Hoca Ahmet sokak...
Cami-i Kebir Mahallesi...
Kasımpaşa..
Aşk ile bağlandığımız semtimizdeki ilk evimiz bu sokaktaydı.
Çocukluğumuzun, hayatımızın en güzel günlerinin geçtiği sokak...
Üç katlı ahşap bir binanın en alt katında oturuyorduk.
Bebek denilebilecek yaşta tanıştık bu evle...
Yarı bodrum kat sayılırdı.
Üç basamak aşağı inerek girerdik evimize.
Arkada bir bahçemiz vardı.
Bahçenin tam orta yerinde bir incir ağacı.
O vakitler hemen hemen her evin arka tarafında bir incir ağacı bulunurdu...
Eski tuğla ya da taş parçalarıyla etrafın bir daire şeklinde örülen incir ağacımız...
İşte bu ev aklına gelince insanın aklı duruyor...
İki sigara birden yakıyor...
***
Küçük kardeşim Ercan yoktu henüz.
Büyük ağabeylerim Naci ve Ahmet, annem ve babam...
Evin en küçüğü bendim henüz...
Yaş kemale erince bakkala, manava, kasaba, annemle birlikte pazara ben giderdi...
Daha doğrusu ayak işleri bana bakardı.
Bir de ev sahibemiz vardı.
Allah gani gani rahmet eylesin...
Emine Hanım...
İlerlemiş yaşına rağmen son derece bakımlı, alımlı tam bir İstanbul hanımefendisi...
Kısa boylu, kızıl saçlı, tonton yüzlü bir hanımefendi...
Yüzündeki kırışıklara derman olsun diye çoğu zaman yüzüne salatalık dilimleri yapıştırırdı...
Onun ayak işleri de çoğu zaman bana kalırdı.
Evimiz konak tarzı bir evdi.
Bizim merdivenlerden üst kata çıkınca geniş bir salon çıkardı karşımıza.
Burayı Rahmetli Mustafa Amcalar ve Niyazi beyler ortaklaşa kullanırdı.
Bu katta bulunan 1 oda Niyazi beylere, diğer iki oda da Mustafa amcalara aitti..
Salon ise ortak kullanım alanı.
Salonun bir köşesi mutfak gibi düzenlenmiş.
Küçük bir sehpanın üzerinde gaz ocağı.
Yemeklerini sırayla yaparlardı.
***
Aynı salonda ev sahibemiz Emine hanımın katına çıkan bir merdiven vardı ancak bu merdivenin girişinde bir kapı da vardı.
Bizim merdivende kapı yoktu.
Emine hanım deniz subayı olan eşi vefat ettikten sonra evine çok az misafir almış.
Çocukların dahi o kapıyı açıp yukarı çıkmasına izin vermezdi.
Ben ve benim yaşımda çocuklar için bir efsaneydi o kapı ve merdivenler...
Herkes bir şeyler konuşurdu.
Orayı bir kere gördüğünü söyleyen arkadaşlarımız Emine hanımın evini anlatırken sanki tarihi bir masal dinler gibi dinlerdik...
Emine hanım zaman zaman akşam yemek saatlerinde arka bahçemize bakan penceresinden sepetle bize meyve ya da bizim için lüks sayılabilecek yiyecekler salardı.
- Hasan efendiiiii... diyerek babamın adını seslendiği anda ben yerimden fırlar arka bahçeye koşardım.
Çoğu zaman 8 tane köfte salardı.
Bazen etli yemekler, bazen de meyveler...
Yine bir gün o sesi duydum...
- Hasan efendiiiiiii...
Ben hemen koşturdum arka bahçeye...
İstikamet belliyde.
Bahçeye adım atar atmaz sağ tarafa koşar ve sepete uzanırdım.
Uzandım baktım sepete yarıma yakın karpuz.
Bir anda hevesim kırılmıştı.
Çünkü karpuzu bizde sıkça alabiliyor ve yiyebiliyorduk.
İsteksizce elimi uzatıp karpuzu kavradığımda bir şaşkınlık yaşadım.
Karpuz buz gibiydi.
Bir anda başka bir heyecan sardı içimi.
Bu sıcak havada bu karpuz nasıl bu kadar soğuk olabilir diye düşünüyordum.
***
Bahçe kapısından içeri girdiğimde annemi gördüm.
- Ana bu karpuz buz gibi ya! dedim.
Annem pek o kadar şaşırmadı.
- Oğlum buzdolabından çıkarmıştır Emine hanım, Allah razı olsun içimiz serinler, dedi ve karpuzu elimden aldı.
Hay Allah!
Bu buzdolabı dediği de ne ki!?
Soramadım da.
Uzun zaman gördüğüm her dolaba uzun uzun baktım.
Bu dolabın içinde buz olanıdır her halde dedim her gördüğüm dolaba...
Buz ve dolap...
Hep ikisini bir araya getirmeye çalıştım.
Sonraları büyük caminin yanında buz satan dükkanı tanıdım.
O da buzları büyükçe bir dolaba koyuyordu.
Talaşların içinde buzlar ve kocaman bir dolap...
Demekki, Emine hanımın da böyle kocaman, talaşlı bir dolabı varmış dedim yıllarca kendi kendime...
***
Hayatımda ilk soğuk karpuzu o gün yemiştim.
Nasıl da güzelmiş meğerse.
Hele ki o yaz sıcağında insanın içinin serinlemesi nasıl da güzel oluyormuş...
Aradan yıllar geçti.
Son teknoloji buzdolaplarını aldık evimize ama...
Ama o karpuzun lezzetini bir türlü yakalayamadık bir daha...
Mekanın cennet olsun Emine hanım teyzem...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder