"Bize taraftar demeyin! Zira biz bir futbol takımı taraftarı değil; bedensiz bir ruha sevdalıyız!"
Evet Eskişehirsporlu olmak böyle garip bir haldir.
Biz takım tutmadık!
Eskişehirspor'a sevdalandık!
Yenmek ve yenilmek olguları bizi hiç ilgilendirmedi!
Biz yenince üzülebilen, yenilince sevinebilen Eskişehirspor sevdalılarıyız...
1965'ten bu yana dinmeyen bir ateş, bitmeyen bir sevda.
Bir maç öncesinde bir TV kanalının muhabiri mikrofonu bana uzatıp o meşhur soruyu sordu:
- Eskişehirspor şalpiyon olursa n'aparsınız!?
Allah Allah!
Bu nasıl bir soru ki!
Düşündüm biraz.
Ve dedim ki:
- Çok anormal bir sevinç yaşayacağımı zannetmiyorum. Hatta belki de öyle şampiyon olan takımların taraftarlarının yaptığı gibi sevinç naraları falan da atmam!
Muhabir şaşkın şaşkın; "Ama nasıl olur takımınız ilk defa şampiyon olacak!"
Cevabım hazırdı:
- Bak efendi kardeşim, düşündüm ve anladım ki; hiç bir şampiyonluk, hiç bir kupa beni Eskişehirspor sevdalısı olmam kadar mutlu edemez! Bana mutluluk yetiyor, bundan daha büyük bir mutluluk olamaz!!!
***
Evet biz böyleyiz!
Kimine göre "manyak", kimine göre "putperest"...
Kim ne derse desin, biz böyleyiz.
Böyle severiz biz Eskişehirspor'u...
Sevdiği kıza adam gibi "Seni seviyorum" bile diyemeyen milyonlarca delikanlı varken biz Eskişehirspor'a kitaplar dolusu aşk şiirleri yazan mecnunlarız aslında...
Manyakça seviyoruz...
Ölümüne seviyoruz!
***
Bu sevgiyi kelimelerle anlatmak mümkün değil!
Yaşamak gerek!
Anlamak isteyenlere cevabımız hep bu oldu:
Bu aşk anlatılmaz, yaşanır!
Aşkımız öylesine büyüdü ki; bir de baktık Eskişehirspor'un bile önüne geçmişiz.
Seven, sevilenden daha büyükmüş!
Tüm ülke futbol taraftarlarına tribün kültürünü öğrettik!
Beste yapmayı, kareografi yapmayı, takımı desteklemeyi, takımın bir oyuncusu olmayı biz öğrettik.
Ve sonuçta Eskişehirspor sevdalılarının bir hayran kitlesi bile oluştu.
***
Türkiye'nin neresine gidersek gidelim, söz Eskişehir'den açılınca hemen Eskişehirsporlular geliyor akla.
"Büyük Taraftar" deniliyor.
Bizi sevmeyenler bile bize hayran!
Öyle bir hal ki nasıl anlatacağımızı bile bilemiyoruz.
Bazen kendi kendimize bile soruyoruz bu soruyu:
"Bu ne sevgi ahhh, bu ne ızdırap!"
***
Hasılı kelam biz çok fena aşığız Eskişehirspor'a...
Buraya kadar her şey iyi güzel.
Sevmenin sonrasında sahip olmak var.
Sahiplenmek var.
Sevdiğimize erişmek,
Sevdiğimizi namertlere teslim etmemek!
İşte burada tükenmişiz!
Eskişehirspor'u sevmekle öylesine meşgul olmuşuz ki, Eskişehirspor'a sahip çıkmayı, aşkımıza sahiplenmeyi aklımıza bile getirmemişiz.
Tribünleri hınca hınç doldurmuşuz ama kongre salonlarını boş bırakmışız.
Eskişehirspor aşkından habersiz insanlar kongre salonlarını işgal etmiş ve sevdiğimize sahip çıkmışlar.
***
Biz sevmişiz, onlar rantiye yapmışlar kendilerine!
Biz sevmişiz onlar reklam aracı yapmışlar kendilerine!
Biz sevmişiz onlar arkalarında bir güç olarak kullanmışlar Eskişehirspor yöneticiliğini!
Anlayacağınız, "biz sevdik eller aldı"...
Hatta; "sevdiğimizi kendi ellerimizle teslim ettik namertlere"
Ve bugün geldiğimiz nokta ortada!
Beceriksiz ve art niyetli yöneticilerin kulübü getirdiği nokta batma noktası!
İçinde bulunduğumuz borç batağını telaffuz etmeye dilimiz varmıyor!
Pusuda bekleyen puan silme ve küme düşme cezaları yüreğimizi yakıyor!
***
"Önce Güven" sloganı ile bizleri kandırıp, takımı küme düşürme görevini ifa eden Mister Hoşcan yönetiminin de borçlar noktasında hepimizi kandırdığı ortaya çıktı.
Bir Sinan Özeçoğlu geldi.
Bellli ki, birileri onu da kandırmış.
Sözler verilmiş tutulmamış.
Vaatler verilmiş yapılmamış.
Adam resmen kullanılmış, kandırılmış...
Ve sonunda o da gitti...
Şimdi ne yapacağız?
Bu sorunun cevabını da yarın vermeye çalışalım...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder