Evet değişim...
Sürekli değişim içindeyiz...
Bütün paradigmalarımız, pardon değerlerimiz değişiyor.
Her yeni gün yeni bir değişim rüzgarına kapılıyoruz.
Eskileri hep özlüyoruz ama değişim yapmadan da duramıyoruz.
Bir taraftan can siperane değişim için çırpınıp bir taraftan da eskileri özlemle anıyoruz her değişimin ardından...
***
Ramazan geldi hoş geldi...
Eskiden cami minarelerinde böyle yazılırdı...
İmkanlar bu kadarına el veriyordu.
Şimdi ise nerdeyse led tv ekranı gibi oldu cami minarelerindeki "mahyalar"
Değişim...
Her şeyimizi değiştiriyoruz ya...
Bu değişim rüzgarından elbette yazılı ve görsel medya da nasibini aldı.
***
Şimdi Ramazan gelince bazı kesim daha bir fazla sevinçli ve mutlu.
Neredeyse sevinçten takla atacak vaziyetteler...
Medya hocaları...
Hani yılbaşı programlarını iple çeken daha çok para kazanmak için yılbaşının gelmesini bekleyen ses sanatçıları gibi...
Medya hocalarımız var artık...
İftar ve sahur programları birbirini kovalıyor.
Reyting mücadeleleri gazetelerin magazin sayfalarına konu oluyor...
***
Her sene aynı konular, her sene aynı ilahiler...
Ama yine de reyting rekorları kırılıyor ve tabii ki bununla birlikte kazanç miktarları da tavan yapıyor...
Garip bir durum...
Allah'ın dinini anlatarak para kazanmak.
Para dediysek öyle geçimlik değil...
Yedi sülalelik para...
Yedi ceddine yetecek kadarlık yani...
***
Dualar satılıyor,
Ayetler, hadisler geçim kaynağı haline geliyor...
Kim daha yanık Kur'an okuyor,
Kim daha acıklı ilahi okuyor,
Kim daha hüzünlü öyküler anlatıyor?
Medya Hocalarının fanatikleri oluşuyor...
Futbol tribünlerindeki gibi kaşkollar yaptırılıp program aralarında sallanıyor...
Yakındır, tezahüratlar da yapılmaya başlanır....
"Domatesin çekirdeği kırmızı kırmızı, filanca hoca ekranların yıldızı yıldızı!
***
Garip haller...
Düşünün.
Birileri, Yamalı hırka giyen, hayatı boyunca hiç kaba döşekte yatmayan, son derece mütevazi bir yaşam süren Hz. Muhammed'in bu mütevaziliğini ve fukaralığını anlatarak zenginleşen ve kibirli bir yaşam süren Medya Hocalarımız var artık...
Ömrü boyunca hep fukara olarak yaşamış Hz. Ali ve Hz. Fatıma'yı hepimiz biliriz...
Biri ulu Peygamberimizin yeğeni ve damadı, bir diğeri de kızı...
Hz. Ali, Hz Fatima ile evlenebilmek için dillere destan kılıcı Zülfikar'ı satmıştı.
Hayatları hep fukaralık içinde geçmişti.
Bu ünlü tv hocaları bugün Hz. Fatıma'nın "FAKİRLİKTEN KURTULMA DUASI"nı satışa sunuyorlar...
"Ey ahali kağıdınızı kaleminizi hazırlayın!!! Hz Fatıma'nın fakirlikten kurtulma duası geliyor! Gözünüz aydın hepiniz zengin olacaksınız!!! AZ SONRA"
***
Hz. Fatıma annemize atılmış en büyük iftira.
İçinde bulunduğu fukaralıktan zerre şikayeti olmayan Hz. Fatıma annemizin fakirlikten kurtulma duasını satan deyyuslara bir lafım yok da bunlara inananlara ne demeli!
Ulan be dangalak!
Hadi diyelim ki Hz. Fatıma böyle bir dua yaptı.
Ama yine de zenginleşemedi!
Hiç mi düşünmüyorsunuz!?
Hz. Fatıma'nın bile işine yaramamış bir dua senin mi işine yarayacak!?
***
Neyse fazla laf söz etmeyelim.
Medya Hocalarımız bugün itibariyle fazlasıyla laf söz edecekler zaten.
Sayın halkımız da fanatizm derecesinde bu hocalarımıza bağlılıklarını ispat edecekler...
Allah bizlere gerçek anlamda Ramazan'ı idrak eden ve yaşayan, yaşatmak için mücadele eden gerçek din bilginleri ve gerçekleri görebilmek için mücadele eden bir halk nasip etsin...
Ramazan ayının tüm insanlığa hayırlar getirmesi dileklerimle...
5 Haziran 2016 Pazar
3 Haziran 2016 Cuma
MÜTTEFİK ALMANYA'dan, MÜFTERİ ALMANYA'ya...
Ülkeler arasındaki dostluklar, ittifaklar tarihi yönlendiren sonuçlar ortaya çıkarabiliyor.
Milletler arasında da derin gönül bağları oluşturabiliyor.
1000 yıla yakın bir zamandır Anadolu topraklarında egemen olan Türk Milleti'nin Hristiyan alemindeki en büyük müttefik ilişkiler kurduğu ülkelerden birisi de Almanya'dır.
Tarih boyunca Almanlar, Türklerle iyi ilişkiler kurmaya özen göstermiş, özellikle de 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı - Alman ittifakı tarihteki yerini almıştır.
***
Angela Merkel Hükümeti'nin sözde Ermeni Soykırımı'nı tanıması ve TÜRK milletini soykırımcı ilan etmesinin ardından Alman Hükümeti'ne karşı tepkiler çığ gibi büyürken, tarih sayfaları arasında Türk - Alman ilişkilerine dair küçük bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim.
Bu araştırmam esnasında en çok dikkatimi çeken konu Almanya'da inşa edilen ilk cami oldu.
Bir yarışma programında "Almanya'da ilk cami ne zaman inşa edilmiştir?" diye bir soru sorulsa sanırım tüm yarışmacılar Türklerin Almanya'ya işçi olarak akın ettiği tarihleri cevap olarak verecektir.
Ben de öyle düşünürdüm işin doğrusu.
Fakat öyle değilmiş.
***
Almanya'da ilk cami yapımı 1776 yılında gerçekleşmiş.
Üstelik de bu camiyi Almanlar kendileri yapmışlar.
Caminin yapım amacı da oldukça ilginç.
Zamanın Alman yöneticileri Osmanlı İmparatorluğu'ndan gelecek olan elçi ve heyeti için böyle bir cami yaptırma kararı almışlar.
Ne kadar nazik bir düşünce değil mi?
Almanya’nın Baden Württemberg eyaletinin en büyük ikinci şehri olan Mannheim’in sınırları içindeki Schwetzingen kasabasında Bavyera Prensliği hükümdarı Kral Theodor (1724 - 1799) tarafından mimar Nicolas de Pigage'ye yaptırılan Saray'ın bahçesine bir de cami yaptırılıyor.
Bu cami Amerika'nın bölgeyi işgaline kadar Müslümanların hizmetine devam ediyor.
Amerikalılar işgal süresinde camiyi konser salonu olarak kullanıyorlar.
***
İşgal sonrasında Alman hükümeti camide konserler verilmesine izin vermiyor ancak cami olarak kullanılmasına da izin verilmiyor.
1970'li yıllarda sadece bayram namazlarının kılınmasına müsaade edilirken günümüzde Cuma namazlarında ibadete açılıyor.
Türk - İslam kültürüne tarih boyunca en samimi yakınlaşmayı gösteren ve kendi imkanlarıyla Avurapa'daki ilk camiyi inşa eden Almanlar ne oldu da bu büyük müttefiklikten, bugünkü müfteri konumuna geldi.
Bu sorunun cevabı ülkemizdeki 14 yıllık AKP iktidarının içinde gizlidir aslında.
***
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ülkemizdeki her olumsuzluğun ardında başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerini provakatör olarak göstermesi Müttefik Almanya'nın bugün Müfteri Almanya olmasına sebep olmuştur.
Belki de dünya genelinde ilk Cami'yi inşa eden Hristiyan ülke olarak tarihe geçen Almanya'yı müttefik olarak tutmak yerine tüm başarısızlıklarının sebebi olarak milletin önüne atmayı tercih eden AKP'nin bu siyaseti Almanya'yı da böyle bir stratejik karar almaya zorlamıştır.
Alınan soykırım kararında en az Alman hükümeti kadar AKP hükümeti de sorumludur.
***
Bugün bazı çevreler Merkel hükümetinin aldığı bu soykırım kararına mukabil olarak Yahudi Soykırım tasarısının TBMM'ye getirilmesini savunuyorlar.
Bir misilleme olabilir mi bu?
tarih boyunca Yahudi karşıtlığı yapan Müslüman bir Millet olarak bunu yapmak ne derece doğru olur?
Tarih boyunca Müslümanlara en büyük zulmü yapan Yahudiler lehinde bir kara imza atmak kendimizle çelişmek olmaz mı?
Bugün bile Müslüman Filistin halkına en büyük zulmü yapmaya devam eden Yahudileri, sırf Alman Merkel Hükümeti'ni madara etmek adına onure etmek zulüm gören Müslümanların canını acıtmaz mı?
***
Sonuç olarak yapılması gerekenleri yapmak için oldukça geç kalındı.
Bu karar AKP hükümetinin dış politikasının iflas kararıdır.
"Dünya Lideri" olarak iç siyaset yapıp dünya genelinde zerre saygı duyulmayan bir lider olmak bu olsa gerek.
Bugün alınan bu siyasi karardan ötürü Almanya'ya kin kusmak yerine ilk cami yapan Hristiyan ülke olan Almanya'yı bir an evvel yeniden müttefik haline getirmek en doğru davranış biçimi olacaktır.
Sonuçtan ziyade sebeplere bakıp, bu sebeplerin değiştirilmesi umulur ki; sonucu da değiştirebilir...
Milletler arasında da derin gönül bağları oluşturabiliyor.
1000 yıla yakın bir zamandır Anadolu topraklarında egemen olan Türk Milleti'nin Hristiyan alemindeki en büyük müttefik ilişkiler kurduğu ülkelerden birisi de Almanya'dır.
Tarih boyunca Almanlar, Türklerle iyi ilişkiler kurmaya özen göstermiş, özellikle de 1. Dünya Savaşı'nda Osmanlı - Alman ittifakı tarihteki yerini almıştır.
***
Angela Merkel Hükümeti'nin sözde Ermeni Soykırımı'nı tanıması ve TÜRK milletini soykırımcı ilan etmesinin ardından Alman Hükümeti'ne karşı tepkiler çığ gibi büyürken, tarih sayfaları arasında Türk - Alman ilişkilerine dair küçük bir araştırma yapma ihtiyacı hissettim.
Bu araştırmam esnasında en çok dikkatimi çeken konu Almanya'da inşa edilen ilk cami oldu.
Bir yarışma programında "Almanya'da ilk cami ne zaman inşa edilmiştir?" diye bir soru sorulsa sanırım tüm yarışmacılar Türklerin Almanya'ya işçi olarak akın ettiği tarihleri cevap olarak verecektir.
Ben de öyle düşünürdüm işin doğrusu.
Fakat öyle değilmiş.
***
Almanya'da ilk cami yapımı 1776 yılında gerçekleşmiş.
Üstelik de bu camiyi Almanlar kendileri yapmışlar.
Caminin yapım amacı da oldukça ilginç.
Zamanın Alman yöneticileri Osmanlı İmparatorluğu'ndan gelecek olan elçi ve heyeti için böyle bir cami yaptırma kararı almışlar.
Ne kadar nazik bir düşünce değil mi?
Almanya’nın Baden Württemberg eyaletinin en büyük ikinci şehri olan Mannheim’in sınırları içindeki Schwetzingen kasabasında Bavyera Prensliği hükümdarı Kral Theodor (1724 - 1799) tarafından mimar Nicolas de Pigage'ye yaptırılan Saray'ın bahçesine bir de cami yaptırılıyor.
Bu cami Amerika'nın bölgeyi işgaline kadar Müslümanların hizmetine devam ediyor.
Amerikalılar işgal süresinde camiyi konser salonu olarak kullanıyorlar.
***
İşgal sonrasında Alman hükümeti camide konserler verilmesine izin vermiyor ancak cami olarak kullanılmasına da izin verilmiyor.
1970'li yıllarda sadece bayram namazlarının kılınmasına müsaade edilirken günümüzde Cuma namazlarında ibadete açılıyor.
Türk - İslam kültürüne tarih boyunca en samimi yakınlaşmayı gösteren ve kendi imkanlarıyla Avurapa'daki ilk camiyi inşa eden Almanlar ne oldu da bu büyük müttefiklikten, bugünkü müfteri konumuna geldi.
Bu sorunun cevabı ülkemizdeki 14 yıllık AKP iktidarının içinde gizlidir aslında.
***
AKP ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ülkemizdeki her olumsuzluğun ardında başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerini provakatör olarak göstermesi Müttefik Almanya'nın bugün Müfteri Almanya olmasına sebep olmuştur.
Belki de dünya genelinde ilk Cami'yi inşa eden Hristiyan ülke olarak tarihe geçen Almanya'yı müttefik olarak tutmak yerine tüm başarısızlıklarının sebebi olarak milletin önüne atmayı tercih eden AKP'nin bu siyaseti Almanya'yı da böyle bir stratejik karar almaya zorlamıştır.
Alınan soykırım kararında en az Alman hükümeti kadar AKP hükümeti de sorumludur.
***
Bugün bazı çevreler Merkel hükümetinin aldığı bu soykırım kararına mukabil olarak Yahudi Soykırım tasarısının TBMM'ye getirilmesini savunuyorlar.
Bir misilleme olabilir mi bu?
tarih boyunca Yahudi karşıtlığı yapan Müslüman bir Millet olarak bunu yapmak ne derece doğru olur?
Tarih boyunca Müslümanlara en büyük zulmü yapan Yahudiler lehinde bir kara imza atmak kendimizle çelişmek olmaz mı?
Bugün bile Müslüman Filistin halkına en büyük zulmü yapmaya devam eden Yahudileri, sırf Alman Merkel Hükümeti'ni madara etmek adına onure etmek zulüm gören Müslümanların canını acıtmaz mı?
***
Sonuç olarak yapılması gerekenleri yapmak için oldukça geç kalındı.
Bu karar AKP hükümetinin dış politikasının iflas kararıdır.
"Dünya Lideri" olarak iç siyaset yapıp dünya genelinde zerre saygı duyulmayan bir lider olmak bu olsa gerek.
Bugün alınan bu siyasi karardan ötürü Almanya'ya kin kusmak yerine ilk cami yapan Hristiyan ülke olan Almanya'yı bir an evvel yeniden müttefik haline getirmek en doğru davranış biçimi olacaktır.
Sonuçtan ziyade sebeplere bakıp, bu sebeplerin değiştirilmesi umulur ki; sonucu da değiştirebilir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)