25 Ağustos 2017 Cuma

Tükenen Mahallemizden son çağrı: "KAÇAK RAKI İÇMEYCEN AGA!"

Mahallemiz tükeniyor!
Sadece bizim mahalle mi!?
Bütün mahalleler bir bir tükeniyor!
Ne "Aşağıki maalle kaldı, ne de yukarıki maalle"
Bir bir tüketiyorlar geçmişimizi, kültürümüzü.
Üzerimizi betonla örtüyorlar.
Bizi ve kültürümüzü yok etmek için ellerinden geleni artlarına koymuyorlar.
Hoş bizim de yok olmamak adına hiç bi nane yediğimizde yok!
***
Tükenen mahalle kültürümüzün son demlerini yaşayabilmek için, bazen iş günlerinde bazen de pazar günleri sabah erken saatte evden çıkıp, yakınlarda mahalle kültürümüzün henüz sona ermediği yerlere gidiyorum.
Son demleri doya doya yaşamak için.
Gelecek nesillere yaşayarak tükettiğimiz o mahalle kültürünü anlatabilmek için geziyorum.
Geçenlerde yolumuz Dolapdere'ye düştü.
Dolapdere diye bir şey kalmamış.
Gençliğimde kalecilik yaparken bacak arasından gol yediğim top sahasının üstüne camdan bir bina dikmişler.
O bacak arasından gol yediğim topa o anki kızgınlığımla vurup bütün camlarını kırasım geldi ama olmadı.
***
Dolapdere caddesi olduğu gibi bu tür binalarla kaplanmış.
Bambaşka bir yer olmuş adeta.
Kendimi ecnebi memleketinde gezen saftorik bir köylü gibi hissettim o binalara bakarken.
Neyse bu mevzulara sonra dalacağız.
Asıl mevzu kaçak rakı mevzusu!
Durun hele anlatacağım işte!
Efendim karnım zil çalıyor, cadde üzerinde börekçiler var ama biraz kalın yerler.
Malum Dolapdere lüküs hayat sürenlerin mekanı olduğu için poğaça, börek ve çay fiyatları da kalınlaşıyor tabii...
Şöyle mahalle arasına dalayım da oralarda kesemize uygun poğaça, çay vardır dedim.
Henüz mahalle kültürünün tükenmediği bir kaç sokak var, oralara daldım.
İşte bu!
Salaş bir börekçi ve hemen yanında da küçük bir çay ocağı.
***
Börekçiye daldım hemen.
Malum göbek vaziyetinden dolayı sabahları 3 olan poğaça istihakkımızı 1'e düşürdük.
Gözleri uykulu, alnı kırışık, yüzü asık, buruşuk kırmızı iş ceketli adamın suratı ben; "1 tane peynirli poğaça verir misiniz?" deyince iyice asıldı.
İsteksizce poğaçalara uzandı.
Üç beş poğaça ya da porsiyon börek isteyenler olunca eline takmak için tezgahta duran buruşuk hijyen eldivenini bile takma gereği duymadan bir poğaça aldı tezgahtan.
Yüzüme bile bakmadan, "Poşet vereyim mi elde mi yiyecen" dedi.
Ben utangaç bir ses tonu ile, "Bir peçeteyle versen yeter" dedim.
Peçete de ayrı bir masraf tabii.
Ona da bozuldu adam.
"Nalet olsun al şunu da git başımdan" der gibi uzattı peçeteye tutturduğu poğaçayı.
***
Kabahat işlemiş ve azar yemiş bir çocuk edasıyla çıktım salaş börekçiden.
Çay ocağına döndüm.
Kaldırıma konulmuş dört masa ve masaların etrafında hasırla örülmüş küçük tabureler var.
Masanın ikisi dolu.
Mahallede yaşayan Çingenelerden oturanlar.
Bir masaya da ben oturdum.
Çay ocağında oturanların çoğu gece kağıt ve hurda toplayan vatandaşlar.
Yorgunlar.
Konuşmalardan anladığım kadarıyla, topladıkları malzemeleri satmak için arka mahalledeki hurdacının açılmasını bekliyorlar.
Masanın birinde sessizlik hakim.
İki adamın da yorgunluğu yüzlerine vurmuş.
Hepsi kara kuru adamlar.
Bir göbekli ben varım.
Elleri kirden kapkara olmuş.
Ama yürekleri tertemiz.
Her iki masadan da kesif bir koku geliyor ama beni hiç rahatsız etmiyor.
Çayımı söylemeden poğaçadan iki ısırık almıştım.
Pat diye masama çay geldi.
Söylemeye gerek yokmuş demek ki.
Poğaça kemiren adam ne yapacak çay ocağında çay içecek.
Pratik zeka işte bu!
***
Hemen yanımdaki masada oturan üç kişi hararetli bir sohbet içindeler.

Onlara kulak verdim.
Etrafa bakınır gibi yapıp, masadaki adamları tanımaya çalıştım.
İkisinin arkası dönük bana.
Diğer adam da en çok konuşan adam zaten.
Bilge birine benziyor.
Diğer ikisi, bir kabahat işlemiş gibi onu dinliyorlar başları eğik.
Adam sürekli onlara bir şeyler anlatıyor.
Poğaçamı bitirdim, cıgaramı yaktım.
Artık tüm dikkatimi o adamın anlattıklarına verebilirdim.
***
Adam kızdı ikisine!
- İçmeyceniz anam bu zıkkımı işte! Kaç kere demedim mi ben size!
Ötekilerin hiç sesi çıkmıyor.
Başları önde dinliyorlar.
- Bak ayakta duramıyorsunuz amk!
Kısa kısa her cümlenin ardında o malum küfür bir noktalama işareti gibi geliyordu.
Adamların başlarını kaldıramama sebebini de anladım 50 yaşlarındaki, kırık gözlüklerinin üstündekn bakarak konuşan adamın şu sözlerinden sonra.
- Bu kaçak rakıyı içmeyceniz be anam!
"İçmeyceniz" dedi adam kaç kere!
Sonra devam etti.
- Bak benim bir arkadaş vardı. Ona da dedim kaç kere içme şu kaçak rakıyı. Lavuk içti. Bi gün hastaneye zor yetiştirmişler. Doktor geldi gelecek derken bir de bakıyorlar lavuk mortingen!
Adam ölmüş!
Kaçak rakı içen adam ölmüş.
Mevzu ölüm bağlandı ama olmadı.
Kaçak rakı içen adamların başı hareket bile etmedi.
***
İşte böyle.
Mevzu derin.
Kaçak rakı içerseniz "Mortingen"!

Siz siz olun kaçak rakı içmen!
Mahalle kültürümüzü de unutmayın.
Kültürümüze sahip çıkın a dostlar!!!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder