Görmek ve bakmak arasındaki farkı anlamak önemlidir...
Bakarsınız ama göremezsiniz...
İşi gücü bırakıp her konuda bir lakırdı ettiklerini düşündüğümüz atalarımız,
Bu konu hakkında bir şeyler söylemişler...
Bu durumu çok iyi anlatan bir atalar tanımlaması var...
Bakıp da göremeyenler için Anadolu'da;
"BAKAR KÖR!"
Derler...
Çok açıkgözlerdir bunlar,
Sürekli bakarlar,
Fırıldak gibi döner gözleri...
Her yere bakarlar ama göremezler...
***
Tanrı...
İlah ya da Rab...
Ecnebiler daha farklı kelimeler kullanırlar...
Biz Türkler Tanrı deriz...
Araplar Rab ya da İlah derler...
Bizim Tanrımız, Allah'tır...
Allah'ın 99 ismi daha vardır...
Bu isimlerinden birisi de "Zahir"dir...
Yani "görünen" anlamında...
Şekil olarak göremezsiniz, çünkü O, şekilden münezzehtir...
Kainatta bir toz zerresinden, gezegenlere kadar,
Her şeyin yaratıcısı olan Allah, şekil ve maddeden münezzehtir...
Peki neden Zahir'dir, yani neden görünendir...
Şeklen madden görebiliyor muyuz!?
Elbette hayır...
***
Allah'ı görebilmek aslında çok basittir...
Aynanın karşısına geçip,
Bakmak ile görmek arasındaki farki anlayarak,
Aynadaki yansımamızı görebilsek, Allah'ı da görebilmişiz demektir...
Allah'ın yarattığı en mükemmel yaratık olan insan kendinde Allah'ı göremiyorsa,
İşte o bakar kördür...
Bakar ama göremez...
O insan bir kronik vakıadır, elden bir şey gelmez...
***
Allah'ı göremeyen, Allah'ın gösterdiklerini görebilir mi!?
Elbette göremez...
Baktığı her güzellikte,
Allah'ı göremiyorsa bir insan hiçbir hakikati göremez...
Güzel bir çift göz görür, bakar o gözlere...
O güzel renklere hayran olur,
Fakat ne o gözlerdeki manalı bakmaları anlayabilir,
Ne de o güzelliği yaratan Allah'ı görebilir o gözlerin içinde...
***
Allah çok büyük mucizeler vermiş bizlere...
Kendisini görelim, O'nu anlayalım diye...
Anlamamışız, bakıp görmemişiz...
Peygamberler yollamış...
Onları vesile kılıp bizlere seslenmiş...
İyilik yapın,
Birbirinize zulmetmeyin,
Yetim hakkı yemeyin,
Dünyanın zenginliğine aldanmayın,
Dünyadaki güzelliklere kanmayın,
Ölçüde dürüst olun,
Ticarette sahtekarlık yapmayın,
Fukaraya yardım edin,
Komşularınızla iyi geçinin,
Zalimlere karşı direnin,
Zulme boyun eğmeyin...
Pek çok öğütte bulunmuş bizlere...
***
Son olarak "Sevgilisini" göndermiş bize...
Ahmed-i Mahmud-u Muhammed Mustafa'yı...
Aynı öğütleri O'nun vesilesiyle bir kere daha tekrarlamış...
Canlı yayın gibi...
O an o insanların en şereflisinin vesile olduğu öğütleri bile bakıp göremeyenler,
Duyup anlayamayanlar olmuş...
Ne korkunç geliyor değil mi bizlere...
İnsanların en hayırlısını canlı canlı göreceksin ve O'nun bizlere ulaştırdığı Tanrı'nın öğütlerine kulak tıkayacaksın...
Ne garip!
***
O, Tanrı'nın yarattıklarına gönderdiği son elçi...
Son söz söylenmiş artık...
Ötesi berisi yok!
"Allah'ın ipine sımsıkı sarılın ve Allah'tan başka şefaatçi aramayın, sizlere ancak Allah şefaat edecek!" denilmiş...
Gerçekleri gördüğünü sananlar bile, meğerse gerçeklerden çok uzakmışlar...
Alemlerin Sultanı, Allah'ın rahmetine göçtükten hemen sonra,
Başlamış yine kardeş kavgaları...
Hz. Osman şehit edilmiş...
Hz. Hasan...
Hz. Ali...
Hz. Hüseyin ve Ehl-i Beyt...
Meğerse görmemişler,
Bakar körlermiş hepsi...
***
Allah BİR...
Kur'an BİR...
Resul BİR...
Gidilen yol BİR...
Denilmiş ama;
Önce mezheplere,
Sonra da tarikatlara ayrılmışız...
Zaman ilerledikçe bölündükçe bölünmüşüz...
BİR lafta kaldı....
Biz bölündükçe bölündük,
Bölünmekle kalmadık, şaşkınlardan olduk...
Sapkınlardan olduk...
***
Liderler peygamber gibi görülmeye başlandı....
Allah'tan başka şefaatçilerin peşine düşüldü...
Yaşayan insanlara öğütler veren Kur'an-ı Kerim,
Ölülere rahmet olsun diye, anlamadan okundu...
Kur'an süslenip püslenip duvara asılırken,
Bazı liderlerin kitapları "gökten inmiş gibi" sahiplenildi...
***
Bakıyoruz ama göremiyoruz...
Hakikatler nerdeyse gözümüze girecek biz halen bildiğimizi okuyoruz...
HZ. Ali;
"Edebin ne kadar güzel olduğunu görebilseydiniz, Allah'tan rızık değil edeb isterdiniz" dedi ama;
Biz daha da zengin olabilmek için türlü çeşitli rızık duaları icat ettik...
Rızık peşine düştük...
Halbuki Tanrı; "Örümceğin sindirim sistemini yaratan Tanrı" onun rızkını da vermişti...
Elbette biz gafillere de rızık garantili bir yaşam verildi...
Ama biz yetinmedik,
Daha çok rızık peşinde koştuk...
Hz. Osman, Halife olduktan sonra bütün servetini tüketirken,
Günümüzde o makama yakın makamlarda olanlar servetlerine servet kattılar...
Biz bunu bile göremedik...
Hz. Ebubekir hep harcadı servetini...
Hz. Ömer serveti olmasa da manevi servetini insanlar arasında adaleti sağlamak için harcadı....
Hz. Ali ise; zaten hep fukara idi...
Evlenirken bile o dillere destan kılıcını satarak evlenmişti...
Biz bu gerçekleri göremeyip yine rızık peşinde koştuk...
***
Elma'nın yanına armut, armutun yanına, karpuz, karpuzun yanına, portakal, portakalın yanına, kavun...
Hep elimizde olanın yanına bir şeyler daha eklemenin derdine düştük...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder