11 Ocak 2015 Pazar

Uyusun da bölünsün Türkiyem....

Dillerimize pelesenktir bu ninni...
- Uyusun da büyüsün ninni, tıpış tıpış yürüsün ninniii...
Çocuklarımız uyuyacak ve büyüyecek.
Biz de öyle büyümedik mi?
Uyutup uyutup büyüttüler bizi.
Anneler bebeklerini aslında büyümeleri için uyutmuyorlardı.
Bebek uyumalıydı ki, anne rahat edebilsin.
Çamaşır yıkayabilsin,
Bulaşık yıkayabilsin,
Beş çayında komşularla rahat rahat dedikodu kazanını kaynatabilsin...
Uyumalıydı çocuk...
Büyümek mi?
Gerçekten onun uyumakla bir alakası yok.
Çocuklar sürekli uyuyarak değil, uyanık kalarak büyürler, hayatı öğrenirler...
***
Daha kundaktayken alıştırıyorlar bizi bol bol uyumaya.
O kadar alıştık ki, uyumaya artık zihnimiz de uyumaya başladı.
Gözlerimiz açık ama kalplerimiz, zihnimiz uyuyakalıyordu ayak üstü...
Türkler Orta Asya'dan çıkıp tüm dünyaya yayılma sürecini başlattıkları an, şer odakları adeta bir şoka girmişlerdi...
Bütün dünya milletlerinin izledikleri yayılma politikasına Türkler de ayak uydurmuş ancak onlarınki farklıydı.
Gittikleri yerlerde, yağma talan yapmıyor, insanlara zulmetmiyor, adeta bir kurtarıcı gibi herkese adalet dağıtıyorlardı.
Ne batı dünyası, ne de Arap ve Farisiler Türklerle başa çıkamıyordu...
Türkler dünyanın en stratejik noktası olan Anadolu topraklarında Büyük Selçuklu Devleti'ni kurarak, buradaki hükümranlığını ilan ediyordu. O dönemde hiçbir ulus Türklerin bu stratejik topraklarda sonsuza dek kalacağını tahmin bile edemiyorlardı. Ancak Sultan Alparslan "Size öyle bir toprak aldım ki; ebediyen sizin olacak" sözleriyle Türk hükümranlığının burada sonsuza kadar süreceğinin müjdesini veriyordu...
***
Selçuklu'nun ardından kurulan cihan imparatorluğu Osmanlı üç kıtaya yayılarak dünyanın kurtarıcısı olmuş, İslam aleminin de halife devleti olarak yüzyıllarca varlığını sürdürmüştü.
Türkler ile savaş meydanlarında başa çıkamayacaklarını anlayan batı medeniyetleri ve Tevrat'taki Vadedilmiş Topraklar'a kavuşmayı amaçlayan siyonistler Osmanlı döneminde çeşitli Bizans entrikaları ile Türkler'in hükümranlığını kırmaya çalıştılar.
İslam adı altında Türk gelenek ve görenekleri bozulmaya başlandı.
Anap ve Fars gelenekleri İslam geleneği gibi ortaya konulup, Türkler'in geleneklerinden uzaklaştırılması sağlandı.
Onlar biliyorlardı ki, Türkler geleneklerinden koparsa dinlerinden de koparlardı.
Hep bunun mücadelesini verdiler.
Öyle bir noktaya gelindi ki; Osmanlı topraklarında "Etrak-ı bi idrak" yani "Aptal Türkler" anlamında bir deyim bile halk arasında söylenir olmuştu.
***
Osmanlı adında bir millet ve Osmanlıca adında bir dil uydurmaya çalıştılar.
Tek hedefleri İslam dinini en yalın ve yorumsuz halde yaşayan Türk Milleti'ni asimile etmek, Araplaştırmak, Farisileştirmek ve nihai olarak da yok etmekti...
Hoca Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş - ı Veli, Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Celaleddin-i Rumi gibi halk önderleri İslam'ın gerçek anlamda yaşanması adına önemli çalışmalar yapıyor, İslam dinini hurafe ve bidatlardan temizliyorlardı.
İşte bu noktada uyuması gerekiyordu Türk milletinin...
- Uyu da büyü, daha da büyü...
Deniliyor ve Türk milletini uyutarak bölme çalışmalarına hız veriliyordu...
Türkler'in dünyaya en büyük armağanı olan, mazlum halkların koruyucusu, adalet ve huzurun simgesi Osmanlı İmparatorluğu bu uyutma taktiği ile çöküş dönemine getirildi.
Osmanlı'nın elindeki topraklar, insanları köle gibi gören emperyalist medeniyetler tarafından bir bir geri alınırken, mazlum milletler de "Hürriyet" ninnisiyle uyutulmuşlardı...
***
Son noktaya gelindiğinde, Cihan İmparatorluğu Osmanlı toprakları tamamen işgal edilmiş ve Anadolu'nun orta yerinde avuç içi kadar bir bölgeye adeta hapsedilmişti. Emperyalist güçler büyük bir memnuniyet içindeydiler.
Osmanlı'ya artık "Hasta Adam" diyorlardı.
Bilmedikleri bir şey vardı.
Türk hasta bile olsa, vatan toprakları söz konusu olunca, en güçlü düşmanı bile yenmeye muktedir olabilirdi.
Osmanlı Padişahı'nın talimatıyla kurtuluş destanını başlatmak üzere işgal altındaki İstanbul'dan gizli bir şekilde Anadolu'ya gönderilen Mustafa Kemal Paşa'nın Karadeniz üzerinden Samsun'a ilk adım atmasıyla dünya tarihinin yazabileceği en büyük ve muhteşem "Kurtuluş Destanı"nı yazılmaya başlanmıştı...
- Uyusun da büyüsün ninnisiyle yıllardır uyutulan Türk Milleti "Ne Mutlu Türküm Diyene!" nidasıyla uykudan uyanıyordu...
***
Büyük Kurtuluş Destanı'nın ardında Anadolu topraklarında Türk hükümranlığı "Türkiye Cumhuriyeti" devleti ile yeniden başlamış oldu.
Osmanlı İmparatorluğu'na, dolayısıyla Anadolu topraklarında Türk hükümranlığına son tekmeyi vurmak için ellerini ovuşturan siyonist ve emperyalist güçler Mustafa Kemal Paşa önderliğinde büyük bir yenilgiye uğratılmış ve hayallerini de alarak ülkemiz topraklarından kaçmışlardı...
Uyuyan değil, uyanan bir millet vardı artık.
Bir Millet Uyanıyor demişti yazar bu manzarayı anlatırken...
Türk düşmanları, bir kez daha silahla, tankla, topla Türk milletini yenmek mümkün değildi...
Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün önderliğinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti kısa zamanda bu stratejik topraklar üzerindeki hükümranlığını yeniden kurmuştu.
Atatürk'ün sağlığında yapılan hamlelerle uyanık bir şekilde büyüyen devletimiz ve milletimiz için Atatürk'ün ölümünden sonra yeni bir "Uyusun da büyüsün" dönemi başlıyordu...
(Devam edeceğiz)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder