gitti ki, Hükümet kamplara yerleştirilen kaçaklar için Ülkemizde iş imkanları yaratılacağını açıkladı. Bu da yetmedi kamplarda kalanlara hergün cep harçlığı verileceğini söyledi. Bunları duyunca elektrik borcundan dolayı Sakarya'daki evinin elktriği kesik olan şehidimiz aklıma geldi!... Kamptakilerin her türlü ihtiyacının karşılanması için gece gündüz çalışıldı. Belki deprem bölgelerinde bile bu kadar muntazam çalışmalar yapılmadı. Peki bunun karşılığı ne oldu!? Kamptaki kardeş(!)lerimiz yeterli su verilmediği için isyan çıkardı. Bu da yetmedi kamptaki TÜRK BAYRAĞInı indirip yerine Suriye Bayrağı çektiler. Olaylar sırasında askerimiz polisimiz yaralandı. Hükümet açıklama yaptı: "Aman efendim böyle şeyler iyi şeyler değil, lütfen bir daha olmasın!"


* Bir de Fransa meselesi var. Soykırım yasa tasarısı nedeniyle Fransa'ya da gider yapmıştı Hükümetbaşı. 22 Aralık 2011 tarihinde "Fransa ile bütün ilişkilerimiz donduruyor ve iptal ediyoruz, gazabımız büyük olacak" buyurmuşlardı. Bugün Fransa ile ilişkilerimiz ne durumda acaba!? Hatta o günlerde gazetelerde çıkan bir haberde Hükümetbaşı için alınan yeni ÖZEL UÇAĞIN Fransa'dan alındığını da öğrenmiştik. İlişkilerimiz o kadar kötüydü yani!!!


* İran ile ilişkilerimize gelince, İran füze kalkanı rampasının yerleştirilmesinden sonra Ahmedinecad tarafından sarfedilen sözlerle bizi "Emperyalist ABD ve Siyonist İsrail"in uşağı ilan etmişti. İran yeni geliştireceği füzelerin ana hedefinin Malatya Kürecik ve ABD üslerini olacağını da duyurdu.. BOP ya da Yahudiler'in kutsal kitabında yer alan VAADEDİLMİŞ TOPRAKLAR projesinin gereği olarak BOP Eşbsaşkanlığı görevini yürüttüğünü büyük bir gururla açıklayan Hükümetbaşı Ortadoğu'da kendisine biçilen rolü en iyi şekilde oynadı. Acaba şimdi sıra İran'a mı geliyor? Pek çok vatandaşımız İran'ın Suriye ve diğer Arap ülkeleri kadar kolay yıkılamayacağını düşünürlerken ben tam tersini düşünüyorum. Belki süreç daha kanlı ve uzun olabilir ama yıkım kaçınılmazdır. Tabii bu yıkım ekibinin içinde Türkiye yer almaya devam ederse. Muhtemelen İran'da esaret altında yaşayan Azeri Türkleri önümüzdeki süreçte Türkiye tarafından Özgürlük Mücadelesi adıyla tahrik edilecek. Silahlandırmalar başlayacak. Ülkemizde basın özgürlüğü bulunmadığı için bazı konulardan haberimiz olmuyor. Belki de şu an Güney Azerbaycan'da bu faaliyetler başlatıldı bile. İran'ın yıkımı da muhtemelen buradan olacaktır.


* Ülkemizdeki terör meselesine geldiğimiz vakit AKP iktidarının on yılı aşkın süre içersinde terör meselesini hangi noktaya getirdiği görmemiz hiç de zor olmayacak. AKP Hükümeti iktidara geldiğinde mevcut hükümetlerin bölgeye yerleştirdiği özel harekat birlikleri teröristlerin anlayacağı dilden mücadele yürütmüş ve terör sıfır noktasına gelmişti. AKP'nin açılım politikası tam anlamıyla bir teröre destek politikasına dönüşmüş, terör örgütü semirmiş, bölgede faaliyet gösteren özel harekat birlikleri tasfiye edilmiş, bu birliklerde mücadele edenler tek tek hapse tıkılmış, bölge halkının hiçbir sorunu çözülmemiş, bölgedeki istihbarat ağırlımız neredeyzse tamamen ya ABD ya da İsrail'in eline geçmiş bulunmaktadır. kaçakçıların bombalanması olayında istihbaratın kim tarafından yapıldığı halen net bir şekilde açıklanamadı. Karakollarımıza yüzlerce kişilik guruplar halinde yapılan saldırıların neden önlenemediği halen açıklanamadı. Terör örgütü artık sadece Güneydoğu Anadolu bölgemizde değil, Karadeniz, İç Anadolu ve Akdeniz Bölgeleri'nde bile yol kesip karakol basmaya başladı. Bir helikopterimiz düştü, halen neden düştüğünü hükümet açıklayamazken bir başka helikopterimize saldırı yapıldı düşmekten son anda kurtuldu. "0" şehit ile teslim aldıkları terör meselesinde bugün artık halkımız bile şehit haberlerini pek umursamıyor. Haftanın üç dört günü mutlaka bir şehit haberi alıyoruz. Artık neredeyse üçüncü sayfa haberi bile olmayacak şehit haberleri. Çünkü hükümet bu konuda kesin talimat verdi. Şehit haberlerinin özellikle de şehitlerimizin cenaze törenlerinin gazete ve televizyonlarda çok fazla "abartılmaması"nı istedi. Dikkat ederseniz son yıllarda şehitlerimiz için yapılan cenaze törenlerinden görüntüler verilmiyor. Sadece birliğinde yapılan törenlerden yani halkın olmadığı törenlerden görüntüler veriliyor. 
***
Tüm bunlara rağmen halkımız halen sessiz. Çünkü uyuyoruz. AKP dinci söylemlerine devam ediyor. Çok abartılı söylemlerde değil. Bir konuşmasında "Allah'ın izniyle" dese bile yeter halkımızın uyuması için. Anadolu yakasına en büyük camiyi yapacağız demeleri yetiyor. Evlatlarımız hergün teröre kurban gitmiş kimin umurunda. En büyük camiyi yapacak hükümet bu yeter bize!


2 yorum:

  1. Selahattin Bey, baştan sona okudum. Çok güzel özetlemişsiniz. Ben uyumuyorum ama elimden gelen de yalnız uyuyanları bir nebze olsun uyandırabilmek.

    YanıtlaSil
  2. Hakan Bey zaten bu dönemde uyumamaktan daha önemlisi uyuyanları uyandırabilmektir. Ne mutlu size, ne mutlu uyutulamayanlara...

    YanıtlaSil