''Dağdaki Çoban''
Son zamanlarda oldukça yaygın bir söylem oldu dağdaki çoban söylemi.
Bir insan evladı çıktı ''Benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir olur mu'' diye işkembe-i kübradan sallayıverdi.
Sonra da aldı başını yürüdü bu dağdaki çoban lakırdısı.
Bazı insanları küçümsemek için kullanılan bir deyim oldu nerdeyse.
***
Ne yazık ki, bu kutsal mesleği icra edenleri ifade eden çoban sözcüğünü bir küçümseme sözcüğü olarak kullananların da büyük çoğunluğu kendilerini aydın ve Atatürkçü olarak adlandırıyorlar.
Atatürk'ün bu ''dağdaki çoban''a nasıl hürmet gösterdiğini, onu nasıl yücelttiğini bir bilseler acaba utanırlar mıydı?
Hiç sanmıyorum.
Çünkü ben onların Atatürkçü olmadıklarını, bilhassa Atatürk karşıtı olduklarını düşünüyorum.
***
Atatürk'ün çobanlarla yaşadığı iki anısı vardır ki, bunları okuyup da çobanlık mesleğini bu kadar aşağılamak akıl işi olmazdı.
Atatürk'ün çobanlar ilgili bu iki anısını kısaca anlatmaya çalışayım.
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Ankara'dan Antalya'ya giderken Toros dağlarında bir yörük çobanın söylediği türküyü işitir.
Hem dinlenmek için hem de bu türküyü bir daha dinlemek için araçlar durdurulur.
Atatürk, türkü söyleyen çobanın getirilmesini ister ve çoban Atatürk'ün huzuruna gelir.
Çobandan türküyü bir daha okumasını ister Atatürk.
Genç çoban türküyü okur.
Türküyü çok beğenen Atatürk, ''Biiis, biiis'' diye yüksek sesle bağırır.
Sonra bu ''Biiiis, biiiis''in ne anlama geldiğini anlatır çevresindekilere:
- Bu çok beğendim bir daha söyle anlamına gelir.
Der ve genç çoban türküyü bir daha okur.
Atatürk genç çobanı takdir eder ve cebinden 50 lira çıkarıp vererek onu ödüllendirir.
Genç çoban parayı alır ve;
''Biiiiis, biiiiis'' diye bağırır.
Atatürk bu zeki cevap karşılığında pek mutlu olur, cebinden 50 lira daha çıkarıp genç çobana verir ve etrafındakilere şöyle der:
- Keşke sürekli biz Türklere laf söyleyen Mussolini şu sahneyi dönseydi de hakettiği cevabı bizzat alsaydı, Türk'ün ne kadar zeki olduğunu görseydi.
Atatürk sonraları yeri geldiğinde bu anısını sıkça anlatmıştır.
***
Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün çoban bir çocuk ile olan başka bir anısı ise daha da anlamlıdır.
Atatürk, bazı zamanlar köyleri ve yaylaları ziyaret edip, kırda bayırda gezmeyi çok severdi.
Yine böyle bir gün Ankara'nın yakın köylerinden birine gidererek, dağda koyunlarını otlatan bir çobanla ahbaplık eder. Çocuk yaştaki çoban ile kendini tanıtmadan sohbet eden Atatürk ile çocuk arasında şöyle bir konuşma geçer:
- Sen Atatürk'ü bilir misin çocuk?
- Bilmez miyim efendi? Ona Gazi Paşa da derler.
- Peki ne yapmış ki bu Gazi Paşa?
- Efendi bana neden sorarsın? Onun neler yaptığını senin daha iyi bilmen lazım değil mi?
- Pekala çocuk, Atatürk'ü görmek ister misin?
- Ah Efendi, görmek istemez miyim? Ama Onu ben nerde, nasıl göreyim?
- O zaman bana bak, o bana çok benzer.
Çoban çocuk, alaycı bir gülümsemeyle dudak büküp,
- Haydi ordan sen de! Senin kılığında Atatürk mü olur? Sakalın yok, bıyığın yok!
Çocuk çobanın bu alaycı cevabı karşısında Atatürk gülümser ve çocuğun yanından ayrılır.
Atatürk bu anısını anlatığında kendisine;
- Paşam çocuğa Atatürk olduğunuzu neden söylemediniz?
Diye soranlara;
- Ben çocuğun o masum hayallerine saygı duydum ve onun hayalinde sakallı, bıyıklı kalmaya razı oldum.
Der...
***
İşte böyle...
Atatürk dağdaki çobana bile böylesine saygılı ve sevgili dolu yaklaşırdı.
Sizler gibi milletle alay etmezdi.
Atatürkçülük adı altında milletle alay etmeyi, milleti hakir görmeyi bırakın artık.
Kendi sapkın ideolojilerinizle çıkın ortaya.
Atatürkçü görünüp, milletle alay etmek hem millete hem de Atatürk'e ihanettir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder