Dile kolay...
Tam Kırk yıl...
Okullarımızın eğitim ve öğretime açıldığı bu Eylül alında 40 yılı doldurmuş olduk bizler de...
Biz, Melek Çırtlık öğretmenin çocukları...
Bakkal Nuri'nin "eşşek herifleri"...
Biz, annemin "anarşitleri"...
Ahmet Kaplan müdürümüzün "uzun oğlan" ile "sarı oğlan"ı...
Biz Kasımpaşa'nın büyümeyen çocukları...
***
Çocuktuk henüz tanıştığımızda.
Annelerimiz okula yazdırırken konu komşuya "büyüdü artık koca adam oldu" dese de biz çocuktuk...
Halen çocuğuz.
Büyüyemedik bir türlü.
Annemi aradım dün.
- Anne dün çocukluk arkadaşlarımla buluşup, kabir ziyareti yaptık
Dediğim de;
Telefonun diğer ucundan;
- Oğlum Hakan'ın burnu halen akıyor mu? hiç duraksamadan.
Akmıyordu artık Hakan Kızılbey'in burnu, sinüzit olmuştu...
Hakan;
- Keşke yine aksa da sümüklerim, Ayşe teyze "Oğlum Hakan git şu burnunu temizle de gel" dese...
Diyor şimdilerde...
***
Murat Şişman en uzun süredir göremediğim arkadaşımdı.
Hani derler ya, gönül görmediğine katlanır diye, bende de bu hal vardı. Rahmetli babasının kabrine gidene kadar bir türlü anımsayamamıştım Ergün amcanın şeklini şemalini...
Mezar'ın başına geçip Fatiha okumak için ellerimizi açtığımızda gözümün önüne dikiliverdi adeta.
Gözlüklü, kısa boylu, hafif etine dolgun tonton bir amcamızdı. Mekanı cennet olsun. Gülümsediği vakit yüzünde güller açardı...
Kasımpaşa'da Cami-i Kebir Mahallesi'nde Hoca Ahmet sokakta otururlardı.
İki ya da üç katlı eski bir betonarme binaydı.
Şimdi yerinde daha çok katlı tipsiz bir bina var.
Betonarme olmasına rağmen tıpkı ahşap evler gibi pek sevimliydi halbuki Murat Şişmanların evi...
***
Sonra Mehmet Ali Keleş'in babası Necati amcanın kabrine vardık.
Sanırım aramızdan en erken ayrılan "babamız" Necati amca idi.
Necati amca, bugün Ülker'in karşısındaki BİM mağazasının bulunduğu yerde demircilik yapardı.
Her evin ihtiyacı bir adamdı o.
Karyola, divan ve soba boruları yapardı.
O zamanlar öyle lüks yataklar, kanepeler, çekyatlar yok.
Her evde en az 4-5 tane divan vardır.
Divanlar Necati amcanın imalatı.
Soba boruları ve tabii çingene sobaları...
Hepsi rahmetli Necati Keleş amcamızın el emeği göz nuru idi...
***
Necati amcanın kabrinden ayrılıp, anneannemin kabrine gitmek için yola çıktık.
Yolumuzun üzerinde ülkemize uluslararası müsabakalarda önemli başarılar kazandıran Kasımpaşalı güreşçimiz Tevfik Aydeniz ağabeyimizin de ruhuna birer Fatiha okumayı ihmal etmedik.
Anneannem Şerife Tekin vefat ettiğinde ben henüz 5. sınıfa gidiyordum.
Hayatı çile çekmekle geçmiş, 4 kız 1 erkek evladı tek başına büyütmüş büyük bir insandı.
Kendi evlatlarını yetiştirip büyüttüğü yetmiyormuş gibi bir de torunu için doğup büyüdüğü toprakları bırakıp İstanbul'a göçmüştü. Torununu da büyüttü. Genç denilebilecek bir yaşta, 53-54 yaşında vefat etti.
O günü hiç unutamam.
Beni okul var diye cenazeye götürmemişlerdi.
Okulda hastalanıp ateşlenmiştim üzüntümden.
Her ne kadar "büyüdü kocaman adam oldu" deseler de biz henüz çocuktuk.
***
Yıllar sonra bir araya gelişimizde gerçekleştirdiğimiz kabir ziyaretimizde son durağımız hepimizin üzerinde çok fazla emeği ve hakkı olan "Nuri Amcamız"a gittik.
Selam verdik...
"Bak Nuri bakkal, eşşek heriflerin yıllar sonra bir araya gelip sana geldiler" dedik...
Cevap veremedi tabii...
Çocukluk yıllarımızın en uğrak sığınağıydı Nuri babamızın bakkal dükkanı...
Evvelce Büyük Camii'nin arkasındaydı dükkanı...
kırık dökük bir yer.
Ama bize saray gibiydi.
Sığınağımızdı orası...
Aç kalsak, yalnız kalsak ordaydık...
Orda buluşurduk.
Orda dertleşirdik...
Bazen arkadaşımız Murat'a yardıma giderdik...
Sonra o dükkanlar yıkılınca Kızılay Meydanı'na geçti...
Yıkılan Tanzim Satış binasının yerine yapılan dükkanlarda yıllarca sığınağımız oldu Nuri Bakkal...
Ve vakti saati gelince o da yaradana kavuştu.
***
Biz...
Biz bu adamların büyümeyen çocuklarıyız.
40 yıl önce başlayan kader birliğimizi bugün de sürdürmeyi başarabilen, yürekleri sevgi dolu adamlarız...
Kimimiz zengin, kimimiz fakir...
Kimimiz sağcı, kimimiz solcu olduk...
Kimimiz medreselerde büyüdük, kimimiz rakı sofralarında vakit geçirdik...
Ama hiç büyümedik...
Hep Melek öğretmenin çocukları olarak kaldık...
Birbirimizi hep çocukça sevdik...
Özledik ve kavuştuk...
Darısı sizlerin başına...
23 Eylül 2014 Salı
6 Eylül 2014 Cumartesi
Hacıhüsrevli Ender Konca...
Henüz ilkokul 1. sınıfa giderken başlamıştı benim Eskişehirspor sevdam.
Evet doğru. Eskişehirli değilim.Aslen Aksekili olup, doğma büyüme Kasımpaşalı diyebilirim kendime.
Eskişehir ile de uzaktan yakından bir bağım yoktu.
Sadece memlekete giderken Eskişehir Şeker Fabrikası'nın önünden geçtiğini anımsarım otobüsümüzün...
***
Sebebi anlaşılmayan bir sevda.
Zaten şarkılar da böyle demiyor mu!?
" Sevgi anlaşmak değildir, nedensiz de sevilir "
İlk aşkım diye bahsederim her zaman Eskişehirspor'dan...
Neyse bu mevzu derin mevzu.
Fazlaca kafanızı ütülemeyelim.
***
O yıllarda Eskişehirspor adeta yaşayan bir efsane olmuştu.
Çok kısa bir zamanda bir çok futbol takımının yıllarca elde edemediği başarılara 5-6 sene içinde ulaşmıştı ESES...
Mükemmel bir kadrosu vardı.
Kadroda yer alan bütün isimlerin ayrı bir hikayesi var.
Hepsi ayrı bir değer.
Ben o günlerde arkadaşlarla oynadığımız maçlarda hep İsmail Arca olurdum.
Onun sahadaki duruşu benim idolüm olmasına yetmişti.
***
"Fethi Nihat Ender, filelere gönder" tezahüratının Ender'inin Hacıhüsrevli olduğunu bile bilmiyordum o günlerde.
Yıllar sonra öğrendim.
Ender Konca Eskişehirspor forması ile büyük başarılar elde edip Milli Takım forması giymeyi haketmiş ve Milli Takım ile de çok başarılı bir dönem geçirmişti.
ESES taraftarının sevgilisi olan Ender Konca ülkemiz futbol tarihine FB, GS, BJK takımları dışında Avrupa'ya transfer yapan ilk Türk futbolcusu olarak geçti.
Eskişehirspor da bu anlamda Avrupa'ya futbolcu transfer eden ilk Anadolu takımı olarak tarihe not düşülmüştü.
***
Ender Konca'nın ben de ayrı bir yeri vardır.
Bugün Avrupa'da tuttuğum takımın Eintracht Frankfurt olmasının tek sebebi Ender Konca'dır.
Eskişehirspor'dan E. Frankfurt'a transfer olan Ender Konca böylesi ilginç bir rahatsızlığıma daha imza atmış oldu.
Renklerinin de siyah - kırmızı olması E. Frankfurt'a olan sevgimi daha da pekiştirdi.
O gün bugündür varsa yoksa bir ESES, bir de E. Frankfurt...
***
Dün (5 Eylül 2014) Hacıhüsrev'e gittim.
Ender Konca'nın doğup büyüdüğü evini gördüm.
Bildiğimiz Hacıhüsrev kondularından biri.
Top oynadığı sokakta, arkadaşlarıyla konuştum.
Birlikte top oynadığı mahalle arkadaşı İsmail Erşeker; "Şu meydanlıkta bir naylon top bulabilirsek bir arkadaşımızı kaleci yapar atıştırırdık Ender ile birlikte" diyor...
***
Yıllar sonra buralarda olmak apayrı bir mutluluk veriyor insana.
Yıllarca imrendiğiniz, yanına yaklaşabilmek için çaba sarfettiğiniz, ülkemizin en ünlü futbolcularından birinin sizinle aynı semtte doğup büyüdüğünü, aynı sokaklarda tek kale maç yaptığını, aynı havayı soluduğunu, aynı duyguları paylaştığını ve aynı çileleri çektikten sonra alınteriyle zirveye ulaştığını görebilmek gerçekten harika bir duygu.
İnşaallah gelecek yazımızda mahalle arkadaşlarının Ender Konca ile ilgili anılarını da sizlerle paylaşacağım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)