12 Ocak 2015 Pazartesi

Uyusun da bölünsün Türkiyem (2)

Atatürk'ün ölümünden sonra, Komünist rejimin ihracatçısı SSCB (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği) yanlısı İsmet İnönü iktidarı ele geçirmişti.
Komünizm rejiminin temel söyleminin "Özgürlük" olmasına rağmen SSCB topraklarında milyonlarca Türk esaret altında yaşıyordu.
Kurtuluş Savaşı'nın en önemli unsurlarından biri olan İsmet İnönü de SSCB'nin rejim ihracatından etkilenmiş bir devlet adamıydı. Bu etkilenme yavaş yavaş kendini gösteriyor ve Demokrat Parti iktidarına kadar Türkiye Komünist rejime yakınlaşıyordu.
İsmet İnönü döneminde yapılan iki büyük yanlış belki de ülkemizin altına konulan en büyük dinamitlerdi.
Atatürk'ün büyük destekleri ile uçak üretimi yapan Nuri Demirağ uçak fabrikasının kapatılması, ülkemizin geleceğini karartan en önemli olaydı. Belki de Türkiye Cumhuriye Devleti'ne yapılan en büyük hainlik bu fabrikanın kapatılmış olmasıydı.
***
Türk milleti yeniden uyutuluyordu.
"Benim milletim açken ben fabrika çalıştıramam" masalıyla uyutulan aziz milletimiz belki kendi nefsini okşayan bu sözleri beğeniyordu ama neler kaybettiğini de bilemiyordu.
1944 yılında Nuri Demirağ uçak fabrikası, bütün dünyayı ayağa kaldıran bir çift motorlu uçak projesini tamamlamış ve birçok ülkeden siparişler almaya başlamıştı.
Gücünü Tanrı dağlarından alıp, yönünü Beytullah'a dönen, birçok Avrupalı tarihçi tarafından "Bozkurt" olarak anılan Atatürk'ün kurduğu CHP ve TC Devleti artık yönünü Moskova'ya çevirmişti.
Temel fikriyat olarak ırk anlayışına karşı olan zihniyet ne hikmetse ibadet alanında Türkçe dayatması yaparak Müslümann dini inançları üzerine baskılar kuruyordu.
İkinci büyük ihanet burada yapıldı.
Atatürk döneminde denemeleri yapılan ancak halk tarafından benimsenmeyince bir dayatma olmaktan çıkan Türkçe Ezan, Refik Saydam'ın başbakan, İsmet İnönü'nün de Cumhurbaşkanı olduğu 1941 yılında çıkarılan bir kanunla zorunlu hale getirildi.
***
Uçak fabrikasının ve bunun yanısıra birçok sanayi üretimi yapan atölye ve fabrikanın kapatılması ülkemizin ekonomik gelişimine vurulan büyük bir darbe olurken, Türkçe ezan ve Türkçe ibadet dayatması da Atatürk döneminde silinip atılan din bezirganlarının eline oldukça önemli bir koz olarak verilmişti.
Dinin siyasete alet edilmesi CHP ile başlamış ve Demokrat Parti ile devam etmişti.
Türkçe ezanda dinen tek sakınca "Allah" isminin "Tanrı" olarak tercüme edilmesidir.
Dünya üzerindeki tüm dil bilgisi kurallarında özel isimlerin tercümesi olmadığı hepimizin malumudur. Buna rağmen bir özel isim olan Allah kelimesinin Tanrı olarak çevrilmesi ya büyük cehalet ya da büyük bir art niyet hatta ve hatta ihanettir.
DP Türkçe ezan ve Türkçe ibadet dayatmasını kullanarak siyasi arenaya girdi ve dönemin CHP iktidarının bu zulümlerinden kaçan Türk milleti adeta denize düşen yılana sarılır misali DP'ye koşmuştu.
***
Yeni bir uyusun da bölünsün Türkiye masalının içindeydik artık.
Yönünü SSCB'den ABD'ye dönen Türkiye yeni masallarla derin uykulara dalmaya başlıyordu.
Artık ezan yeniden Arapça okunuyordu.
Halk arasında "Türkçe Kur'an okumak" artık günah sayılıyordu.
Artık halkımız Kur'an-ı Kerim meali okumuyor, bilenler Arapça okuyor bilmeyenler ise sadece dinliyordu.
Dinlemek sevaptı.
Anlamadan okumak da sevap...
Halbuki, Allah-ü Teala defalarca "Biz bu kitabı okunsun ve anlaşılsın diye apaçık ayetler olarak indirdik" diyordu...
Olsun yine de anlamadan okumak çok sevaptı...
Yeniden Kur'an kursları açılıyor, yeniden tekkeler, zaviyeler açılıyor, tarikatlar yeniden ortaya çıkıyordu.
***
Atatürk'ün getirmiş olduğu "Bir Tanrı, Bir din, Bir kitap" anlayışı kısa zamanda bitmiş, yeniden Kur'an anlaşılmadan okunmaya, Allah'ın dediklerinden ziyade falan hocanın dedikleri, filan hocanın dedikleri rağbet görmeye başlamıştı.
Menderes döneminde ezan yeniden Arapça okunurken milletimiz yine uyutuluyor ve ABD'nin baskıları sonucu sanayi üretimi düşürülüyor, kısa bir zaman önce büyük bir kurtuluş savaşı verip kazandığımız düşman askerleri NATO maskesi altında ülkemize doluşuyor, ülkemiz topraklarında bu devletler üsler kuruyor, yatırımlar noktasında yabancılara imtiyazlar tanınıyor, Marshall yardımlarıyla üretimden uzaklaştırılıyordu.
Onlarca idamın gerçekleştirildiği Menderes iktidarında, yüzlerce gazeteci hapse atılmış, tam bir polis devleti oluşturulmuştu.
O günlerin tek muhalif kanadı olan CHP artık milletin gözünde din düşmanı bir oluşumdu.
Dolayısıyla CHP'yi kuran Atatürk de öyle görülüyordu.
Uyuyan milletimiz gerçekleri göremiyor, Atatürk sonrasında halkın dini değerlerine saldırmaktan başka bir icraatı olmayan İnönü CHP'si de DP karşısında aciz kalıyordu.
Bu acziyetin sonucunda DP'den kurtulmanın tek çaresi kalmıştı.
Ve Ordu ilk darbeyi gerçekleştiriyordu.
***
Darbeciler de fikri anlamda yetersizdi.
Vatanı kurtarmak adına yapılan darbe artık bir zulme dönüşüyordu.
Uyduruk mahkemeler, uyduruk yargılamalar ve ardından gelen idamlar...
DP zamanında yapılan zulümlerin bin beteri darbeciler döneminde yapılmaya başlanmıştı...
Dini kullanan siyasetçilere karşı Atatürk'ü kullanan ve halka daha fazla zulmeden darbecilere ilk karşı duruş yine ordunun içinden olmuş ve bu karşı duruşun sembol isimlerinden Albay Alparslan Türkeş çeşitli işkencelere maruz kalmış sürgün edilmişti.
Ninniler, masallar havada uçuşuyordu.
Milletimiz yine denize düşen yılana sarılır pozisyonunda kalmıştı...
(Devam edeceğiz)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder