29 Temmuz 2017 Cumartesi

TÜRK'ün Filistin Meselesi

Filistin...
İslam ümmetinin hem yetim hem öksüz çocuğu...
Çocukların katledilirken İslam ümmetinin sessizce izlediği kutsal topraklar...
Günümüzün Kerbela'sı...
Çocukların yetim ve öksüz kaldığı,
Anaların ciğerinin yandığı,
Babaların kahpece şehit edildiği bir sahipsiz vatan Filistin...
***
Filistin meselesi kimin meselesidir!?
Ümmetin meselesiyse nerede bu ümmet!?
Ümmet birbirinin başını kesmekle meşgul!
Ümmet Kabe-i Muazzama'dan kazandığı muazzam paraları alemlerde yemekle meşgul!
Ümmet mezhep kavgasıyla meşgul!
Ümmet Tarikat çekişmeleriyle meşgul!
Ümmet cemaatleşmeler ile meşgul!
Ümmet deve sidiği ile meşgul!
Filistin'de çocuklar ölüyor,
Filistin'de analar ağlıyor
Filistin'de babaların yüreği yanıyor
Kimin umurunda!?
***
Bir İran vardı.
Arada bir eser, gürler geliştirdiği füzelerle İsrail'in gözünü korkuturdu.
BM adına Malatya'ya yerleştirilen füze kalkanı rampaları ile İran'ın sesi soluğu kesildi.
Güney sınırımız boyunca yerleştirilen Patriot füze rampaları ile İran'ın eli ayağı bağlandı.
Bir Irak vardı.
Bir Saddam vardı.
Arada bir İsrail'e füze atar, İsrail'e karşı en azından bir caydırıcı güç olurdu.
Çıkartılan iç savaş ile o da bertaraf edildi.
Yine arada bir esip, gürleyen,
En azından İsrail'i yavaşlatan bir Suriye vardı.
Suriye'nin de durumu ortada.
Kaddafi yok edildi.
***
Ve şu anda İsrail'e karşı ümmet adına tepki gösterebilen sadece ve sadece Türk Milleti kaldı.
Ümmetin tamamı birbiriyle savaş içinde.
İsrail ümmet üzerinde oynadığı BÖL-PARÇALA-YUT taktiğini başarıyla sürdürüyor.
Türkiye'deki tepkiler de koka kola düşmanlığından öteye gitmiyor.
Sosyal medyadan bir vatandaş çıkıp, "İçtiğiniz her koka kola Filistinli kardeşlerimize birer mermi olarak geri dönüyor" şeklinde paylaşımlar yapıyor.
Bu yaygınlaşıyor.
Bazı vatandaşlarımız para vererek aldıkları, yani mermi vererek aldıkları koka kolaları yere dökerken video çekip paylaşıyor ve bunun adı da Filistinli Müslümanlara destek oluyor!!!
Filistin'deki zulüm çok artarsa bir miting yapılıyor.
10 binlerce insan toplanıp, konuşma yapanları alkışlıyor.
Miting öncesi ya da sonrası İsrail bayrakları yakılıyor.
En önemlisi de İsrail başbakanının kuklası yakılıyor.
İşte budur!
Kolayı yere dök, miting yap, bayrak yak, kukla yak!
Ne oldu!?
İsrail bizden korktu, işgal ettiği yerlerden geri çekildi!
***
Bazen özür dilemiştir.
Bazen tazminat ödemiştir.
Ama hiç bir zaman yaptığı zulümden geri dönmemiştir İsrail.
Çünkü karşısında ciddiye alınacak tek bir tane bile eylem ya da yaptırım yoktur.
İsrail Mescid-i Aksa'yı belli bir yaş gurubuna kapattı.
Kolalar yerlere döküldü.
Bir de miting yapılacak.
Yine bayraklar ve kuklalar yakılacak.
Ancak Malatya'daki füze kalkanı rampası yine yerinde kalacak.
Patriotlar İran'dan gelecek tüm tehditlere karşı hazır kıta bekleyecek.
Filistin'deki 4 adet Koka Kola tesisi 24 saat vardiya ile çalışmaya, kola üretmeye pardon mermi üretmeye devam edecek.
Suud deyyusu ümmetin hac ibadetinden kazandığı paraları daha çok arttırmak için Kabe'nin etrafını devasa kulelerle örmeye devam edecek

Petrol zengini diğer Arap kabileler zevk-ü sefa sürmeye devam edecekler.
Ortadoğu'da ümmet mezhep ve tarikat savaşlarına devam edecek.
***
Anlayacağınız ümmetin Filistin diye bir meselesi yok.
Sadece Türk Milleti'nin böyle bir meselesi var o da bir işe yaramıyor.
Türk Milleti bu meseleyi akıl çerçevesinde ele alırsa belki bir işe yarar.
Ulu Tanrımız Allah-ü Teala, bizlere kutsal kitabında "Aklınızı kullanın" diye sesleniyor.
Aklımızı kullanmak farzdır yani.
Birilerinin aklıyla hareket etmeyeceğiz.
Aklımızı kullanacağız.
Bayrak yakıp egomuzu rahatlama bencilliğinden vazgeçip, akıl çerçevesinde Filistin'deki zulmü durdurmaya çalışmalıyız.
***
Filistin devletini yönetenlere sormalıyız:
- Ey Filistin'i yöneten adamlar bu koka kola fabrikalarının sizin ülkenizde ne işi var!?
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni yönetenlere sormalıyız:
- Ey devletimizi yönetenler Malatya'daki füze kalkanı rampası ne işe yarar!?
- Ortadoğu sınırımızdaki patriot füzeleri kimi kimden koruyor!?
Suud deyyusuna sormalıyız:
- Ey deyyus-u ekber, Müslümanların hac ibadetinden kazandığın paraların bir kısmını neden Filistin halkının özgürlüğü için harcamıyorsun. Koka Kola Filisitinli gençlerin eğitimini üstlenmiş, sportif faaliyetlerine sponsor olmuş, her gencin bilgisayardan feydelenmesğ için onbinlerce bilgisayar dağıtmış. Ulan be deyyus sen ne yaptın Filistin için!?
Şu an birbirlerini öldürme yarışındaki deyyus Araplara da sormak lazım:
- Allah Müslüman'ın kanını Müslüman'a haram kılmışken ve İsrail askerleri Müslüman bebekleri katlederken siz ne halt yiyorsunuz!?
***
İşte bu soruları sorup, cevaplarını aramazsak;
yaptığınız eylemler, düzenlediğiniz mitingler sadece ve sadece kendi egonuzu tatmin eder, başka da bir işe yaramaz.
Boş yere kendinizi yormayın!

19 Temmuz 2017 Çarşamba

Şehit Anası!

Selam sana ey şehit anası!
Selam sana Özlem ana!
Fırat'ın Özlem'i...
Selam sana;
Yusuf yüzlü
Yunus gönüllü
Kürşat bilekli yiğidin anası!
***
Kolay mı sandınız şehit anası olmayı!?
Kolay mı sandınız vatana kurban olsun diye bir yiğit yetiştirmeyi!?
Kolay mı sandınız Kınalı Kuzular kervanına bir oğul vermeyi!?
Kolay değil elbette!
Kolay değil lakin TÜRK anaya görevdir şehit yetiştirmek.
Türk'ün anasının en kutlu vazifesidir vatan için evlat yetiştirmek.
Özlem annemiz gibi.
Çanakkale'deki 15'lik KINALI KUZULARIN anaları gibi.
Gururla,
Başı dik,
Gözü yaşlı amma gönlü huzurlu...
***
Ne Özlemlerimiz tükenir şehide,
Ne de şehidin özlemi tükenir şehadete.
Türk'ün anası varoldukça,
Şehadete sevdalı oğulları da varolacak!
Türk'ün anası varoldukça,
Fırat sonsuza kadar akacak Türk'ün toprağında!
Türk'ün anası varoldukça,
Al Bayrağın rengi solmayacak, daha da allanacak!
Türk'ün anası varoldukça,
Cennetin kapısında Hz. Hamza bekleyecek Ülkü şehitlerini!
Türk'ün anası varoldukça,
Kerbela yiğidi Hz. Hüseyin kucaklayacak Türk'ün şehitlerini!
Türk'ün anası varoldukça,
Kürşat ve Kırk çerisi sonsuza kadar nöbette kalacak yağmur kokan gecelerde!
***
Biz Kılıçkıranız,
Biz Fıratız
Biz kutlu bir kervanın cennet yolcularıyız
Selam sana Özlem ana!
Selam sana yiğit ana!
Bir evlat kattın bu kutlu kervana, vallahi onbinlerceyiz sana evlat olmaya geldik Özlem ana!
Biz Ülkü Ocaklıyız!
Biz Türkeşçileriz!
Biz Türk Milliyetçileriyiz!
Biz Devlet Bahçeli'nin evlatlarıyız, vallahi sana da evlat olmaya geldik Özlem ana!
***
Biliyoruz,
Hiç bir adalet yüreğindeki yangını söndüremez!
Ciğerini lime lime eden acıları hiç bir sevgi dindiremez!
Gözündeki yaşları hiç bir el silemez!
Hiç birimizin saçları Fırat'ınki gibi yakışmaz ellerine!
Hiç birimizin bakışı Fırat'ınkiler kadar huzur vermez gözlerine!
Hiç birimizin "anne" diye seslenmesi Fıratça olamaz!
Ama bil ki; Reis gibi bir yüreğimiz var Özlem ana!
Onun gibi sevemesek de seni Onun gibi sevmeye çalışacağız!
***
Türk Milleti sana minnettardır Özlem ana!
Kahpelerin karşısına korkusuzca dikilen koca yürekli bir kahraman armağan ettin bu millete.
Bir Kınalı Kuzuların analarını,
Bir de Ülkü şehitlerinin kutlu analarını unutmaz bu yürekler Özlem ana!
Vatan sağolsun diyen gönlün, Kerbela'da yanan Hz. Zeynep'in gönlü kadar kutludur bize.
Fırat Reisimiz varolsun!
Vatana kurban olmak için sırasını bekleyen Ülkücüler varolsun!
Vatana kurban yetiştiren kutlu analarımız varolsun!
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE!

17 Temmuz 2017 Pazartesi

Bir Ülkücü Şehadet destanı: VELİCAN ODUNCU

14 Yaşındaydı...
Komünist rejimin baskılarından dolayı ana yurdu Türkistan'ı terkedip Türkiye'ye sığınmışlardı.
Komünizm ile yönetilen Sovyetler Birliği ve Çin hükümetlerininTürklere yaptığı zulmü çok iyi bilen Velican Oduncu, Türkiye'de bu zalim rejimin savunucuları olduğunu görünce kendini Ülkü Ocakları'nda buldu.
Bir yanda zulmünden kaçtığı Komünizm savunucuları, bir yanda da Komünizm karşıtı Ülkücüler olunca elbette o da Ülkücülerin safında yer almıştı henüz çocuk denilebilecek bir yaşta...
***
1970'li yıllar işte böyle çetrefilli bir dönemdi.
Türk milletinin tek bağımsız devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde Türk Milleti'ni kendi topraklarında esaret altında yaşatan ve buyuk zulümler yapan bir rejimin, Komünizm'in ateşli savunucuları vardı.
Türklere zulmün sembolü olan, Türklere esaret hayatı yaşatan rejimin sembolü olan orak çekiçli bayrakları Türk Milleti'nin tek bağımsız devleti olan Türkiye topraklarında dalgalandırmak isteyen Türk vatandaşları vardı.
***
Velican Oduncu henüz çocuk yaşta olmasına rağmen komünizmin zulmünden öylesine usanmıştı ki, Türkiye'de de komünizm savunucuları olduğunu hatta ve hatta komünizmin egemen olması için savaş yapıldığını görünce şaşkına dönmüş ve onlara karşı Türk'ün tam bağımsızlık mücadelesini sürdüren Ülkücü Hareket'in içine girmişti.
Polis teşkilatının içine sızan komünizm yanlısı polislerin kurduğu POL-DER'e üye bazı polisler tarafından bir sendikacıyı öldürdüğü iddiasıyla henüz 14 yaşındayken tutuklanmıştı.
Bu olayı anarken yakın zamanda yaşadığımız Berkin Elvan olayını da anımsamak gerekir.
(Burada yazacaklarımdan ötürü hiç kimse Berkin Elvan'ın öldürülmesinden dolayı memnuniyet duyduğum ya da haklılık yaratmaya çalıştığım fikrine kapılmasın. Berkin Elvan polise taş atmış bile olsa öldürülmesi, hedef alınarak üzerine ateş edilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez)
Hani elinde sapan ile polise taş attığı gerekçesiyle öldürülen Berkin Elvan.
Berkin Elvan'ın bu şekilde öldürülmesini eleştiren sol kesim onu savunmak için "14 yaşında çocuk nasıl olur da bir insanı öldürmeye kastedebilir, 14 yaşında çocuk ancak ekmek almak için bakkala gidebilir" türünden sözler etmişler. İşte bu sözleri edenlerin savunduğu fikriyatın 1970'li yıllardaki savunucuları yine 14 yaşında olan Velican Oduncu'yu tutuklamış ve ağır işkenceler yaparak bir cinayeti o çocuğun üzerine yıkarak taptaze bir ömrü hapse mahkum etmişlerdi.
***
Velican Oduncu'nun şehadeti bizlere 1970'yi yıllardaki sağ-sol savaşının sebeplerini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Sokaklarda "özgürlük", "barış", "kardeşlik" naraları atanlar aslında tüm bu kavramların düşmanı olan bir rejimi savunuyorlardı. Bunun açık göstergesi de Velican Oduncu idi. Türklerin ata yurdu olan topraklarda Türklere zulmeden, Türklere esaret hayatı yaşatan ve Türkleri katleden Komünizm rejimi Türkler'in son kalesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni de ele geçirip yer yüzündeki tüm Türklerin özgürlüklerini elinden almak istiyordu. Ve ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti topraklarında yaşayan, ekmeğini yiyen, okuluna giden, devlet dairelerinde, fabrikalarında çalışan büyük bir kesim bu zalim rejimin savunuculuğunu yapıyor ve Ülkücüler de onlara karşı mücadele veriyordu.
***
Ülkücüler'in 1970'li yıllardaki mücadelesini bu gözle görmek gerekli.
Biz bir fikir mücadelesi verenlere karşı savaşmadık sokaklarda.
Biz 5000 şehidi demokratik kurallar çerçevesinde siyasi mücadele verenler ile savaşırken vermedik toprağa.
Biz Ülkücüler, Türk Milleti'nin son bağımsız devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde yaşayan Türklerin de Velican Oduncu gibi, yüzmilyonlarca Türk'ün esaret altına alındığı komünizm rejiminin esareti altına girmemesi için mücadele verdik, savaştık, şehit düştük...
***
Henüz çocuk yaşta olan Velican Oduncu'nun üzerine bir çok cinayeti yıkan zihniyet de barış düşmanı, kardeşlik düşmanı, özgürlük düşmanı olan bir rejimin savunucularıydılar.
28 Yıllık ömrünün 10 yılını hapishanelerde geçiren bir insanın henüz çocuk yaşta 10'a yakın cinayet işlemiş olması ihtimalini ortaya atan zihniyet ve bu iddia ile o çocuğun hayatını karartan zihniyet bugün insan haklarından, çocuk haklarından, barıştan, kardeşlikten, özgürlükten bahsetmeleri iki yüzlülükten başka bir şey değildir.
Berkin Elvan için "O daha çocuktu, bir terörist gibi öldürülemez" derken haklıydınız.
Ama unutmayın Velican Oduncu'yu 14 yaşında, henüz daha çocukken bir adamı öldürdüğü gerekçesiyle tutuklayanlar, ona işkence ile bu cinayeti kabul ettirenler de sizin abilerinizdi!
***
Velican Oduncu, cezaevinde bulunduğu süre içersinde güvercinlerle dostluk kurmuştu.
Her gün onlara ekmek kırıntıları verir, uzun uzun onları izlerdi.
Yine böyle bir günde kahpece bir saldırıya uğradı.
16 Temmuz 1988 tarihinde bıçaklanarak ve şişlenerek şehadete yürüdü Velican Oduncu.
Zulümlerinden kaçtığı komünistler tarafından, huzur bulmayı umut ettiği yeni vatanında aynı zalimler onu şehit ettiler.
Mekanı Cennet olsun.


12 Temmuz 2017 Çarşamba

Türk Milleti'ne kurşun sıkmak ya da linç edilmek!!!!

Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bu fotoğrafı yayınlamaktan büyük bir utanç ve acı duyuyorum. Ancak bazı şeyleri hatırlatmadan da geçemiyoruz. Bu utanç fotoğrafını bir kez daha yayınlamış olmaktan dolayı aziz Türk Milleti'nden özür diliyorum...
***
"Bana vuran herkese hakkımı helal ediyorum"
Böyle söze başladı genç asker...
Henüz 21 yaşında.
Teskeresine 7 gün kalmış.
Derken o kara gece üzerlerine bir kabus gibi çökmüş...
Vatana olan borcunu ödemek için geldiği birliğinde şerefli bir er olarak görevini yaparken komutanlarının emriyle binmiş tankına ve çıkmış yola.
"Bölücü Terör örgütünün ele başları yakalandı. Özel Harekatçılar bunlardan bir kaç tanesinin kafasına sıkmış. Pkk sempatizanları da isyan çıkarmış köprüyü ele geçirmeye çalışıyorlarmış, biz bu işgal girişimini durduracağız. Sizin karşınıza Türk bayraklarıyla da çıksalar ateş edin" denilmiş tankın içinde.

***
FETÖ terör örgütünün iç savaş kalkışmasından 5 gün sonra gittiğim bir kışlada görüştüm bu kardeşimizle.
Ayakta durmakta ve yürümekte zorlanıyordu.
Zayıf bedeninin hemen hemen tamamı mosmor olmuştu.
Sesi titrek, bedeni halsizdi.
Psikolojik olarak da yıkılmış olabileceğini düşünürken onun ne kadar soğukkanlı olduğunu kısa zamanda anladım.
Olayın kendisini ne kadar üzmüş olabileceğini düşünerek, fazla konuşmak istemedim.
Ama o anlattı kısaca.
İlk sözü "Bana vuran kimseye kırgın ya da kızgın değilim, herkese hakkımı helal ediyorum" oldu.
Bu nasıl bir vatan sevgisi, bu nasıl bir millet sevgisidir Allahım!
Hiçbir suçu olmadığı halde kendisini linç etmeye kalkışanlara hakkını helal eden bir mazlum!
İşte Türk askeri budur!
İşte Türk evladı budur!
***
Arada bir gözleri doluyor ama ağlamıyordu.
Sanki biz onu değil de o bizi teselli etmeye çalışır gibi sesinin titremesine, gözlerinin dolmasına, vücudunun her noktasında şiddetli sancılar olmasına aldırmadan tebessüm etmeye çalışıyordu.
"Üzerinde cep telefonu olan bir arkadaşımız internetteki yazılanlardan anlamış bunun bir darbe girişimi olduğunu. Karşımızdakilerin ellerine Türk bayrağı almış teröristler olmadığını, Türk demokrasisi için sokaklara dökülen halk olduğunu söyledi bize ve başımızdaki astsubaya.
Kendimizi tanka kilitledik. Polisi aradık çıkmayın dediler. Tankın içinde havasızlıktan boğulacak noktaya gelmiştik. Dışarda linç edileceğimizi bile bile çıkmak zorunda kaldık. Başka çaremiz yoktu. Ya kendi milletimize ateş edip oradan kurtulmanın çaresine bakacaktık ya da çıkıp linç edilecektik. Çıktık ve linç girişimine maruz kaldık. Kimseye kızmadım. Yediğim tüm tekmeler canımı acıtmadı ama böylesine bir kahpeliğin içine düştüğümüz için yüreğim çok acıdı. Belki onların yerinde ben olsaydım ben de aynı şeyi yapardım. Onun için herkese hakkımı helal ediyorum"
***
İşte o linç girişimine maruz kalan kahramanlarımızdan birinin anlattıkları bunlar.
Burada yazmak istemediğim şeyler de anlattı.
Bugün Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından bastırılan kutlama afişlerinde hain, terörist, darbeci olarak aşağılanan Türk askeri işte böyle kahramanca kendini feda etmiştir.
Cumhurbaşkanlığı gibi kutlu bir makam Türk Ordusu'nun şerefli askerleri söz konusu olunca çok daha hassas davranmalıydı.
Hazırlanan tüm afişlere baktığımızda bu kahpe iç savaş kalkışmasını organize eden ihanet şebekesinin üst düzey sorumluları konulmazken emir - komuta zincirinde sokağa çıkan, ancak bunun bir darbe girişimi olduğunu anladıktan sonra darbeye karşı direnen, daha da ötesinde sizlere aktardığım olaydaki gibi kendilerini feda eden kahraman Mehmetçiklerimizin boy boy animasyonlarının kullanılarak rencide edilmeleri tüm milletimizi derinden üzmüştür.
***
Cumhurbaşkanlığı makamı Türk Milleti için en saygıdeğer ve en kutlu makamdır.
Bu makamda oturan kişi Türk Milleti'ni tüm unsurlarıyla korumak ve kollamak zorundadır.

Bu afişlere Fethullah Gülen deyyusu ve onun köpeklerinin fotoğraflarını basmak yerine emir - komuta zincirinin en alt tabakasında bulunan Mehmetçiklerimizin konulması hem bu makamın saygınlığına, hem de manevi değerine zarar vermiştir.
Cumhurbaşkanlığı derhal bu afişleri toplatmalıdır.
Türk Milleti'nin vicdanı rahatlatılmalıdır.

11 Temmuz 2017 Salı

Kılıçdaroğlu memleketi değil; kendini kurtardı...

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu siyasi yaşamının en büyük başarısını Maltepe Adalet Mitingi ile gerçekleştirdi.
Ankara'dan İstanbul'a yürüyerek Maltepe'de final mitingi yapan Kılıçdaroğlu yıllardır kendisinden beklenen sandık başarısını gösterememiş ve son referandum yenilgisi ile topun ağzına gelmişti. CHP'nin kronik iç muhalif dinamiklerinin harekete geçmesine bile müsaade etmeden, son derece kıvrak bir zeka ürünü olarak bu yürüyüşü düzenledi ve siyasi yaşamındaki en büyük hamleyi yaptı.
***
Deniz Baykal'a karşı düzenlenen kaset darbesi sonrasında büyük umutlarla CHP'nin başına getirilen "Gandi Kemal" aradan geçen yıllara rağmen o başarıyı gösteremedi. CHP, Deniz Baykal'dan sonra bir adım bile ileri gidemedi.
Bazı seçimlerde geri gittiği dahi görüldü.
Örneğin 7 Haziran seçimlerinde özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi'ndeki bir çok ilde CHP seçmeninin oyları HDP'ye gitmiş ve bu illerin bir çoğunda CHP 3. parti olma özelliğini MHP'ye kaptırmıştı.

***
CHP'nin Genel Başkanı olarak girdiği tüm seçimleri kay.betmiş olmasını bir yana bırakalım, Deniz Baykal'dan aldığı oy oranını 1 puan bile arttıramayan Kılıçdaroğlu son olarak anayasa referandumunda da kendisine verilen büyük desteğe rağmen yenilen taraf oldu,
HDP bir yandan, kronik Devlet Bahçeli düşmanları bir yandan, oylarının toplamı yüzde 5'in altında kalan bir çok siyasi parti bir yandan, çok sayıda sol örgüt bir yandan CHP'nin HAYIR kampanyasına destek oldu.
Genel beklenti yüzde 54-55 civarında HAYIR çıkacağı yönünde iken, sandıktan yüzde 51 EVET çıktı.
***
Kemal Kılıçdaroğlu bir kez daha CHP seçmeninin hayallerini yıkmış, kendisinden en azından yüzde 5 oy artışı bekleyen tabanın umutlarını bir kez daha boşa çıkarmıştı.
Böyle bir ortamda CHP içindeki muhalif mekanizma işlemeye başlamıştı.
Özellikle eski genel başkan Deniz Baykal ve diğer parti yöneticileri bu durumdan rahatsızlıklarını dile getirmeye başlamış, parti örgütü içinde homurtular yükseliyordu.
İşte tam da böyle bir ortamda Enis Berberoğlu tutuklandı ve Kemal Kılıçdaroğlu için kurtuluş yolu açıldı.
Ankara'dan İstanbul'a yürüme fikri son derece zekice bir fikir ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun genel başkanlık koltuğunda kalmasını sağlayacak tek çözüm yoluydu belkide...
***
Sonuçta Kılıçdaroğlu büyük bir başarıya imza attı.
Koltuğunu koruduğu gibi sağlamlaştırdı.
Yıllardır süren başarısızlık karşısında adeta patlama noktasına gelen iç muhalif mekanizma sessizliğe gömüldü.
Katılımcı sayısının 175 bin ile 3 milyon arasında gidip geldiği Maltepe Mitingi Kılıçdaroğlu'nun 2019'a da CHP genel başkanı olarak girmesi anlamını taşıyordu.
***
Ankara - İstanbul yürüyüşü ve Maltepe Mitingi'nin bize verdiği bir önemli mesaj da HDP'nin ilk milletvekilliği seçimlerinde baraj altı kalacağıdır. HDP'nin bu yürüyüş ve mitinge destek vermesinin tek sebebi ilk milletvekili seçimlerinde CHP ile ittifak yapılacak olmasıdır.
CHP'nin oylarıyla barajı aşan HDP artık bunun mümkün olmayacağını gördü. Daha önceden de olduğu gibi ya bağımsız seçime girecekler ki bu da CHP'nin yeni sistemde işine yaramaz ya da SHP örneğinde olduğu gibi bu kez de CHP listelerinden seçimlere girecekler hem CHP'nin oylarını arttıracaklar hem de milletvekili seçilmiş olacaklar.
Kılıçdaroğlu, HDP'yi de yanına alarak belki de siyasi yaşamındaki ilk seçim başarısını bu şekilde elde etmeye çalışıyor. HDP'nin yüzde 9 civarındaki oyu CHP'ye gelirse Kılıçdaroğlu CHP'nin oyları yüzde 9 oranında arttırmış olacak...