Mutluluk Ülküsü...
Ne güzel bir kavram...
Nerden çıktı bu kavram, kim icat etti bunu?
Kısaca bahsedeyim efendim.
Memleketimizin gizli cevherlerinden biri.
Bir genç adam.
Halil İbrahim Bekci...
Üniversite tahsilini tamamlamış, asgari ücretle çalışan bir gönlü güzel.
2019'un soğuk bir gününde İstanbul'da bir halk otobüsüyle uzunca bir seyahat etmektedir ve etrafı kolaçan eder.
İnsanların mutsuzluğu, somurtkanlığı, sevgisizliği dikkatini çeker.
***
1 Saate yakın bir zaman içinde otobüsün geçtiği yollardaki insanlarda hep bir mutsuzluk belirtisi görür.
Üzülür...
Akşam saatlerinde de evine giderken bir kadıncağız görür.
Kadın sokak köşesine bırakılan çöpler arasında bulduğu bir yiyeceği hemen oracıkta yer.
Genç adam bu durumu da görünce çok üzülür.
Oturur klavyenin başına ve şu satırları yazar:
''Lütfen yarın sokağa, caddeye her birimiz, bir insanımızı GÜLÜMSETME HEDEFİ ile çıkalım. Bakalım kaç insanımızı gülümseteceğiz?''
Kendince bunu bir proje haline getiriyor ve adına da MUTLULUK ÜLKÜSÜ diyor.
İşte bu kavramın çıkış noktası...
Genç bir vatan evladı bizlere çok güzel bir kavram kazandırıyor.
Allah ondan razı olsun...
***
Aradan epey zaman geçti.
Halen başkanlığını yürüttüğüm Boğazın Kırmızı Şimşekleri Derneği'nden çıkıp evime gitmek için Taksim Tüneli'nde Kurtuluş otobüsünü bekliyorum.
Birden gözüme duvar dibinde, beton üzerine serdiği bir mukavvayı yatak yapıp üzerine de çöpten alınmış bir battaniye örterek uyumaya çalışan bir dede takıldı.
Üzüldüm, çok üzüldüm.
İçim titredi.
Öylece bakakaldım.
Bakışlarım onu rahatsız etmiş olmalı ki, bana el kol hareketleri yaparak kızgın bir tavırla bir şeyler söyledi.
Ne dediğini anlamadım ama bakışlarımla onu rahatsız ettiğimi anladım.
Yanına gittim.
''Kusura bakmayın rahatsız ettim.'' diyebildim.
Sakalları beyazlamış ve kirlenmiş dede, yüzüme bakmıyordu.
''Hayır kardeşim, biz isteyerek mi burda yatıyoruz, Allah düşürmesin düştük işte bi kere!'' ve dedi ve ağlamaya başladı.
Üzüntüm içimde bir yangına dönüştü.
İçim yanıyordu içim...
***
Dedenin gözyaşlarını dindirecek dermanım da gücüm de yoktu.
Gece boyu düşündüm.
Bir çare bulamadım.
Sabah yeniden derneğin yolunu tutmuşken, Yüksek Eskişehirsporluluk Bilinci ile taçlanmış dostlarım, kardeşlerim geldi aklıma. Sevgiyi, merhameti en iyi bilenler onlardı.
Ve Halil İbrahim Bekci'nin Mutluluk Ülküsü kavramı geldi aklıma.
Koyulduk işe.
Boğazın Kırmızı Şimşekleri Derneği mensubu gönlü güzellerin katkısıyla içimizi burkan evsiz vatandaşlarımıza, poğaça, döner ekmek, çorba ikram ettik.
Bu ikramları sosyal medyada paylaşarak, diğer dostlarımızın da desteklerini aldık.
Her gün olmasa da artık haftanın 4-5 günü Mutluluk Ülküsü'nü gerçekleştirmek için evsiz vatandaşlarımızın yüzünde tebessüm olmaya başladık.
***
Derken malumunuz salgın sebebiyle kısıtlamalar başladı.
Yürekleri merhametle dolu insanlarımızın katkılarıyla ikramlarımız devam etti ve devam edecek.
Ve bu noktada gördük ki, sadece evsiz vatandaşlarımıza değil ikramlarımızı aldığımız esnafımıza da ulaşmış Mutluluk Ülkümüz.
Bu alış verişleri yaparken de hep dikkat ederim.
İşi gücü az olan esnaftan almaya çalışırım.
Ve şu kısıtlamalı günlerde esnafımıza da çok önemli bir katkıda bulunmuş olmanın hazzını da yaşıyoruz hep beraber.
***
Hayırlarına Boğazın Kırmızı Şimşekleri Derneği'ni aracı eden dostlarımızın da ricasıyla hayır sahiplerinin isimlerini yayınlamıyoruz. Ama yapılan ikramları sosyal medyadan duyuruyoruz. Bu duyurularımızda ikramda bulunduğumuz insanları istismar etmemek için onların fotoğraflarını da paylaşmıyoruz. Sadece ikramlarımızın fotoğraflarını paylaşıyoruz. Bunu yapmaktaki amacımız reklam değil, durumdan tüm dostlarımızı haberdar etmek ve bu vesile ile desteklerin çoğalmasını sağlamak. Öyle de oluyor çok şükür.
Sizlerden gelen destek devam ettikçe Mutluluk Ülküsü hedefimizin gerçekleşmesi için bizler çalışıp, çabalamaya devam edeceğiz.
Hem evsizlerimizin hem de esnafımızın yüzüne bir tebessüm olan tüm hayır sahiplerine teşekkür ediyorum. Allah hepinizden razı olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder